bildirgec.org

yemek hakkında tüm yazılar

Yemek Sıcaklıgını Kaşıgınızdan Anlayın

2006 | 29 December 2006 11:08

Buradan detaylarına ulaşabileceginiz bu kaşık zamazingosu ile özellikle yemek öncesi yenilebilirlik için acaba sıcak lık yeterli mi? sorusuna rahat bir şekilde cevap verebiliyorsunuz. Renk degiştiren mekanizması ile yemeginizin sıcaklıgını ögrenebildiginiz gibi agzınızın yanması gibi durumlardan da uzak oluyorsunuz.

Açıklanan Satış Fiyatı : 9,5$

mikrodalga vazo

525 | 22 December 2006 12:23

microwave vase
microwave vase

microwave vase meşgul, kısıtlı zamanı olan insanlar için hızlı ve kolay bir biçimde yemeği ısıtıyor. kullanılmadığı zamanlar ise bir vazo görünümünde.

microwave vase
microwave vase

Lakerda zamanı

kopanisti | 16 December 2006 15:55

Lakerda aslen torik balığından yapılmalıdır ama kolayınıza gelmesi bakımından şu anda bol olan palamut balığından da yapılabilir. En hasından lakerda yapmak ustaların uzun yıllar edindikleri deneyime bağlıdır. Yani her isteyen lakerda yapayım diye işe girişirse emin olun ilk denemelerde beceremez. Lakerda da esas olan soğuk deniz balığı kullanmaktır. Yani eti sert, sıkı ve diri olacak. Öncelikle balıkları iyice yıkayıp karınlarındaki kanı tamamen temizleyin, birkaç saat suda bırakın kanlarını salsın, sonra sudan çıkarıp süzülmeye bırakın. Resimdeki gibi takoz tabir edilen parçalara bölünecek, kemiğinin içindeki ilik, kan ve sinirleri iyice temizlenecek ki eti acılaşmasın. Kullanılacak tuz asla sofra tuzu olmayacak iri çekilmiş kaya tuzu yada kalın deniz tuzu olacak ve orantısı öyle ayarlanacakki olana kadar takozlar bozulmasın ve olduktan sonra tatlı su ile yıkanmadan yenilebilsin. Böylelikle ilik, kan ve sinirleri iyice temizlenen balıklar ayarında tuza bulanarak kesik tarafları yukarı bakacak şekilde sıkıca bir kaba dizilecek, üstlerini örtecek gibi bir kapak konulup bu kapağın üzerine bir ağırlık bırakılacak. Buzdolabında saklanacak. Bu sayede baskıya uğrayan takozlar kanlarını iyice salacaklar. Birkaç gün kabın dibinde biriken kan ve su dökülerek kuru kalması sağlanacak. Yaklaşık 15 gün sonra takozlardan birini alıp, derisini keskin bir bıçak yardımıyla sıyırıp, kemik ve kılçıklarından arındırıp, zevkinize göre ince yada kalın porsiyonlar halinde dilimleyip, beyaz bir yabağa koyup, üzerine sızma zeytinyağ gezdirip, 1 duble aslan sütü ile midenize indirip kendi yaptığını lakerda ile övünmeniz elinizde.
Ama yok ben bu kadar uğraşmayayım yok mu bunun kolay yolu diyorsanız bir kolay yolu var.
Balığı dilimleyin kan ilik ve sinirini aynı yöntemle temizleyin cam kavanoza üstüste dizin su doldurup buzdolabına koyun. Ertesi gün suyun kanlandığını göreceksiniz, suyunu değiştirip tekrar dolaba koyun. Bir hafta kadar bu işleme devam edip sonra 1 litre suya 100 gram tuz hesabıyla tuzlu su hazırlayıp dilimleri kavanoza dizerek buzdolabına koyun 5-6 gün sonra afiyetle yeyin.
Her iki yöntemde de balık etinin yumuşak diri, tuzsuz, esas lezzetinde, açık renk, kokusuz olması durumunda bu işi başarmış sayılırsınız.

Redogre’den Bekar Evi Yemekleri:5 Fırında Portakallı Palamut

| 13 December 2006 22:47

“Aman bu ne acayip birşey, portakal ve balık mı? Iyyh!” demeden önce uyarmalıyım, balığınızın tadı portakal gibi veya şekerli olmayacak, korkmayın.

Birçoğumuzun annesi balık buğulama yapar, genelde de kızartma, ızgara varken hep buğulamaya burun kıvırırız (en azından ben).

Ben buğulama tarifini aldım, biraz fırında balık tarifine yaklaştırıp soğan yerine portakal koydum.

Aslında bu tarif herşeyi hazırlayıp evde soğan olmadığını farkettiğimde ortaya çıktı. Soğan olmadan palamutu fırına verirseniz kupkuru olur, yağlı, fırına gidecek bir balık değil. Ne yapayım derken şöyle bir baktım, tepsiye komple limon dizmek tek çözüm gibi görünürken portakallar gözüme ilişti…

Redogre’nin bekar evi yemekleri 4 : Ayva Tatlısı

| 06 December 2006 12:46

Efenim bugün Redogre’nin bekar evi yemeklerinde seviye atlayacağız.

Ayva tatlısı bir çok kişinin çok zor dediği bir tatlıdır, çünkü usulü bilinmez ise rengi kırmızı olmaz. Rengi kırmızı olmayan bir ayva tatlısı da tadı ne kadar güzel olursa olsun beğenilmez. Ayva tatlısının rengini iyice kızartmak için herkes farklı bir yol önerir. Kimisi garibaldi adlı gıda boyasını önerir, kimi çekirdeğini koy der, kimi elma kabuğu der. E herkes diyor birşeyler o zaman ben de kendi yöntemimi anlatayım.

En önemli kısmı ayva tatlısı yapmak uzun sürer, akşam 10 da aklınıza eserse kendinizi gecenin körüne kadar ayakta bulabilirsiniz. Sonra sabredemeyip sıcakken yemeye kalkar, üfleyince serinleyen üstüne aldanıp, içindeki kızgın öz ile dilinizi damağınızı yakıp 2 gün sürünebilirsiniz. (Evet doğru tahmin, bunu yapan açgözlü benim).

Deniz suyunda Makarna

kopanisti | 02 December 2006 15:19

– Sen git biz gelmeyelim bu hafta.
– Bir bakayım teknenin durumuna geç kalmam bende hemen dönerim, sen biletleri al ama.
Uzun uzun öpüştük kapının önünde.
Teknenin yanına vardığımda 50 dakika geçmişti.
İşte özgürlük.
Hava bir Aralık gününe yakışmayacak kadar ılıktı, ”Deniz suyu da ılık olmalı” diye düşündüm, teknenin başipinin boşunu alınca biraz daha yaklaştı yanıma ve yavaşça atladım üstüne. Kıçına geçip yüzükoyun sarkarak uzandım denize, elimi suda çırptım, suyun huzuru sardı heryerimi. Motoru çalıştırdım, tekrar başa geçip baş ipini çözdüm, kıça bağlı olan tonozun gerdirmesiyle tekne iskleleden uzaklaştı, sonra tonoz ipini çözdüm, suya bıraktım, geri vitese aldım ve uzaklaştım iskeleden. Sonra bir ileri ve marinadan çıkış. Sevgilimle başbaşa tertemiz suların üstünde süzülerek gidiyorduk artık, ama biran önce motor sesi bitmeli sadece rüzgar ve suyun sesini duyabilmeliydim. Sevgilimle bu güzel günün tadını çıkarmalıydım. Teknenin burnunu rüzgara doğru çevirdim, direk dibine gidip ana yelkeni direğe basmaya başladım. yarıyı geçince iyice ağırlaşmıştı, bu işler tek başına yapılmaz ama sevgilimle başbaşa olmak da ayrı bir keyif. Tekrar kıça geldim ve mandar ipini vince dolayıp elimle sararak yelkeni direk tepesine kadar bastım. Dümene geçtim biraz rüzgar altı yaparak yelkeni rüzgarla doldurdum. Havada tatlı bir rüzgar ve pırıl pırıl bir güneş. Ön yelkenin kilidini açıp onu da rüzgarla doldurdum. Artık motoru kapamanın zamanı geldi. Rüzgar ile hafif yatan tekne tatlı tatlı yol almaya başladı. Su gövdesinden geçerken tatlı bir şırıltı çıkarıyor, burunda oluşan köpükler yanlara doğru açılarak arkamızdan uzaklaşıyordu. İki Saat sonra adanın limanlığına girmek üzereydim. Önce önyelkeni sardım, teknenin burnunu tekrar rüzgara döndürdüm, motoru çalıştırdım, ana yelkeni yavaş yavaş indirmeye ve teknenin içine yatırmaya başladım.Nasıl olsa dönerken tekrar basılacaktı bu nedenle bumbanın üstüne sermekle uğraşmadım. Teknenin havuzluğuna özenle katlayarak yatırdım. Masmavi suyun dibi gözüküyordu, sanki su yoktu ve tekne havada asılı duruyordu. Sezonda çok kalabalık olan bu koy bir Aralık sabahı sadece bana aitti. İçeri girebildiğim kadar girdim ve demiri bıraktım, dalga ve rüzgar olmadığından demirin tuttuğuna emin olunca kapadım motoru. Bir süre sırt üstü uzandım, gökyüzüne baktım. Şu anda insanların şehirde birbirlerini nasıl yediklerini, yeni çamaşır makinası alınmadığı için eşlerinin dırdırını dinleyenleri, trafikte birbirlerine küfür eden sürücüleri, bu güzel günü maça giderek öldürenleri, bacalardan çıkan siyah dumanları düşüdüm, ”Çok şanslısın be moruk” dedim kendi kendime, ”İşte sevgilinle beraber bu güzel cennettesin.” Bunu sesli söylediğimi sonradan farkettim, ve güldüm bu sefer kendi kendime. Portucu açtım, plastik kovayı aldım, sapına bşr ip bağlayıp salladım denize, sapınmın ağırlığıyla yan yatan kovanın içine ağır ağır doldu deniz suyu, çektim aldım yukarı. Kamaraya indim tencereyi doldurdum, ocağın altını yaktım, geçen haftadan kalan ahtapotu dolaptan çıkardım.
Koyda çıt yok.
Benim mutfakta çıkardığım sesler kıyıdan yankılanıp tekrar bana dönüyor.
Elbiselerimi çıkarmaya başladım, ne olur ne olmaz kamaradan dışarı uzanıp etrafı tekrar kontrol ettim. Sonra çırılçıplak suya atladım yüzdüm kıyıya kadar, kumlara çıktım uzandım güneşin altında. Yılları aradan çıkarsam sevgilim de çıplak yanımda olurmuydu? Hala aşıktım O’na, hala rüyalarıma giriyordu, hala düşünüyordum O’nu. Şehirden uzak burada çıplak uzanmak nasıl birşeyse O’nu düşünmek te öyle bir şeydi, O’nunla aramda kimse yoktu. Sadece O ve ben, Issız koyda masvavi deniz, gökyüzü O ve ben.
Canı cehenneme! dedim kaprislerin, tafraların, alınganlıkların, kıskançlıkların, kibirlerin. Canı cehenneme! dedim dünyanın hala seviyorum seni var mı bi diyeceğin. Hala düşünüyorum, hala aklımdasın, kanımdasın, beynimdesin, midemdesin. İyi bok yedin evlendinde. Nerden girdim o gün fotoğrafçıya, Nerden gördüm resmini masada camın altında.
”Bakkal la mı evleneceksin?” demişti banan, al işte yine bakkalla evlenmişsin, ne değişti?
Babanın da canı cehenneme! Evlendiğin salağın da.
Hatta seni terkettiğim için benim de.
Makarna suyu kaynamış olmalıydı, biraz da üşümeye başladım, deniz suyunda haşlanmış ahtapotlu makarna yapacağım. Atladım suya ve tekneye doğru yüzmeye başladım. Yemekten sonra marinaya dönüp eve ulaşmam beşi bulur, dışarıda birşeyler atıştırıp sinemaya gideceğiz.”Ben bugün karımı seninle aldattım haberin varmı?”

Türk yemek blogları ve Yemek Tarifleri Projesi

sulakalan | 20 November 2006 10:47

Kadınların hazırladığı yemek blogları Türk blog aleminin medar-ı iftiharı olma yolunda.

  • Ziyaretçiler yorumlarıyla yoğun bir şekilde katılıyor. Böylece blog yazarı tatmin oluyor. İlgisizlikten havlu atan olmuyor. Blogger sayısı her geçen gün artıyor.
  • Ayrıca komünitelerini de kurmuş durumdalar. Her ay bir konu başlığı seçiyorlar. Bir blogger ev sahibi oluyor. Etkinliğe katılanlar başlığa uygun yemekler yapıyor.

Yemek Tarifleri Projesi

Google yemekleri

sulakalan | 15 November 2006 10:24

Google‘ın diğer teknoloji firmalarına göre daha az maaş verdiği ancak bu açığı sosyal imkanlar ile dengelediği biliniyor. Burada bir Google çalışanın Google yemekhanelerinde yediği yemekler var. Bu da Google’ın içerisindeki atıştırma odası imiş.

Istanbul’da Bir Haftasonu

derella | 11 November 2006 17:15

Amerikalinin biri haftasonu icin Istanbul’a gelmis, gezmis, dolasmis, yeni ve eski Istanbul’u anlatmis…
NY Times’ta yayinlanmis hos bir makale.

Kalmış balıkla ziyafet

MerakliKedi | 31 October 2006 18:22

Geçenlerde misafirlere palamut yaptım. Ama mezeler fazla olunca palamut kaldı, hem de kızarmış haliyle. Cimrilikten midir nedir kıyamam hiç atmaya buzluğa kaldırdım günün birinde diyerek…

Pazar günü donmuş midyeleri görünce o balık geldi aklıma. Bir bardak pirinçle harikalar yaratılabileceğini düşündüm ve kolları sıvadım. İşte malzemeler:

2 parça kızarmış çingene palamudu,
1 avuç donmuş midye,
1 bardak pirinç,
1 soğan,
1 tablet et bulyon,
1 çorba kaşığı zeytinyağı,
1 çay kaşığı safran,
1 çay kaşığı kimyon,
tuz, biber.