bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Vakitsiz gidene

adoxxoda | 13 October 2008 10:23

Gidilmez denilen yerlere gittim
Yapılmaz denen şeyleri yaptım
Herşeye bir çare buldum ama
Yokluğunla başa çıkamadım

Yine kalktım saatini bilmediğim bir zamanda boş yatakta.Elim her zamanki gibi yan tarafa uzandı seni aradı.Sıcaklığını aradı yoktun yatak boştu.Kendimi sensizliğe alıştıramadım daha.Bir zil sesine telefonun çalmasına sanki sen arıyormuşcasına heycanla gidiyorum ve hüsranla bitiyorum.Daha ne kadar sürer bu panik atak halim bilemem.Ben hala seninle yaşıyorum sensizliğine inat.Sonumun böyle olmasını istemezdim hatta herşey daha iyi olsun diye elimden geleni yapıyordum.Ama bir türlü olmuyordu.Yataktan kalktım .Sana ait hatırlara anılar yerleşmiş odanın dört bir köşesine dört bir yanım sensin.Sen gittin ama sana ait herşey benimle beraber bu evin içine haps oldu.

Oğlan bizim , kız bizim

kelebeklerozgurdur | 13 October 2008 09:45

Kültür değerlerimizin önemli kısımlarından birini teşkil eden kına gecesi , peygamber efendimize kadar uzanan en eski islam adetlerimizden biridir.

Bu tören içindeki kimi uygulamalar, gelenek görenek ve adetler yörelere göre değişiklik gösterse de amaç, baba evinde son kez geceleyecek genç kız için yeni hayatına hem eğlenceli hem buruk bir şekilde yollanacağı bir veda gecesi olmasıdır.

Gelin olacak kız için baba evinden ayrıldıktan sonra gideceği her yer mesafe ne olursa olsun “gurbet” tir. Bu nedenle de kına gecelerinde yoğun olarak ayrılık ve gurbete dair şarkılar söylenir.

Sana değer

nebilim | 13 October 2008 09:18

aksa da gözümden kanlı yaşlar
uğrunda ağlayıp yanmaya değer
mısralara gömdüğüm sevdamı
okuyup da her an aşıklar
yandıkça bir daha yanmaya değer
sen bakmaya tenezzül etmesen de
hayalini kurup sımsıkıca
deliler gibi yokluğunu
sarmaya değer
ne bir mektup ne sararmış resimler
olmasa da kucağımda
divane gibi adını çığırıp
başımı taşlara vurmaya değer

Askerlik Anılarım 2

321ksd | 13 October 2008 09:18

18.04.2008Bir de eski çekingenliğimin gittiğini hissettim. Fakat bu süreçle ilgili bir durum değildi. Buraya geldiğim gün bunu hissetmiştim zaten. Çekingenliiğimin gittiğini hissettim derken yine bu soyunma hikayesinden bahsediyorum. 48 kişilik yatakhanede çok rahat giyinip soyunabiliyorum artık. İşte çekingenliğim gitti derken bunu kastettim. Bunu aidiyet duygusuyla da ifade edebiliriz…

19.04.2008“tabi o gün olanlar bunla da sınırlı değil.” Bu satırları yazarken birilerinin “hey”, “şişt” diye bağırdığını duydum. Basket sahasında minyatür kale top oynayan genç askerlerin bana ihtiyacı vardı. Çünkü 7 kişiydiler ve etrafda oynayacak başka birileri de yoktu. Yardım ettim gençlere, en zor işi yaparak, kaleci-oyuncu olarak.Bugün askerliğe geldiğim gün yani cumartesi, yani bir hafta oldu. Peki “bir hafta nasıl geçti“ derseniz; “Çabuk geçti.” Aslında şu an çabuk geçmiyor. Çünkü öğle yemeğine kadar serbestiz. Ama nasıl serbest? Adı serbestlik. Yatakhaneye çıkış yok! Yeşillik alana giriş yok. Sadece ön bahçe, arka bahçe ve bir de kantin. Neyse…Pazartesi kıyafetleri almıştık ve giymiştik. Ama ondan sonra ne yaptığımızı hatırlamıyorum. Artık bir şey hatırlamıyorum. Unuttum. Aslında hergün bir hikayeydi ama yazılmayan herşey gibi unutuldu. Ama kabaca hatırlıyorum bazı şeyleri. Eğitim yaptığımızı yürüyüp “selam” verdiğimizi. “Esas duruş”, “rahatta bekle” gibi komutları öğrendiğimizi. “Marş marş” yürüdüğümüzü. “sol!, sol!” diye bağıran komutannın her bağırışında sol ayağımızı yere sertçe vurduğumuzu. Bir de yediğim azarları. Nedense “yediğim” diye yazdıktan sonra “azarları” diye yazmadan bir süre duraksadım. Bir anda ailem geçti gözümün önünden. Annem geçti. Daha doğrusu, çünkü ben anneme hep hayatımın güzel yönlerini anlattım. Hep güzellik duydu benden. Hiç ona iç ızdıraplarımı, sigarasız ve uykusuz gecelerimi anlatmadım. Bunları yazmadım da zaten, yazamazdım. Ya benim askerde iki kazıklı uzman çavuştan “sen ne biçim askersin,” “kıçın, başın oynamasın,” “kız mısın sen?,” “kızsan etek giy” gibi 48 kişinin içinde azarladığını duysa ne kadar üzülürdü annem. Gerçi askerden sonra duysa bunlar problem olmazdı belki ama tuhaf bir elektrikle azarlandığımı buraya yazar yazmaz duyacağını hissettim. Mutfakda, ayakta, bulaşık yıkarken, sağına yığılıp “ah yavrum!” diye inleyeceği gözümün önünde canlandı. Tereddüt etmiştim yazarken. Ya hissederse? Ama artık birilerinin yüzleşmesi gerektiği düşüncesiyle yine de yazdım. Peki asıl yüzleşmesi gereken kimdi? Annem miydi? Ben miydim? Evet bendim…

Independenta

puella | 13 October 2008 07:48

15 Kasım 1979 tarihinde, sabaha karşı saat 05:20 sularında, İstanbullular korkunç bir patlama sesi ile uyandılar. Patlamanın şiddeti ile, şehrin boğaza yakın sahil kesiminde yer alan pek çok bina hasar gördü, evlerin camları kırıldı. Alevlerin etkisi ile gökyüzü kızıla boyandı. Ardından gelen duman bulutu, günlerce İstanbul’un üzerinde asılı kaldı.

Romen tankeri Independenta, Haydarpaşa Mendireği’nin yaklaşık 4 mil açığında, Yunan şilebi Evrialy ile çarpışmıştı.

Independenta, 1 yaşında yeni bir gemiydi. 283 metre boyunda, 46 metre genişliğinde ve üst yapıları hariç 22 metre derinliğindeydi. Libya’dan Köstence’ye yol alıyordu ve yükü 94.600 ton ham petroldü. Romen bayrağı taşıyordu. İstanbul Boğazı’na girmek için yoluna devam ederken, İstanbul Boğazı’ndan çıkış yapmakta olan ve Zhdanov Limanı’ndan yüklediği 7.400 ton çeliği Akdeniz’e götürmekte olan Yunan şilebi Evrialy ile çarpıştı.

ayrılmak böyle kolay olur….

nazokiraze | 12 October 2008 17:14

ayrılmak böyle kolay olur….* Ona hoşçakal deyin.(kendi kendinize onu artık görmek istemiyorum deyin)* Kararlı olun(emin olun, neden tekrar konuşmuyoruz?gibi soruları duymazdan gelin.Zaten uzun zamandır gereken kavgalar, tartışmalar, konuşmalar yapıldı sonuç:sıfır)* Hatırlayın.(onunla yaşadığınız romantik anlar yerine söylediginiz tatsız sözleri, uyuşmayan zevklerinizi, yada çorba içerken höpürdetmesini, beğenmediğiniz sözlerini hatırlayın. Etrafınızda böyle bir ahmak olmasaydı sizin daha hoşgörülü olacağınızı düşünün)