bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

pornografik düşler

neceff | 01 November 2008 16:19

Deliriyor olmalıyım…Saçlarının çıplaklığıma değdiği gün başladı ölüm. Apar topar sevişmeliyim bu gece, her şeyi ağırdan alalım; hayatı, sevgiyi, ölümü, aşkı da…Yatağın üzerinde çarmıha ger bedenini, avuçlarında bir kadının bekareti boşalsın, korkmadan, usanmadan yaratalım bedenlerimizi…

Bir et parçasını çöpe atacak kadar acımasız, bir erkeği yaracak kadar kahraman olmalıyım…Ölüm bedenimden doğdu; İsa’ nın acısı kadar derin, kitaplara sığmayacak kadar kutsal. Sandalyenin üzerinde öylece oturmuş, beni izliyordun. Seni en çok sandalyede seviyorum. En çok tahta bir beşikte açılıyor bacaklarım ve içime akanlar damlıyor bacaklarımdan. İçime en az aktığında, en çok kadın hissediyorum kendimi. Sen beşiğinde uykuya dal bana aldırmadan; sessizce, sinsice işlesin ninniler karmaşana…

verem günlükleri-2

nazokiraze | 01 November 2008 15:07

Bizi çok özel kılan ince hastalık veremden bahsetmiştik.

Herkese göre farklılık seyreder bu verem, iyileşmek için bala,süte, bıldırcın yumurtasına dayanan, eşi yada ailesi tarafından üzülmüşse sigara çay eşliginde iyice hayata küsen, veremle ilgili şiirleri sabahtan akşama kadar okuyan vs. Yani herkese ayrı bir ruh hali verir bazen hastalıklar.

Sürekli tahlil için balgam isteyen doktorlara balgam çıkaramayan hastaların çeşitli taktikleri vardı çünkü vermek zorundaydık, veremeyenden tahlil için mide suyu alınırdı. Kimisi sabah sabah koşu yapar, kimisi samsun sigarası tüttürür, kimiside egzersiz yapardı. Sabah 5 te ordan oraya telaşlı koşturan hasta gördünüzmü anlardınız ki 1 saate kadar balgam çıkarmak için ellerinden geleni yapan zavallılar yani biz yine işbaşındaydık.

BÜYÜK SANAL GÜNAHLARIMIZIN LİSTESİ

keremx | 01 November 2008 14:28

GÜNAHKAR İNTERNET

Şu cümleyi, son günlerde çok duyuyorum: Günahkar internet… Günahkar olan Internet mi, biz miyiz? Günah ve sevap kavramı tabi ki biz insanlar için geçerli. İnsan elinin değdiğini ya güzelleştiriyor, ya da çirkinleştiriyor. İnternette öyle… İnternet; tabiri caizse kiminin cenneti, kiminin de cehennemi..

Bir araştırma yapılmış ve internette gerçekleştirilen en büyük suçlar ortaya çıkarılmış. Tabi bunlar aynı zamanda büyük sanal günahlarımızın listesi. İnternet iletişimlerinde yalan söylemek, eş ve sevgiliyi aldatmak vb davranışlarımız, bu sanal günahların yanında çok önemsiz duruyor.

Bu Yaşıma Kadar Hiç Kredi Kartı Kullanmadım

keremx | 01 November 2008 13:04

BANKAMATİK VURGUNU

Çalışma ofisime bir bankanın elemanları geldi. Kredi kartı için müşteri arıyorlardı. “Bu yaşıma kadar hiç kredi kartı kullanmadım” dedim. Şaşırdılar. Kredi kartı sahibi olmam yönündeki ısrarları fayda etmedi. “Bankaların bu tür uygulamaları ile işim olmaz” dedim. Oturmalarını rica ettim. Birer çay ikram ettikten sonra başladım anlatmaya:

“Ülkemizde neredeyse nüfusumuza yakın sayıda kredi kartı var. Kredi kartı çılgınlığı almış başını gidiyor. Ekmeği bile kredi kartı ile alır olduk. En ufak harcamada kredi kartına sarılır olduk. Kredi kartı borcunu bile kredi kartı ile kapatır olduk. Ya kapatamayanlar? Kredi kartı faizinde boğulup gidiyor.

Bilgisayar kullanıcılarına pratik öneriler

basche | 01 November 2008 12:26

Reader’s Digest dergisinden aklımızda bulunacak 12 altın kural..

1- bilgisayarımızı açıp kapatalım: basit bir kural, bazı programların üstesinden geliyor. bilgisayarı kapattıkdan sonra birmiktar soğumasını beklersek daha iyi sonuç alırız..

2- antivirüs programlarınız sürekli güncel kalsın, haftada en az 1 kere güncelleyin..

3- bedavayım diye yırtınan sitelerere dikkat, güvenlik açıkları çok fazla..

4- şifre kullanımında dikkat edin. kırılmıycak şifreler kullanın. mümkünse şifrelerinizi harfler ve karakterlerle aynı anda kullanın. ÖR: srkn1988mls

verem günlükleri-1

nazokiraze | 01 November 2008 11:41

İnsan hayatının belli döneminde mutlaka bir hastalık geçiriyor yada geçiren birinin varlığına şahit oluyor.

1997 yılında tanıştım tüberkülozla 3 kere tekrar etti 2001 yılında tamamen kurtuldum çok şükür.

Burda hastalıkla alakalı yazmaktan çok bu hastalığa sahip olanlarla ilgili yazmak istedim.

Öyle 3 gün bir hafta 1 ay yatmaz verem tedavisi gören hastalar 2-3 aydan kapı açılır bu 9 aya kadar uzar (ben önce 3 ay 2. sinde 3 ay en son 9 ay yattım) .

Hastane ortamına alışma süresinden bahsetmiyorum ölünce toprağa bile alışıyor insan hastaneye mi alışamayacak? Ama gerçekten verem hastalığı çekenler birbirlerini görür görmez tanır.

Çoğu zayıf hemde çirkin bir zayıf, popoların üzeri zayıflıktan buruşuk deriyle kaplı, pis pis öksürük ,balgam çıkarma ve terli terli suratlar evet hepimiz birbirimizi tanırdık.( Hastanede tabi herkes veremli demeyin astımlılar, bronşitliler ve kanser hastalıgı çekenlerde bizim servisteydi)

Biz özeldik veremdik. Bizi verem etmiştiler. Öyle ya çok duygusal insanlar verem olurdu. Filmlerde üzüntüden, aşk acısından verem olmaz mıydı güzelim kızlar? Eh bizde ince insanlardık ki ince hastalığa tutulmuştuk. Boşuna mı yazılmıştı vereme dair o kadar şiir?Franz Kafka bile veremden ölmüştü.

Biz verem ilaçlarının çokluğunun şokunu atlatmaya çalışırken her gelen ziyaretçinin verem önerilerini duyunca zaten 12-13 ilaçtan güzelleşen kafamız daha daha da sulanıyordu.

Hadi otu çöpü anladık herkesin başında ailesi tarafından yapılmış ana içerigi bal olan kavanozlar mevcuttu zaten( bal-fındık, bal-ısırganotu,bal-ceviz,bal-kaymak, bal-tereyağı, bal-arı sütü) ah o bal hastaneyi istila etmişti.

Ne yani özlemeyecek misin sen?

ErkanTayyareci | 01 November 2008 11:01

az kaldı...
az kaldı… çabuk oku…

Ne yani özlemeyecek misin sen?

Gidince buralardan özlemeyecek misin?

Kedileri köpekleri? Ağaçları, denize bakmayı? Yolları ya da yürürken kaldırımdaki taşlara bakmayı… sesleri, kokuları…

Şu bilgisayar ekranı olacak mı bi daha? Bu yazılar? Kıymetini bildin mi şu aldığın nefesin?
Otobüste yanına oturan kimse olmayınca özlemeyecek misin?

Hayat öyle garip ki… oturup geleceğin derdine düşüyoruz…

Hiç düşündün mü insanlar neden hep çocuklarını düşünür? Onlar için bir şeyler yapar? Kanımca kendilerine yapılan herşeyin boş olduğunu biliyorlar da ondan…

“Biz niye çalışıyoruz? Çocuklar iyi bir hayat geçirsin diye…” Sanki onlar fani değilmiş gibi… En azından bizden çok kalacaklar değil mi?

Durup da saate baktın mı hiç? Her geçen saniyede gitti, gitti, gitti diye söylendin mi giden saniyeler için… Geri gelmeyecekler değil mi? Saniye saat sabah akşam… hiçbir yere gittikleri yok ki… Giden sensin, farkında değil misin… Gidince o baktığın saati de özler misin?

Düşünsene… bir daha o olmayacak, bu da olmayacak… ya da şu da olmayacak… neyi düşünürsen düşün o bi daha olmayacak… Şimdi böyle düşününce onlar anlamını mı yitirdi sence? Yoksa daha bi anlamlı mı oldular…