bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Erken Ölüm

pilli pati | 23 September 2009 11:35

Bir gün sabaha karşı “Garip ölmüş” dediler. Sanki biri kulağımıza “Her ölüm erken ölümdür” fısıldamış gibi kaldık. “Ben yanına giremem, yüzüne bakamam” dedim. “Olsun git, ölü evi boş bırakılmaz” dediler. Gittik.

Bıçak bedenin sıcağını alır mı? Herkese havlayan köpek, evi dolduran onca insana karşı havlamadan sakin ve mahzun durabilir mi? Duruyormuş, gördük. Bahçenin köşesindeki dalları yüklü nar, hayatta herşeye rağmen, bir insana vazgeçmemesi gerektiğini duruşuyla anlatamamış olabilir mi? Olabilir.

bir mektup

massay | 23 September 2009 09:44

VICTOR HUGO’ DAN
LEONIE BIARD’ A
Cumartesi- sabah saat 03.00
Eve şimdi geldim. Mektubunu aldım. Bugünkü bakışların, bu güzel mektubun habercisiydi. Bugün ne kadar güzeldin, Tuilleries’nin bahçesinde, ilkbahar gökyüzünde, yeşil ağaçların altında ve başındaki leylaklarla. Bütün doğa çevrende bir şenlik havasındaydı. Görüyor musun meleğim, ağaçlar ve çiçekler, seni tanıyor ve selamlıyorlar. Benim kalbimin kraliçesi olduğun gibi, bu hayatı renklendiren bütün güzelliklerin de kraliçesisin.

Evet, bu zarif, tatlı, nefis mektubunu o güzel gözlerinden okumuştum ve bu akşam, büyük bir mutlulukla yeniden okuyorum. Kaleminden dökülen o güzel kelimeleri, o tapılmaya değer olan bakışların söylüyorlar ve beni büyüleyerek başımı döndürüyorlar.

Doğanın Devamını Sağlayan Üretken Güç; Kadın…

Methods | 22 September 2009 12:41

Çatalhöyük
Çatalhöyük

Doğanın Devamını Sağlayan Üretken Güç; Kadın…

Doğanın hiç değişmeyen kanunu bu; başrolde ise ilk çağların doğurgan kadın imajına sahip ana tanrıçaları.

İnsanlar yüzyıllarca onların kutsallığına, yaşam verme gücünü ve bereketine inanarak onları temsil eden semboller çerçevesinde insan doğumu, yaşamın korunması ve devamlılığının sağlanması için varolmalarına izin vererek onlardan medet umdular.

İnsanın doğumunu temel alan konularda doğurgan kadın ve bilhassa rahim ön plana çıkmış ve bu göstergeler belli nesnelerle eşleştirilerek mitolojilerle anlatılagelmiştir. Doğumun temel simgesi olan doğurgan kadın, simgeler dünyasında başrolü oynamış ve tarih sahnesini binlerce yıl terk etmemiş, biyolojik ve anatomik göstergeleri sembolizm dünyasını ana temasını oluşturmuştur.

YOKEDİP ŞUURUNU,APTAL ET RUHUNU

il mare | 22 September 2009 10:54

Dün,Cnn Türk’ün Ankara temsilcisinin bir röportajını okudum internetten.İnsan yazma işini bir meslek olarak görmemeli diyordu,gördüğü taktirde işin içine maddiyat girer,mazallah bu derde düşmesi,onu gün gelir yazma zevkinden de mahrum edebilir diyordu.Doğru da söylüyordu bence,maddiyatın mutlak bir tatmin ile ilişiği olduğunu düşünürsek,ve yazmak ile de maddiyat ilişiğini varsayarsak;maddiyatta beliriverebilecek olan herhangi bir tatminsizliğin haliyle ilişiğini,yani yazma eylemini de etkileyebilmesi an meselesi.Bu yüzden,üzerinden trilyonlar da kazanılsa,yazmak işi kesinlikle bir gönül işidir,öyle olmalı,bunu vurguluyordu sayın temsilci.

Zühre ile Tahir

Don Cristobito | 21 September 2009 18:16

Nazım Hikmet Ran’ın şiiri Tahir ile Zühre’ye bir nazire…

Zühre ile Tahir

Tahir Zühre’yi neden sevdi
Bilmiyordu o da
Kalbini dinlemişti sadece
Zühre niye cevap vermemişti ona
Yıllarca beş para etmeyen kalbinde sakladığı aşkı için mi ?
Yoksa kırık aynalarda hep kendisini izlediği için mi?

Anlamadı Tahir
Yine baktı aynalara
Gördü ne durumda olduğunu
Ve gerçekten de aşkının kalbi gibi beş para etmediğini
Bir kez daha acıdı kendine
Tahir olmak ayıptı
Yetmemişti dünyayı doludizgin sevmesi
Tahir Zühre’yi sevdiği için kaybetti.
Zühre ise Tahir’i sevmediği için kazandı…

Kokoreç : Bağırsağın En Güzel Hali

powerbyfi | 21 September 2009 16:02

Gecenin bir yarısında, günün ortasında, zamansız ve ansız arzu edilebilen müthiş bir kayıntı, dost muhabbetlerinde, bir maç çıkışında veya alkol tüketimi zirveye doğru ulaşırken tüketilen, bira severlerin et yemeği, seveni ve sevmeyeni bol olan bir yemektir : Kokoreç. Baharatlı, sade, kömür ateşinde, sac tavada, ekmek arası, tabakta, ayranla, şalgamla, birayla tüketilebilen kendine ait bir jargonu ve kültürü oluşmuş yemesi ve yapılmasının belli ritüelleri olan Kokoreç; Türk insanının değişmez alışkanlıklarından biridir.

Kokoreç odun ateşinde pişirildiğinde daha makbül kabul edilir.
Kokoreç odun ateşinde pişirildiğinde daha makbül kabul edilir.

Kokoreçin yapımında kullanılan ana malzeme bağırsaktır. Ancak kullanılacak bağırsağın küçükbaş hayvanlardan olması gerekmektedir. Çünkü büyükbaş hayvanların bağırsakları hem yağlı, hemde genelde kötü kokulu olacaktır. Genelde süt kuzularının ortalama 6 aylık döneminde olanı ustalar tarafından tercih edilir. Koyunların incebağırsakları da kullanılmaktadır. Hazırlanışı oldukça zahmetli ve sabır isteyen bir zanaattır. Bağırsağın içindeki necasetin tamamı çıkarıldıktan sonra, bağırsağın bir ucundan su akıtılmaya başlanır. Bu işlem ortalama iki saatten fazla sürer, bağırsağın içindeki dışkıdan tamamen arındırılana dek bu işleme devam edilir. Daha sonra ise temizlenen bağırsak süte yatırılır. Altı saat kadar bu şekilde terbiye edilen bağırsak tekrar su ile yıkanır. Kokoreçin sarıldığı büyük şişe ilk olarak çöz denilen uykuluk sarılır. Üstüne mumbar ve en son olarak ise bağırsak sarılır. İki saat boyunca tandırlarda veya harlı ateşte dinlendirilerek pişirilir ve servis edilir

Sararan Hayaller

Don Cristobito | 20 September 2009 12:12

Hayatının son gününü İstanbul’un uzak bir köşesinde geçirecekti. Bireysel yalnızlığı tercih etmişti toplumsal yalnızlık yerine. Arabasına binmişti. Ölümüne son iki saat kaldığını bilmiyordu.

İhsan yetmiş yaşına dayadığı merdiveni çıkmaktan hoşlanmıyordu. Zaten hiçbir merdiveni sevmemişti ömrü boyunca. Ailesini de sevmemiş, sevememişti. Çocukları da annelerinin yolunda bir yabancı gibi davranmıştı ona. Mutluluğu yakınlarda da uzaklarda da aramıştı fakat bulunamayan bir şey olduğuna kanaat getirmişti. Yine buhran dolu bu günü, tek hobisi ve sığınağı olan civciv sarısı eski model arabasında, yani tek dostuyla geçirmeye karar vermişti.

Çıktı yola, öptü direksiyonunu ve dostuyla dertleşmeye başladı. Gidiyordu pervasızca. Mantığının değişmezlerini düşünürken ne tutarlılığın ne denkliğin ne de deyimleşen hayatının doğru yolunda gitmediğinin farkındaydı. Adeta kendinden geçiyordu araba kullanırken. Çok kısa zamanda gittiği yol, yavaş bir araba için saatler alabilirdi. İhsan gözünden süzülen yaşlara aldırmadan basıyordu gaza. Yaşların bir müddet sonra periyodiklikten kurtuluşunu ve ağzından içeri girişini, diliyle birleşen tuz tadını hissetmiyordu bile. Arabanın ibresinin fazla yükseldiğini fark ettiği an ile yolun ortasına yuvarlanmış kayayı fark ettiği an kesiştiğinde frene basmanın doğru olmayacağına karar vermişti. Sadece vites küçülterek direksiyonu diğer yola doğru kırdı. Artık seyir halinde olduğu yol bol çukurlu ve çakıllıydı. Hız keserek devam etse de yakınlaşmakta olduğu binaya çarpmasını engelleyemeyecekti. Git gide yaklaştı ve çarptı.