Dün,Cnn Türk’ün Ankara temsilcisinin bir röportajını okudum internetten.İnsan yazma işini bir meslek olarak görmemeli diyordu,gördüğü taktirde işin içine maddiyat girer,mazallah bu derde düşmesi,onu gün gelir yazma zevkinden de mahrum edebilir diyordu.Doğru da söylüyordu bence,maddiyatın mutlak bir tatmin ile ilişiği olduğunu düşünürsek,ve yazmak ile de maddiyat ilişiğini varsayarsak;maddiyatta beliriverebilecek olan herhangi bir tatminsizliğin haliyle ilişiğini,yani yazma eylemini de etkileyebilmesi an meselesi.Bu yüzden,üzerinden trilyonlar da kazanılsa,yazmak işi kesinlikle bir gönül işidir,öyle olmalı,bunu vurguluyordu sayın temsilci.Bunu belirtmek de şuradan çağrışım yaptı;önüme temiz bir sayfa açıp yazmak için sadece içime yönelmeye çalışarak,bu yazının bir internet portalına verilip okunacağı düşüncesi ile kendimi kastığımı farkettiğim zamanlar epeyce fazlalaştı artık.Kabul etmek istemeyerek hissettiğim bu düşüncemi de ilk defa yazarak daha da vurguluyorum kendime,yüzleşiyorum,eleştiriyorum ve buna benzer bir hisle benden başka da yazan kişiler olduğunu tahmin ederek paylaşıyorum.Gerçekten ihtimali,düşünmesi bile çok sinir bozucu bir teşhis.Düşündükçe geriye gidiyorum,geçmişime özeniyorum.İçime sığmadığını hissettiğim zamanlarda kaleme sarılışımla duraklamadan sayfalarca yazışlarımı hatırlıyorum,yazdıklarımı ileride sadece benim okuyacağım düşüncesiyle kelimelerimi yoğururkenki aldığım hazzı resmen arıyorum.İçimde bir yerlerde gizlenmiş o gizli,kutsal,her hücreme bedelsiz ev sahipliği yapan kelimelerin kağıda döküldüğü esnada onlarla göz göze gelip de birbirimize göz kırpmamızı sağlayan samimiyeti sanki şimdilerde bulamıyorum.Ellerim ile ruhumun sıkı dostluğu gittikçe yozlaşıyor sanki, ne kadar kötülük,hainlik etsek dahi bir an olsun birbirimizin yanından ayrılmamaya vesile olan o ruh-kalem kardeşliği şimdilerde yerini bir karşılık ilişkisine bıraktı sanki,her bir harf dışarı çıkmak için benden izin istiyor sanki,harflerin benim ile olan dostlukları bozulduğu gibi,kendi aralarına da bir mesafe girmiş gibi;sarılmıyorlar artık biribirlerine yanyana geldiklerinde,anlamıyorlar,paylaşmıyorlar,benimsemiyorlar gibi ortak hislerin tercümanlığının onları daha da bir arada tutması gerektiğini.Körelmişler gibiler artık,herkes kendi derdine düşmüş gibi,aralarındaki dayanışma,neyi ne için yaptıklarını benden daha fazla hissedebilme hissi ve zaten bunu bana yansıttıklarında beni iyi edebilmeleri yerini kocaman bir bıkmışlığa,tükenmişliğe ve devamında gelen bir bencilliğe bırakmış gibi.Kocaman yapaylıklara sahiplik ediyor hepsi,bilincin b sinin uğramadığı bir görevi ifa etmiş olmak onlara yetiyor artık sanki…Sadece beni iyileştirmek,asıl sahiplerini büyük bir heves içinde mutlu etmek için dışarıya,kağıda bir bir dökülme istekleri şimdi içinde bana yönelik bir amacın yer almadığı,derinlerimdeki kasvetli havadan bir an önce sıyrılma isteğine bırakmış gibi… Tıpkı, yıllardır devam eden bir evlilikte,herşeyden hoşnutsuz,mutsuz ve bıkmış bir kadının,kocasını bırakıp gidemediği için,ruh halini yansıtmaktan çekinmeyerek kocasının yanında kalmaya devam edip hizmet etmesi gibi.Öylesi zoraki,dır dırlı…Böyle hissediyorum çoğu zaman kelimelerle aramdaki ilişkimi.O kadının da kocasıyla geçirdiği cicim aylarının etkisi yitirildiği gibi,ve sanki hep öyle güzel devam edecekmiş sanısının da geçen zaman ile gerçekle yüzleşmesi gibi,ben de zamanında azami bir samimiyetin sahiplik ettiği resmi bir ilişkiye girdiğim kelimelerle aramda fazlacana bir mesafa hissediyor gibiyim.Birbirimize ettiğimiz yeminlerin,sahiplenmelerin,mutlulukta,sağlıkta,ölümde,iyi günde kötü günde hep birbirimizin yanında olacağımıza dair söz vermelerin,basit bir evlilik sıradanlığında olduğu gibi etkisini yitirdiğini görüyor gibiyim. Çok acı verici gerçekten;hayatta hiç birşeyi daha fazla sahiplenmediğin,sadece 29 harfin;sınırı olmayan, tarif edilemezmiş gibi görünen hislere tercümanlık ederek yarattığı sonsuzluğun,yani azınlığın böylesine devasa bir çoğunluğa dönüşümünün,tanınamaz,anlaşılamaz olan insanı,kendimi daha anlaşılır kılmak için kutsal bir görevi yerine getirmelerindeki ustalığın,işte tüm bunların vesile olduğu yaşanmışlık ve yazılmışlıklardaki kutsallığın, pili bitmiş,zoraki bir evliliğe benzetiliyor olması gerçekten acı verici.Tüm bu cümleleri gene onlarla oluşturma zorunluluğum acı verici,onlar için çok daha acı verici,ne kadar umursamaz takılsalar da artık, hala canları acıyor,duyuyorum;nemlendi biraz kağıdım,ağlıyorlar belli; ağlıyorum.Bu noktada soruyorum kendime:Kim bitirdi uzun yıllar aşkla beslenen bu ilişkiyi?Ben mi vazgeçtim değer vermekten kelimelerime,yoksa onların bana ilgisizliği mi bana şu an bunları yazdırtıyor?Kim daha çok sorumlu bu gidişattan?Sorunun cevabı yazının başlarında aleni bir şekilde zaten gizli.Evet il mare,yüzleşme vakti!Bir dönemden geçtin sen,ağır bedelli.Kendini kaybeder gibi oldun,farkındalığını elinin tersiyle ittin,düşünmek istemedin,anlamadın…Aklını sevdiğin zaman ruhunu kaybeder gibi oldun,ruhunu zaten son zamanlarda hiç sevmedin. Oysa bilmiyor muydun ki akıl kelimelerinin baş düşmanı,birinin olduğu yerde diğerine yaşam alanı yok…Ama sen geldin,hem aklına hem ruhuna bedeli ağır bir oyun oynadın,kurbansa zavallı kelimeler,buna resmen izin verdin…Aynı saatte aynı yerde hepsine randevu vererek onları yüzleştirdin,çatışır gibi oldular çaresiz,araya girmedin.Her harf bir yerlere savruldu bu oyunda,hem de az sayıda harfte çok duygunun barındığı kısa kelimelerle,acı ile veda edişlerini gösterircesine…Ve belki buraya yazmadığım binlerce şey işte,çıkmıyor hala birşeyler,bulanık hala,net değil;herşeyi kendime itiraf etmemin ilk girişimi olan bu yazı benim kadar onları da etkiledi belli,varolan bulanıklık hepsinin gözlerinde biriken yaşlardan sanki;yaş akıtmanın arefesindeki o kısa sürece sahiplik eden göz pınarlarındaki yaşların, önünde her ne varsa bulanıklaştırması gibi.Ağlıyorsan ki zaten,net değildir birşeyler ya da herşey seni bir çırpıda bulanıklaştıracak kadar fazla nettir. Her halukarda bulanıklık vardır her gözyaşında… Kelimelerim de öyle şu an;ama başta duyduğum isyanlı yaşlar yerini bir merhamete bırakmış gibi şimdi…Heyecanlanmalı mıyım? Bu merhameti,bana tanıyabilecekleri bir şans olarak algılamalı mıyım?Sonuçta bugün ben onlara çalıştım,çıkmazda olduğum zamanlarda sarıldığım sadık dostlarım,evet hala dostuz,bugün sadece onları anlamak için kullandım,onları önemsedim bugün,kendimi rahatlatma amacı gütmedim,onlarla rahatlayabilmem için öncelikle onların rahat,huzurlu,baskısız ve akılsız olmaları gerektiğini kavradım,en azından bunu sesli sesli,onları bağırtarak itiraf ettim,kaçmadım.Bundan sonra en saf,ustan uzak,aptal halleriyle kapılarımı açacağımın,zaten en çok bunu istediğimin garantisini verdim. Bundandır artık duymadığım isyanlar,yerini alan merhametli puntolar.Kendimi daha da inandırıp yüzleşmemi sağlayan,arada bulanıklaşmış bu nemli yazı bir dönüm noktam benim.Islanan bir kağıt üzerinde konuşlanmış harflerin tıpkı birbirlerine yayılarak yaklaşıp sarılmaları gibi,ruhumun itirafıyla gelen bu gözyaşları da içerimde ne kadar kelime varsa kalbimle kucaklaşmasını sağladı.Ve mutlu son:) Ne diyeyim,darısı aynı dertten muzdarip herkesin başına…