bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

sana doğru

Alperun | 06 October 2009 18:14

gözlerin’de yaşıyordu
bir yalandı belki,
fakat;
özlemi’nde taşıyordu
tüm gerçekliği
ve geleceği,
sana dair
bir kalbi,
kaderi,
ve seninle doğacak
ve hiç batmayacak
bir günün hayalini
düşünüyor,
düşlüyordu
senden arta kalan
bir ben.
sözleriyle aşıyordu
aşkın hudutlarını,
açmıştı kanatlarını
sana doğru
uçuyordu.

HAYAL VE GERÇEK

massay | 06 October 2009 17:34

BİLİM KURGU YAZARLARI BİRÇOK ŞEYİ DAHA GERÇEKLEŞMEDEN ÇOK ÖNCE DÜŞÜNMÜŞLERDİ.

  • Casuslukla suçlanan devlet düşmanı Amerikan uyruklu bilim kurgu yazarı C. Cartmill.
    Bu genç 1944 yılında CIA ajanlarının ağlarına takıldı, çünkü ” Deadline” adlı öyküsünde büyük ayrıntıları ile bir atom bombasının nasıl işlediğini yazmıştı. Fakat o bunu bilemezdi. O sırada atom bombası ABD’nin en iyi saklanan sırlarından biriydi.
    İlk deney atom bombası, kitabın yayımından bir yıl sonra Amerika’da Arizona çölünde patlatılmıştı. Cartmill, bir casus olmadığını kanıtlamayı başardı. Onda çevresini saranların çoğunda olmayan büyük bir hayal gücü vardı.
    Cartmill, yarın neler olacağını noktası noktasına tahmin eden tek yazar değildi. Bilim kurgu yazarları çoğu kez bilim adamlarından daha büyük etki yarattılar. Onlar, birçok şeyi gerçekleşmeden çok önce hayallerinde yaratmışlardı.
  • Amerikalı Neil Armstrong Ay’a ayak bastığı zaman, birçok insan hayalinde çoktan Ay’da yaşamıştı. Jules Verne, Ay’a gidiş projesini uzun yıllar önce, o zamana göre bütün ayrıntılarıyla “Ay’a Seyahat” ında açıklamıştı. Onun bu açıklamaları, yıllar sonraki gerçeğe hayret edilecek kadar uymaktaydı.
  • Yörüngesinde sabit kalan uydular. Bu uzay cisimleri önceden hesap edilmiş bir yörüngede bulunurlar, bu sayede de daima dünyanın üstünde aynı bir noktada kalmaları sağlanmış olur. Bu fikrin patentini alacak biri bugün çoktan “köşeyi dönmüş” olurdu. Arthur C. Clarke böyle bir şeyin gerçekleşmesinden 20 yıl önce onu düşünmüştü. Fakat nedense böyle bir fikrin patentini almak hatırına bile gelmemişti. Bunun yerine bu dahiyane prensibinin ayrıntılarını bir Bilim Kurgu dergisinde yayımladı.
  • Aşı. İnsanların hastalıklara karşı aşı olmaları 1796 da başarıyla gerçekleşmişti. Oysa hastalık yaratan mikroplara karşı bu silahı ingiliz Francis Bacon ilk olarak 1627 de düşünmüştü.
  • Bugün hepimiz için çok olağan görünen şeylerin gerçekleşmesi için uzun yıllar geçmiştir. 1861’de Philip Reis’in çalıştırdığı ilk telefon da 1627’de bütün ayrıntılarıyla Francis Bacon tarafından düşünülmüştü.
  • 1850 yılında ilk metoroloji istasyonu kurulmuştu. O da 1627 yılında yine Bacon tarafından düşünülmüştü.
    1627 yılında yayınladığı “Yeni Atlantit” adındaki kitabında Bacon, bir denizaltıdan bile söz etmiştir. İlk laser 1960′ da gerçekleşti. Ölüm ışınları adı altında çok daha önce Isaac Asimov’un “Reason” adlı kitabında ve J.T. Mc Inlosh’un “The Bliss of Solitude” unda laserden söz edilmişti.
  • Gelecekte de bugün bir bilim kurgu yazarının düşünüp yazdığı, gerçekleşecektir. Amerika firmaları buna öylesine inanmaktadırlar ki, geleceğe ait romanları sürekli olarak dikkatle taramakta ve işe yarayan fikirleri araştırma konusu yapmaktadırlar.
  • Ve
    Robert Oppenheimer’in ( atom bombasının babası ) ünlü sözü:
    “Sokakta oynayan çocuklar, fizikteki en önemli sorunumu çözebilirler, çünkü onların, benim çoktandır yitirdiğim, duygusal bir algılama yöntemleri vardır.”

taş parçaları için küçük, masum bir teşekkür

kahramancayirli | 06 October 2009 16:22

taş parçaları için küçük, masum bir teşekkür

sevgili Birhan Keskin,

Taş parçalarınızla uyudum uyandım çok. Kim Bağışlayacak Beni ve Ba’daki şiirlerinize elbette hayrandım, hayranım ama Y’ol içindeki Taş Parçaları, fena yer etti içime. O dizeleri koynumda tuttum, ceplerime doldurdum, öyle gezindim deniz şehirlerinde. Su’ya baktım, taş parçalarını okudum, okudum su oldum. Gündüz oldu gece oldu, pek hareket etmedim. Çok derinlerimde yer ettiler hakikaten. Durup durup yeniden okudum. İnsanlara, dağa, ovaya, göğe baktıkça daha da kıymetini bilir oldum. Hiç bilmediğim bir kentte bomboş bir oda beklerken içi doldurulsun diye; ilk hayâlim yayınevinizden kitabınız ve posterlerinizi istemek. Tavanım ve dört duvarım da taş parçalarıyla d’olacak. Nefesim, sözüm yettiğince başkalarına anlatıp kendi elimle hediye edeceğim şiir kitaplarınızı, tabii ay’ın karanlık yüzünde biraz da kıskanarak. İnsan şairini, şiirini bölüşmek istemeyebiliyor bazen.

ÇIĞLIĞIN SERÜVENİ

Methods | 06 October 2009 14:46

The Scream(Çığlık) 91 x 73.5 cm ; National Gallery(Ulusal Galeri), Oslo
The Scream(Çığlık) 91 x 73.5 cm ; National Gallery(Ulusal Galeri), Oslo

Neydi acaba Munch’a korkunun resmini yaptırtan şey? Yada bu çığlığın sebebi gerçekten korkumuydu? Ve buna benzer bir çok nasıl? Niçin? Aklında ki asıl sebebi neydi bilinmez ama söylenen Edvard MUNCH’un Paris’te Musee de L’Homme’da Peru’dan gelmiş bir İnka Mumyasını gördüğü ve bu mumyadan etkilendiğidir. İşte bu mumya çığlığın ilham kaynağı olmuştur.

Edvard MUNCH, 1891’de “Çığlık”ın ilk habercisi olan “Umutsuzluk” denemelerine başlar. Yaptığı ilk umutsuzluk denemesi kırmızı gökyüzünün misafir ettiği umutsuz bir figürden oluşur. Bir yıl sonra yaptığı ikinci umutsuzluk denemesinde, o kıpkırmızı gökyüzü gitmiş yerine grileşmiş, karamsar bir gökyüzü gelmiştir. Bu karamsar hava içinde adeta ölümü beklermişcesine öylece duran figürün umutsuzluğu da ikiye katlanmıştır. Anlaşılan Munch’ın giderek yoğunlaşan duyguları ve duyarlılığı, resimlerine yol göstermekten kendini hiç alamamıştı.

SERDAR AKİNAN AZ BİLE SÖYLEDİ

antiemperyal | 06 October 2009 11:58

C.Eren ÇELİK

Serdar Akinan köşesinde bir yazı kaleme aldı, ortalık karıştı. Ne demişti Akinan özetle “Bugün basında köşe sahibi olan pek çok kadın yazar, genel yayın yönetmenlerinin yatağından geçmiştir”

Evet, Serdar Akinan medyada fısıltı halinde her zaman konuşulan bu konuyu köşesine taşıyınca kıyamet koptu, ortalık karıştı. Gerekli gereksiz herkes yazıyı üzerine aşınarak yorum yaptı, Akinan sanki hiç olmayan bir şeyi söylemiş gibi linç edilmeye kalkışıldı.

Aslında Serdar Akinan’ın yaptığı sadece malumun ilanından başka bir şey değildi ki. Ama O’nun suçu “sessiz sözleşmeyi bozmak” oldu. Çünkü bu bilinen gerçeklikte alanda razıydı,veren de. Ne gerek vardı şimdi tekere çomak sokup, arı kovanını kurcalamaya.

DEMOKRATİK AÇILIM SAFİYE İLE FAİK’İ VURDU !

antiemperyal | 06 October 2009 10:21

C.Eren ÇELİK

Son günlerin Türkiye için en çok konuşulan, hiç şüphesiz en kritik konusu “Demokratik Açılım” yahut “Kürt Açılımı” olarak adlandırılan süreç.Ancak bu süreç gerek AKP’nin basiretsiz polikası, gerekse muhalefetin baştan koyduğu tavır ile birlikte toplumu giderek germeye daha da kötüsü yavaş yavaş bir kamplaşmaya doğru götürmeye başladı. Sürece korku ile bakan, bütünlüklerini tehlikede hisseden ve bütünlüklerini tehlikeye atanları da doğal olarak Kürtler olarak gören Türk unsurlar Kürtlere karşı açıktan tepki göstermeye başladılar.İşte size çarpıcı bir örnek…

mezarı yapılan ağaç

massay | 06 October 2009 09:22

Nijer’de 17-22 kuzey enlem dereceleri arasında ve Agadez kentinin doğusunda Sahra’nın mutlak çöl niteliği taşıyan Tenere bölgesi; sessizlik, susuzluk ve yalnızlık toprağıdır.
Tenere, Targui kabilesinin dilinde “apayrı bölge” anlamına gelir. Renkli Nijer haritasında sarı renkle gösterilen Tenere çöl bölgesinin ortasında “Tenere Ağacı” adıyla mavi bir nokta vardır.
İşte bu noktada, bütün kaşiflerin bahsettiği ve yer aldığı çöl bölgesinin tamamında merkezi bir yer görevi yapan, şaşırtıcı bir ağaç bulunmaktadır. Ağacın hemen yanında 1938 kış döneminde bir kuyu kazılır ve dibi 36 metrede bulunan, fazlaca ümit vermeyen bir su kaynağına rastlanır. Söz konusu su kaynağını bulmak için ağacın köklerinin toprak yüzeyinden 33 metreden fazla bir derinliğe indiği anlaşılır. 4 metre boyundaki; kısa, çatallı iki gövdeden oluşan bu ağaç, “acacia albida” diye bilinen akasya ağacıdır.
Şemsiye şeklinde bir tepe çatısına sahip, hafif maviye çalan gri yapraklarıyla kurak mevsim süresince sadece bu ağaç, insan ve hayvan tüm canlılara değerli bir gölge sağlamaktadır. Odunu mükemmel olan bu ağacın, yaprakları ve meyveleri sürülerin güç besin bulunan haftalarda beslenmesine yardımcı olur.

Tenere ağacı artık yok. Yanlış manevra yapanve koyun taşıyan bir kamyon, bu ağacı devirir. Nijer’in başkenti Niamey’de bulunan milli müze, bu efsanevi ağaçtan artakalanları toplar ve ağaca bir kabir yapılır. Ağacın yıldönümünde özel pul basımı yapılır.
Ağacın bulunduğu yere ise, her sonbaharda pası kaybolan metal bir ağaç ve yan tarafına da dikenli telle çevrili üç çalı dikilir. Bunlar herhalde güzel ve yalnız “Tenere ağacı” geleneğini sürdürecektir.