bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

H1N1 DOMUZ GRİBİ SALGINI (2)

super hero | 25 October 2009 11:35

DÜNYA ÇAPINDA SAĞLIK ALARMINI HAKLI ÇIKARMAK İÇİN VERİLERLE OYNAMAK

The H1N1 Swine Flu Pandemic: Manipulating the Data to Justify a Worldwide Public Health Emergency adlı makalenin, yazarın izniyle yapılmış çevirisinin devamıdır. (1. bölüm burada)

DSÖ’nün 10 Temmuz tarihli kılavuzu, ulusal bazda veri toplama konusunda yetersiz ve eksik bir yapı oluşturulmasına zemin hazırlamıştır. DSÖ’ye üye ülkelerin ulusal hükümetlerinden, H1N1 virüsünün yayılmasına dair verilerde laboratuar testi onayı istenmemiştir.

Popçular ceplerini nasıl dolduruyor?

| 25 October 2009 11:28

İnanın hafife o kadar çok mim olarak yazı yolladım hiçbiri yayınlanmadı. Baktım olmuyor bir yazım çıkmadan şurdan şuraya gitmem diyerek inat ettim. Sonunda burdan bir büyüğümüzün tavsiyesine uyarak eğitimini aldığım, konu olan müzik ile alakalı bir yazı yazıyim dedim…
Halkımız her konuda kandırıldığı gibi müzik dinleyicisi olarak baktığımızda da malesef kandırıldı,kandırılıyor ama tabiki birilerinin de cepleri doluyor…
Halkımız; ne sentez anlayışı ile çalışan Türk bestecilerinin çoksesli eserlerine, ne de klasik Batı müziği eserlerine beklenen ilgiyi göstermez. Aksine, radyolardaki Arap müziği yayınları ve Mısır filmleri, halkın ilgi odağı haline gelir ve sonraki yıllarda oluşan müzikal beğenide arabesk soundunun gelişiminde de önemli bir milat olarak görülür. Türk popçuları perküsyon bilmediklerinden, Feyruz ve Ümmü Gülsüm gibi, seslerini Akdeniz’den neredeyse bütün dünyaya duyurabilmiş olan kadın şarkıcıların repertuvarları ile idare etme yoluna gitmişlerdir.
Mesela bakın,Feyruz ve Rahbani kardeşlerin birlikte oluşturdukları repertuvar özellikle Ajda Pekkan ve Ferdi Özbeğen tarafından yıllarca halkımıza yutturulmuştur. Dizi filmlerin müziklerine gelince orada da tam bir emek hırsızlığı yaşanıyor…
Popçularımızın bulunmaz birer maden olarak yıllarca emeklerini hiç utanmadan çaldıkları dünya müzisyenlerinin isimlerini veriyorum; Ara Dinçkiyan, Manos Loizos, Manolas Hadjidakis, Elias Rahbani,Rahbani Brothers, Muhammed Abdülvahab…
Müzik dediğimiz nedir ki, üç ögeyi barındıran sesler dizini değilmidir; Ritm,müzik,armoniden ibarettir basit haliyle.
Mesela yakın ve en popüler örneği Serdar Ortaç dır…Bunun yaptığı ise tamamen miskin ve cahil işi bir müziktir. Bakın çok az bir müzik eğitimi almış bir kişi bile bu şarkıcının müziğinin kabasını, yani mastering öncesi hallerini çıkarmak için onbeş dakika uğraşsa yeter bile… Çünkü Serdar Ortaç, müziği genelde sequencer’a ve dijital synthesizler’a dayanır. O yüzden çok kısa zamanda yapılandırılacak bir müziktir. Zaten sanatçı müziğinde ses deformasyonları ve glitch gibi öğeler de kullanmadığından peynir ekmek gibi sözde beste yapabilmektedir…
Diğerlerinin farkı varmı sanki. İstisnalar da var tabi,ama onlar da sadece karınlarını güç bele doyurabilmekte ya da yurt dışında çalışmalar yapabilmekteler.( Ömer Faruk Tekbilek gibi..)

LEV’İ GARÂM…

maltoferfol | 24 October 2009 22:11


Aşk, tutkuyla kucaklaşmak…
Aşk, dokunmak ama uzak durmak adım adım kaçmak…
Aşk, bir kez bakmak, sadece göz ucu uzaklığında mesafe bırakmak tende…
Aşk, koşmak adım adım…
Aşk, ateşe yaklaşmak usulca…
Aşk, bir yarıma sarılmak bütün için…

Tutku, arkana saklamak gölgeni…
Tutku, mahşer yeri olan gözlerinde buluşmak…
Tutku, dokunmak dudağındaki nefese…
Tutku, avucunun içine almak hazzı…
Tutku, tutuşup boğuştuğu alevde yaşamak…

Yüz haritaları karışan kadınlar

kahramancayirli | 24 October 2009 13:41

Yüz haritaları karışan kadınlar
Kahraman Çayırlı

seslendirme.org adresinden alınmıştır.
seslendirme.org adresinden alınmıştır.

40lı yaşlarına erişen kadınların yüzlerine bakamaz oldum. Zira aynı korkunç ifade var çoğunda. Kırışık yok, göz altı denen yer kaybolmuş, yüz deseniz gerginlikten kopmak üzere bir deriden müteşekkil. Orta yaşta kadınlarımızın bile yüz haritaları çoktan karıştı. Anlamlı, oynanmamış bir yüze rastlamak için epey uğraşmamız gerekecek belli ki bundan böyle.

imageshack.us adresinden alınmıştır.
imageshack.us adresinden alınmıştır.

Peki neden? Savaşa mı hazırlanıyor bu kadınlar? Yaşlılık, savaşılması gereken korkunç bir son olarak mı kodlandı zihinlerimizde? Üstelik sonu da yok. Eninde sonunda kırışıklar yerleşmeyecek mi yüzlerimizin muhtelif yerlerine?Aynı kadınlara uzaktan bakarsanız pek sorun yok aslında. “Canım acayip gençleşmişsin” “Her sabah aç karnına iki domates yiyeceksin, bütün gün elimde su şişesi ile geziyorum.” Tamam, biz de yedik zaten. Sahiden korkuyorum bir gün o yüz derileri kopacak, altından yepyeni insanlar çıkacak!Ve yüzlerdeki bu ifadesizlik çoktan bir moda vaziyetine erişmiş durumda, insanlar bu uğurda ev, araba satıyorlar (pardon, kriz mi vardı buralarda). Genç ve güzel görünmeyi öylesine soktuk ki insanların zihnine çeşitli medya araçlarıyla, insanlar yaşlanmaktan, kilolu görünmekten, çirkin görünmekten korkar oldular. Oysa sağlıklı olmak değil mi aslolan? 50 santim beli olan insan beslenme yetersizliğine gark olmaz mı eninde sonunda?İnsan kırışıklarıyla, zamanın yüzüne, vücuduna bıraktığı izlerle güzeldir. Kat edilen yolların, varılan noktaların emareleridir, yüzdeki her çizgi, germeye çalıştığımız her kırışık. İnsan bedeni, anlamlarıyla güzeldir. İstediğiniz kadar gerilsin deriniz, yüzünüzün hiç olmazsa bir yeri muhakkak haber verecek eski günleri. O zaman daha kötü görünmeyecek misiniz? O anlamlı, derin bakan gözler, 20 yaş gerginliğindeki derilerde nasıl da yabancı ve korkak görünüyorlar oysa.Bu ifadesiz, gergin yüzler bir savaş açtıysa yaşlı görünmeye; ben de aksi istikamette bir savaş başlatmak isterim. Sağlıklı, anlamlı görünmektir aslolan; kopma gerginliğinde, robot ifadesizliğinde derilerle gezmek değil. Şık caddelerde korkar oldum kadınların yüzlerine bakmaktan. İfadesizleşmiş, anlamsızlaşmış deri yığınları sardı, sarıyor her yanı…

VERASET

kahvekokusu | 24 October 2009 12:02

Atalarımdan gelen bir lanetti belki de
Annemin yeşil gözlerindeki buğu…
Sevdaya düşmenin ateşe düşmekle eş tutulduğu bir iklimde
Aşkın çiçekli bahçelerinde gezinmek de yasaktı bize.
Kimse dokunmadı sevgiyle ne saçımıza ne yüzümüze
Tenimize değen eller dikendendi.
Ne içli bir şarkı ne kırık bir nağme ne Fuzuli’den bir dize
Üfürülmedi içimize…
Hep yarı açıktı girdiğimiz evlerin ve gönüllerin kapısı
Ne cismani ne ruhani varlığımız
Kurulmadı hiçbir evin ya da hiçbir kalbin başköşesine…
Anneannemin çatlak ve nasırlı elleriyle yün eğirdiği kirman
Annemde nakış bende kalem suretine dönse de
Hiç sevgiyle tutup, öpen, okşayan, olmadı elimizi…
Hep çilekeş bir dünyanın yazgısına zılgıt çeken
Bir vaveyla idik kim bilir kaç kuşak
Ben,
Annem,
Ve onun annesi…

GÖZDE BİR YER ARAR SÖZ

maltoferfol | 24 October 2009 10:42

Söz
Keskin bir bıçak gibidir…
Parlak, gösterişli bir kılıfa bürünür…
Hançerler yüreğini…
Döndürür kelimeler, sivrilterek dilini…
Can yakar kanatır, kanırtır acımaz…
Bir kere çıkmıştır ok yaydan…
Dönüşü yok silinmez izleri…
Sustur kelimelerini, çek üzerimden gözlerini…
Söndür içimdeki közü…

Göz
Keskin bir bakıştır sevgiliye sevdalı…
Sızlatır her göz kırpışında acısı…
Kan damlar gözlerinden, sözlerinin yarasıdır
kanayan…
Susmak hiç özlenmemiştir şu ana kadar…
Çığlıktır peydahlanan kucaklarda…
Dolaşır gözden göze, bir yer arar…
Yana yana bakınır etrafa…
İz sürer kızgın çöllerde…
Leyla misali tutuşur yollarda…
Arar sevdiğinin bakışını…
Yeşilimsi kuru yaprak misali ateşli gözlerini…
Sevdiğidir, köze dönüşür bakışı…
Kitlenir sözleri susmayı özler…

yemeyip te yanında yatılacaklar

nazokiraze | 23 October 2009 16:34

Herkesin sevdiği veya sevmediği yiyecekler farklıdır, kimi sebze yemez, kimisi limon görmeye dayanamaz veya soğanın kokusundan bile midesi bulanır, damak bu kişiye göre zevki de değişir elbet. Ancak bazı yiyecekler var ki, insanı gerçekten yoldan çıkarıyor, diyet bozduruyor, sağlık durumuna zararlı olsa bile bir parçadan birşey olmaz diye ille tadılıyor. Birbirinden farklı damak zevlerine sahip kişilerin bile sevdiği yiyeceklerden bahsetmek istedim.(14 `süper yiyecek`)

Çikolata mesela (benim gibi istisnalar dışında) genellikle konu açılırken çoğu kişi tarafından dayanılmaz bir yiyecek olarak açıklanır.(özellikle kadınlar tarafından)Çikolata dünyanın en sevilen yiyeceklerinden biri olarak bilinir , tarih boyu verdigi mutluluk kabul görmüştür, hatta Aztekler zamanında kadınlara afrodizyak etki yaptıgı için yasakladıgı bile oldu.İçerdigi maddeler (phenethylamine, kafein ,polyphenol) sinir sistemini olumlu yönde etkilediği , serotonin seviyesini arttırdıgı için mutluluk verir ve bu yüzden dayanılmazdır. Ben çikolata yerken yüzünde kendinden geçercesine mutluluk ifadesi olan pek çok insan gördüm.(o mutluluga bir ben erişemedim ya neyse)

Kitaplığınızda “Eldiven” e yer açın!

morkadln | 23 October 2009 14:58

Eldivenler, Hikayeler Murathan Mungan‘ın metis yanınlarından çıkan yeni kitabı.
Eldivenler, Hikayeler, 1997-2009 yılları arasında yazılmış öykülerden ve 159 sayfadan oluşuyor.
Henüz okumaya başladım ama sizinle paylaşmak için daha fazla bekleyemedim. Kapak resmini Arzu Başaran‘ın başarılı bir şekilde hazırladığı bu kitabı reyonda gördüğünüz an bakmadan geçemiyorsunuz. En kısa zamanda sahip olmak istiyorsunuz. Böylesi bir albenisi var.
Kadınlar,erkekler,ilişkiler hakkında on öykü bulunuyor bu kitapta

  • Eldivenler
  • Ansızın her şey
  • Kaset
  • Yaz gibisi var mı?
  • Kötü adamla kötü kadının aşkı üzerine küçük bir film
  • Krepen’in Duvarı
  • Islık
  • Çarpışma
  • Tabut
  • Geçici kesinlikler

Bunu duyumsuyor olmam da iyi. Birbirinin ardı sıra ortaya çıkıp çoğalmaya başlayan bu duygularla benden önce içim diriliyor sanki. Kilitli kaldığım kaskatı bir uyuşukluktan yavaş yavaş çözülüyor gibiyim.

Murathan Mungan
Murathan Mungan