bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Lale Müldür / Güneş Tutulması 1999

kahramancayirli | 04 January 2010 10:21

Yıl söylemeden ifade edebildiğimiz günlerimiz var. 17 Ağustos deyince hepimizin aklında benzer resimler beliriyor mesela. 1999 dememe gerek kalmıyor. İşte bugün sizlere önereceğim kitap, 17 Ağustos merkezli (bu cümleyi kurarken şunu merak ettim: bugüne dek önerdiğim herhangi bir kitabı alıp okuyan oldu mu hiç).

Şiirini sevdiğim, kendime yol arkadaşı ettiğim şairlerden biri, Lale Müldür. Üryan bir şiir yazıyor. Rol yapmadan, eklemeden çıkarmadan. Samimi bir şiir yani. Bu, bence çok önemli. Yani samimiyet. Samimi şiir ve şairleri seviniz.

Hayalimi süsleyen eylem: Basılmak

majesty s infinity | 04 January 2010 09:40

Gece boyunca sabırla ve gözlerine uyku girmeden bekledi ve bekledi. Bir ara gözleri kapanacakmış gibi olsa da hemen kendisini toparladı, şöyle bir titreyip kendine gelmek istedi, fakat yapamadı. Yine de bir an bile gözünü kırpmamalıydı işte, bekleyişinin tek anlamı ve manası olan eylemi an ve an beklemesi gerektiğini düşünüyordu.

O sırada üzerini gölgeye boğan o devasa dikdörtgen aralanmaya başladı ve birden, bir polisin kaçan bir suçluya anlık refleksle ateş etmesi gibi parladı. Renkler gözlerini acıttı, karanlığı deldi ve kalbine saplandı. O eylem yaşanmadan önce defalarca olurdu bu, ama bir türlü buna alışamamıştı.

sessiz ve kedersiz

astral | 03 January 2010 19:03

eric johansson
eric johansson

Hayattan yorulmuş bir adam, kendinden de yorulmuş. En çok kendinden bunalmış. Kendinden kaçmış, kendini en son düşünmüş.

Kendinden de hayattan da yorulmuş bir kadın. Aşk yok sanmış. ‘Her şey zor ve her şey üzerime geliyor’ demiş. ‘Hayat böyle bir şey galiba’ diye düşünmüş.
Adam ve kadın yolun kesiminde hayata dayanamayacaklarını hissettikleri bir anda, ‘hayata dayanamamak hakkında’ konuşmaya başlamış. Sakince ve hayalsiz bir konuşma olmuş.

AB Rh pozitif

astral | 03 January 2010 16:58

Gel keyfim gel. Zamanın hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini onu ilk kez gördüğümde anlamıştım. Onun bambaşka olduğunu ilk gördüğümde anlamıştım.

Öyle şeyler vardır ki, somut kavramlarla açıklamak mümkün değildir. ‘Neden?’ dersen, yanıtını çok da esaslı açıklayamam. Hani küt(!) diye hissedersin ya. Birden bire duyulan bir his sadece.

httpimg378.imageshack.usihnpf2ja3gi9.png
httpimg378.imageshack.usihnpf2ja3gi9.png

Kutsal ağacın tohumları onun üzerine kondu durup dururken ve ben onun farklı çok çok farklı olduğunu çok çok içlerden anladım. Susmak ve hissetmek zamanı. Huzurun adı bu.

Anneciğim,aynayla dans edebilirmiyim?

| 03 January 2010 14:44

Yeni yılda anneciğime bir itiraf,

yeni yıla girerken bol bol dans yaptım… Dans, yaşamı kucaklayan bir mutluluktur derler, hareketlerin estetiği duyguların bir ifade biçimidir… Romantizme giden en kestirme yollardan biridir dans… Bir senfonik müziğin akışına bırakarak kendini, yapayalnız sadece aynada kendini görerek yapılan dansı, sağlıksız olarak görenler hatta ruh sağlığının bozukluğuna bağlayanlar bile vardır… Ben böyle suçlanıyorum Annem ve babam tarafından… Çatışmalarımız hep benim onlara uygun gelmeyen tarzım yüzünden çıkıyor… Ben böyleyim diyorum onlara, beni huzura kavuşturan şey sizi neden huzursuz ediyor diye soruyorum. Yanıtları çok komik; Dans insana huzur vermeliymiş, huzursuzluk deyil!…
Anlaşamıyorum, anlatamıyorum kendimi ya da anlamamakta direnen insanlara boş gözlerle bakmaktan ziyade elimden birşey gelemiyor…
Ben seslerin ve ritmlerin ahengini vucut diline aktarmaya çalışıyorum bu da beni mutlu ediyor… Bunu yapmasam deliriyorum evet paramparça oluyorum, buda bir sağlıklı yol bulma çabası deyilmidir?
Aşıksan git normal kızlar gibi aşkını yaşa diyen anneme “ben normalim” desemde boşa çabalıyorum…
Düşünüyorum; Yaşıtlarım benim gibimi? Hayır..
O zaman bizimkiler haklı gibi geliyor, ya da herkes haklı bilemiyorum…
Zor olan bana kolay geliyor, aşkında zor olanını seçtim…kayaya çarptım adeta…Dersimi çok kötü aldım ve bunu kabullendim… Bana “maskaralık” etme dendi çocukluk etme dendi…
Tıpkı annemin babamın izahatları gibi…
Ben kolay olanı hiç seçmedim ki üstadım:)
Altı yaşında kemanı boynuma dayadılar, onu sevdim ona köle oldum, ağladım sızladım tepindim ama şimdi onunla bir bütünüm…
Anneciğim, bırak beni bak gene zırlıyorum,olmadık şeyler istiyorum bırak ne istersem yaşayim…
sonuçta olabilecek en kötü şey aynayla dans etmem olacaktır, bırakın bari bu özgürlüğümü yaşayayımm…

GEL…

kahvekokusu | 03 January 2010 13:02

Öyle bir zamanda gel ki yeter dediğimde yetmeyeceğine inansın kendi sesim. Bezirgân birikmişliklerin çoğalırken heybende, bereketli tövbeleri unutmuş olsun dilim. Beşik gibi sallanan bir nümayişin son secdesi olsun sahte imana… Biriktirdiğim hınçlarımı dudaklarına bıraksın asil debdebelerim…

Filistin’in, Kudüs’ün sapana sarılan çocuklarınca büyüsün kaderim. Bosna’nın yitik devrikliğine dirensin işkencelerine ket vuran beynim ve Çölemerik’in ve Amid’in ve Dersim’in yalnızlığıyla içerlesin sana bir kez daha terk ettiğin kimliğim.

yemek yazısı –iki belki de üç

nazokiraze | 03 January 2010 10:14

Bir kaç yıl önce yapılan araştırmada beş İngiliz’den birinin tabağını yaladığı, dört İngiliz’den birinin bıçağı yaladığı, yine beş İngiliz’den birinin sofrada gegirmeyi ayıp olarak bilmediği ortaya çıktı.

Hitler’in bazı gizli kalmış yönlerinin ortaya çıkarıldıgı yeni belgelerde diktatörün çok hızlı yemek yediği belirtiliyor, çok fazla kek yiyen Hitler sigara kullanmadıgı yer alıyor. Bu belge 48 saat içine imha edilmesi emrine ragmen günümüze kadar saklanmış.

siz-ler-e kutlu olsun..

morfik | 02 January 2010 21:12

zaman, yolunu kaybetmiş sürünüyor zihinde..

yıl-an.. (ar)
kadının göbeğini öpmeden önce. ne kadar önce ! kadın dans ediyordu.
sağ ayak bileğinde bela..
sonra, ne kadar sonra.. günahkar duvarlar şeker misali erimeseydi, kaçacağı bir yer olacaktı..
yılan, attı derisini kadının yüzüne..

yıl-dız..
parlamak için geziniyordu çevrede..kadını gördü, kara kara düştü deli-li-ğe..

Uyumadan Önce Kendini Sorgulamak

Koraben | 02 January 2010 19:02

resim: kska.org
resim: kska.org

Yorucu günün sonunda o soğuk yatağa girmek için, saatin biraz daha geç olmasını beklersin. Nedeni kafanı yastığa koyduktan sonra aklına geleceklerin seni rahatsız etme olasılığıdır.

Zaman biraz daha ilerler ve uyku kıvamı gelmiştir. Yavaş yavaş buzdan yatağına uzanıp başını yastığa koyduktan sonra gözünü kapatır ve düşünmeye başlarsın.
Aklına ilk başta çevren ve sahip oldukların gelir. Ruhunda hissettiğin gerçekler gün içinde ki koşturmalardan dolayı kafanı fazla yormuyorken, o anda herşeyin daha net gözükebildiğini anlarsın.
Hayallerini düşünürsün, hepsinin zamanla nasıl silinip gittiğini…
Geçmişte planladıklarının birer birer yok olması ruhuna acı çektirirken, bu ızdırap vucuduna gözlerini daha sıkı kapayarak yansır. Ve bir anda yattığın pozisyonu değiştirerek düşündüklerini değiştirmeye çalışırsın.
Ama fayda etmez, bu sefer sevdiğin kişi aklına gelir. Olumlu olanlar bir bir gözüne çarpar. Onu ne kadar saf hissettiğini düşünür öpüp kokladığını hayal edersin, sonra o konuda da olması gerektiği için olan problemler aklına gelmeye başlar… Yine huzurun kaçar yine bir “of” çekip diğer tarafa dönersin.
Manasız şekilde aklın çarşı pazar dolanırken ruhun sıkılmaya devam eder ve uyku yavaştan bastırır, sızar kalırsın…