bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

ÖLÜM GETİREN KAZALAR TOP 10

pilla | 14 January 2010 13:25

Ölüm her zaman geliyorum demez. Ama ne yazık ki kaçınılmazdır. Bazen bir hastalık, bazen yaşlılık ve bazen de gökyüzünden düşen bir saksı… Bu yazım üçüncü şıktan bahsedeceğim size. Sonu ölümle biten kazalardan bir TOP 10 listesi var karşınızda. Aman dikkat edin, hepsi de her an başımıza gelebilecek kazalar.


10. Elektrik akımına kapılma

Her yıl yaklaşık 500 kişi elektrik çarpması sonucu hayatını kaybetmektedir. Lütfen lambalarımızı değiştirirken daha dikkatli olalım.

Deli mi, dahi mi? DAVID HELFGOTT

exorientelux | 14 January 2010 12:47

“Dahilikle delilik arasında ince bir çizgivardır” derler. Her dahi biraz da delidir. Ama yanılmıyorsam dahilere atfedilen bu az buçuk delilik, onların yaratıcılıklarına ve sıradışı özelliklerine gönderme niteliğinde bir iltifattır da aynı zamanda.

1947 yılının 19 mayısında Melbourne‘de dünyaya gelen David Helfgott da, müziğe olan yeteneği sayesinde küçük yaşta bir dahi olarak nitelenmişti. Babası Peter Helfgott’un öğretmenliğinde beş yaşında piyano çalmayı öğrenmiş, onlu yaşlarına geldiğinde de yarışmalarda başarılar göstermeye başlamıştı bile. Ama bu geleceği parlak görünen dahi çocuğun “deliliği” ise bir iltifat değil, ne yazık ki uzun yıllar onu piyanosundan eden psikolojik bir hastalık olarak kayda geçecekti.

David ve babası Peter Helfgott
David ve babası Peter Helfgott

Müziğe yatkın, müzik eğitimi almak isterken buna engel olunmuş bir babanın, kendi gerçekleşmemiş isteklerini oğluna yaptırmak istemesiyle başlayan bir süreçte, babası David’i hep başarılı olmaya zorlar; başarısızlıklarında onu küçümser, sevgisinde hastalıklı, kızgınlığında cezalandırıcıdır. David’in, düyanın çalınması en zor bestelerinden biri sayılan Rachmaninoff‘un 3. Piyano Konçertosu‘nu çalabileceğine inanabilecek kadar gözü dönmüş baba, oğlunun Amerika’da müzik eğitimi almasına engel olur.

rektal tuşe-bir erkek kabusu

taha3045 | 14 January 2010 12:00

Yurdumuzda sık görülen prostat kanser aslında çok daha erken teşhis edilebilecekken ve hayat kurtaracakken milletimizin erkek adama birşey olmaz mantıgı ve muayeneden utanması ile kanser sıralamasında ikinci konumda.

Hatalığın tanısının parmak ile makattan konulması (rektal tuşe) bu korku veya çekinceyi tetikliyor.Öyle ya Türk erkeği kendini parmaklattırır mı? Bu uğurda kan bile dökülmemiş miydi? Mualesef bazı tanıların rektal muayeneden başka bir alternatifi yok ,üroloji muayenesi buna dayanıyor.

Neill Galatasaray’da

macro | 14 January 2010 11:06

Lucas Edward Neill
Lucas Edward Neill

Adını son günlerde sıkça duyduğumuz Lucas Neill Galatasaray ile 1,5 yıllığına anlaştı. Neden olduğunu bilmiyorum ama böyle isimleri Türkiye’de görmekten mutlu oluyorum. Gerçi birçoğu 30’u devirince geliyor ama yine de reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığı ağır basıyor sanırım.

Kimdir yahu Lucas Neill ? 1978 yılında doğan Blackburn, WesthamUnited ve Evertongibi önemli ingiliz kulüplerinde oynamış defansın ortasını kendisine mesken edinmiş abimizdir.

Mordol dan Kubbeli Şehre Yorum…

Dolce Magico | 14 January 2010 10:26

_dol: heyyy çimdikle beni burada mısın şimdi:)
_ mor: 🙂 bak elimin ayarı yoktur diemm. odun gibiyim…
_ al bir odun da benden. ne yazalım ki…
_asturais in yazısı ilginç. misa yerine yanlışlıkla bize gelmiş gibi gibi sanki. Bi de hat güvenli imiş. 🙂 kesin onnurpo dökmüştür parayı takiptedir. Harlem de bulmuştur, zekasını ne yapacağını bilmeyen çıkmaz sokağın aylak çocuklarını almıştır mesajı. 🙂 Astral, nerede…
_ya ortaamm kızmasın bize…
_niye kızsın.. hem duvarları seyrelten kendisi… kubbe şehri taşırmıştır belki, delikle ve kendiyle, dışarıya-önünde uzanan masmavi denize..uyarıcılar neden var ki! kevgire döndürecekmiş hem de ben varken içinde. hem de binlerce..
_ Mor yelkenli dol-anıyor etrafta. Yol almak zordur unutulmuş kelimelerle. Kolay mı hayatlara uyum sağlamak? Küçük bir cihazla.
_ neden kaçmış ve neden ileti yazmış!! ben neyim ki sadece kendini kurtardığı buradan biri. demek ki benden de kurtulmuş ama kurtulamamış. dışında. aradığı ve merak ettiği ne ki dışarıda önünde deniz uzanırken ve kimse anlamıyorken hala sesleniyor!! neden bir Misa anlayacak hem?
_Aslında ortaamm: Bir ben anlarım, önünde gerçekten deniz var, ama ben yokum. Sarsılan gözlerin korneasından fırlayan, iz bırakan, düş denizini geçen, gerçek denizi boylayanda da yokum. Evet, anlarım ama bu yüceliği değil !
(parantezler onun olsun..)
_kevgire çevirmek ha, tuz gibi eriyen vücutlara bak… Karaltılara bak hepsi perişan, nedir bu deme ben anlarım. Ben sana söyleyeyim şartlı gidişlerin dönüşü de şartlı olur.
_ Tercih etmek midir kolay olan yoksa tercih edileni elde etmek midir olay olan. Geçmişine yanma, geçmiş delmiş geçmiş. Yüce amacın olamaz evet. Çünkü yüceliklere ulaşılamaz. Bir metal parçasıyla oyalanma.
_ Hakiki ha her şeyi hakiki sanarız; güneş, kumsal, dağ, ova, nehir; yok daha saymayayım. Sen sanmaya devam et. Ne hakikisi geçici, her şey gibi, sen ve ben gibi; yok daha yine saymayayım. Bunları da bana söyletiyorsun ya. Sen misin kaçık ahahah. Bu mudur kaçıklık ateş duvarından kaçmak mıdır kaçıklık. Boşuna, kaçığız senden daha öte. Soyunmuş bedenini titreten buzullara kadar koşmaktır kaçıklık. Kaçıklık, aşkın sınırını aşmaktır. Ateşin ısısından kaçmak değil, ateşe koşmaktır.
_ Evet, ben de anlıyorum önünde uzanan gerçek bir deniz var.. Karmaşanın tek sebebi sen değilsin, kırılma hemen. Değilsin dedim ya, gözünden saklananlar seni bulur. Bulur hem de öyle bulur ki can çekişen organlarına kadar iner. Kanıyor bu şehir, artık evrenin başka ıssız yerine gitmeliyiz…
_hep beraber.. heyy dinlendiğin yeter..
Misa ne yaparsa yapsın..

CÜFRE…

maltoferfol | 14 January 2010 09:44

İlerliyordu gövdesi başına emanet bir beden… Akşam ahıra, sabah çayıra Mevla’m kayıra hesabını tuttuğu zaman diliminde… Kader çizgisine yazılanlar uğradığı adreslerde taş taş üstüne bırakmamıştı oysa… Tökezliyordu her şehir girişinde yangın yerine dönen kalbi… Ayakları birbirine dolanıyordu bilmediği yaşamlarda… Bir kalp sıkışmasıydı hissettiği ilk anda… Soluklandı bir nefeslik canı kalmıştı oysa… Ağırlaşan sağ kolunu uzattı, parmak uçlarıyla yokladı kalp atışlarını… Dokunduğu göğüs kafesine sığmayan kalbiydi,
duyumsadıysa aksak ritimleri…

take away

plumprune | 13 January 2010 18:30

http://www.crookedbrains.net/2010/01/design_13.html

kader çizen mücevherler–2

nazokiraze | 13 January 2010 18:15

1944 yılında başlayan bir gelenekle Oscar törenine oyuncular ödünç aldıkları pırlantalarla gelmekteler. O yıl Oscar adayı oyuncu Jennifer Jones tarafından kuyumcudan ödünç alınarak takılan pırlantalar bu zamana kadar tüm oyuncular tarafından uygulanmaya başlandı.Bazı oyuncular ödünç aldıkları takıları beğenip satın alırken kimileri ise ille kendilerine ait mücevherlerle gelmeyi tercih ettiler.

Julia Roberts 2001 yılında Oscar’ı havaya kaldırırken ödünç alarak taktığı pırlanta bileziği ile göz kamaştırdı, bilezik o kadar beğenildi ki şarkıcı Luis Migue onu satın alıp sevgilisi Mariah Carey’e armağan etti. 71 milyon Dolar değerindeki takılarıyla en pahalı mücevherleri takan yıldız ise Whoopi Goldberg .2001 yılı Oscar töreninde Elizabeh Hurley taktıgı 750.000 Dolarlık bilekliğini kaybedince oldukça olay çıkmış ama sonunda bileklik bir muhabir tarafından bulunmuştu.