bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

İnsan sosyal bir varlıktır, onun karnını bir tek seks ile doyuramazsınız

debre | 23 July 2011 10:47

Bir çok insanın ilişkilerde yanıldığı nokta da budur. Çok iyi bir sevişmenin herşeyi halledecebileceğini zannederiz. Bir ilişkide ana kriterimiz bu gibi gözükse de aslında için için sosyal olarak da bizi tatmin eden bir ilişkinin özlemi içinde yanıp tutuşur, tutkuyu ararken de içimizde yaşama ait o coşkuyu unuturuz.

Tüm bu yazdıklarım bana eski sevgilimi hatırlattı.
Hafta sonları büyük bir tutkuyla eve kapanır saatlerce konuşur, sevişir sadece birbirimizle ilgilenirdik. Görüşemediğimiz o ender zamanlarda yaptıklarımızdan, tanışıklıklarımızdan, işimizden bahseder büyük bir tutkuyla da arzularımızı giderirdik. Kah parasızlıktan kah tutkumuzdan, kah gelecek kaygımızdan kah eko-yatırım hesaplarından da çoğu zaman dışarı çıkamaz, çıkabildiğimiz zamanlarda ise yaptığımız bütçe hesabı ile kısıtlı bir yaşamı paylaşırdık. Peki daha sonra ne oldu? Biricik -eski- sevgilim hayatı es geçtiğimizden, yaşayamadığımızdan, anlamsızlığından dem vurmaya başladı. Oysa herşey çok güzel gibi görünüyordu değil mi?

Birisi gelsin paçalarımı çeksin…

debre | 22 July 2011 18:21

Hatırlayabildiğimi sandığım altılı ve onlu yaşlarımın arasında; evde veya misafirlikte farketmez, yaz veya kış farketmez uyuduğum ya da uyuyakaldığım zamanlar gecenin bir vakti, herhangi birşey için kalkmış olan babam yanımıza gelip saçlarımızı adeta bir kuzunun kafasını okşar gibi okşar sonra da bacaklarımızdan yukarı sıyrılmış olan pijamalarımızın paçalarını aşağıya bileklerimize doğru çekerek üşüdüğünü varsaydığı minik kaval kemiklerimizi yüreğinin o tatlı pamuksu dokunuşuyla ısıtırdı.

Şimdi, yani gecenin bir vakti hatta Fikret Kızılok’un bir parçasında söylediği gibi “gecenin tam üçünde”, beni uyandıran kaval kemiğimin ağrısıyla düşünüyorum; siz ne kadar severseniz sevin, kaçımızın hayatında adanmışlığın yarattığı o güven duygusu var? Kaçımız bu hisse sahibiz içimizde ve ilişkilerimizde?

Varoluşun bir anlamı var mı?

gokyuzuX | 22 July 2011 15:13

Yaşadıkça düzelmiyordu hayat. İçimizdeki çocuğu büyütmek lazımdı. Hayatın niye böyle olduğunu sorguluyorsak, kendimizle ve başkalarıyla kavgamız bitmemişse henüz olgun değildik. Bu durum, hala büyümediğimizi ifade ediyordu. Yaşlandıkça, ümitlerimiz de yaşlanıyordu, kendi acımızdan kaçmak için bencilleşiyorduk gün geçtikçe. Daha mutsuz, daha yalnız insanlar oluyorduk zaman içinde. İyi ve kötü diye tanımladığımız, insanları olduğu gibi sevebildiğimiz, kendimizle barışık olduğumuz başka bir yer varmıydı? Yargılanmadığımız, yargılamadığımız, korkuların, tüm sıfatların anlamını yitirdiği başka bir boyuttan söz ediyorum. Cenneti de cehennemi de bu dünya da gördüm diyor bir şair. Şeytanı ve kötülüğü hep dışarıda arar insanoğlu. Oysa bir bilse şeytan aslında içinde. Dünya nimetlerine fazlasıyla düşkün, hırslı, doyumsuz, kibirli bir canavar insan yüreğinde. Hem onu huzursuz ediyor, hem de çevresini. Çizginin bir ucu yaşam, bir ucu intihardı. Öyleyse yaşamak, ölümün tam kıyısında durabilmeyi, ayaklarını boşluğu sarkıtabilmeyi ve korkusuz olabilmeyi gerektiriyordu. Sezen Aksu’nun bir şarkısında söylediği gibi.’ Yitirmeli ne varsa, başlamalı yeniden’. Hiç bir konuda sabit fikirli olmamayı, değişmeyi, inandıklarından vazgeçebilmek gerekiyordu yaşamak için. Yaşam ile ölüm birbirine çok bağlı iki arkadaştı. Ölüm, yaşamı değerli kılıyor, onu tamamlıyordu. Hayat dediğin bittikçe başlıyor, her acı insanı insanı biraz daha büyütüyor, öldürmeyen her acı güçlendiriyordu. Asıl amaç yaşamak olmalıydı yine de herşeye rağmen. Kısa ya da uzun olması önemli değildi. Hayatı güzel yapan, o sonu gelmeyen arayış, özlem ve mücadeleydi. Değişiyordu insan, kendine bile itiraf edemediği bir şekilde.

Yazmak, insanın kendi içine kaçma halidir

gokyuzuX | 22 July 2011 11:03

Ben, yazmaya hayatımın hangi döneminde başladım tam olarak bilmiyorum. Kendimi boşlukta hissettiğim zamanlardı. Kendine tahammül edebilmenin kaçış yoluydu yazmak…Yazının özünde aşkınlık vardı. Kendinden öteye ulaşma arzusu ve kendi içime doğru yaptığım bir yolculuk. Yazmak, geçmişe bağlı olduğunda mümkündür ancak. İlhamını hep geçmişten alır. İnsanın kendi hatalarıyla yüzleşmesi, içinde yaşadığı çelişkiler, yarım kalmışlık hissi…
Yazmak bu duygulardan kurtulmak için, insanın kendini daha özgür hissettiği bir dünya. Geleceğin bir an önce gelmesi için didindiğinden olsa gerek dışa dönüktür yazarlık. Görmeden de bilebilir, gitmeden de varabilir, dokunmadan hissedebilirsin eğer hayal kurmayı biliyorsan. Düş artı geçen zaman sonunda gerçektir diye yazıyordu okuduğum bir kitapta.

Lomo Party

endlessx | 21 July 2011 12:30

Arkadaslar 26 Temmuz’da Küçük Beyoğlu’nda Lomo makinelerle ilgili bir Lomo Party varmış.Lomo makinelerle çekip foto yolluyorsun seçilen ilk 10 foto küçükbeyoğlu terasta sergilencekmiş ve çekilişlede lomo makine veriyorlarmış.
http://on.fb.me/o531RH

“Hafif” uykuda..

| 18 July 2011 10:28

Hafif uykuya daldı; Aslında çoktandır komadaydı, zaten top ateşleri kesileli de aylar yıllar oldu.
Hatırladığım kadarı ile daha önceki değişikliklerin birinde, Hafif uyku efendi kendini bundan böyle consigliere ilan etmişti.. İş olacağına vardı. Ortam moloz ve yangın kokularının ardından derin bir sessizliğe gömülüverdi..
Kimbilir?
Belki de şafak, yorgun nöbetçilerin değişme saati, ya da yorgun atların, yorgun koşularının nihayeti olacak..
Ve sen hey, genç kız ve sen genç adam!
Saysam sayılmaz mubarek ölüler siz!
Çoktan süprüldü cam kırıkları çoktan..
Şimdi hafif’te yeni bir bahar var sözde
Oysa moloz ve yangın kokuyor hava..
Biliyorum bu yazı yayımlanmayacak, ince bir alay ile red gerekçesi yazılacak..
Köşe bucaktan eski hayaletler çıkıp, zarif “hafif” ganimetlerin peşinden koşacak..Boşuna dememişler “loş köşeler umacı doludur” diye!

Ambalaj

mavilikler | 16 July 2011 10:04

Bir şeyler çelişiyor birbiriyle. Ama bir arada yaşamalılar ille de. Bu yüzden bir uzlaşma gerek… Tarafların elden geldiğince az ödün vererek ortak paydada buluşması, ara ara yan yollara sapsalar da ana yoldan çok da uzaklaşmaması…

“Birkaç gün kalacağım yalnızca. Kız berbat halde… Biraz yanında olayım. Yine önceki haline dönmesinden korkuyorum.”

öfke..

morfik | 14 July 2011 11:40

Dünün gecesinden artan karanlıklar şimdiki karanlıklara ekleniyor. Düşünüyorum. Atmacam beni kovalıyor odadan odaya.. Ne o beni yakalayacak ne ben onu yaralayacağım.

Lakin kolay değil. İçimi taşlıklar kaplıyor. Yaklaşma bana, hüznüm tam tekmil beni kuşatıyor, sen hüznümden uzak.. Sen geç kalmış tını, acemi büyü. Sen, yağmursuz göklerin kuşağı, kalp kemeri, sır ortağı. Sana ilişecek değilim bu gece, sen de yaklaşma bana.

Hiçbir gemi geçmeyecek denizlerimden. Ve denizlerimi limanladım karanlığa. Dişimi biledim.

az oz

deLe | 14 July 2011 11:32

http://azveozyorum.wordpress.com/

Uçurum

mavilikler | 14 July 2011 09:24

Bir insan o noktaya nasıl gelebilirdi ki?! Oradan kendini boşluğa bırakırken en son düşündüğü neydi kimbilir? Gazetelerde yazdığına göre herhangi bir madde bulunmamıştı kanında. Ölümün ta gözlerine bakmıştı yani. Bulutlarda uçmadan, her şeyin biteceğinin tam olarak bilincinde bırakmıştı kendini.

Hayat bu kadar üşütebilir miydi? Kimi zaman o ürpertiyi hisseder gibi olmuştu kendi de… Bir düğme olsa ve basınca her şey bitse basardım diye düşünmüştü hatta bir keresinde. Ölüm acı çekmekten bağımsız bir hale girince çok da korkunç görünmüyordu aslında. Peki o adam nasıl becermişti bunu? O kadar yüksekten acısız bir şekilde hiçliğe gitmek çok düşük bir ihtimal olmalıydı. Kayalıklar vardı… Bir sürü sert köşeler… Nasıl göze alabilmişti bunu? Hayatın sert köşelerinden kaçmamış mıydı oradan atlarken? Finali daha yumuşak bir şekilde yapabilirdi pekala.