bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

şizofren mırıltılar

mehmethoca | 29 April 2010 11:51

Şizofren Mırıltılar-Taklit Küçüklüktü Gözünde

“Ne yazsam?” diye düşünürken çaresizlik içinde yine o tatlı sert arkadaşına sarıldı. Onu biraz silkeleyip kendine getirdi ve dudaklarına yapıştı sonra canlandırdı onu, fısıldadı “Bana yardım et.” Pek de onu dinlemiyordu aslında arkadaşı, kendi halindeydi. Aslında şanslı olandı kendi halinde olan. Cansız olan, düşüncesi olmayan… Kendine baktı bir de. İçi acıdı. Çaresizdi. Durmadan sorguladığı şeyler tekrar tekrar karşısına çıkmaktaydı tekrar tekrar sorgulanmak istercesine. Yok! Yalnız da gelmiyorlardı, hep eşlik eden sorunlar, cevaplar, çözümler, sıkıntılar vardı yanlarında. Ruhu dinginlik nedir tatmamıştı uzun zamandır. Hep bir şeylerden muzdarip hep öfkeli… Bu tür durumların insana zaferler yaşattığı anlar duymuş, okumuştu. Bir anda kurtuluyorlar, mutlu oluyorlar, hatta ve hatta kargaşalarından doğan o yeni ilhamla çevrelerine umut dağıtıyorlardı. Sordu yine:”Öyle olabilecek mi benim durumum da, bulabilecek miyim kendimi veya her ne arıyorsam işte!” Sustu şizofren mırıltılar ve başladı gerçek. “Bunu sen yaptın. Başkaları gibi olmak istemedin değil mi? Örnek almadın kimseyi, bu benim idolüm dediğin kişilerin hemen bir acizliklerini bulup sildin onları kafandan. Taklit küçüklüktü gözünde. Farklı olacaktın ama bu farklılık konu, biçem, bakış farklılığı olmayacaktı değil mi sadece yetinemezdin ki bunlarla. Işık olacaktın değilken, aydınlatacaktın haddin olmazken. Hadi yap bakalım ya da?” Dayanamadı, susturdu bu sesi de arkadaşının son nefeslerini içine çekerken.

rubberband.

Aşk Nedir? Neden?

Bedrettin Dunkucocuk | 29 April 2010 10:30

nedir? başlarken gözlerdeki çapkınlıkla başlayıp da – çocuğum hep bu filmlerden öğreniyorsunuz bunları- salyangozların çiftleşmesine benzer bir sululukta son bulacak bir şey değildir. ekonomici, biyolojici ve her türlü sağlam kafalı, lâkin dünyada gördüğü şeyleri sınıflandırmaktan başka bir işi olmayan insanların dediği gibi, hormon taşmalarının dinginliğe ulaşmasına ve bunu sağlarken de kişilerin gelecek kâr zarar hesaplamarıyla optimale ulaşmasına sebep bir ekonomik anlaşma değildir. psikiyatrların ve ellerinden onlara saygı duymaktan başka bir şey gelmeyen psikologların ifade ettiği gibi beynin bir arızası, bir takıntısı, sigara gibi alışkanlıkların da sebebi dopaminin sonucu değildir. evrimcilerin açıkladığı gibi, doğal seçilimin kafadaki vücut imajlarıyla sınırlanması ve şekillenmesi sonucu oluşan bir olgu da değildir. ve bunların tüm bu ‘çağdaş’ tanımların benim gözümde, ismini farsça ‘kapıda bekleyen’ dan alan insanların kahkahalar arasına gizledikleri vecizelerinden hiçbir farkı yoktur. ne diyordu onlar, “aşk yapmak bu yaşamın eğlencesidir.” hayır, aşk bir eğlence değildir, yapılacak bir şey hiç değildir, belki sadece şaşılacak şeydir.

23 Nisan Cuma

Bedrettin Dunkucocuk | 29 April 2010 09:43

23 Nisan Cuma’ya denk gelmiş kadar mutluydu uyandığında aslında. Ve Abdülhâdi Paşa, anakronizmi bir sanat olarak kullanamayacak kadar çok yaşamıştı. Sırtının yalnızca sağ tarafı değiyordu yere, tavana dik dik bakacak şekilli döndü. Tavanda…

“Koğuş! Kalk!” yazıyordu.

Bir şey hatırlamış gibi aceleyle doğruldu. Postal, çarık, çizme ve ışıklı spor ayakkabısının garip bir birleşimi olan ayakkabılarını giydi. Omzu göğsü sırtı apoletli cekedini sırtına geçirdi. Püskülleri yeleye benzer fesini taktı. Sağa “dönüverdi”, aynada kendine selâm verdi.

TERZİ FUAT BEYİN ÖLÜMÜ

hayalicindegecti | 28 April 2010 15:29

Kahverengi ağaç tabut kapağı açılmış,kenarda duruyordu. Kardeşi ve oğlu birlikte indirdiler onu aşağıya, mezarın karanlık dibine. Kefenin içinde de olsa küçülüp kaldığı, hatta kuruyuverdiği nasıl da anlaşılıyordu. Tak, takkk… Beton kapaklar kapatılıverdi, toprağın kürek kürek üstüne atılmasındaydı sıra şimdi, o da bir kaç dakika sürdü. Toprak atıldıkça taze mezar tümsekleniyordu. Toprak yağan yağmurlarla akmasın diye kenarlara taşlar dizildi, en üste camideki törene gelen iki çelenk yatırıldı. “Özgen Ailesi” ve “Küçükesat Pasajı Esnafı“nın gönderdiği çelenklerin karanfilleri solmaya yüz tutmuştu. İmamın mırıldandığı kimi Arapça kimi Türkçe dualar duyuluyordu:

Onu kabir azabından soru yarabbim.

geçenlerde farkettim

taha3045 | 28 April 2010 13:25

Geçenlerde farkettim sevgili günlük olmayan ama günlük niyetine kullandığım şey aslında ben bilgisayarda yazı yazarken sürekli enter tuşuna basma eğilimli biriyim, tik gibi birşey yazı yazarken basma isteği uyanıyor içimde, basıyorum da , sonra siliyorum tabi pis birşey bu, kumanda elimdeyken de sürekli menü tuşuna basıp duruyorum, doktora gitmem lazım mı ki?

Geçenlerde farkettiğiniz gibi yazdığım her yazıya hoş kadın fotoğrafı yayınlamayı çok seviyorum, gördüğünüz gibi hiç bir alakası olmadığı halde bu konuya da bu tür fotoğraflardan ekleyeceğim, göze hoş görünsün diye , kendimi değil sizi düşündüğümden diye işin içinden çıkabilir miyim?

Geçenlerde farkettim 22 dakika.org da büyük-küçük harf olayı yok, evet bunu gerçekten geçenlerde farkettim çünkü yazı yazdığım bir site değil, çok ta bakınmam , ayda yılda bir o yüzden herkesin bildiği bu şeyi ben yeni farkettim. Ne kadar güzel ama nasıl yazarsanız yazın küçük harf oluyor, ama asıl kötüsü buralar nedeniyle büyük-küçük harf düzenine dikkat etmeye eli alışmış yazarların orada istem dışı tekrar buna devam etmesi ve bunun boşuna bir didiniş olduğunu farketmesi.

kötü kadın

taha3045 | 28 April 2010 10:58

Kötü kadını arıyorum herşeyimi allak bullak etmeye çalışan küfür etmek için bile bulamadığım kötü kadın. Eskiden adam olduğunu düşünürdüm ama şimdi bunları ancak bir kadının yapabileceğini anladım. Tam acele bir yere yetişirken yeşil yeşil yanan ışığı aniden kırmızıya dönüştüren ve ben aniden fren yapıp surat asıp sinirli sinirli direksiyona elimle vurunca o anda karşıdaki kulübesinde beni izlerken bir yandan da kırmızı rujunu tazeleyen kadını arıyorum, kesin yakınımda bir yerde ama saklanıyor.

Exile – Sürgün – Efsane Karaelfin Sürgünü

majesty s infinity | 28 April 2010 09:32

R. A. Salvatore’un karaelf ırkını ve onların arasında yaşamayı reddeden ve ırkına isyan edip vatanını terkeden efsane karaelf Drizzt’i anlattığı 5.kitabı. Efsanevi karaelf fantastik kurgu okurlarıyla fantastik bir dünyaya, karanlıkaltına keşfe çıkıyor.
Kitap kronolojik olaraksa ikinci kitap olma özelliğini taşıyor.

yine de bir son vardı.

mehmethoca | 27 April 2010 17:33

Yine de bir son vardı.

Kirli olduğunu hissetmek… Durduramadı onu. Yine masasının başında, kafası karmakarışık olduğu halde sarıldı kalemine. Anlatmadan yaşayamıyordu anlatacağı her ne olursa olsun ve yaşamamalıydı insan zaten anlatmadan. Gökyüzüne baktı ve insanları gördü. Kendisi bu kutsal, lanetli ve ona ait mabedinde yaşadıklarını bu sessiz heyecanıyla anlatmak arzusuyla doluyken niye anlatmayacaktı ki dışarıdakiler! “Anlatın, lütfen anlatın içinizdekileri!” diye bir çığlık attı ki dünyanın en sessiz çığlığı. Zevk verdi ona, gözlerini kapattı. Karanlık ve boşluktan başka bir şey değildi önündeki. Gerçi yadsımıyordu olanı, başkaca bir gelen de beklemiyordu. Hoşlandığıydı oradakiler: karanlık-boşluk. Sevdiği renk siyahtı. Onun da diğer insanlar gibi zevkleri vardı bir başlık altında toplanmış. Bağlı olmayı sevmiyordu, ondan tiksiniyordu. Boşluklarda yüzmeye bayılıyordu, heyecanlanıyordu sınırları ve ulaşacak yerleri olmadığında. Belki de bu yüzden sevemedi, uzun süre bir yerlerde duramadı. Dünya eğlenceleri bir anlık olsun aklını çeliyor ama o kısacık süreden sonra kendini yine, yeniden boşluklarda düşünürken buluyor, gülüyor, gülümsüyordu. Kendini olanla dalga geçecek kadar ihtişamlı mı yoksa bu basit şeylere bile kendini veremeyecek kadar aciz mi gördüğünü bulamıyor, buna karar veremiyordu. Zıtlıkların arasında ince bir çizgi vardı zor olansa her daim o çizginin üstünde yürümüş olması. “Taraf olmayan bertaraf olur.” diye çakan şimşekler bertaraf olmanın verdiği hazzı düşünerek gaz lambası masumiyeti ve sakinliğindeki ışıklara dönüşüyordu kafasında. Arkadaşına sarıldı. Bu sefer can alıcı bir son yazmayacaktı. Son yoktu onun için artık.

rubberband