Yine de bir son vardı.Kirli olduğunu hissetmek… Durduramadı onu. Yine masasının başında, kafası karmakarışık olduğu halde sarıldı kalemine. Anlatmadan yaşayamıyordu anlatacağı her ne olursa olsun ve yaşamamalıydı insan zaten anlatmadan. Gökyüzüne baktı ve insanları gördü. Kendisi bu kutsal, lanetli ve ona ait mabedinde yaşadıklarını bu sessiz heyecanıyla anlatmak arzusuyla doluyken niye anlatmayacaktı ki dışarıdakiler! “Anlatın, lütfen anlatın içinizdekileri!” diye bir çığlık attı ki dünyanın en sessiz çığlığı. Zevk verdi ona, gözlerini kapattı. Karanlık ve boşluktan başka bir şey değildi önündeki. Gerçi yadsımıyordu olanı, başkaca bir gelen de beklemiyordu. Hoşlandığıydı oradakiler: karanlık-boşluk. Sevdiği renk siyahtı. Onun da diğer insanlar gibi zevkleri vardı bir başlık altında toplanmış. Bağlı olmayı sevmiyordu, ondan tiksiniyordu. Boşluklarda yüzmeye bayılıyordu, heyecanlanıyordu sınırları ve ulaşacak yerleri olmadığında. Belki de bu yüzden sevemedi, uzun süre bir yerlerde duramadı. Dünya eğlenceleri bir anlık olsun aklını çeliyor ama o kısacık süreden sonra kendini yine, yeniden boşluklarda düşünürken buluyor, gülüyor, gülümsüyordu. Kendini olanla dalga geçecek kadar ihtişamlı mı yoksa bu basit şeylere bile kendini veremeyecek kadar aciz mi gördüğünü bulamıyor, buna karar veremiyordu. Zıtlıkların arasında ince bir çizgi vardı zor olansa her daim o çizginin üstünde yürümüş olması. “Taraf olmayan bertaraf olur.” diye çakan şimşekler bertaraf olmanın verdiği hazzı düşünerek gaz lambası masumiyeti ve sakinliğindeki ışıklara dönüşüyordu kafasında. Arkadaşına sarıldı. Bu sefer can alıcı bir son yazmayacaktı. Son yoktu onun için artık.rubberband