bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Evrenin Neresindeyiz?

guv2000 | 01 May 2010 18:58

Evrenin merkezi tabiki biziz. Çünkü bütün gökadalar bizden uzaklaşıyor.

Bu açıklama keşke doğru olsaydı veya doğruluğu kanıtlanabilseydi. aslında çok da mantıklı değil mi? bütün gökadalar bizden uzaklaşıyor. demekki ortada biz varız.

evren, gökada
evren, gökada

gerçekte evrenin gösterilebilecek bir ortası yok. hatta nereden bakacak olursak olalım evren hep aynı gözüküyormuş. aslında açıklaması şöyle bir örnekle yapılmış.

evren kabarmakta olan bir üzümlü kektir. kek kabarırken üzümler birbirlerinden uzaklaşır. tüm üzümlerin görüşünü alabilseydik onlar da bütün üzümlerin kendilerinden uzaklaştığını söyleyeceklerdi. işte bu ilkeye “kozmolojik ilke” adı veriliyor.

evren, gökada
evren, gökada

insan bu ilkeyi duyduktan sonra düşünmeden edemiyor. ortasında değilsek hiç değilse kenarında da değiliz.

kara defter

astral | 01 May 2010 14:53

Birden kararır defter. Niye karardığını bilemediğin zamanlar olur. İç buhranlarıdır belli ki… Ne yaparsan yap pek de şanslı hissedemezsin. Kara bir deftersindir sadece yazılan, belki sadece yazan.

blogyazarlari.ning.com
blogyazarlari.ning.com

Öyle gelir, kara bir defter gibidir dünya dersin… Sebeplerin ya da sonuçların seni hiç mi hiç ilgilendirmediği zamanlarda, yine de kara deftere kara zamanlarda yazılanlar seni kurtarıverir, sadece.

Yine de tek sığınağın kara bir defterdir. Bunu bilmek mi ağlatandır seni, bilmezsin.

öldükten sonra idam edilen bir devlet adamı

nazokiraze | 01 May 2010 12:46

Tarih sayfalarına bakacak olursak sağlığında haksızlığa uğrayan öldükten sonra kıymetlenen (Deniz Gezmiş ve arkadaşları) hatta Jeanne d’Arcgibi yüzyıllar sonra azize ilan edilen, öldükten sonra taç takılan (Ölü Kraliçe) gibi sayısız örneklerle karşılaşabiliriz. Öldükten sonra onurlandırılmayı bir kenara bırakın bir de öldükten sonra hain ilan edilen hatta daha fazlası da yapılan insanlardan birinden bahsedeceğiz.

”On yurttaştan dokuzu benden nefret mi ediyor? ne önemi var; eğer tek silahlı olan içlerinde, onuncusu ise” sözlerinin sahibi Oliver Cromwell‘den bahsediyorum.Cromwell İrlanda ve İngiltere’de en nefret edilen devlet adamlarından biri, öyle ki tarihte unutulmak istendiği bile söylenir.

Kral Sekizinci Henry’nin ferman mührü emini ve sözüne bakarak özel hayatını şekillendirdigi, dini reform konusunda aklını çelen, eşini idam ettirmesinde en büyük rolü oynayan ama sonunda kendi kellesini de kaybeden Thomas Cromwell’ in soyundan gelir Oliver Cromwell . Yaşadığı dönemdeki resmi din olan Protestanlığı seçmemiş onun yerine koyu bir Puritan (pruten)dır.

Yerdeki Uzay Adamları: Astronomlar Hakkında

ProfosyonelYazar | 01 May 2010 10:27

Dünyada amatör astronomlar ya da gökyüzü gözleyicileri olarak adlandırılan, gökyüzünü gözlemekten hoşlanan ve bu arada da evren konusunda çok şey öğrenen binlerce insan vardır.Gökyüzüne bir dürbünle bakarak bile çok ilginç olaylar ve ayrıntılar görebilirsiniz.

Nasıl Başlamalı?

Başlangıç için gereken tek şey gözleriniz ve açık bir gökyüzüdür.Her ne kadar gökyüzünde yönünüzü bulmak ve gökcisimlerini tanımak biraz zaman alacaksa da bunun için zaman harcamaya değer.Eğer bu gece hava açıksa internetten veya bir kitaplarda bulunan yıldız haritalarını kullanarak hemen gözleme başlayabilirsiniz.En iyisi, başlangıç olarak gökyüzünü iyi bilen birisinden gökcisimlerini size göstermesini istemenizdir.Amatör astronomi derneklerinde her an yardıma hazır çok sayıda meraklı amatör astronom vardır.Sitedeki tavsiyeler bölümüne tıklayarak bu yerlere ulaşabilirsiniz.Bir kez bulunduğunuz yerden görülebilen takımyıldızlarını tanıyıp yerlerini öğrendiniz mi, onlarla eski arkadaşlar gibi zaman zaman selamlaşma olanağı bulabilirsiniz.Daha sonra bir dürbün ya da küçük bir teleskopla yıldız kümeleri, bulutsular ve galaksiler gözlemlemeye başlayabilirsiniz.

Örnek Teleskopla Gözlem
Örnek Teleskopla Gözlem

Nelere Bakılmalı?

Aşağıda saydığımız tüm cisimler çıplak gözle görülebilir, ama listenin sonuna doğru indikçe görülmeleri giderek zorlaşır.

Zaman Makinesinde Sosyal Medya

selmangurlesin | 30 April 2010 17:05

Çocukluğumuzda sadece bildiğimiz; sokaklarda koşturmak, çeşitli mahalle oyunları oynamak(saklanbaç,bilye,çelik çomak,yakar top vb..), mahallemizde ve okulumuzda bulunan sınırlı kişilerden kendimize arkadaş edinmekti. Eğer ailemiz bize kıyak geçip büyük güzel oyuncak aldıysa onu mahalleye çıkarıp arkadaşlarımıza göstermekten daha fazla zevk veren birşey yoktu tabi. Demek istediğim sosyalleşme o zamanlarda sınırlıydı, ne kadar zorlasanda anca yan mahalleye taşabiliyordu bu sınır.

Çocuklar için böyleydi, peki ya yetişkinler için nasıldı? Onlar içinde aslında çok ta farklı bir ortam yoktu. Farklı olan onlar oyuncaklarla değil elindeki işlerle uğraşıp, işyerlerindeki ve etrafındaki aynı il sınırındaki kişilerle arkadaşlık kurup sosyal ortamlarda bulunabiliyorlardı. Çok zorlasalar anca bu sınır yan mahalle değil de ülkesindeki başka illerdeki hısım akrabaları ile görüşüp zaman harcama olabiliyordu.

Ölü Atlar Kişnedi

Bedrettin Dunkucocuk | 30 April 2010 10:55

Neyi ne kadar sevdiğini hatırlayanlar insandır.
Aristo da maddedir. Aristo ve madde mi?
Soğuk sıcak kanlı el içim titrer…
İçim hep
Ve yorulur gökyüzü yorulur ölmeden önce.
Dağlarda çiçek açar sevdiğim kız alıntılar ismini.
Sevdiğim kız yücedir, dağlarda çiçek açar.
Gazeteler pahalanalı, oturup şiir okumalı.
Bahçeler yakınlaşıyor açan çiçeklere rağmen.
Mürekkebim bitmemiş…Ah…Öyle mutluyum.
Arkası dişlenmemiş ucu kuru bi kalem.
Yücedir sevdiğim dağlar, eteklerinden yağmur kayar.
Yazdıklarım boynumda, iki buçukluk prangalar.
Prangalar yücedir: Esareti maddeye bağlar.
Biz hep.
Biz hep özgürlük diyoruz polis kimlik sorunca.
Beyaz bayrak bulutlar ve bulutlarda dinginlik.
Keskin dişlere rağmen bazen yağmur yağar.
İsyanlar yok sayar kabullenişleri.
Ve yağmur kayar çizmeli esmer bir adam.
Babası çiftçi bile değildir, çiftçi bile efendi.
Buna rağmen.
Yağmura rağmen.
Pasa rağmen şükreder beyaz atlar sırtında.
Beyaz atlar sırtında keşfeder tüm evreni.
Ne kadar koşsa da yorulmayacak düşleri.
Ve evren ölü bir atla daha kolay gezilir.
Ve prangalar yalnız yaşayanlar içindir.
Ve Aristo ölmüştür. Sokrates ölecek.
Kalemlere rağmen ve sebeple kalkan kılıçlar.
Baldırlardan kesiverecek şapkalının çizmelerini.
Boğazımı sıkıyor yedibaşlı bir kalem!
Ah bir alıntıyla cezbolduysan yıkıntıyla çürümek.
Bana rağmen çözüyor şapkasını kanatlarından önce.
Bilerek atlayan onyedilik palyaçolardan taze.
Şişiveren havuzlardan sulansın fesleğenler.
Sen taşıma suya tamah, ben orman yakayım.
Şapkalı çizmesine lanet etsin yürümek.
Diken diken olsun dünyanın tüyleri.
Ekselans bir berber alıversin hepsini.

sevgiliye kelam-kahve altı-

morfik | 30 April 2010 09:38

(Aşka düşmek başka, aşkına düşmek başka..)
Aşkı her dem sevdim..bir şarkıya dahi aşık olduğum ,, Günbatımlarına – denizlere sevdalanıp şiirler yazdığım,, Hiç tanımadığım safi hayalle şaraplar içip dans ettiğim oldu.
Kendimi zorla aşık ettiğim, kolayca hayatından çekip gittiğim dost yüzlü adamlar oldu. Haberleri dahi yoktu.
Ben aşkı çok sevdim, sevgilileri ise aşkın hatırına..
aşk vazgeçilmezdi benim için, aşık olunanlar asla..
durum bundan ibaret olunca, artıyor gönülde yokluklar! Yokluk artar mı deme, inan, nasıl da çoğalır mendebur! fırsatını bulduğunda..hele nemli bir geceye rastladığında..
durmadan çoğalıyorsun, misal:
yüzünde yağmurlar çoğalıyor, sağanak!
bir taş zıplayarak oturuyor yüreğine, ağırlaşıyorsun, kan gitmiyor gözlerine, körlemesine geçiyor yıllar..
piramitler ruhunda inşa ediliyor,zulümle..
çözemiyorken denklemi,
aşktan vazgeçmeye açılmışken,
kaybolmuş fakat kendimi kaybetmemişken
kaba saba şehrimde izlerini bulup göğün, bana han olsun diyerek yollara düştüm..yıllar nereye giderse gitsin..
aşka değil, aşkına ait oldum. Kaybolmuşluğum kaydı gitti göklerden..
seninle azaldım..yağmurlar aktı bitti, taşlar düştü yüreğimden.
(aşk yakar, aşkına yanılır..)

Ahmedinejad’a Amerika Vize reddi

webking | 29 April 2010 16:04

Iran'a Vize Yok, Çok şaşırdım.
Iran’a Vize Yok, Çok şaşırdım.

Son günlerdeki flaş bir haber ile ilgili duygularımı paylaşma ihtiyacı duydum. Haber “Ahmadinejad Amerika Vizesi başvurusunda bulundu” şeklindeydi. Bu sene Amerikada düzenlenecek olan silahsızlanma kongresine gelmek için her ülke gibi başvuruda bulunan ülkeler arasında Iran’da vardı bu kez, ancak Amerika bu ülkeye bırakın vize vermeyi onlara ambargo uygulayan ülkelerin başında geliyor ve bu da kabul edilemez bir durumdu. Dışişleri bakanı Clinton bunu hemen bir basın toplantısı yaparak “Ahmadinejad bize vize başvurusu yaptı” şeklinde lanse etti ve bu şekilde de aslında bir ülkenin başkanını küçük düşürdü. Bu da bir yaptırımdı, kendine göre herhalde. Böyle bir vize başvurusu dahi olsa bunun bir basın toplantısı şeklinde duyurulması kanımca, gerçekten de utanç verici, özellikle de Amerika için. Birçok olayı hiç kimseye duyurmadan döşek altı yapan bir ülke ancak bu insanı ve dolayısıyla de ülkeyi aşağılamak için böyle bir basın toplantısı düzenler diye düşünüyorum.
Durum böyle olunca ve niyet kötü olunca, vize bile verseler bunun pek bir değeri kalmayacaktır. Böyle bir olay duyurulmadan kabul veya reddedilir. Eğer reddedilirse de nedenini vizeye başvuran kişiye bildirmek lazımdır. Normal hayatlarında da zaten ülkemizde bile vizesini reddettikleri insanlara matbu ve hiçbir şey ifade etmeyen bir kağıt tutuşturan Amerikan Konsolosluğu yetkililerinin reddettiği insana hesap vermesi düşünülemez tabii. Böyle bir saygı unsuru da gerekmez böyle büyük bir ülke için!! Amerikalı ve Amerika’ya göre 2. Ve 3. Dünya ülkeleri eğer sadece sömürülecek bir unsurları var ise vizeyi hak edebilirler, ya da satın alabilirler de denilebilir keza bu mülakatlarda en önemli unsur banka hesapları dökümleridir, ve “eğer paranız varsa gelin ve bize verin” dermişçesine özellikle bu insanlara vize verirler. Ya da bazı durumlarda deha insanlara vize verirler çünkü bu tip insanların sömürülecek bir beyni vardır ve o beyin onlara yine para kazandıracak bir unsurdur.
Dolayisiyle vize, Amerikan çıkarları için vardır ve olmaya da devam edecektir. Kapitalizm’in de güzelliği bu, “benim çıkarım olan kişi gelsin, çıkarım olmayan gelmesin” mantalitesi yani, bu kadar basit aslında.

üçüncü şahıs(şizofren mırıltılar)

mehmethoca | 29 April 2010 14:23

Üçüncü Şahıs

Hışımla girdi odasına. Dağınıktı tabi ki etraf ve “Böyle olmadan da yaşayamam, yaşamam zaten” dedi, demişti binlerce defa. Bugün bir tuhaflık vardı, kendinde, insanlarda. Baktı kendine, konuşmaları değişmiş, yüzsüz olmuştu ve buna aldırmıyor, bu ona zerre miktarı korku vermiyordu. Tedirginlik yaratan da bu olmuştu. “Tedirginlik senin gibilerine bile çatıyor çaresiz” diye söylenip gülümsemek istedi, bu sefer olmamıştı, yüz ifadesi hiç görmediği tablolardaki suratlara inat hissiz, mağrur ve durağandı. Simsiyah olduklarına inandığı bu düşünceler beyazlar üstünde nasıl duracaktı, merak etti. Göğsünü yasladı eline ve sonra parmaklarıyla dokundu göğsüne, aktı düşünceler yolsuz, güzergahsız. Sorgulayıp durmuştu, içini kemiren bazen beynini mayınlarına istisnasız kendinin bastığı bir boşluğa çeviren bu sözcüğü. Nefret ediyordu ondan, intiharının sebebi olacaktı bir gün ve bugün karar verdiği ise ona bir fiske vurmadan gitmeyecek oluşuydu. Allah aşkına kanaat nedir anlatır mısınız bana! Kanaat etmek, olanla mutlu olmak nedir anlatır mısınız? Şimdi ben dünyanın ağızlarına kadar dolu bütün divitlerini, fazla değil bütün okyanuslardaki damlacıklar kadar mürekkebini yanında ismini bilmediğim bütün ağaçlarla istesem kanaatsiz mi oluyorum! Tersini inandıracak olan insanoğluna ömrümü bağışlayabilirim fakat çok iyi bildiğiniz sahnemde sus pus bir insan görürsem bağış kabul etmiyorum, bilirsiniz belki, ömründen ömür çalarım. -Hiddetleniyordu, söyleyecekleri haddini aşacak korkusu yoktu ki onda.- Bu ne yavan düşünce! Ne tedbirsizlik! Ucu bucağı olmayan bu çöplüğe çırılçıplak atılmamız kimin eseri? Daha güzeline dokunmak varken dokunabileceği mesafedekine el açanın halini kim açıklayabilir bana? Dünyanın en güzel varlığı yanı başındayken köşe başındaki kapkara bir çiçeğin hücrelerinde can aramak, kollarında huzur bulmak isteyen bir yaratığa kim gözleri dolmadan “suçludur” diyebilir ki! Buz gibi bir havada sıcacık yuvasına iliştirilmiş insanoğlunun kemiklerine işleyecek, amacı olmayan bıçaklar gibi sallanacak her bir tarafına, üstünden ezip geçecek ayazı deliler gibi istemesi; bilinen aylarda, aklınızı başınızdan alacak o sıcaklarda o aciz(!) yaratığın “Üşüyorum, ellerimi koltukaltlarına sokup ısıtacak birisi yok mu!” demesi ve yaşamaya hakkı olmayanların bu gerçeküstü, mükemmel insanoğullarına iğrenerek, saygı duymadan bakması değil de nedir bu kanaatkar olmama savsatası! “Her zaman daha iyisi vardır.” sözünü duymuşsam ve buna rağmen mutlu olmak kaygısını taşıyorsam nerde benim insanlığım? Kanaat etmek saçmalık, mutlu olmak aslında hiç olmayan bir şeydir. Hala canımı vermeye hazırım, siz nerdesiniz ve nelerinizi vermeye cesaret edebilirsiniz?

rubberband

Yasaklanmalı bunlar…

witamin | 29 April 2010 13:33

Yasaklanmalı beyaz güvercin beslemek…
Yem atmak
İstanbul ‘ un herhangi bir semtindeki herhangi bir güvercine,
ya da bütün beyaz güvercinlere…
Hele gökyüzü maviyse ve uçuyorsa beyaz güvercinler gökyüzünde ; suç topluluğu sayılmalı
YAŞAMAMALI…
Suç olmalı bundan sonra beyaz güvercin sevmek ve hatta resmini çizmek bile…
Niye mi?….

Arıların da suçu epeyce fazla.
Hele o iğnesi yok mu iğnesiii….
Arı besiciliği de engellenmeli
Petekleri altıgen yapan arı idama mahkum edilmeli
Eşek arılarınca…
Ve düzgün onyedigen yapılmalı bütün petekler bundan sonra.
Bal yemek mi?
Bal mı kalır bu işin sonunda…

Sporcu da haddini bilmeli…
Okçuluk sporu yapılmalı ama :
6 ok olmamalı asla bir okçunun sadağında ,
6 nın katı da olmamalı
asla ve asla.
Bu da yasaklanmalı…

Okla göstermek de olmasın artık wc leri,
Parmakla gösterilmeli….