bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Uykusuz gecelerim ve sabahı

sinjob | 08 June 2010 14:16

Bu uykusuz geçen kaçıncı gece bilmiyorum.Şu anda saat 04.00 ve evdeki herkes uyudu.Geceleri Farid Farjad dinlerim.Gecenin ortasında dünyada yalnız ben varmışım gibi hissederim.Bir süre kitaba dalarım,yavaş yavaş okurum.Kitabın kahramanlarıyla bir bir konuşurum,tartışırım.Sessiz konuşmak yani içimdeki sesle konuşmak beni çok mutlu eder.

Gece yalnızca kitaplarla geçmez tabi.Hafif ne güne duruyor?Daha sonra okurum dediğim yazılara bakarım.Ordan oraya sıçrarım ve geçtiğim yerlere bir iz bırakırım.Kimi zaman sadece ahkamları okurum ve bazı ahkamlar beni çok güldürür.

Çay

deLe | 08 June 2010 13:16

http://www.hanimlar.com/index.php?oku=2681

damla

aerc | 08 June 2010 13:04

Sana nasıl anlatırdım.
hiçliğin maddeyle ispatlandığı zamandan.
kaçardık ve ben nasıl başlardım söze.

kafka yamuk ağız
bukowski’nin gömleği. düğmeleri iliksiz.”
delich fikirleri mi giyseydim.

her ne ise

başlamadığı için hiç bitmeyen bir ölüm.

başlamadı diye mi

yaşıyorsun.

hala oynayabiliriz.
bir duble.
buzu kanı donduran
sen doldur

ben kanmaya razıyım
bir damlaya bir oyun.
hadi lan.
bir damlaya bir oyun.
hadi lan.
bir damlaya bir oyun.

damlaya damlaya bitsin.

DUT LEKESİ…

maltoferfol | 08 June 2010 12:16

Temiz bir sayfa..
Yeşilin toprağa kök salması gibi güçlü sözlerin tohumları…
Güneşin rüzgârla dansı gibi sıcak dokunuşlar…
Bir Dut Lekesinde dudaklar…
Kâğıda düşen izler…

İzlenimler…
Karınca yuvalarına çıkan yollar…
Birlik ve beraberliğin simgesi toprağın altında yaşananlar…
Bir can pazarı değil…
Kan revan değil bıraktığı izler…

Bir tırtıl ya da kırkayak…
Kaç tilki dolaşır düşlerimde birbirinden habersiz…
Kaç koku sürülür nefesime…
Kim bilir bizli var oluşların imkânsız olduğunu…
Saklı gerçekler sisli gecelerde…
Ay, kehribar rengi bakışlarını yakalar…
İç çekişlerini fısıldar yıldızlar…

SENİNLE KADIN SENİNLE ÇOCUK AMA HEP SENİNLEYİM

il mare | 08 June 2010 10:38

Şimdi nefesimi sıkıca tuttum.Dayanabildiğim kadar hapsedeceğim içime kokunu.Olabildiğince sandıklarına saklayacaklar seni hücrelerim.Ben nefesimi bıraksam da onlar zamanı geldiğinde kokunu çıkaracaklar benim için.

Beni küçük bir kız çocuğuyken aldın yanına,kendimi en kadın sandığım bir anda…Tüm yalancı kadınsı tavırlarımla seni kazandım sanırken sen rollerimi unutturdun bana…Kadın olmama gerek yoktu,kadınımsı olmaya ya da şuh bir bakışa…Sen beni büyütmek için almıştın yanına…

YAZMAKLA OTOBÜS GELMEZ

super hero | 08 June 2010 09:24

Hepsi gelir, beklediğim otobüs bir türlü gelmez hastalığım nüksetti gene. Amerikalı bilim adamları bu hastalığın yere tükürülen balgamlardan bulaştığını klinik deneylerle ispat ettikten sonra yerdeki balgamlara basmadan yürümeye çalıştım bir süre; ama o sefer de, ona basma buna basma diye sekmekten, geleceği tutan otobüsü de kaçırdım. Tek çaresi var diyor doktorlar: beklemek. Bekliyorum ben de.

Benden başka bir kadın ve küçük oğlu da kapılmış bu hastalığa. Duraktaki herkes değişti, bir onlar kaldı, bir de ben. Arkamda kocaman bir alışveriş merkezi var. Siz bu satırları okurken hâlâ değişmediyse Avrupa’nın en büyük alışveriş merkezi unvanına sahip. Rakibinin Avrupa’dan çıkacağını hiç sanmam; çıksa çıksa gene İstanbul’dan çıkar.

SESLENMİYOR HİÇ KİMSE

mavilikler | 07 June 2010 16:36

“Gelsene… Evde çayla üzümlü kek var.” Pencereye kaldırdığı yüzünde, boyundan büyük bir bezginlik… Sanki bu çağrıyı yapmamışım gibi…

Çoktan vazgeçmiş gibi çağrılmayı beklemekten… Tekrar sesleniyorum: “Gelecek misin? Hadi, çayın altını yakıyorum. Hem yeğenime aldığım çok güzel bilgisayar oyunları var.”

Hiçbir şey demeden, küskün küskün yaklaşıyor apartmana. Daire numaramı sesleniyorum. İlk gelişi olacak bu çünkü. Kapıya koşuyorum… Otomatı açar açmaz çayı ateşe koymak üzere yöneliyorum mutfağa.

sardunyaların çok selamı var…

lavinya76 | 07 June 2010 12:13

………………………..

Yazlık sinemaların kapanmadığı zamanlardı daha. İnsanların tahta sıralarda film izlerken gazoz ve beyaz leblebi keyfini doya doya yaşadığı, tahta sıraların bir tarafınızı acıtmasının neşenizi kaçıramadığı günlerdi. Akşamüstü güneşin kavurduğu toprağın bezginliğine, imdat çığlığını duyan bir çift el, bahçe hortumuyla yetişirdi. Doyururdu toprağı ve çiçekleri suya. İşte o mis gibi toprak kokusunun üstüne salınırdı sardunyaların kokusu, “biz de yandık, öldük, piştik aman ne sıcak” naraları içinde. Beyaz sardunyalar bağırırdı “önce bize suuuu tutuştuk aman ne sıcak”. Kırmızlar kızardı “biz daha çok susadık önce bize suuu…”

Sertab Erener Koparılan Çiçekler

kahramancayirli | 07 June 2010 11:24

Bu kez olmuş. Nihayet. Maya tutmuş, renkler uymuş. Daha önce Soner Sarıkabadayı’dan Açık Adres ve Bu Böyle şarkılarını alıp seslendiren Sertab Erener’i eleştirmiştim çünkü bu iki şarkı popüler piyasa koşulları bakımından iyi, tutacak, keyifli şarkılardı ama Sertab Erener için uygun değillerdi. Ama bu kez genç, başarılı, üretken (üstelik çok da iyi bir insana benziyor takip ettiğim kadarıyla, yolu açık olsun) müzisyen Soner Sarıkabadayı’nın Sertab Erener’e verdiği Koparılan Çiçekler, olmuş.

upload.wikimedia.org adresinden alınmıştır..
upload.wikimedia.org adresinden alınmıştır..

Yaklaşık on gündür radyolardan dolaşıma giren şarkı, Sertab Erener’in yepyeni albümü Rengarenk’in tanıtım şarkısı. Albüm bugünden itibaren tüm müzik marketlerde olacak.
Sertab Erener’in Sakin Ol, Lal ve Sertab Gibi isimli albümlerini sevdiğim, ezbere bildiğim, yanımdan ayırmadığım için, Erener’in yeni albümünde en az bu saydığım albümlerdeki seviyeye erişebilmesi gerek ki, Rengarenk’i yanımıza alalım. Bu yorumu albümün tümünü dinledikten sonra yapacağız. Ama Koparılan Çiçekler’i çok beğendim. Sarıkabadayı’yı, şarkıyı düzenleyen Mustafa Ceceli’yi ve Erener’i tebrik ediyorum.