bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Yarın dünün kölesidir

badoer1 | 29 July 2010 15:47

-Bazıları için geçmiş, bir zincirdir; günlerse o zincirin halkaları. Zincir geriye doğru uzadıkça iyice dolaşık bir hal alır, iç içe geçer, her hangi karanlık bir yerde ki bir kancada sabitlenir ve “YARIN, DÜNÜN KÖLESİDİR”.

HAREM AĞASI, KIZLAR AĞASI

kalasi | 29 July 2010 15:14

harem ağası
harem ağası

Gerçekte kimdir, görevi nedir, kimlerden seçilir hiç merak ettiniz mi? Belki birçoğunuz biliyor ama bir çoğumuzun sadece sarayda cariyelerin başında duran bir görevli olarak durduğunu düşündüğümüz harem ağaları bildiğimiz aksine birçok görevi vardı. Öncelikle siyah ırk tan seçilen harem ağasının en büyük özelliği hadım edilmiş olmasıydı. Padişahla valide sultan ve sadrazam arasında iletişimi sağlar, nikah, sünnet düğünü, cariye alımı gibi görevleri mevcut olmasının yanında suç işleyen cariyelerin infazıyla da bizzat kendisi görevliydi. Konuyla ilgili aslında çok farklı yorumlarda mevcut. Siyah bir ırktan olmasının haremde doğacak bir cocuğun renginin farklı olmasının babasının belli olabilmesi için bile olduğu söylenmekte ancak harem ağaları unutulmamalıki hadım edilmekteydi.

Bugün canım sıkkın

hayalicindegecti | 29 July 2010 14:05

Akşamdankalmalık değil sadece. Evet, kafam kazan gibi ama “o son kadehi ne diye içtim ki ?”den ibaret değil. Avucumun bir yerlerine hala duran ve sızlatan o incecik, büyüteçle bile göremediğim ve günlerdir çıkaramadığım diken de değil sıkıntımın sebebi. Sanki o diken yüreğime, yok yok beynimin bir yerlerine batmış gibi. Hah, tam öyle işte, anlatabildim mi? Şimdi anladınız mı?
Aynaya bakıp yüzümü beğenmemek mi? I-ıh… Yüz değil ki önemli olan, gözler de, gözlerin rengi de.. Bakışlar asıl olan… Bunu öğreneli çok oldu. Öyleyse aynadaki o sıkıntılı bakışın sebebi ne?
Ne tatsız bir sabah. Uyandığım andan bu yana peşimi bırakmayan şu sıkıntı.
Bol köpüklü sade bir kahve mi içmeli? Bilmem ki, sıkıntımı geçirir mi dersiniz? Yok yahu boşver, o sevdiğim fincan da dün kırıldı zaten. Oysa ne güzeldi o incecik porselenin dudağa değişi… Kahvenin damağa sıcak, kalın ve pütürlü yayılışı, hele o güzelim kokusu…
Yoksa üşenmeyip toparlanıp giyinip sokağa mı çıkmalı? Deli misin? Bu sıcakta ha? Zaten Nereye gideceğim ki? Bana kim gülümseyecek? Amaaan boşver.
Sıkıntının sebebi ne peki?
Son günlerde yeni bir tatsızlık olmadı ki… Olanlar hep eskiler. O halde eskileri ne diye kafanda evirip çevirip duruyorsun?
Köpeğin ölümü mü hala acıtan? Oo, üzerinden aylar geçti. Hem nefes alamaz olmuştu… 17 yaşındaydı düşünsene… Rekor kıracaktı neredeyse. O meşum akşamüstü yine kriz geçirdiğinde, veteriner onu uyutan iğneyi bir an önce yapsın, zavallının çektikleri son bulsun diye gözyaşlarıyla yalvarmadın mı?
Yoksa aşk acısı mı?
Sahi, niye günlerdir, haftalardır hiç aramadı o?
Aramaz tabii, aramasın da. Sen değil miydin “Bu sevda ateşten gömlekmiş diyen? Kurtulmalıyız bu sarmaldan” diye ısrar eden… Olsun, arasaydı eğer, belki sesini duymak ferahlatırdı… Soğuk sular serpilirdi yüreğine.
Yok yok, gitsin, küllensin, yok olsun o arayış.
Bilemediğim başka bir şey bu… Anlatamıyorum da zaten.
Uzun süredir görüşmediğin o arkadaşınla aranızda geçenleri yeniden hatırlamak mı peki? Hani adını tam koymasanız bile dostluğunuzu noktaladığınızı bal gibi bildiğiniz o gereksiz tartışmada sarfedilen sözlerin kafandaki resmi geçidi… Ufff ne kötüyü.
Keşke kabus görmüş olsaydım, ama değil, ne yazık ki değil.
Bu sabah eski üzüntüler tek tek kapımı çaldı.
Galiba en yenisi beni en çok sıkan.
Şu iş değiştirme planının suya düşüşü… Boşa kürek çekilen onca zaman… Harcanan çabalar, beslenen umutlar, o uzak ve yabancı kente dair kurulan hayaller. Hepsinin yıkılışı… “Üzülerek bildiriyoruz ki...” diye başlayan mektubu almak…
Of bilmiyorum. Başım ağrıyor. Umutsuzum, tükenmişlikle iç içeyim.
Hayır, istemem, kitap kapağı filan açmayacağım.
Müzik de çalmasın. Kapımı hele sakın çalmayın, sustum, gizlendim, yok oldum.
Beni bugün yalnız bırakın.

Şiirde Hayalle Gerçeğin Çekişmesi

olur mu ki | 29 July 2010 13:58

  • Şairlerin ve şiir sevenlerin yüzyıllardır üzerinde fikir yürüttüğü, tartıştığı, bir sonuca varmaya çalıştığı konu: Şiire hayal mi hâkimdir yoksa gerçeklik mi?
  • Alexander Potebnya bu konuda “İmgesiz sanat olmaz; şiir ise hiç olmaz.”diyerek düşüncesini keskin bir şekilde ifade etmiştir. Türk şiirinde de Ahmet Haşim, , Behçet Necatigil, Ahmet Muhip Dranas ,Hilmi Yavuz, , Atilla İlhan, Fazıl Hüsnü Dağlarca,… gibi isimler zaman zaman şiirlerinde kullandıkları unsurlar ile hayalin yanında yer almışlardır.
  • Atilla İlhan’ın “Cinayet Saati” isimli şiirindeki şu mısralara göz atmak bize konu hakkında fikir verebilir:

“Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
Dört bıçak çekip vurdular dört kişi
Yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu”

  • Şiirde gerçekliği savunanlar ise bunun şiiri daha içten ve çekici kıldığını dolayısıyla kalıcılığının arttığını savunurlar. Bunu sağlamak için de şiire günlük konuşma dilini hâkim kılma çabası içine girerler. Türk şiirinde Erzurumlu Emrah, Mehmet Akif Ersoy, Cemal Süreyya,… gibi isimler tercihlerini gerçeklikten yana yapmışlardır:

“İlk akşamdan vardım kavil yerine
Önce gördüm kömür gözlüm gelmedi
Bilmem gaflet bastı uyudu
Bilmem o yar bize küstü gelmedi.”

Karacaoğlan

  • Tartışma sanırım insanlık tarihi bittiğinde dahi bir sonuca varamayacaktır. Hayal de, gerçeklik de şiirin vazgeçilemez unsurlarıdır.

YENİ VERSİYONLARI DAHA VAHİM

kalasi | 29 July 2010 12:43

Televizyon dünyası hergün daha vahim bir görsel (ŞÖLEN!) sunmaya devam etmekte. Eskiden BBG evlerimiz vardı. Şimdi ise evcilik ve evlilik programları, yemeklere puan verme ! programları ile televizyon dünyası yeni bir boyut kazanmış ve eskiden olduğu gibi birçok insanımızı ekran başına kitlemektedir. Peki bu programlardan neleri öğreniyoruz. Evlilik, Evcilik programlarından acaba bu hafta kimin kavga edeceğini, yemek yapma programlarında mutlaka bir hata bulmayı ve mutlaka bir gerginlik ortamının yaratılacağının ve nasıl kavga edileceğinin bilinde olarak ekranın başına geçeceğimizi biliyoruz. Gözlemlediğim kadarıyla onlarda programlara çıkarken sanki kavga etmeye hazır ve kendilerini bu ortama hazırlayarak çıkıyorlarmış gibime geliyor. Fazla seyretmememe rağmen bir TV kanalında kayıpları bulan bir program yılbaşından beri 176 kayıp insanı bulmuş ve bu konuyla ilgili meclise ve üniversitelere ders olarak anlatılması için bir rapor hazırlıyorlarmış. Kaç kişi biliyordur bilmiyorum ancak kavga gürültü programları kadar bilindiğini sanmıyorum. Tabi bunlar gibi onlarcası. Artık doğru programların pirim alması gerektiğini düşünüyorum.

evcilik oyunu

nazokiraze | 29 July 2010 11:25

An itibarı ile Seren Serengil hanımefendinin ilk eşi olan Ozan (soyadı neydi ) ile birlikte yarışmaya katılan Nilay kızımızın tartışmalarının ardından, Ozan’ın kendisini masada bırakarak giden eşi (öyle diyelim öyle olsun belki dua hükmüne geçer de gerçekten evlenirler, her gün birbirleriyle kudursunlar) sonrasında kuzenini veya yeğenini çağırarak ona ‘bilirsin özelimi paylaşmayı sevmem, onun için seni çağırdım’ demesine şahit oldum. Demek herkesin yattığını falan farz ederek özelini kameralar önünde sadece yeğeni ile paylaştı ama beni hesaba katmamış işte, ben şahit oldum özeline .

Sevgiliye… ( Sahibini Arayan Şiir … )

firatocal | 29 July 2010 09:57

hatıralar istiyorum unutulmayacak
bir dokunuş istiyorum sonsuza dek hep kalacak
eellerini gözlerini istiyorum yanlızlığımı unutturacak
sevmeni istiyorum beni dünyalar benim olacak

sevgilim demek tek dileğim sana
saçlarını okşamak dağıtmak isteğim esen deli rüzgarda
dokunmak tenine bir mesaj kalbine dudklarımdan
işte bu seni sevmek bitmek bilmeyen sonsuz bir arzuyla

esmer sevdim yalnız kalbimde
sevilmeyi hakkeden bir tek sevgiliyi
istedim ona ulaşmayı düşlerimde
aaahh ahh nasıl isterdim bir yolunu bilmeyi

kolay değil sevgisizlik
anılarım yapayalnız çekilmiyor sensizlik
eriyorum karanlık odadaki anlamsız bir mum gibi
gözlerim arıyor değerli gerçek bir sevgili

KİBRİT PARÇASI

fahrettinksp | 28 July 2010 19:00

Adamın kibriti çakışıyla irkildi yaşlı kadın ve buruşmuş suratı o kadar gerildi ki gözleri yanan kibrit parçasına bakarken birden ‘ Evlatlarım !’ diye haykırı verdiAdamcağız hayretle elindeki kibrit parçasını söndürdü, sigarasını masaya bıraktı. Feri sönmüş gözlerinden yaşlar akan kadıncağızı şaşkın bakışlarla süzerken olup bitenlere anlam veremedi. Aralarındaki sessizliği trenin keskin düdük sesi böldü.
Genç adam haddim değil nineciğim ama bu halinizin nedeni ne diye atılıverdi.
Kadıncağız ağlamaklı ve titrek bir sesle evlatlarım, evlatlarım dedi.
Ne oldu evlatlarınıza nineciğim dedi genç.
Yaktılar, yaktılar insafsızlar, yüreksiz deyyuslar onları kucağımdan alıp köy meydanında yaktılar.
Gencin neden demesine kalmadan kadıncağız devam etti.
Kan davasıymış bunun adı kan davası adı batasıca kan davası..!
Babalarını da vurdular. Kaçtık kaçtık ama nereye kaçtıysak buldular.
Bu zülüm Müslümana revamı, gavur bile yapmaz böylesini.Teselli için mi bilinmez genç: ‘’ Nineciğim eminim ki kocan ve çocukların cennet bahçelerinde gelmeni bekliyorlardır.’’ dedi. Nine ahh keşke evladım yetmişime geldim. Azrail bir türlü benim canımı almadı. Bana kalan hatıratsa çakan kibrit parçası, bir kibrit parçası…

Şiirde Hayalle Gerçeğin Çekişmesi

olur mu ki | 28 July 2010 17:45

Şairlerin ve şiir sevenlerin yüzyıllardır üzerinde fikir yürüttüğü, tartıştığı, bir sonuca varmaya çalıştığı konu: Şiire hayal mi hâkimdir yoksa gerçeklik mi?Alexander Potebnya bu konuda “İmgesiz sanat olmaz; şiir ise hiç olmaz.”diyerek düşüncesini keskin bir şekilde ifade etmiştir. Türk şiirinde de Ahmet Haşim, , Behçet Necatigil, Ahmet Muhip Dranas ,Hilmi Yavuz, , Atilla İlhan, Fazıl Hüsnü Dağlarca,… gibi isimler zaman zaman şiirlerinde kullandıkları unsurlar ile hayalin yanında yer almışlardır.Atilla İlhan’ın “Cinayet Saati” isimli şiirindeki şu satırlara göz atmak bize konu hakkında fikir verebilir:“Haliç’te bir vapuru vurdular dört kişiDemirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyorduDört bıçak çekip vurdular dört kişiYemyeşil bir ay gökte dağılıyordu”Şiirde gerçekliği savunanlar ise bunun şiiri daha içten ve çekici kıldığını dolayısıyla kalıcılığının arttığını savunurlar. Bunu sağlamak için de şiire günlük konuşma dilini hâkim kılma çabası içine girerler. Türk şiirinde Erzurumlu Emrah, Mehmet Akif Ersoy, Cemal Süreyya,… gibi isimler tercihlerini gerçeklikten yana yapmışlardır:“İlk akşamdan vardım kavil yerineÖnce gördüm kömür gözlüm gelmediBilmem gaflet bastı uyuduBilmem o yar bize küstü gelmedi.”KaracaoğlanTartışma sanırım insanlık tarihi bittiğinde dahi bir sonuca varamayacaktır. Hayal de, gerçeklik de şiirin vazgeçilemez unsurlarıdır.