bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Futbolu Özlemek İstiyorum…

firatocal | 03 September 2010 12:04

Ramazan ayının en bildik söylemlerinden biridir ‘’ Aaaah ah nerede o eski Ramazanlar ‘’ sözü… Kaybolup giden değerleri hatırlatmak ve geçmişin mutluluk dolu günlerini yad etmek için kullanırız… Minibüslerde ise yer vermeyen gençlere söylenen söze dönüşür bu replik…

Artık futbol maçlarını izlerken de benzer sözler sarf ediyoruz… ‘’ Aaaah aah nerede o futbolunu özlediğim, derbi maçları, görmeyi merakla beklediğim futbol yıldızlarıyla şenlenen hayat…’’ , ‘’ Artık yok ki maçları iple çektiğim gerilim dolu günler… ‘’

Neredeyse haftanın 7 günü, günün 24 saati futbol maçlarını seyrederek geçiyor hayatlarımız… Eğer birçok kadın gibi futbolla aranız yoksa bu bir sorun teşkil etmeyebilir, ama benim gibi futbola aşık ve arkadaşlarıyla beraber maç seyretmekten büyük zevk alan bir erkekseniz , o zaman farklı oluyor…

Nasıl öldüler–2

nazokiraze | 03 September 2010 10:20

Hollywood’un en ünlü dansçı ve oyuncularından Fred Astaire zatürre sebebiyle hayatını kaybetti. Ben-Hur filminin efsanevi aktörü Charlton Heston’un , Charles Bronson’un ve Ava Gardner’in ölüm sebebi de aynı hastalık olarak açıklandı ( Heston prostat kanseri tedavisi de görmekteydi)

Gelmiş geçmiş en iyi kovboy olarak bilinen John Wayne mide kanserinden hayatını kaybetti, kanserden ölen diğer oyuncular : Paul Newman,Patrick Swayze,Robert Mitchum,Lana Turner, Gary Cooper, Bette Davis, Farrah Fawcett,Audrey Hepburn, Steve McQueen, Dean Martin,Yul Brynner, Efkan Efekan, Orçun Sonat, Hayati Hamzaoğlu, Yaman Okay, Tanju Korel, Ingrid Bergman, James Whitmore, Bea Arthur (Altın Kızlar’ daki Dorothy)

ti!

kharis | 02 September 2010 17:59

Hatırlar mısın sen iste karlı dağları aşar gelirim dediğin günleri
Bir gün seni istediğimde batak masasından kalkamadığın o ızdıraplı geceyi??
o ızdıraplı gecede aradım bulamadım şarj aletimi, telefonum kapanmışş bozamadım moralini,
ve çemkiremedim nefretimive o şarj aleti gibi işlemek istedim iiçine kendimi
içine kendimi..

ayrı dünyaların insanları olduğumuzu bilmezdim sen kürk giyerken ben blazer ceket hiç giymezdim bilseydim çemkirecek, babandan istemezdim gerdanlık isteyeceğini bilseydim seni sever miydim??
ger-di ğinden beri beni o gerdanlık , ılık ılık yıkadı beni ayrılık..

Ev Alma Komşu Al

firatocal | 02 September 2010 16:28

Bizler sigara yasağını delmenin ve affetmenin yollarını Anayasa Mahkemesi kulvarında fellik fellik ararken, komşu Yunanistan sigara yasağının kapsamını genişletiyor…

15 yaşının üzerindeki halk kesimini % 42 sinin sigara içtiği Yunanistan ‘ da ki tiryakilik düzeyi, bağımlılığını ispatta hiçbir fırsatı kaçırmayan canım ülkemi bile sollamış durumda…

Adnan Menderes Karşıyakasporda Santrafor

ciftnoloji | 02 September 2010 15:35

Karşıyakaspor’u herkes bilir herhalde. İzmir ilimizin güzide bir futbol kulübüdür. KSK (Karşıyaka Spor Kulübü) olarak da bilinir. Peki Bunların hepsini biliyorsunuz da, acaba şunu biliyor musunuz? Şöyle ki ; Karşıyakaspor da merhum Başbakanımız Adnan Menderes de oynamıştır. Hatta kurucularındandır.Tarih 1912’yi göstermekteydi.Adnan Menderes(tabi o zaman soyadı kanunu çıkmamış çünkü henüz Cumhuriyet ilan edilmemiş çünkü henüz 1.dünya savaşı bile olmamış.İşte bu yüzden o zaman ki adı Ali Adnan) futbola meraklı bir gençtir. İzmir’ de birçok azınlık vardır ve bu azınlıklar futbol oynamaktadırlar. Paninonios ve Apollo gibi takımları vardır. Türk gençliği ise onlardan geri kalmamak için Karşıyakasporu kurarlar.Renkleri kırmızı-yeşil. Kırmızı Türklüğü, yeşil ise Müslümanlığı Sembolize etmektedir. Hatta şuan kullanılan “kaf kaf kaf,sin sin sin,kaf sin kaf sin kaf” sloganı da o zaman söylenmekteydi. Ali Adnan ise takımın santraforuydu. Ve bu takımla bir çok maç yaptılar. İşte böyle. Tarih şaşırtıcıdır.
Kaynak : ŞEN,Erdal,”Bir Yiğit Vardı”,Yitik Hazine Yayınları,2010.

Yolun Açık Olsun Birtanem…

firatocal | 02 September 2010 14:20

Bana çektirdiğin tüm acılar için şükranlarımı sunuyorum sana ey sevgili… Bende açtığın her yara , hayat bataklığı içinde çırpınan çaresizliğimi bana daha iyi anlattı… Kendime olan körlüğümü , yalancılığımı ve yabancılığımı bir kere daha fark etmemi sağladı…

Sonsuz kere teşekkürler sana , bütün dünyamı yıktığın , kalbimi per perişan bir viraneye dönüştürdüğün için… Gözyaşlarıma hiçbir zaman acımaman ne kadar doğru kararlarmış her defasında… Tüm erkekler hiçbir zaman büyüyemeyecek çocuklardı senin için… Issız terk edilmiş oyun parklarındaki hayat boyu yapayalnız kalmayı hak eden sahipsiz ruhlardı onlar… Ne de haklıydın bıçak kadar keskin ve soğuk sözlerinde bir tanem…

Canın ne zaman yansa, o güne kadar yaşadığımız bütün güzel şeyleri tutuşturuverirdin tafralı basit bir tartışmanın cılız ateşiyle… Ve geçip karşısına zevkle seyrederdin üzerlerine tir tir titrediğim anılarımın yavaş yavaş çığlıklar içinde yanışlarını… Kendimi yeniden ve daha açık anlamamı sağladığın için , yaşadıklarımdan çok daha öğretici olan ortak günahlarımız için müteşekkirim sana…

Sana kızamıyorum… Senden nefret edemiyorum… Çünkü ruhumu ve bedenimi paramparça eden sözlerin ve hareketlerin , karanlığa gömülü ve hiçbir zaman girmeye cesaret edemediğim derinliklerimi keşfetmeme yaradı…

İnsan, felsefi bir hayvandır; Peyami Safa

queennothing | 02 September 2010 13:07

Bilenler bilirler, henüz reşit olmamış bir çocuğun çürüyen bacak kemiğinden başını kaldırdığı nadir anlarda gördüğü güzel yüzlü Nüzhet’i, eski İstanbul’u, başından beri belli olan acı gerçeği ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu. Kemik sancısını anlattığı bu eserde Peyami Safa, Türk Edebiyatı romancıları arasında çok değerli bir isimdir.

Peyami Safa, 2 Nisan 1899 tarihinde, Server Bedia Hanım ile şair İsmail Safa’nın oğlu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. İstanbul’dan Sivas’a (baba Safa’nın sürgün edilmesi ile) giden Safa Ailesi, henüz iki sene geçmeden 1901 senesinde baba İsmail Safa’nın ölümüyle sarsıldı. İki yaşında babasını kaybeden Peyami, 8 yaşına geldiğinde hayatının ikinci şokunu yaşadı; kemik veremi teşhisi konulan Peyami‘nin çocukluğu hastahanelerde geçti. Hastahanede hayatın bambaşka bir yüzünü gören Peyami, çocukluğunu ve gençliğini yaşayamadan ‘erkek adam’lığa terfi etti. Dilediği gibi hareket edemeyen genç adam, yaşadığı baskı nedeniyle içine kapandı.
İlkokulu (1. Dünya Savaşı sebebiyle) tamamlayamayan Peyami, Türk Edebiyatı’nın kilometre taşı, “Araba Sevdası”nın yazarı Recaizade Mahmut Ekrem‘in söz verdiği üzere Galatasaray Lisesi’ne yazılacaktı. Osmanlı Maarif Nazırlığı’nda görev yapan Mahmut Ekrem Bey, bu görevinden ayrıldığı için Peyami‘yi istediği okula sokamadı. Bunun üzerine Vefa Lisesi’ne yazılan genç adam, Keaton adında bir matbaada işe girdi.
Ardından Posta ve Telgraf Nezareti’nde çalışmaya başlayan genç adam, Boğaziçi’nde bulunan Rehber-i İttihad-ı Osmani Mektebi’nde öğretmenlik yapmaya başladı. 4 sene bu okulda eğitmen olarak görev yapan Peyami, İngilizce’sini profesyonel seviyeye getirip, Fransızca’sını ilerletti. Bu sıralarda ilk hikayesi “Bir Mekteplinin Hatırası: Karanlıklar Kralı”nı yazdı.

İŞTE ŞİMDİ S…

super hero | 02 September 2010 11:35

Olabilir, insanlık halidir. Herkesin başına gelebilir. Günlük hayatımızın en doğal ihtiyaçlarından biridir aslında bu; ve ne yazık ki en talihsizidir. Yok sayarız onu. Görmezden gelmek için elimizden geleni yaparız. Sırası geldiğinde en ücra köşede, en kısa sürede halletmeye bakar; sonra da ortadan kaldırırız marifetimizi. Üzerinde düşünmeyiz bile.

B. Bey’in düşünebildiği tek şeyse buydu. Sabahtan beri koşturup duruyordu. Bir sürü işi halletmişti. Bazı alacaklarını tahsil etmiş, bazı vereceklerini ertelemiş, bazı takkeleri başka bazı takkelerle değiştirmiş, dil dökmüş, güldürmüş, eğlendirmiş, biri sürü takla atmış; en önemlisi de bol bol terlemişti. O yapış yapış İstanbul sıcağında insan hiçbir şey yapmasa da terliyordu zaten.

ÇIKMAZ SOKAK…

maltoferfol | 02 September 2010 10:04

Sayısız sokaklar geçiyorum…
Binlerce adımlar bırakıyorum geride…
İzlerin gölgesi kaldırım taşlarında…
Hissedilenler ise bir adım uzaklıkta…

Kırıntısız -kılı kırk yararcasına-
İlerliyorum…
Kaybolmak istercesine sokaklarda…
Kalabalığın dağınık kalacağı tenhalara kaçıyorum…
Adın sessizliğe konmuş, çıkmaz sokakta…

İlerliyorum…
Bir uçurumun kenarında bozuluyor sessizlik…
Dalgalar eşlik ediyor, martılar çığlıklarıyla
geri dön diyor…