bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

elveda

dasein | 19 April 2008 18:32

hava karardığında,
güneş.ler kaybolduğunda,
akça akçe üzülme nöbetleri karardığında,
bir bilir kişi raporu dizilir :
ülkenin dahi cümleleri burada bulunur.
kanlıcandan haberler beyin köşelerine ve kenarlarına yayılır böylece.
bir gün daha elveda……….sonra.

Ziller

pilli pati | 19 April 2008 17:52

bells
bells

Aşkın köpekliği mi olurmuş? Oluyor. Aksini iddia edenlerin alnını karışlasın lütfen, diğerleri!

Peki köpeklikse, (evet öyle oluyor) ne oluyor? Beyninde ziller çalmaya başlıyor. Pavlov’un yaptığı da birşey mi canım? Aşk adamı hasta ediyor. Beynin kamaşıyor. Beynin sana oyunlar oynuyor. Bütün hormonların sana karşı birleşip seninle adeta alay ediyor. Bu arada ziller durmadan çalıyor. Bunun birkaç sene sürdüğünü iddia edenler var hatta! Zilsiz bir yaşam düşünemiyoruz sonra…

Okey’i Kim Bulmuş Yahu?

toz66 | 19 April 2008 17:17

Okey
Okey

Türkiye’deki en popüler oyunları sayın deseler sanırım milyonlarca insan futbol ile birlikte okey oyununu söyler. Çünkü kütüphanelerimiz değil, kahvehanelerimiz insan kaynıyor ve bunlar takır takır okey oynuyorlar. Aslında ilginçtir birçoğu matematikten pek anlamasa da bir rakam oyunu olan okeyi çok başarılı oynuyorlar. Geçen aldığım bir söylentiye göre okeyin Amerika’daki bir deli hastanesinde bulunduğu yönündeydi. Bu bilgiye göre okey oradaki hastaları zaptetmek için bulunmuş avutucu bir araçtı. Onlara aynı renk olanları yan yana getirmeleri söylenirmiş… Fakat yaptığım araştırmada böyle bir bilgiye rastlamadım. Burada verilen bilgiye göre Okey en çok Türkiye’de popüler olan bir oyun, buradaki bilgiye de okey çinlilerin icadı olarak tahmin edilen bir oyun… Çinliler’in domino taşları ile buldukları tahmin edilen okey, İran’lılar tarafından öğrenilmiş ve o zamanlar Arapça’da sıralı taşlar anlamına gelen “El Turaft” adını kullanmışlardır.
Oyunun ilk bulunduğu zamanlar taşlar ellerde saklanıyormuş, İranlılar bundan sıkılmış olsalar gerek taşları üzerlerine koyacakları ıstakalar kullanmayı akıl etmişler. Yine ilk başlarda rakam yerine noktalama işaretleri kullanılıyprmuş, fakat İranlılar bunu da rakama çevirmiş ve temelleri atılan bu oyunu tüm Fars diyarına tanıtmışlardır.
Türkler’in Araplarla İslamiyet çerçevesinde kurdukları ilişkilerle bu oyun 15.-16. yüzyıllarda Türklere geçmiştir. Hatta o kadar çok tutulmuştur ki bu oyun saray içerisinde de çok popüler hale gelmiştir. Bir süre ders olarak verilen okey, Enderun hocalarından Hacı Marufi tarafından ele alınmış ve oyuna bazı kurallar eklenmiştir. Onun öğrencileri de hocalarının geliştirdiği bu kuralları daha sistemli hale getirmiş ve bugünkü okeyin hemen hemen son halini almasını sağlamışlardır. Adı “El Turaft” olan bu oyun yabancı dilin de etkileriyle okey ismini almıştır. Bunlar kesin bilgi olmamakla birlikte gerçeğe en yakın olan ihtimallerdir. Başka bir açıklaması da olabilir elbette…

brittanica ‘ nın Ayıbı

hozer33 | 19 April 2008 15:35

Herkesin evinde bulunan, bir bilgi ansiklopedisi olan Britannica’nın 2008 türkiye haritasındaki baskısı, ülkemiz üzerinde oynanılan oyunların açıkca göstermekte bu video karşısında ne yazılır ne söylenir bilmiyorum, yorumları izleyenlere bırakıyorum…

2 Mayıs..

sekoci | 19 April 2008 10:14

1 Mayıs. Dünya işçi bayramı. Ülkemiz için pek bayram olduğu söylenemez ama.. Zaten işçilerle aram yoktur. Katılmazsam eksik hissederim sadece.. Ordaydım.. Çok fazla yoruldum ama heyecanlıydım. Biber gazı ve koşmak ve kaçmak hiç de iyi gelmiyordu aslında bana… Genellikle kaçıyordum. Daha korkaktım belki. Diğerleri o kadar kaçmıyordu. Joplarını yiyip geleceğe dair hayeller kuruyorlardı. Demokratik Halk Devrimi yada daha çok para… kimse bilemez… Ben öyle değildim. Ödediğimiz vergilerden bizi dövme yetkisi alan polisleri daha çok uğraştırıyordum. Zorluyordum. Vazgeçmiyordum. Taksim bizim olacaktı… 10 dakkalığına oldu da… Ne önemi vardıysa? Nasıl olsa her şey unutuluyordu. Basına yasak , köprüler tıkalı , İstanbul olağanüstü hal… Ve birileri ofislerinde evlerinde cips yiyerek bizi seyrediyorlardı. Halk işçisi…

İçsesin ve öykülerin…

sekoci | 19 April 2008 10:08

Bildiğini biliyorum…Ya da en azından anladığını…Ya da ne olduğunu hissettiğini… Ne kaçmak geçiyor aklından; ne de gözlerin açık; mücadele etmek. Hangisi doğrusu bilemiyorsun. Hoş; kimin doğrusu? sorusu bile nicedir gelmiyor diline. Kabul ediş değil bu aslında; belki biraz akışına bırakmak; belki biraz dingin ve sakin olmayı istemek..Ama yine de uykularının kaçtığı oluyor; hani bu sabah yağmur damlalarını camda izlediğin anlar gibi; bir bulanık bir net rüyalardan uyandığın da oluyor…

…..En çok neye üzüldüğünü bilemiyorsun…Yalanlara mı; doğrulara mı…Karar veremiyorsun…İçinde gittikçe kısılan bir ses var. Dursan dinlesen olmuyor; kulaklarını kapatsan ne fayda…İçsesin yankılanıp duruyor içinde …Bütün organlarına çarparak; en son gelip gözbebeklerinin ortasına yerleşiyor…Saklayamıyorsun…Hele de gün ışığında…Bakanlar görüyor, görenler duyuyor, içsesini; gözlerinin ortasından…

Bu ayıp bize yetmez mi?

NLPMaster | 19 April 2008 10:05

Bu ayıp, bu günah, bu vebal, bu sorumluluk, bu utanç…. bu, bu, bu…
Hepimizindir, hepimizin…
Yok, babam yok!
Boşuna benim değil deme!
Evet senin de ayıbın bu!
Benim,senin, bizim, hepimizin…
Eğer bir çocu, birdilim ekmek yiyerek geçirdiği günün sonunda,sersemleşen bünyesi ile ölüme mahkum kalıyorsa…

Her fırsatını bulan biraz daha zenginleşmek için her yolu mübah sayıyorsa…
Her iktidar,ama her iktidar sahibi, biraz daha semirmek için fırsat arıyorsa…

Mahalle arlarında birileri de bir dilim ekmeğe muhtaç yatıyorsa…
Suçluyuz hepimiz….
İsterseniz “insanlık öldü” diye sela verdirin…
Dilerseniz “Komşusu açken tok yatan, bizden değildir”i hatırlayın.

Türkiye’nin dönüm noktası

MerakliKedi | 19 April 2008 01:24

Çok yeni (14 Nisan’da) yayınlanan bir yazıyı paylaşmak istedim. Yazı Wall Street Journal’da olduğundan oraya link veriyorum. Ancak, bir özeti Cumhuriyet gazetesinin 15 Nisan sayısında da çıktı. Konu çok net:
Türkiye’nin dönüm noktası
İçerik de oldukça net: 2008 Türkiyesi = 1979 İranı…
Son cümle özellikle çarpıcı geldi. “Türkiye uçurumun kenarında. Lütfen Rice, onu aşağı itme”

Dolunay

sbaskentli | 18 April 2008 22:57

Uzun zamandır sevgili hafif e şöyle bir göz ucuyla bakmaktan başka bir şey yapamadım. Bu aslında benim için üzücü bir durum. Kendimi vatan haini gibi hissetmeme neden oluyor.

Yazmak istememek den ziyade dev bir mıknatıs gibi sanki 70 milyonu içine sığdırabilecek bir güce sahipmişcesine herkesi içine çeken İstanbul a yerleşme çalışmalarıdır.

Neyse velhasıl bu gece acil bir durumdan dolayı her şeyi bir kenara bıraktım ve siz sevigli pilli camiasında ki dostlarımın engin bilgi ve araştırma yeteneklerinden faydalanabilmek adına klavyemin başına oturdum.

Sürpriz

cizgisel | 18 April 2008 22:09

Bazen Hayat bize hiç istemediğimiz şeyler yaşatır.Olmak İstemediğimiz insanlarla,yapmak istemediğimiz bir işi yapmak zorunda kalırız.Böyle zamanlarda hep şansızlıkla suçlarız kendimizi.Oysa hayatta olan birçok güzel şeyin aslında tuhaf rastlantılardan,beklenmedik olaylardan çıktığını hiç düşünmeyiz.Hepimiz sürprizleri severiz ama hayatın bize yaptığı sürprizleri fark edemeyiz.Olabilecek güzelşeyleri bu karamsarlığımızla kendimizden uzaklaştırmamak için,artık hayata biraz daha sevecen bakmaya ne dersiniz?