bildirgec.org

tutku hakkında tüm yazılar

BİR YABANCI GİBİ

mavilikler | 28 December 2009 10:32

Bu bir çeşit ölümdü. Belki ölümden de acı bir dönüşüm… Öyle bir dönüşüm ki, dönüşen şeyin, değişik bir şekilde de olsa varlığını sürdürüyor olmasındansa, gerçek bir ölümle sonsuza dek yok olması çok daha az acı verici görünüyor.
Çünkü o şey, var oldukça, dönüşümden öncesiyle sonrasını sürekli bir çatışma haline sokuyor; en küçük bir hareket ya da sözü önceden hissedilen duyguların artık hissedilmediğinin, o duyguları uyandırma gücünü uzun zaman önce yitirdiğimizin güçlü birer göstergesi durumuna getiriyor.
Mesela karşımızdaki yakışıklı bey bize ‘Ahmet bugün büroya uğradı. Uzun zamandır görüşmemiştik.’ diyor. Bizse artık eskisi kadar cazip olmadığımızı düşünüyor ve ‘Bir ömür boyu gözlerine bakabilirim.’ dediği o günleri özlüyoruz.
‘Öyle mi? Şey… Nasılmış?’ türünden de olsa birşeyler geveleyebilecek gücü bile bulamadığımızdan karşımızdaki bey, ne zamandır özlemini çektiğimiz bir ilgiyle gözlerimize bakıyor ve: ‘Neyin var senin?!’ diye soruyor.
Evet… Neyim var ki benim?! Bir hastalığım yok… Aç kalmıyorum… Yakışıklı ve sorumluluk sahibi bir kocam var… Haftada bir gündelikçi kadın geliyor… İstediğim kadar harcama yapabiliyorum…
‘Beni endişelendiriyorsun!’
Gözlerinde ilginin yanısıra birşey daha vardı. Ne olduğunu tam çözememiştim… Ama onu daha fazla bekletemezdim. Çözme işini sonraya bırakarak: ‘Yok birşey!’ dedim. ‘Sadece…’

kavuşması mümkün olmayan tılsım üzerine bir önceki yüzyıldan buruşmuş mektup…

astral | 17 November 2009 10:46

Küçük renkli bir düş’sün benim için…
Yıllar öncesinden kalan. Bir yanımın temelli unutmak istediği bir yanımınsa unutmaya kıyamadığı ve bunu kendine itiraf edemediği bir düş…

Renkli bir düş. Bazı düşlerin içinde, düş olduğunu bilirsin. Düşün içinde yol almanın kazanç olmadığını bile bile yürürsün yine sıcaklığın çıplak ayaklarına basa basa.

Bir yanın yanar, (bir sessss) ‘Dikkattt eetttt!!!!’ diye fısıldarken bir yandan, sen o sesi göz ardı edip, ‘Aman duymuyorum seni’ deyip; gece yarısı saat 00.05’i gösterirken 630 km gitmek için, ‘O’nun için terminalden el sallayan ellere bakarsın, yukarda ay varken, aklında o varken…

LEV’İ GARÂM…

maltoferfol | 24 October 2009 22:11


Aşk, tutkuyla kucaklaşmak…
Aşk, dokunmak ama uzak durmak adım adım kaçmak…
Aşk, bir kez bakmak, sadece göz ucu uzaklığında mesafe bırakmak tende…
Aşk, koşmak adım adım…
Aşk, ateşe yaklaşmak usulca…
Aşk, bir yarıma sarılmak bütün için…

Tutku, arkana saklamak gölgeni…
Tutku, mahşer yeri olan gözlerinde buluşmak…
Tutku, dokunmak dudağındaki nefese…
Tutku, avucunun içine almak hazzı…
Tutku, tutuşup boğuştuğu alevde yaşamak…

Bekle ve Gör!

bige | 02 September 2009 15:15

http://www.flickr.com/photos/28064608@N08/2865432933/
http://www.flickr.com/photos/28064608@N08/2865432933/

Senin olacağım, daha önce hiç görmediğin rüyalar seni bulacak, benimle. Uyanmak istemeyeceksin ama bu acemilikten olacak. Çünkü uyansan da yanında olduğumu göreceğini bilmiyor olacaksın, tam bir acemi aşık edicem sen. Saçmalayacaksın, şaşkınlığını ört bast etme çabaların seni daha çekici yapacak ama şaşkınlığını gidermeyecek. Bense seni o hâlinle seviyor olacağım, istiyor olacağım tüm bedenimle, kuvvetimle!

Zehr-i şehvet

astral | 28 August 2009 09:16

Şehvet ne kadar zehirli bir şehir? Hangi ruh buna dayanır, kaç ruh?
Kaç adam öldü bunun için?

Napolyon’un Josephine’e aşkı neydi?
Savaş dönerken kendinden bir önce bir askerle yollayıp okuttuğu şehvet iletileri neydi? Dünyayı kasıp kavuran adam bir kadının ruhunda esirdi ve esirliğinden de memnuniyeti dillere destandı.

Ya Ree, Salome ve Nietzsche üçgeni neyin tekerrür edişiydi zamanda- zindanda? Ki, zamanda kimi zaman bir zindan değil midir?

Ruh da öyle zindandır kimi zaman… O denli şehvetli gelir ki, tutsaklık; şehvetin d önüne geçer araç yerine amaç olur çıkar. Kişi her ne kadar kafası karışmış, bunalmış, on yedinci kattan her an aşağı atlayıverecekmiş ruh haliyle ortada dolaşsa da; aslında bilir ki, tutkunun kendisi aslında bu yaralı duruma asılı kalıyor olmaktır.

sevgi güzeldir

taha3045 | 11 August 2009 17:24

Terin terime, acın acıma karıştığında anladım . Nereden ve ne yolla gelirse gelsin güzel şey sevgi, yapılan en büyük yanlış olsa da güzel.

Yaşanan her anı ile kahredebilen yada sonsuz mutluluk verebilen, şiir yazdırabilen yada ağlatabilen bir piyango olsa da güzel.

Nasıl başlayıp nasıl bittiği belli olsa da olmasa da, durmadan uçmaya uçurmaya meyilli olsa da güzel. Çünkü nerede ve nasıl başlayacagını en iyi bilendir o.

Zamanı tersine akmasını istetse de, yüreğin en kıvrık yerine saklansa da, atardamarlarda ayrılık olarak ızdıraplı bir tura çıksa da güzeldir. Çünkü yürekteki insan artıkları asla unutulmaz bu da güzeldir.

Ben Seni

furkan iren | 24 July 2009 15:00

Sen beni ben de seni
Anlamadın mı?
Neden?
Sen beni ben de seni
Sevmeliyiz delice birbirimizi
Ben sana, sen bana
Bağlanmalıyız yürekten tutkuyla
Ve tutunmalıyız derinden
Sevmeliyiz delice
Ben seni sende beni
Sen beni bende seni

Kırmızı ve TANGO…..

zema[pilli_silinen_hesap] | 21 July 2009 17:44

eşli modern danslardan en çok sevdiklerimden birisidir ” tango”.Tarihine bakacak olursak güney kökenlidir. 1800’lerin sonunda ortaya çıkan Arjantin Buenos Aires kaynaklı bir danstır. O sıralarda İngilizler Arjantin’i işgali etmiş ve İspanyollarla kapışmışlardır. Birçok Avrupalı kavim Arjantin topraklarına yerleşmiştir. Bu karışık göçebe toplumun yaşam koşullarından ötürü bu tarzı yansıtan yani göçün meydana getirdiği zorluklardan bahisle tango bir dans ve müzik biçimi olarak ortaya çıkmıştır.

tango ve kırmızı !
tango ve kırmızı !

Tanrılarının ve davulun ispanyolcası olan “tambur” kelimesinin sentezinde “tango” kelimesini türetmişlerdir.Köy kasaba dansı değildir Tango. Kesinlikle bir şehir dansıdır. Avrupa’da ise Çok karma bir kültürün ürünü olduğu söylenebilir. Her insandan bir iz taşıyarak günümüze gelmiştir.

gizli saklı

furkan iren | 22 June 2009 16:51

ve kendi cehennemimde yanarken vicdanım
beynim, düşüncelerim erirken anlamsızlıkların potasında
ben öylesine durağan ve durdurulmuş
geçmişe dair an’ları yeniden yaşamak çabasıyla bugünü, yarını elimde bir silgi
aldığım nefesleri silmeye çalışırken
herkese ibret bir delilik hali sayarken uzaktan izleyen yabancı gözlerin esaretinde
ben kendimi,
ben kendimden
olduğumdan uzak, olmak istediğimden ve senden uzak
kendime el olmuşluğumla, yüreksizliğimle
terk ediyorum bu şehri sana veda etmeye, seni son kez görmeye
cesaret edememişliğimle, sana söyleyemediğim hislerimle
gönülde özenle büyüttüğüm fakat o kadar çok kurgulamama rağmen karşına çıkıp dillendiremediğim
o kırık, o narin ve o söylenememiş tek kişilik yaşanmaya bağımlanmış ama bir türlü alışılamamış
bir sana dair; gizli gizli sevmek içimde hoyratça, asice, bildiğimce, hudutsuzca sevmek
bir sana adanmış, bir sana ait, bir tek sen diyen sevmek
ve sana bunu gizli gizli, suskunca
gözlerine her baktığımda her seferinde çekingen ve ürkekçe bir tutkuyla anlamanı dileyerek
tanrıdan, ağaçtan, ormandan, aldığın nefesten, yerdeki çiçekten, ondan bundan sebeple..
fakat kelimelere dökmeden sana söyleyemeden seni sevmek
belki bencilce, belki de çocukça, belki de.. belki de;
korkulardır bana suskunluk duvarlarını ördüren
senden adımlar beklerken gözlerim ve naif yürekteki sevdalık, tutku, hasret
belki gizli saklı seni sevmek istemek ve dahi sürekli bile bile acıların en beterini hissetmek
seni kaybetmekten korktuğumdandır belki de;
bu hodbinlik, bu anlamsız tecrit,
gözlerimdeki sevmek çoşkusunu saklambaç oynarmışcasına gözlerinden kaçırmaya çalışmam
belki de senin benden kaçıyor olmanın sebebidir benim tüm hatalarım
seni kaybetmemek uğrunda çektiğim acıya direnmem ve susmalarımdır
çünkü sen benden daha çok susuyorsun ve ben biliyorum ki
sen bana anlattıklarından daha fazlasısın, anlatacağın kısım anlattıklarından çok daha fazlası
senin suskunlukların, anlamayışların, gizemlerin, anlatmadıklarını bilmemi bekleyişin
yorgunluğumun senden değil hayattan olduğunu kabullenmeyişin
çekip gitmelerin ansızın anlamsız şeylere anlam katıp uzun uzun küsmecelerin
bunlar değil
seni benden uzaklaştıran
tamam diyorum her seferinde
anlatacaklarım bir kaç kelime, biraz daha varsa o anda cesaretim belki bir kaç cümle
ondan sonra bir ses derinden ya sonrası, ya sonrasında “ne olacak”?
işte bu his, bu düşünce senden kaçmak istememin
sana dair, sana ait sevmeyi dillendiremeyeşim, suskunluğum ve bir çok şeyin
nedeni, sebebi, anası, kaynağı

kadın ve çikolata

nazokiraze | 05 June 2009 13:05

Kadınlarla birlikte ilişkilendirilen seks teması veya daha yumuşak bir tabirle kadını daha çekici,tatlı,masum hale getiren objelere devam ediyoruz.(lolipop ve kızlar). Lolipop eger bir kızın elindeyse ne kadar hoş oldugunu ve bunu yıllardır bilen reklamcılar, fotografçıların bunu iyi kullandıgını anlattıkm Ancak erkeklerin zaaflarını bilenler bir kadının lolipop yerken ne kadar masum görünüyorsa çikolata yerken o kadar seksi olacagını düşünmüş olacaklar ki kadın ve çikolata yıllardır bir arada kullanılır.

Ancak çikolata lolipop gibi direk çağrışım yapmadığı için çikolata temalı fotograflarda kadının biraz daha seksi olmak için çabaladıgını görürüz, sokakta her bayan lolipop yerken dikkat çeker ancak çikolatayı rahatça yiyebilir, o yüzden çikolata fotograflarında kadınlar çok daha farklıdır, çekicidir, seksi bakışlara sahiptir. ( çikolatalı bedenler)

Peki madem çikolata normal, sıradan rahatça yenebilen dikkat çekmeyen bir besin neden kadınlarla bir arada bu kadar kullanılıyor. Bunun sebebi çikolatanın kendisi değil özellikleri diye düşünüyorum. Herkes tarafından bilinen çikolatanın bazı özellikleri onu direk olarak kadınlarla ilişkilendiriliyor. Çikolatanın kalp atışlarını hızlandırdığı, mutluluk hormonu salgılattıgı,uyarıcı oldugu bilindigi için çikolata yiyen kadının ruh hali her zaman ilginç gelir insanlara.(çikolata yemek öpüşmekten zevkliymiş)