bildirgec.org

türk sineması hakkında tüm yazılar

Çok zor, çok despot: Yavuz Turgul

kahramancayirli | 27 April 2009 17:35

züğürt ağa
züğürt ağa

Çok zor, çok despot: Yavuz Turgul

Kahraman Çayırlı

Ne kadar da sert! Bozar etrafındakileri. Hatta ağlatır. Kimselere röportaj vermez. “Vay be, konuştuk onunla, konuştuk işte” diye çığrınırlar onunla röportaj yapabilenler. Zor adamdır vesselam.

Sultan filmini izlemeye başlayıp da bırakabileniniz var mı? Türkan Şoray’ı, Bulut Aras ve Şener Şenle buluşturan mükemmel öyküyü, o sert adam yazdı işte… Derken Çiçek Abbas’ı da yazar, ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturduğu “Fahriye Abla” gelir sonra, “Züğürt Ağa” (senaryosunu yazdı-Nesli Çölgeçen yönetti), “Muhsin Bey“, “Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni“, “Gölge Oyunu“, “Eşkıya” , “Gönül Yarası” ve nihayet “Kabadayı”…

Arızalı zamanlar öksüz kaldı

kahramancayirli | 22 April 2009 11:29

Arızalı zamanlar öksüz kaldı

Kahraman Çayırlı

Ankara’da köklü ve saygın bir sinema, salonlarından birini, bir haftalığına, 2005 Haziranında ona ayırdı. Üçüncü günün konuk filmi ise 1979 yapımı, Adana’da anne-babaları ölünce emmilerini aramak üzere İstanbul’a gelen iki çocuğun sokaklarda yitiş öyküsüydü: “Yusuf ile Kenan”. Birazdan film başlayacak, ışıklar sönmek üzere, o da ne! Koca salonda tek başınayım. Arada salon görevlisinden öğreniyorum ki, ancak “Anayurt Oteli”ne on-on beş kişi gelmiş, kimi seanslara hiç kimse gelmediği için film oynatılmıyormuş bile! Ona verilen değer bu mu? “Hababam Sınıfı Askerde”yi sinemada iki milyonu aşkın insan seyrederken, onun izleyicisini neden parmakla sayıyordum? Yine film arasında üzülerek gördüm ki, seyircinin çoğu canavar bir kayınvalidenin anlatıldığı Jennifer Lopez’li “Vay Kaynanam Vay”ı seçmişti…

Kırgın, kızgın ve yalnız: Metin Erksan

kahramancayirli | 20 April 2009 16:16

Kırgın, kızgın ve yalnız: Metin Erksan

Kahraman Çayırlı

Yılanların Öcü’nün Bayram’ı, Susuz Yaz ve Kuyu’nun iki farklı Osman’ı, Acı Hayat’ın Nermin’i ve Sevmek Zamanı’nın Boyacı Halil’i… yalnızlardır. Metin Erksan’ın yalnız insanlarını izleriz hep perdede. Hepsi ya en baştan yalnızlar ya da yaptıkları seçimler onları yalnızlığa sürüklüyor. Metin Erksan yalnızlığın, varoluşumuzun doğal bir sonucu olduğunu söyler. İnsan yalnızdır hep; doğarken de, ölürken de…

Ne bir evlilik ne de bir çocuk. Fiziksel yalnızlığından öte koyu, yoğun zihinsel yalnızlığıdır esas olan, Erksan’ın. Kalabalıklar içinde, kalabalıklara karşı bir yalnız, o. Devrinin ilerisinde bir beyin: Yenilikçi, cesur, isyankâr bu yüzden de anlaşılamayan, filmlerindeki karakterleri gibi yalnız bir sinema adamı.

Absürd komedi filmi : Fasulye

gorcun | 15 April 2009 11:27

Fasulye
Fasulye

Komedi denince ülkemizde genelde akıllara küfür eden, magandalık yapan, bağıran çağıran, etrafta orasını burasını açan tipler gelir.
Tabii ki espri anlayışı bundan ibaret olmayan birçok insan olsa da genel olarak düşünülünce en çok böyle algılandığı Recep İvedik gibi bir filmin gişe başarısından da anlaşılabilir. En azından Recep İvedik 2 olarak kalsında Türk Sinemasında komedi anlayışı daha iyi yerlere gelsin.

Recep İvedik
Recep İvedik

Tabii ki yazının konusu Recep İvedik değil aksine ondan kaliteli ama aynı değeri görmemiş bir film olan Fasulye. Film köyde saf bir gencin (Selim Erdoğan)yaşlıların büyük coşkusuyla vergi iade zarflarını şehre götürmek için göndermesiyle başlar. Bu arada gence görünen aksakallı dede (Haluk Bilginer)filmin absürt komedi olacağının sinyallerini verir.

Fasulye
Fasulye

Absürt saçma, anlamsız olarak adlandırılabilir. Absürt komedi ise komedi klişeleriyle dalga geçerken, saçma ve anlamsız olaylardan komedi unsuru yaratan bir türdür. Kanımca başarılı bir şekilde yapıldığında müthiş bir komedi unsuruna dönüşür. Coen kardeşlerin filmlerinde çokca görülen bu tarz Türkiye’de mizah dergilerinde (Gırgır, Leman, L-manyak, Penguen, Uykusuz, Lombak) fazlaca görülse de Türk sinemasında çok fazla bulunmamaktadır.

Kemal Sunal: Ölmedim Yaşıyorum

beyrek | 06 April 2009 21:50

komedyen kemal sunal’ın öldüğü yolundaki söylentiler, sonunda gazete ve televizyon kurulşlarına kadar ulaştı…..şimdi kendisine soruyorum: Sayın Kemal sunal yaşıyor musunuz yoksa ben hayal mi görüyorum

diye başlıyor röportaj.
kemal sunal’ın cevabı:

gördüğünüz gibi yaşıyorum

hemen hemen hepimiz bu röportajın bu gün yapılmış olmasını ne çok isterdik.
röportaj, 1 nisan 1992 yılında, kemal sunal’ın öldüğü haberinin yaylması üzerine yapılmış.
işte o röportaj.

1. Altın Bamya Ödülleri Dağıtıldı!

erastis | 23 March 2009 16:43

Erkek egemen bakışın en başından beri egemen olduğu 7. sanat dalı sinema için geliştirilen, ciddi anlamda bir feminist eleştiri geleneği vardır. Tabii ki ve maalesef, ağırlıklı olarak akademik ortamlarda bu eleştirilerin dile getirildiğini söylemek durumdayız.
Kameranın bakışı eril bakıştır, kadrajı erildir, yönetmeni, senaristi -istisnalar hariç- erildir. Bunu görüp söylediğinizde de “Kadın sömürüsü mü? Hadi canım siz de!” derler.

Bamyadan Nasıl Ödül Olur?
Bamyadan Nasıl Ödül Olur?

İşte Altın Bamya Ödülleri beyazperdede kadının ruhen ve cismen sömürülmesine karşı çıkan akademik feminist eleştiriyi destekleyen bir girişim. Bamyanın metaforik anlamları zaten her birimizde yüklü olduğundan, “Neden Altın Bamya?”sorusunu atlayarak, 2009’da ilk kez verilen bu ‘ödüllerin’ layık görüldüğü filmleri aktarmak istiyorum.

En güzel aşk filmi: Kader

kahramancayirli | 11 March 2009 12:30

Masumiyet'ten
Masumiyet’ten

Masumiyet’i izleyip de Yusuf’un (Güven Kıraç), Bekir’in (Haluk Bilginer) ve Uğur’un (Derya Alabora) performanslarını unutabilen var mı? Kapanmayan kapıları, çoğu zaman zayıf kadınları, edilgen adamları, hiçbir yere bırakmayan taşrası ile Zeki Demirkubuz Sineması, Masumiyet‘in on beş yıl öncesini anlatarak Kader ile devam ediyor.

Masumiyet için kapalı bir film, “içerinin filmi” demiştik, Kader de doğal olarak aynı minvalde ilerliyor. Demirkubuz’un alamet-i farikası “çerçeve içinde çerçeve” tekniğinin de yardımıyla kentler, zamanlar, karakterler değişse bile hiçbir şekilde çıkış yok, Uğur’un dediği gibi “gidecek bir yer yok!” Kameranın dört kenarı zaten dünyayı epeyce kısıtlamış, sınırlamışken; yönetmen, kamerasını duvarların, kapıların, pencerelerin gerisine yerleştirerek hem izleyiciyi, hem de anlatısını enikonu “boğuyor”.

Yönetmen, on beş yaşındayken duyduğu bir aşk öyküsü üzerine yazmış Masumiyette Bekir’in kırda yaptığı uzun monologu. Bu tutkulu hikayeyi ise yirmi yıl sonra çekebilmiş. Şimdi de Masumiyet’in geçmişini izliyoruz Kader’de.

Bekir (Ufuk Bayraktar), hallice bir esnaf ailesinin çocuğudur, babasının halı dükkanını işletir. Bütün hikaye, Uğur’un (Vildan Atasever) bir gün Bekir’in halı dükkanına gelmesiyle başlar. Uğur zaten belalı Zagor Orhan’a (Ozan Bilen) aşıktır, tabii bir yandan da farkında olmadan saf Bekir’in gönlünü çalar. Sonrası malum, Uğur, Zagor’un peşinde; Bekir de Uğur’un. Aynı cümle Masumiyet için de geçerli ama kendini vuran Bekir’in yerine Yusuf’u koyarsak.

Yılmaz Güney

pardus01 | 13 February 2009 09:47

Emir Kusturica‘nın;

” Çok önemli bir sinema adamıydı. Son 20 yılın Tarkovski ile beraber en önemli sinemacısı”

dediği Yılmaz Güney:

”Ben oyuncu olarak halkın giyiminden yaşamından farklı olmamaya çalışıyordum. Zaten olamazdım ki. Ben zaten kendimi oynuyordum. Şöyle bir durum var: Yaptığım bütün filmlerde benden bir parça vardır.”

diyerek sinemasını ve oyunculuğunu özetliyordu bu dört cümle ile.

Yönetmen, sinema oyuncusu, senarist ve öykü yazarı Yılmaz Güney 1 Nisan 1937 Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde yaşayan topraksız bir köylü ailenin iki çocuğundan biri olarak Adana‘nın Yenice Köyünde doğmuştur. Doğumundan 6 yıl sonra Adana’da nüfusa kaydedilen Güney 9 Eylül 1984 yılında Paris’te ölmüştür. Önemli bir sinemacı olarak kabul edilmesini sağlayan Cannes ödüllü Yol, Sürü, Umutsuzlar gibi filmlere imza atmıştır. Gerçek adı Yılmaz Pütün olan Güney’in soyismi Pütün kırılması zor sert meyve çekirdeği analamına gelmektedir.

Yoksulluğun amansız pençesinden kurtulmak için daha 10 yaşındayken evden kaçarak Adana’daki akrabalarının yanına gelmiş ve yaşamına burada devam etmiştir. Hemen her türlü emek-yoğun işi yaparak geçinmeye ve okumaya çalışan Güney üniversite okumak üzere Ankara’ya gitmaden önce bir süre Kemal ve And Film şirketlerinin bölge temsilcisi olarak çalıştı. Ankara’da Atıf Yılmaz ile tanışan ve öğrenim görürken bir yandan da hikayeler yazan Güney, daha sonra Atıf Yılmaz’ın da desteğiyle sinema çalışmalarına başladı.

ustaların ustası: atıf yılmaz

kahramancayirli | 10 February 2009 10:51

bir dostumun mesajıyla uyandım o sabah: “kardeş başımız sağ olsun, atıf yılmaz yaşıtları gibi yapmış.” sonra bir başka mesaj: mevlana, insanların ölümüne değil, doğumuna üzülün diyor… 50lerin başından bugüne türk sineması’nın her dönemine tanıklık eden, altmışında emekliliklerini ilân edip evlerinde oturanlara inat 81’inde önümüzdeki sezon nurgül yeşilçay ile çekeceği romantik komediyi düşünen, kim bilir bir yirmi yıl daha yaşasa yine keyifle rejisörlük koltuğunda oturmaya devam edecek “türler üstü ustamız” atıf yılmaz’ı kaybetmiştik. yönetmenler genellikle yetkin olabildikleri bir türün üstüne giderler sinema serüvenleri süresince, oysa yılmaz, kadın filmlerinden, epik ürünlere, töre komedisinden, durum komedisine kadar sinema yelpazesinin pek çok ayağına uzandı: merak ve macera. işte yılmaz’ın karakterini yoğunlukla şekillendiren bu iki güdü, sinemasının bunca çeşitlenmesine vesile olur.