bildirgec.org

tanrı hakkında tüm yazılar

sonbahardan kaldı

cosmicdust | 24 January 2007 02:35

Yazın yapış yapış sıcaklığını geride bıraktı İzmir dün itibariyle. Dün gece yağmur yağdı. Hava yeniden serinledi. İzmir de yaşamama rağmen sevmiyorum yazı. Güneşi, denizi mutlu günleri, akşam yenen çoban salatasını. Sonbahar daha güzel geliyor. Japon bahçelerindeki kırmızılar ve sarılar, toprağın içten gelen sıcak kahverengiliği, yağmurla ıslanmış yumuşaklığı. Sonbaharın masallardan çıkmış hali
Sonbahara yakışır bir gün yaşıyorum tüm bunların yanında. Dizdiğim bunca övgünün nedeni de bu zaten. Hava kapalı. Uyandığımdan beri kitap okuyorum. Bir yandan bir şeyler çalıyor fonda. Durumla tamamen alakasız. Keyfimi bozan tek şey balkonda kurumayı bekleyen çamaşırlar. Zaten az olan ışığımı engelliyorlar. Hala yazlık giysilerimle oturuyorum. Ayaklarım üşüyor. İnatla çoraplarımı giymiyorum. Uyku vaktimin gelmesini bekliyorum bir yandan, kapı pencere açık yorganıma sarılmayı ve içten içe üşümeyi… Kışı özlüyorum. Klozete oturma korkusu yüzünden tuvalete gitmeye üşenmeyi özlüyorum.
Evim o kadar huzurlu ki. Hüzün mutluluk dağıtıyor. Dinginlik. Sakinlik. Ne kadar zamandır sakin kalamadığımın farkına vardım. Yaşadığım anı kaybetmenin düşüncesi bile beni ağlatabilir.
Hayatımın biraz daha iyiye gittiğini görüyorum artık. Sevgi açlığımın gereksizliğinin farkına varıyorum. Beni ne kadar yıprattığına şahit oluyorum. Aptallığımın da. Ne zaman oldu tüm bunlar ne zaman başıma geldi ben neredeydim yaşarken. Baygın olarak geçirdiğim beş yıl bana ne verdi diye sorgulamadan önüme gelenler arasından fark etmeden seçimler yaparken nerede kaybettim beni ve her şey ne zaman başladı diye sorguya çekmek istiyorum kendimi ürkütmeden.
Geriye dönüp baktığımda üzüldüklerim sevindiklerim gittikçe farklılaşıyor. Araları açılıyor. Büyümek mi bu kendini kandırmak mı? Büyüyoruz hayat zorlaşıyor diyoruz sürekli. Ya da keşke çocuk kalabilsek; temiz ve saf. Beyazlara bürümeye çalışıyoruz kendimizi masumiyetin rengi diyerek. Gerçekten masumiyet mi beyaz? Tüm renklerin karışımı tüm renklerin rahmi. Siyah ve beyazdan dengeler yaratıyoruz. Sonra hayır siyah ve beyaz değil gri de var işin içinde kesin hatları yok duyguların, hayatın diye ahkam kesiyoruz. Bir şey bildiğimizden değil anlam yüklemek için yırtınmamızdan. Söyleyecek bir şeyimiz kalmamasından korkuyoruz. Sürekli boşluk doldurma oyunları oynuyoruz. Tanrı olup yaratıyor ya da öldürüyoruz. İç içe tiyatro sahnelerinde abartılı mimikler ve jestler silsilesi hayatımızda. Dikkat çekmek için çırpınıyoruz. Kendi tanrılarımızı eğlendirmek üzmek; çocukları, tanrıya güçlerini fark ettirmek için umutsuzca çırpınıyor. Kolumuzu kaldırıp, rolümüze devam edecek halimiz kalmadığında ise son nefesimizi veriyoruz. Yeni gelenler sahneden sürükleyerek, hırsla kaldırıyorlar bedenlerimizi. yerimizi önce kapabilmek için. Perdenin kapanmasını bile beklemeden

Din Gereklimidir?

mavi alarm | 19 January 2007 10:46

Dinler zamanlarının anayasaları olarak kabul edilir bilimsel oturumlarda. O yüzden de müslümanlık hristiyanlıktan daha güncel ve gerçek olan dindir. Paganlar cehenneme müslümanlar cennete gider gibi jargonlarıyla vicdanlarını rahatalatan, ama her fırsatta hile hurda peşinde koşan insancıkların dualist düşünce yapısı beni her zaman rahatsız etmiştir.Çünkü dinin amacı bu tip düşünce kalıplarını yok etmek ve düzenli bir toplum oluşturmak üzerne olmalıdır. Dinin günümüzde dahi hala bir işlev sahibi olması, korkulan ve itaat edilen kurumu devletten Tanrı’ya aktararak korkunun ve itaatin daha büyük olmasını sağlaması ve güçsüz devlet yapılanmalarında denge sağlayabilmesidir.İnsan yapısı gereği temel değişiklikler kolay kabul etmez. Ayrıca demokrasinin vaad ettiği özgür ve eşit düzen de hiç bir zaman gerçekleşmediği için din varlığını ve kudretini korur. Dikkat edilirse dinin daha çok devlet yapılanmasının güçsüz sosyal adaletsizliğin yaygın olduğu ülkelerde kuvvetli bir yapı olduğunu görürüz. Ülkemizde bahsettiğim yapıda bir devlet teşkilatına sahip olduğundan din büyük bir güç ve bu gücü kullananalar ne yaparlarsa yapsınlar her zaman yüksek oranlarda oy almışlardır. Ülkemizde laiklik söyleminin bu kadar gündemde olmasını sağlayan da tam olarak budur. Dini politikasına alet eden her daim seçimlerde ön sıralardadır.
İşin kötü tarafı din, zayıf ve güvenilir olmayan devlet teşkilatlanması olan ülkelerde gereklidir de. Çünkü Tanrı sorgulanamaz, mutlak itaati ister. Çarpık yapılanmalarda da her zaman sığınılandır. Ülkemizde de görülen bu yapılanmanın ileride başımıza büyük dert açacağı olası bir sonuçtur ve bu durumun yarattığı korku hacası yavaş yavaş ülkemizi sarmaktadır.

tanrı

spqpcz | 17 January 2007 13:48

burada
orada
şurada
..

tanrımın yaratıclığı bütün bedenimde.
dualarıma cevap ver! Öldür beni.

ateist görünmek

emrouisen | 13 January 2007 20:03

insanların ateist görünmesi ile ateist olması gerçekten farklı bir olgudur. kendi ruhunun gücüne inanarak geleceğin kendi ellerinde olduğuna inanarak yaşayan kişi, gerçekten de inanan biri olduğunun tek ispatıdır. bu insanın tanrıyı inkar etmesi birşeyi değiştirmez. onun kendine koyduğu etiket ne olursa olsun o önce gelecekteki seçimi öngörerek olmasını arzulayan buna inanan biridir. çünkü yaptığı şey gelecekteki tüm olasılıklardan herhangi bir olasılığı kendine idealize edip bunu kendine seçmektir. hatta bunu başaramayacak olup olmaması da önemli değil önemli olan sadece buna inanmasıdır.öte yandan kişiselleştirilmiş tanrı yada allah ismini telaffuz ederek hep o kim yarattı öznesini yükleme sorarak inandığını söyleyip hep o kaderine boyun eğen, kendi seçimlerini yapmaktan aciz, korkan insanlar ateist olmalıdır. onların da isteklerini gerçekleştirmeleri için daha fazla toplumun kaanatine ihtiyaç duyarlar. toplumdaki bireylerin hep kendi kanaatlarını birbirlerine kullandırarak inanmaları birşeyi başarabilmeyi sağlayacağı kadar engelleyebileceği de bir gerçektir. bugüne kadar gelmiş geçmiş tüm toplumlar kendi isteği yada zorla bir dine bir millete ait olmaya zorlanmış olabilir. çünkü yaşamaları için gerekli bir kabul olmalıdır. ama hep yalandır çünkü bize uygun düştüğü halde öğretilere ters düşen birşeyler varsa ona uyarak kendi inandığın değerlerin ideallerin yok olması gerekebilir. bu haliyle toplumsal sorun haline geldiğinde ise farklı bir din ve millet doğması kaçınılmazdır. bu yüzden din ve millet kavramlarında bilinçaltımıza işleyen tek olgu o din veya milletin sonsuza kadar var olacağıdır.

HİTİT DUASI…

tomiko | 10 January 2007 12:37

Günahlarından arınmak isteyen , hafif yazarlarına ve okuyucularına…

HİTİTLERİN M.Ö. 2000 YILINDAKi DUVAR YAZISINDAN ALINMIŞTIR.

Tanrım beni yavaşlat,

Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir…

Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele…

Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin
sükunetini ver.

Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan
akarsuların
melodisiyle yıka, götür.

Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı
ol…

KARTAL

hipangel | 19 December 2006 12:44

Özgürlüğe çırptığı kanatları sevgidendi; sevdikçe özgürleşiyordu.Denize doğru çevirmişti yönünü, o sonsuz ufka.Hayalleri vardı, bir o kadar da korkuları – korkuları kadar hayelleri, hayalleri kadar korkuları vardı.Bilmediği için korkuyordu, korktuğu için azalıyordu sevgisinin coşkusu.Sevgisi azaldıkça kanatlarını çırpışı da azalıyordu, özgürlüğü de;Çünkü özgürlüğe çırptığı kanatları sevgidendi; sevdikçe özgürleşiyordu.Yüreğinde özlemle çırptı kanatlarını.Özlemi arttıkça daha da çırptı.Daha da çırptı..Daha da..Neden bu kadar özlem duyuyordu ki? Özlemi neyeydi?Teksir kağıdıyla yazılmıştı sanki hayatlar.Farklı olan hiçbir şey yoktu. Herkes, her şey aynıydı;Ama o biliyordu, farkındaydı.Farkındaydı; çünkü hayatının nasıl bir oyun olduğunu anlamıştı.Saklambaç oyunuydu onun hayatı, kendisinden saklanarak geçirdiği.Herkes böyleydi aslında;Ama o farketmişti aynılıklar içinde kaybolmuş ayrılıkları;Çünkü hayat aslında ayrılıklar içinde kaybolmuş aynılıklardı.Aslında hepimiz aynıydık, hepimiz o teksir kağıdıydık.Hayat, o teksir kağıdıydı.Özlemiyse kendineydi.Düşündükçe daha da çırptı kanatlarını,Coşkusu sürekli artıyordu,Anladıkça daha da çırptı.İnandığı her şeyi doğru olarak görüyordu.Ya inandığı her şey doğru değilse?Ya inandıkları yalansa?En ufak bir yalan onu mutlu edip, doğruları mutsuz ediyorsa, inandığı her şeyi yalan olarak kabul edip yalanlarla mı mutlu olmayı seçmişti?Hepsi yalan bile olsa, eğer bu yalanlar onu daha mutlu ve daha güçlü ettiyse bunu daha fazla düşünmesine gerek yoktu.Onun doğruları yalandı, yalanlarıysa doğruydu.Sonuçlar önemliydi onun için.Sonuçlarsa, seçimleriydi.Yağmur yağmaya başlamıştı.Kanatlarını çıptıkça yağmur da kalbi de iyice şiddetleniyordu sanki.Var gücüyle çırptı kanatlarını.Şemsiye gibi bir derdi de yoktu.Şemsiyeleri kullanacak elleri bile olsa kullanmazdı zaten.Sırılsıklam olmuştu.Geleceğe çırpıyordu kanatlarını, gelecekteki şimdisine.Kanatlarını geleceğe çırpıyordu;Ama bu sefer korkusuzca çırpıyordu.Kendinden saklanmıyordu artık.Seviyordu.Sevgiyle çırpıyordu kanatlarını,Sevgiye çırpıyordu,Kendine çırpıyordu,Teksir kağıdına çırpıyordu..Yağmur durmuştu.Birden ailesi gelmişti aklına, anne ve babası.Acaba ben annemin veya babamın anne veya babası olsaydım aynı şeyleri yapar mıydım diye düşündü.Acaba tekrar yumurta olup başka bir ailede başlasaydı hayata farklı olan ne olurdu?İnsanları düşündü..Hep ileride evlenip çoluk çocuğa karışacaklarını, mutlu bir aileye sahip olacaklarını düşlüyorlardı;Ama bir şeyi unutuyorlardı:Onlar da bunu hayal etmiş bir anne ve babanın çocuklarıydılar.Bu hayalleri için ailelerinin hayallerini yıkmaya ne kadar hakları var diye düşündü.Hep insanlar mı kuş olsam nereye uçardım diye düşünecekti, bir kez bile olsa onun da insan olsam n’apardım diye düşünmeye hakkı vardı.İnsanları da seviyordu;Çünkü onlar da o teksir kağıdının bir parçasıydılar.Gerçi o bir kuş beyinliydi; ama olsundu, kalbi insan kalbi gibi sınırlı değildi en azından.Kalbiyle çırpıyordu kanatlarını, beyne ihtiyacı yoktu.Aslında onun ”insan olsam n’apardım, başka bir kuş olsam n’apardım, şu olsam bu olsam n’olurdu?”, gibi sorularla kafasını meşgul edecek kadar vakti de yoktu;Çünkü o neyse oydu ve olduğu şey onu mutlu ediyordu.Keşke de dememişti hiç.Geçmişte yaşadıkları onu bu noktaya getirmişti çünkü.Belki şimdi olsa aynı şeyleri yapmazdı;Ama onun o anki bilinç düzeyine göre o yaptığı şeyler doğruydu.Kendini suçlamamıştı hiç.Başkalarını suçlamaktan vazgeçeli çok olmuştu zaten.”Benim” diyordu, ”bu hayat benim. Bu kanatlar benim; istediğim gibi, istediğim yöne çırparım onları. Bu, benden başkasını ne diye ilgilendirsin ki? Hem başkalarının kanatlarından da bana ne?”Kanatlarının çıkardığı ses onu çok motive ediyordu.Hayatının kontrolünü eline aldıkça, bu ses daha da çok çıkıyordu.Kontrol edemediği şeyler için tasalanmıyordu da;Rüzgarın estiği yöne gidiyordu o zamanlar.Kontrolünde olmayan şeyler için ümitsiz bir şekilde çaba harcamaktansa teksir kağıdının önüne ne gibi bir sürpriz koyacağını heyecanla bekliyordu.İşte hayatın da en çok bu yönünü seviyordu;Yarını kontrol etme gücüne sahip olsa bile en ufak bir sürpriz, beklenmedik bir olay bütün planlarını yeniden gözden geçirmesini sağlıyordu.Yarın için plan yapmayı bırakmıştı bu yüzden, gününü dolu dolu yaşamayı seçmişti.Her saniye büyük bir armağandı onun için.Bu armağanı ona verdi diye teksir kağıdına teşekkür ediyordu coşkuyla.Her dakika yeni bir keşifti onun için, meydan okumaydı, zaferdi.Zaferi, zamanaydı;Zaman, onu yakalayamıyordu çünkü.Seviyordu.Sevmeyi seviyordu.Beklentisiz olmayı seviyordu.Affetmeyi seviyordu.Teksir kağıdını seviyordu.Kaybetmeyi bile seviyordu; çünkü kayıplar, yeni keşiflerdi onun için.Sevdikçe güçleniyordu.Sevdikçe meydan okuyordu.Sevdikçe kazanıyordu.Zaman onunla yarışıyordu, kuşlar da;Ama o yalnızca seviyordu;Çünkü o, teksir kağıdının farkındaydı, kazanan yalnızca oydu.Kazanan sevgiydi.Sevgiyse güçlenmekti, meydan okumaktı.O da meydan okuyordu;Çünkü özgürlüğe çırptığı kanatları sevgidendi,Sevdikçe özgürleşiyordu,Özgürleştikçe seviyordu.

NEFES

hipangel | 08 December 2006 07:47

Sen benim aldığım nefessin.
Her nefeste seni biraz daha yakalıyorum;
Ama nefesimi bırakınca kaçıyorsun.

Nefes alıyorum.
Nefes veriyorum.

Yakalıyorum.
Kaçıyorsun.

Nefesimi tutuyorum.
Seni bırakmıyorum.
Beni zorluyorsun ve nefesimi bırakıyorum:
Kaçıyorsun.
Kaçıyorsun; çünkü nefesimi vermezsem ölürüm.
Kaçıyorsun; çünkü aslında kaçmıyorsun:
Nefesim içime her girdiğinde kötü havayı alıp kendiyle götürüyor; sen de içime her girdiğinde beni biraz daha berraklaştırıyorsun;
Ama ben sınırlarla, yargılarla, olumsuzluklarla kirletiyorum içimi.
Sen de inadına temizliyorsun, hem de neşeyle ve sevgiyle.

KÖPEK GİBİ

hipangel | 07 December 2006 15:51

Hadi oyna benimle, unutarak kafandaki her şeyi.
Sev beni, benim seni sevdiğim gibi bağlanarak ve bir o kadar da özgürce.
Neşeli ol ve de çocuksu.
Yarını da düşünme ve geçmişi unutarak oyna benle.
Yalnızca oyunumuza yoğunlaş.
Koş benimle özlemini duyduğun aşka koşarcasına.
O aşk sensin,
Kendine koş.
Boğuş benimle, bırak batsın üstün,
Çamur ol, toprak ol, su ol.
Bağır benimle içindeki tüm keşkeleri kusarak,
Rahatla.
Ben sana sadığım,
Sen de kendine sadık ol.
Bir an bile olsa hayatı yapılacaklar listesi olarak görme
Ve koş benimle, geriye bakmadan koş.
Şımart kendini Tanrı’nın sevgisiyle.
Bak meleklerine, nasıl da hayranlıkla izliyorlar seni.
Gör kendini, bizim seni gördüğümüz gibi gör.
Okşa tüylerimi, havla benimle, ısıt beni sevginle.

İPUCU

hipangel | 07 December 2006 06:42

Soru işaretleri..
Bilinmeyenin dayanılmazlığı..
Soru işaretlerini takip etmek..
Soru işaretlerinin beni takip etmesi..
Karşılıklı bir kovalamaca..
Hayat..
Ve sen..

Benim hayatımdaki en büyük soru işaretimdin sen..
Ömrüm seni aramakla geçti..
Bulamadığım her an daha da merak ettim seni..
Neye benziyordun?
Seni bulunca ben neler hissedecektim?
Ben seni bulabilecek miydim?
Yoksa seni aramam gereksiz miydi?
Çünkü sen zaten yanımda mıydın?

Ve bir gün,
Gözlerimin içindeki parıltıyı farkettim..
Dayanılmaz bir ışıktı bu..
Bu ışığı her hücremde hissettim,
Benim olan her şeyde
Sahip olduğum ve olmadığım her yerde..

ÖTE

hipangel | 07 December 2006 06:35

Yanımdasın, biliyorum.
Yanımdasın, duyuyorum.
Yanımdasın, hissediyorum.
Yanımdasın, görüyorum, ötenin de ötesini;
Ama yetmiyor.

Sevginle beni yüceltiyorsun.
Sevgimle varlığın güçleniyor.
Sevgimizle dünyalar ölüyor, dünyalar doğuyor.
Sevgi oluyoruz, ötenin de ötesi;
Ama yetmiyor.

Bildikçe, yüceliyorum.
Duydukça, güçleniyorum.
Hissettikçe, doğuyorum.
Gördükçe, varlığında kayboluyorum, öteden de öteye;
Ama yetmiyor.

Yüceldikçe, saflaşıyorum.
Güçlendilçe, hiçleşiyorum.
Doğdukça, unutuyorum.
Kayboldukça, buluyorum, öteden de öteyi;
Ama yetmiyor.