bildirgec.org

Sinepil hakkında tüm yazılar

Mevlana Celaleddin-i Rumi: Aşkın Dansı – eleştiri

menese | 29 April 2008 12:48

Siz hiç sinemaya gidip de perdede oynayan filmi bir süre sonra gözlerinizi kapayarak izlemek istediniz mi?.

2007’nin UNESCO tarafından Mevlana Yılı olarak ilan edildiğini biliyoruz. Bir süredir bu düşünürümüz üzerine yerli-yabancı bazı sinema projelerinin varlığını da duyuyorduk.

Bu konuda elini en çabuk tutanlardan biri –sanırım- bu filmin yapımcıları olmuş ki şimdi eserleriyle karşımızdalar, hem de hiçbir fedakarlıktan kaçınmayarak.

Bunu nereden anladım? Şu tanıtım yazısından: “Tüm dünyada altı farklı ülkede çekilen film, ilk defa UNESCO ve Birleşmiş Milletler Merkezi’ nden destek alarak özel izinler ile çekimler yapılarak tamamlandı. Yapım aşamasında ilk defa tüm dünyada farklı coğrafyalardan elliyi aşkın çok önemli tarihçi ve araştırmacılar ile görüşülmüş, canlandırma ve animasyon sahneleriyle 13.yy.ın dokusu ve havası yansıtılmaya çalışılmıştır.”

Senaryo ve yönetimi Kürşat Kızbaz’a ait, içine bir parça da canlandırma yamayarak elde edilmiş, ünlü mutasavvıf Mevlana üzerine bu belgesel filmi izleyince (Allah’ları var..) tanıtım yazısındaki bütün o ‘ilk defa’ çalışmalarını aynen tespit ettim. Ancak, bununla birlikte bu çalışmaların nasıl yapıldığını da…

Dancer In The Dark – Karanlıkta Dans

kadirgunay | 29 April 2008 09:42

Karanlıkta Dans Afiş
Karanlıkta Dans Afiş

2000 yapımı olan film oyuncuları ve müzikleri ile ön plana çıkmayı başarıyor. Başrollerinde, gelecekten gelen bir yıldız olarak nitelendirdiğim ve müziklerini severek dinlediğim Björk var. Björk’ e bu güzel filmde Catherine Deneuve ve David Morse eşlik ediyor.

Björk
Björk

Filmin senaryosu ve prodüktörlüğü Lars von Trier‘ e ait. Lars von Trier’ in müzikal yapma hevesi Björk’ ün sesi ve müzikleri ile birleşince ortaya muhteşem bir başyapıt çıkmış diyebilirim.

Filmde bir Çek göçmenini canlandıran Björk, Selma Jezkova rolünde oğlu ile karavanda yaşayan birisidir. Hayatta istediği tek şey kalıtsal olan görme hastalığına oğlunun yakalanmaması için gerekli ameliyat parasını biriktirmektir. Bir fabrikada çalışan Selma’nın tek eğlencesi komşusu olan Kathy ile bir müzikalin amatör provalarını yapmasıdır. Gün geçtikçe görme yetisini kaybetmeye başlayan Selma’nın tüm dünyası bir olay sayesinde alt üst olur. Filmin müzikal yapısının yanında kamera çekimleri, açıları ve senaryosu oldukça başarılı geldi bana. 100 adet kamera ile çekilen film benim arşiv bölümüme gireli çok oldu. Yazmak bu zamana kısmetmiş. IMDB kullanıcıların oyu 10 üzerinden 7.8 benim oyum ise 9

Maradona – Tanrı’nın Eli

toz66 | 28 April 2008 16:46

Dünyaca ünlü insanlar hep merak edilmiş ve birçok kere onlar hakkında film yapılmıştır. Hatta ve hatta onları daha iyi anlamak ve daha iyi anlatmak için, onlar hakkında bazen birden fazla film çekilmiştir. İşte başarılarıyla ve söyledikleriyle dünyanın gönlünü fethetmiş bir insanın hikayesi daha. Dünyanın altın ayaklarına sahip olan adamı… Diego Maradona… O bir gol makinasıydı, o bir ustaydı, o Arjantin’in idolüydü… Çok konuşuldu, çok tartışıldı, çok sevildi, çok nefret edildi. Başarıyla beraber acıları da tattı. İnce sözleriyle gönülleri fethetti… Dünya Kupası’nın çeyrek finalinde o herkesin hafızasına kazınan eliyle attığı golü çok tartışıldı. Eliyle attı demişsem, açıkca değil, kafayla mı gol atıyor eliyle mi ilk başta anlayamazsınız. O, bu ateşli tartışmaların ardından şu açıklamayı yaptı. “Tanrı’nın eliydi…” Kısacası hakkında film yapılmayı haketti. İşte bu dünyaca ünlü futbolcunun hayatını ele almış, onun acılarını, sevinçlerini, üzüntülerini işleyen filmimizi sizlere sunuyorum…

Kadın Gibi Geçti Tatt av kvinnen (2007)

pillidarko | 28 April 2008 15:35

Korkma tuttum seni :)
Korkma tuttum seni 🙂

Norveç’ten çok fazla film ülkemizde gösterim şansı bulamıyor. Ancak festivallerderastladığımdan bulduğumda asla kaçırmıyorum. Her ne kadar Norveç sineması üzerinde bir yazı yazacak kadar film görmediysem de bu ülkenin sinemasının ayrı bir tadı, soğukkanlı bir mizahı olduğunu söyleyebilirim. Kadın Gibi Geçtide bu mizah anlayışından nasibini almış bir romantik komedi. Ama aklınıza birbirine deli gibi aşık bir çift geldiyse silin onu kafanızdan. Kadın Gibi Geçti’de ideal bir çift yok. Yapışkan mı yapışkan bir kadın ve sonunda ona boyun eğmeyi kabullenen bir aşk öğrencisi var. Aşk öğrencisi diyorum çünkü Trond film boyunca seven bir erkek nasıl davranırsa öyle davranmaya çabalıyor. ‘Sana aşık olmak için elimden geleni yapacağım.’ filmin kilit cümlesi. Trond bir ilişkinin evrelerini yabancısı olduğu bir ülkeyi gezer gibi hem şaşkın, hem de hayranlıkla geçiriyor. İlk kavgalar, ilk seyahatler, sevgi sözcükleri. Aşık olmayı başaramasa da bir ‘ilişki’ kurmayı başarıyor.

Trond’u canlandıran oyuncu Trond Fausa Aurvaag‘ı geçen sene Norveç yapımı bir kara komedi olan Sorun Yaratan Adam (Den Brysomme mannen)’da izlemiştim ve hayran kalmıştım. Bu filmde de gerçekten çok iyi bir performans sergilemiş. Filmin sessiz ve derinden mizahı Aurvaag’ın çipil çipil gözlerinden akıp seyirciye ulaşıyor.

Across The Universe

absynthe | 28 April 2008 13:33

Across The Universe, İngiltere’den ABD’ye babasını bulmaya giden, fakat orada kendini bir aşk hikayesinin, Vietnam savaşının ve savaşa karşı eylemlerin içinde bulan Jude’un hikayesi. Fakat anlatım yolu biraz değişik. Jude’u, The Beatles’ın 33 şarkısı aracılığıyla öğreniyoruz. The Beatles hayranlarının önce bu şarkıların yeni yorumlarından biraz rahatsız olacağını, fakat sonra alışıp nihayetinde Beatles Beatles’dır, kim yorumlarsa yorumlasın diyeceğini düşünüyorum. Yalnız müzikal olduğundan Türkçe altyazıların tatmin edip edemeyeceğinden emin değilim. Nihayetinde düz sözleri çevirirken bile anlam kayması oluyor, şarkılar için daha da vahim bir durum söz konusu.

hayalet ev – asuman suner

kahramancayirli | 28 April 2008 13:31

bu kapağı gördüğünüz an, düşünmeyin, hemen alın.
bu kapağı gördüğünüz an, düşünmeyin, hemen alın.

yayınevleri türk sineması üzerine kitap yayımlamaktan uzak duruyorlar genelde. az türk sineması kitabımız var, velhasıl. yayımlananları elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. çok iyi kitaplar da yayımlanıyor bazen. asuman suner’in hayalet ev’i harikulade mesela. suner’i masumiyet (1997 yapımı, yönetmen: zeki demirkubuz) filmi üzerine yazdığı çok nitelikli bir makaleyle tanımıştım yıllar önce. kitapta bu makale de yer alıyor. 1990lar türk sinemasını öyle güzel, öyle farklı yönlerden okuyor ki akademisyen-yazar, benim ağzım bir karış açık kalmıştı filmler arasında gezinirken. türk sinemasıyla ilgilenen sizlerin de çok hoşuna gideceğini düşünüyorum. dilerim asuman suner türk sineması üzerine yeni makale ve kitaplarla karşımıza çıkmaya devam eder…

Man On The Moon

exorientelux | 27 April 2008 20:18

Amarika’da sevenlerinden çok nefret edenlerinin bulunduğu Andy Kaufman’ın hayatını anlatan Man On The Moon filminin yönetmeni Milos Forman. 1999 yapımı film, gösterildiği yıl hakkettiği ilgiyi ne yazık ki göremedi. Bunda Jim Carrey adını duyup da Ace Ventura, The Mask, Cable Guy, Liar Liar ya da Dump and Dumper gibi bir film bekleyenlerin hayal kırıklığı rol oynamıştır diye düşünüyorum. Oysa Jim Carrey’nin Truman Show’daki performansıyla verdiği sinyalleri doğru algılayan hayranları için bu film hiç de şaşırtıcı olmadı. Daha doğrusu şaşırttı, çok iyi bir senaryo ve Jim Carrey’nin muhteşem oyunculuğuyla. Hep güldüren adam olarak kafadan komedi kategorisinde kabul edilen J. Carrey (öyle ki bu filmdeki oyunculuğuyla Altın Küre alan Jim Carrey’ye ödülü en iyi komedi dalında verildi), bize oyunculuğunun buz dağındaki görünmeyen kısmını bu filmle göstermiş oldu. (Sonradan çektiği komedi filmlerinin yanında Eternal Sunshine Of The Spotless Mind ya da The Number 23 gibi filmler de Jim’in bu halinden memnun olduğunu gösteriyor sanırım.)

Filmlerin Tadı Tuzu; Film Müzikleri

hoodly | 27 April 2008 14:19

Gerçekten ben bir film müziksiz olsa bize verdiği zevki, heyecanı ve düşünceyi tam anlamıyla yerine getiremezdi diye düşünüyorum. Bir aksiyon filminde onun için meydana getirilmiş bir müzik ile mi yoksa sadece oynayanların ve çevreden gelen seslerin duyulması ile mi daha güzel seyirlik bir film ortaya çıkar. Yada romantik bir filmde bizleri oyuncularla birlikte o sahneyi birebir yaşıyormuşuz gibi hissetmemize yardım eden bir müzik olmasa? Bir korku filminde o gerilimi ve korku duygusunu içimize işletecek bir müzik ile mi filmler daha bi tatlı oluyor. Ben de beni etkilen film müziklerinden bir liste yaptım. Umarım beğenirsiniz ve de tabiki es geçtiğim bir çok müzik olacaktır. Onları da siz tamamlarsınız artık?

Sinemaya adanmış bir hayat: Giovanni Scognamillo

dionysia | 26 April 2008 19:52

İçeriği sinema olan bir sitede yazı yazarken önceliğin filmler, oyuncular ve yönetmenlere verilmesinden daha doğal bir şey olmaz elbette. Ancak, ben bugün bana sinemayı (ve fantastik edebiyatı, bilimkurguyu, korku edebiyatını) sevdiren isimlerden biri; tam 60 yıldır sinema üzerine yazılar, kitaplar yazan, araştırmalar yapan çok değerli bir isim, Giovanni Scognamillo hakkında yazmak istedim.

İstanbul doğumlu Rum bir anne ile yine İstanbul doğumlu İtalyan babanın tek çocuğu olarak 25 Nisan 1929’da İstanbul’da doğar. Sinemayla ilk tanışması, artık anılarda kalan Elhamra Sineması‘nın müdürü olan babası Leone Scognamillo sayesinde olur. Sinemayla olan bu ilk tanışıklığı, İtalyan Lisesi’ni bitirdikten sonra 1948’de yabancı basın kuruluşlarında sinema yazarı olarak çalışmaya başlamasıyla profesyonel boyuta taşınır. Ardından, 1961’de Akşam gazetesinde sinema eleştirmeni olarak yazmaya başlayarak Türk basınına geçiş yapar. İleriki yıllarda birbirinden güzel örneklerini vereceği kitaplarından ilki, 1965’te Agah Özgüç ile birlikte yazdıkları “1965 Sinema Yıllığı” ve “Türk Sinemasında Kadın ve Seks” olur. Bu kitapları, 1973’te yazdığı “Türk Sinemasında Altı Yönetmen” takip eder.