bildirgec.org

sevgili hakkında tüm yazılar

Kar Yağıyor Sevgilim

pilli pati | 16 November 2008 09:12

Kar yağıyor sevgilim. Ümitsizliğimizin kışını yaşıyoruz. Ayrı evlerde, ayrı pencerelerden, ayrı hayatlara bakıyoruz sessizce. Aklımızda birbirimizin eksik hayatları… Paramparça geçmişimize dönüp bakıyoruz, sonra. Görmek istediğimiz resmi bir türlü göremeyip siliyoruz aklımızdaki kırıntıları… Yağan kar tanelerine karışırcasına her bir parçası değişik yönlere dağılırken resmin prematüre doğmuşluğuna kahrediyoruz.

Dumanla boğulmuş düşünceler

xcrescentx | 11 November 2008 21:00

Ev arkadaşım gece olunca ancak eve gelebilmişti. Yüzündeki gülümsemeden ve gözlerindeki sıkıntı dolu ifadeden yanında ne olduğunu anlamıştım. Hep böyle yapardı zaten canı sıkıldığında kendini mutlu etmek için bulurdu onu. Ben ise mutlu olduğumda pekiştirmek için bulmak isterdim, acılarımı ayık kafayla yaşamak yaptığım hataları veya hiçbir şey yapmadığım halde neden acı çektiğim hakkında daha iyi düşünebilirdim. Çıkardı cebinde bir çakmak ile beraber;

—bu gece dışarıda takılacağız.—neden? En azından evde başımıza bir şey gelmez saçmalama gel evde içelim maksat muhabbet?—çok sağlam evde yaşamayalım kafasını…

Ayrılık Ertesi…

tekin61 | 04 November 2008 10:57

Sevgili’den ayrı düşmüş bir aşığın söylenişi…

Gecenin karanlığında, sessizlik tam istenen noktada. Müzik sesi kulak tırmalamadan, net bir şekilde duyulabiliyor. İnsanın içini okşayacak düzeyde yazmaya teşvik ediyor, ilham veriyor.

“Andım seni yine her şey yadımdan silindi.” bu dizenin kastettiği mana ile benim hissettiklerim uyuşmasa da bunun kadar anlamlı başka bir dize bilmiyorum halimi anlatacak. Tek bir kıvılcım yetiyor ateşlere kapılmama.

Seninle olmaya o kadar alışmıştım ki sensiz zaman geçmiyordu. Bilmiyorum bu sensiz kaçıncı gün. Yokluğunun azabı gittikçe artıyor. Sana olan özlemim taşıp çağlıyor, sevgim gün geçtikçe artıyor.

TARİHTEN AŞK MEKTUPLARI

teacher07 | 03 November 2008 14:57

Artık ölmekte olan bir sanat gözüyle bakabiliriz aşk mektuplarına. Ancak, insanların hala aşk mektupları yazdıkları da kuşku götürmez. Hızlı ulaşım araçları, telefon ve internet mektuplaşmaya gerek bırakmamakta… Günümüzde gençler birbirleriyle kolayca buluşup, rahatça gezmek konusunda geniş özgürlüklere sahiptir. Ana-babalar ya da toplumsal engeller yüzünden, birbirinden ayrı kalan aşıklar da yok sayılır. Ama aşk mektuplarını süsleyen romantik kelimelerin, ateşli itirafların modası geçmiş durumda. Yine de mektup yollama ve almanın, sevinç ve üzüntülerin yerini, en derin duyguları en tatlı hayalleri, özlemleri, ebedi aşk yeminlerini, yalnızlığın verdiği acıları mektupla anlatma isteğinin yerini hiçbir şey alamıyor.

Doğduğun Gün Seni Kaybettim…!

nilbesergil | 31 October 2008 02:22

Yaşam sınırsızdı, bağımsızdı…İçinden çıkmıştık bütün zorlukların ve evet bu sevgi romeo ve juliet’in sevdasına örnek olacaktı…Karamsar değildik,yarınlardan umutluyduk,gözlerimizin içine bakarken birbirimizin, vucudumuz titriyor, ellerimiz yanıyor ve mutluluktan gözlerimiz doluyordu…

Sahipsiz Aydın : Jiddu Krishnamurti

gorkemtezcanli | 19 October 2008 17:14

Jiddu Krishnamurti
Jiddu Krishnamurti

dünya üzerinde pek çok düşünür hakkında konuşulmuştur. Pek çok grup, felsefe, din öğretisi bu insanları sahiplenmeye çalışmıştır. Oysa şimdi bahsedeceğim insan tüm bu söylemlerin dışında bir insan, bir aydın ve özgürlük yolunda yalnız yürüyen belki de modern Socrates. Adı Jiddu Krishnamurti.

Felsefe ilgilenenler mutlaka ismini duymuşlardır. Ayrıntılı hayat hikayesini buradaninceleyebilirsiniz. Farklı olarak nitelendirilebilecek felsefesinden bahsetmek istiyorum.

tutkun, aşkın ve sen.

madabout | 09 October 2008 10:00

Nedense inanmıyorum bazen bana aşık olduğuna…
Bilmiyorum neden, ama hissedemiyorum bunu bazı zamanlarda…
Oysa ben devamlı bilmek istiyorum.
“Orada devamlı bana aşık biri var…”
Olmuyor…
Sadece tutkunu hissediyorum…
Bana nasıl arzu dolu gözlerle baktığını görüyorum…
o Kadar karmaşa doluyumki şuan, ağlamak geliyor içimden. o da olmuyor…
Ya ben?
Ben sana aşık mıyım?
Cevap veremiyorum…
Bunda da bir gariplik var…
Seviyorum seninle herşeyi yaşamayı…
İlk olmanı…
Ama bir türlü soruya cevap veremiyorum…
Ben aşkımı böyle yaşamadım…
Daha deli dolu yaşadım hep…
Bakma bu kadar şey yazdığıma…
Biliyorum sen bana gene pişt diyeceksin, bende sana mırmır yapacağım…
Saftiriksin diyeceksin, bebek diyeceksin…
Seviyorum böyle olmasını, beni güldürmeni.
Ama…?
Bak bu da burada bitti soru işaretiyle…
Gitmesemde, gidemesemde ve belki de hiç gitmeyecek olsamda bu gecelik hoşçakal sevgili…

18.02.2008 – 02.25

Bulut ol

yelkenlitren | 06 October 2008 09:38

damla
damla

Yağmur damlalarının kaderidir düşmek
Bir damla olmak bulutta
Düşeceğini bile bile yardan gitmek
Sen benim bulutumdun
Ben sonumu bile bile sevdim
O anın hazzını yaşamak için
Gözümü kör etmişti aşkın
Umrumda değildi hiç bir şey
Ve vaktim gelmişti
Bir sonbahar günü hafif rüzgarlı
Ağaçlar vedalaşırken yapraklarla
Dalgalar döverken sahili
Kuşlar uçmaktan vazgeçince
Kaderimle başbaşaydım
Ağlıyordum yağıyordum
Sen hep gökte ol sevgili
Bulut ol melek ol

Yagma yok !

manyakkedi | 28 September 2008 10:38

http://bombafikralar.blogcu.com/yagma-yok_25074501.html

Saat Ölümdür

pilli pati | 26 September 2008 10:02


Sessizce bizi izleyen bir mekanizmadır saat, geriye sarar hep. İşi budur… Dursa bile zamanı kaldığı yerden başlatamayacağımızı hınzırca hatırlatır bize. İnce ayar yaptırır, hassas değerleri ölçüsünde düzelttirir, içinde bulunduğumuz zamanı kendi yüzüne yansıttırır… Anın değerini yer bitirir. Keza, ölüm de kendine edindiği misyonda durmadan bizi gözler, hiç kimseye nasip olmayan bir hassasiyet ve sabır içinde karşılaşacağımız anı bekler. Buluşacağımız güne methiyeler dizer. Uzak ya da yakın gözlerinde ışıltılarla gülümser. Saat, ölümün içine saklanmak için seçtiği en iyi objedir. Tıpkı hayatın içine saklanmak için seçtiği en iyi objenin fotoğraf olması gibi… Karşılıklı, birbirlerine inat, birbirlerine nanik! Durur seyrederler birbirlerini öylece! Bu yüzdendir ki; her ne zaman saate bakıyorsak ölüme bakıyoruzdur ve ne zaman saati unutmuşsak, hayatı yaşıyoruzdur. Hayata birşeyler katıyoruzdur.

Saat arada bize hatırlatır hayatı geriye sardığını; bir denizden ağı yavaşça toplar gibi hayatı bizim kollarımızın arasından çekip aldığını; tik-tak’ları ile olsun ve belki sinir bozucu alarmları sayesinde… O yüzden midir ki; tatile çıktığımızda hiçbir saat ayarı yapmayız? Hayatın kollarına kendimizi salıvermek, ölüme henüz uzak durduğumuzu ilan etmek niyetiyle midir, saatlerden uzak olmaklığımız? Tekneye adımımızı attığımız andan itibaren saatlerimizi toplayan, bize günün dilimlerini hatırlatma ihtimali olan her türlü gazete, dergi, radyo artık ne bulursa yasaklayan kaptan, her seferinde, bu yüzden hayata yelken açan mıdır?