bildirgec.org

sadakat hakkında tüm yazılar

Aşkını Herkes Duysun!

rpc | 24 January 2009 20:10

Ankara’da bulunan Cepa Alışveriş Merkezi; şimdiye kadar görülmemiş bir kampanya düzenlemiş. 14 Şubat sevgililer günü için düzenlenen kampanya ile; Sevgilisine en yaratıcı evlilik teklifi hazırlayan 3çifte tekliflerini hayata geçirme fırsatı sunulacak. Farklı olmayı ve bu anı unutulmaz kılmak istiyorsanız; 26 Ocak 2009 tarihine kadar bu yarışmayı değerlendirin.

Taksimden nameler içeren iki farklı gece…

darjeeling | 05 November 2008 09:43

İlk gece.. Bir bardan yükselen halay sesleri, belli ki birinin nişanını, düğününü falan kutluyorlar..İç geçiriyorsun, benimki de olsa da böyle kutlansa diye.. Sonra başka bir ses , ‘sen ağlama, bir damla gözyaşın yeter, sen üzülme gülüm, gamzende güllerin biter’ En sevdiğin şarkı sözlerinden birini duyarak gözlerinden birer damla yaş damladığını fark ediyorsun. Kim senin için bu kadar güzel şarkı sözleri yazdı, ya da varsın yazmasın kim gözlerinin içine bakarak böyle sözler sarfetti? Yok..
İçin gidiyor, şarkılara, sözlere, ne için yaşıyorum gibi sorular geliyor aklına normal olarak. Aşk diyorsun, aşkım nerde diyorsun.. Aranız kötü, düzelsin diye dua eder durumdasın..
2. Gece.. Taksim’de acaba onu görürmüyüm diye arandığın ertesi gün. yok, yok.. Dönüyorsun eve. 4-5 saat sonra haber geliyor. ‘Yardım et, sana getiriyoruz’ Kör kütük sarhoş, yardım etmeni istiyorlar, onun elini tutmanı, evine sağ salim varmasında yardım etmeni.. Yapıyorsun, çünkü çok seviyorsun. Sallana sallana geliyor karşıdan. Ayakta duramıyorki, yürüsün. Kolunu atıyorsun kendi omzuna. Eve kadar, aman düşmesin, aman bir yere çarpmasın. Gözünden sakınıyorsun. Daha dün kavga ettiniz. Ne saçmaydı değil mi sebebi? Ne gereksizdi.. Şimdi kolunu senin boynuna dolamış SENDEN destek beklerken ne kadar da çaresiz, ne kadar da sana bağımlı aslında.. Düne üzülürken bugüne seviniyorsun..
Kardeşi saydığı adam kenti terk ediyor. İstanbul’da değil Adana’da yaşayacak artık. Bir burukluk var içinde.. O yüzden içmiş.. Tüm gece düşünceliymiş. Arkadaşları söylüyor sana. Biliyorsunki biraz da senin payın var bunda.Hak veriyorsun o kadar içmesine..
neyse, hayat bu.
iki gün sonra düzelir aranız
Sen sıkma canını aşık kız
Bak bu gece sevdiğinin kolları 10 dakikada olsa boynuna dolanmıştı.. Halbuki o dakikaya kadar seninle konuşmuyordu bile..
İşte iki farklı gece. Taksim’den nameler içeren iki gece.. Sonuç kendini yarın gösterecek…

EVLİLİK

teacher07 | 25 September 2008 11:39

Tam boy resim için tıkla, Sitene eklemek için SAĞ tıkla

(Okumaya başlamadan link açıp hem okumanızı hem dinlemenizi öneririm ama siz bilirsiniz yine de…)

M. Ö. İki bin yıllarından beri insanlar evliliğe bir anlam verir olmuşlar. Yani dört bin yıldır süregelen bir kurum evlilik. Milyonlarca yıl olmuş insanlar yeryüzüne gelişi, yaşam sorunlarını çözmek için birlikte olmuşlar. Aile, evlilik kurumu yeni kurulmuş gibi düşünülebilir geçen zamana bakarak.

Asaletin Simgesi Atlar..

Dejavuu88 | 21 March 2008 12:55

Asaletin, özgürlüğün, dostluğun, sadakatin simgesi..
Asaletin, özgürlüğün, dostluğun, sadakatin simgesi..

Yazıma ilham veren dosta teşekkürler…

Hepimizin çocukluğundan kalma replikler, imgeler vardır hafızalarımızın bir köşesinde. En zayıf anlarda kanayan düşler gibi sızıverir bilincimizin kapalı kapılarının altından gözlerimizin arkasına doğru usul usul. Benim aklıma gele gele atlara olan düşkünlüğüm geliyor. Nasıl da sağdan soldan fotoğraflarını toplardım ve et ürünlerine fon ayıramadığımız zamanlarda tavuğu bile yeni yeni tanırkene “baba çiftliğimiz olsun ve atlarla dolu olsun” gibi sözlerle babamın içinde derinlere bir sızı iliştirirdim o zamanlar farkında olmadan. Gün batımına doğru atımla yol aldığımı hayal ederdim, saçlarımı arkaya savurup. Geniş arazilerde çiftliklerde özgürlüğe başkaldırışlarını, hırçınlıklarını tüm asaletleriyle harmanlayıp koşuşlarını seyrederdim hayran hayran. Atların size düşündürdüklerini sıralar mısınız diye sorsam eminim çoğunuzun aklına ilk o büyülü sözcük gelecektir. Özgürlük… İnekler önde atlar arkada diye bir söz söylemişti biri kimdi o, neyse o konu başka karışmasın.

Sadakat…

sekoci | 01 February 2008 14:03

Bütün bu iğrençlikler birikiminde yaşarken ‘aşk’ süslüyor dünyamızı. Ve biz memnun değiliz ondan… getirdiklerinden götürdüklerini çıkarıoz parçalara bölüoruz barajlar çekioruz aramıza… Saldırıyoruz Hiroşima’ ya döndürüyoruz aşkı.. Ve sadakat’le saldırıyoruz Sadakat en güvendiğimiz bombamızın adı….Aşkı bir vücuda zincirleyen bir terim gibi.. Zorbalıkla kişiyi isteklerinden yoksun bırakan herhangi bir silah gibi.. Hiç anlayamadığım ve belkide hiç anlamak istemediğim bir alışkanlık… Ama yinede olduğu gibi saygı duyuyorum sadakatin kendisine .. Her ne kadar sadakatin ortaya çıkışını aşka bağlasakta zıt kavramlarmış gibi geliyor bana.. Birde biz insan niteliği taşıyan insanların , insanları insan niteliği taşımakla suçlarkenki gibi komik yaptırımlar uygulamasınada şaşıyorum sadakate…Aşkı tek başımıza sahiplenirken ihaneti 3 kişiyle taşıyoruz..Ve aşkla sadakatten aynı cümlede bahsediyoruz.. demokrasi gibi aslında nereye çeksen geliyor. Yinede geniş bir kitle sadakatiyle birlikte almış başını gidiyor…

En iyi bir kaç arkadaşımın sevgilileriyle birlikte olduğum için kendi kendime uydurduğum bir savunma mı bu?

Sen benim için ne yaptın ki?

darjeeling | 24 July 2007 10:43

(Kemerlerinizi bağlayınız)
Artık içtiğim biranın bile üzerimde etkisi yok sanırım. Sadece azcık başım dönüyor. Halbuki ya gülme krizim tutmalıydı ya da ağlamalıydım doya doya. Şimdi ise içiyorum içiyorum içiyorum,geberene kadar..
Bulamadığım ve asla beceremediğim kadınlığımı arıyorum bira şişemin senin dudaklarını andıran kıvrımlarında. Ve yok,yok,yok. Becerememişim hiç kadın olmayı. Hiç oturmayı kalkmayı bilememişim,nerede susup nerede konuşacağımı,saçmasapan romantik dizilere kanmamayı bilememişim. Peşimden koşturtmamışım erkeğimi. Kapısındaki kedi diye bahsetmiş annesi benden. Halbuki ben sevdiğimden gelmişim penceresinin altına. Çok bunaltmışım, erkeğin sahip olması gereken özgürlük alanına fazlaca girmişim ve sadece bu yüzden terk edilecekmişim. Kim inanır değil mi? Ben hayaller kurdum bu erkekle. Sadece güzel gözlerine sıcak tenine kanmadım. Karakterini sevdim. Hatta çapkınlığını bile sevdim. Peşinde acaba birileri varmıdır diye koşturmayı bile sevdim. Ona yazdığım yazıları bir gün derleyip kitap yapacağımı, cebimde son param kalsa da bu kitabı bastıracağımı ona hiç söylemedim. İlk ona göndereceğimi bilmiyor. Evlenmeden de karı koca olunabileceğini öğretti bana bu adam. Şimdi bana benden vazgeç diyor. Nasıl? Etrafımda sürekli ondan birşeyler görerek mi unutacağım? Tüm eşyalarını geri versem, evime sinen kokusunu yok edebilecekmiyim? Gözümden sakındığım adamı yaban ellere nasıl bırakacağım? Dudaklarıma nasıl başa dudak değecek? Nasıl olacak bu? Bugun 1,5 yıllık ilişkide ‘sen benim için ne yaptın ki?’ sorusunu duymuş insanım ben. Anlatılırmı bunlar? Anlatılmaz. Etraftakiler bilir. Başkalarına söylenmez yapılanlar. Sadece o bilir. Ya değerini bilir ya da bilmez.
Daha ne diyeyim ya? İyice hafifledim diyeceğim yalan olcak. Paylaşınca azalıyormu sanıyorsunuz derdiniz? Yalan bu, kocaman yalan. Bak hala ağlamıyorum. Belki de votka lazımdır, bira yerine….
(not: burada yazılanlar hayal mahsulü olup gerçekle yakından uzaktan alakası yoktur. Kemerlerinizi çözebilirsiniz..)

Seni nasıl mı seviyorum?İşte böyle..

darjeeling | 13 July 2007 09:14

Seni çok seviyorum..
Seni, dinlediğim duygusal parçaların eşliğinde ağlarken seviyorum. Sebepsiz, sırf dinlerken aklıma sen geldiğin için..Seni, senin kedileri sevdiğin gibi seviyorum. Üstüne titriyorum ve sevmeden geçmiyorum. Seni, artık eski Türk filmlerinde kalmış olan romantizmle seviyorum. Günümüze kendimi adapte etmeyip, yozlaşmadan, sadakatsizlik yapmadan seviyorum. Seni, bütün dünyanın keşke duysa diyebileceğim büyülükte bir aşkla seviyorum. Seni kahveyle seviyorum, içindeki şekerimsin, hayatımdaki tatsın diyorum. Seni, keşke üstüne nazar boncuklarından elbise yapabilsem diyecek kadar çok seviyorum, korusunlar seni diye. Seni, yastığıma sinen kokunun yetmezliğinde arıyorum, sen varsın orda diye yastığımı da seviyorum. Seni, o kliplerde gördüğümüz, kocası ölmüş olan kadınların hala masaya bir tabak daha koyduğu aşkla, kocasının giysilerini öpüp kokladığı aşkla seviyorum, bunları yaşamaktan korkuyorum. Seni, hiçbir zaman benim için böyle yazılar yazmayacağını bilerek, ama kimsenin duyamayacağı aşk sözcüklerini hep kulağıma fısıldayacağını bilerek seviyorum,o yüzden hiç üzülmüyorum. Seni, hayatıma girdiğin ve babamdan sonra sevdiğim ikinci adam olduğun için seviyorum. Seni, ‘gösterme duygularını ona’ ‘acı çektir,kanırt’ diyenlere inat tüm doğallığımla, oyun yapmadan seviyorum. Seni, bana sigara içirtmediğin, ömrüme ömür kattığın için bu hayatı daha bir hevesle yaşayarak seviyorum. Daha ötesi var mı?
Ben seni böyle seviyorum…

sadakat

karzu | 25 April 2007 09:41

Kimse sadakat yeminleri etmesin

demiş sayın Tamer Karadağlı.Zannedersem herkesin kendisi gibi olduğunu sanıyor.İnsanın eşine sadık olması kadar doğal ne olabilir ki!Komik.İzleyicisine çizdiği imajı bence darmadağın etti.Geçtiğimiz haftalarda da Hüsnü Şenlendirici olayında yine üçüncü şahıslar tarafından dağılmış aile görüntüleri vardı.Çiftlerin arasına giren üçüncü şahısların rolü ise hep aynı, masumu oynuyorlar.Pes doğrusu!Peşpeşe yaşanan dağılan yuva haberleri bu aralar gündemi pek meşgul etmekde.Ne yazık ki iki yuvada da hayata henüz yeni başlayan minicik bebişler var.Benim anlayamadığım eşinizi bu durumlarla karşı karşıya bırakırken,onları insanların gözüne soka soka aldatırken,dünyaya yeni bir bebek getirmek niye?Onların suçu ne?