bildirgec.org

saçma hakkında tüm yazılar

Hicbir ise yaramayan button

Flashcentury | 20 February 2009 16:25

Bur bir baslik aldatmacasi falan degil, gercekten hic bir ise yaramayan bir button ve site de de uzun uzun olayi anlatmislar.

Son update tarihi 08.09.1999 olarak belirttikleri sitenin slogani ise ; “THE REALLY BIG BUTTON THAT DOESN’T DO ANYTHING”

Bu garip siteyi bir ziyaret edeyim derseniz buyrunburaya tiklamniz yerli ama sonra bana kizmayin gercekten ise yaramayan bir buttondan baska birsey yok 🙂

Sinir Olduğum Bir Saçmalık Üzerine

gerzeksorunlar | 17 January 2009 16:22

İstanbul’un malum bir mevkisinde bir kitapevinde çalışıyorum.Bu malum yer pek işlek olduğundan gün boyunca mağazaya yol tarifi sormak için bir sürü tip gelip gidiyor ve ben bu gelen tiplerin sordukları yeri tarif ettikten sonra “çok uzak mı” diye sormalarına sinir oluyorum.Ne bilim kardeşim ben sana göre uzak mı yakın mı!bacak boyun ne kadar?adımının genişliği ne kadar?

Örnek:

Müşteri kapıyı açar ve sorar:
-F. Sokağı nerede?

Benden cevap:

-Dümdüz aşağı devam edin önce ilk sol sonra ilk sağ!

Müşteri:

çöplükte kahvaltı

aylakadamveben | 09 August 2008 13:38

ne bulmayı umuyo ki..hayır şu giyinişine bakılınca;güneş gözlüğü,beyaz yazlık ayakkabılar,zorlasan pekala şık denebilecek pantolon gömlek,hatta saçlarında röfle mi meç mi..hani yakıştıramıyosun.önce kaşar.hep öyle başlıyorum.eski kaşarın tadı daha iyi.yüzde doksanı yağ onun diyo.düşün 2-3 ay öncesine kadar şu ağzıma götürdüğümün en az 5-6 katı büyüklüğünde parçalar yiyodum her seferinde.kendini tutmanın erdemi.serin ol.bi yandan geliştiğine dair bir kanaat geliştirmene de yol açmaz mı.toplumun.çöpü bile para eder olmak.bi naylon torba aldı.kaç bin yıl diyodu;doğanın,toprağın onu hazmetme süresi.bu çok amatör bi ruhla yaklaşıyo ama.belki de yürüyüşlerini bi amaçla süslemek derdi.ovv,ne kadar da derin düşüncelisin.bıraksak seni daha ne anlamlar yüklersin kimbilir.sen ve edebi zırvalamaların.çöp karıştırıyor yahu kadın.senin hastalıklı ruhunun ve onun yarattığı asosyal kişiliğinin yaşama tutunma çabalarının ürünü olan küçük oyunlardı onlar.saatlerce yürüyüp,ulaşmak istediğin son noktaya gelince bi gazete alırdın.oraya kadar yürümenin amacı o olurdu kendince.evden beş dakka uzakta aynı gazetenin bulunması saçmalıkla temas etmene neden olurdu..ikili olsun diyen sesi bilirsin.tamam mı diye bakıyorum tahta,desenli tepsiye.-çocuklar herkes otobüse bindiğinde birlikte otudukları arkadaşı yanında mı bi baksın..reçelin kankası peynirdir,süt ürünleri diyelim;kaşar peyniri,beyaz peynir,minci..-benim yanımdaki arkadaş yok.zeytine kulak verelim.en alt bölümden hıyar,şu sütü kenara çekelim,incelerinden bi domates ve yoğurt kabının içinde biber.niyeyse iki renkler;açık yeşil,koyu yeşil..koyu renkli olanların acı olduğuna dair yanlış bilinçlenme.yeni yeni yeniyorum.önce ikiye,sonra bölünen parçaları dörde.domates hazır.hıyar en fazla beş,bilemedin altı parça olmalı.bi seferde yiyebileceğin kadar fazla yemek için.hay senin kalori manyaklığına.genellikle o,iterek götürdükleri tekerlekli araçlarla dolaşıyolar.ama kamyonetle yanaşanını da gördüm.kartonları falan alıyolar.diyorum böyle dolaşacağına çöp arabalarının boşaltıldığı yere git direk.oralarda değerli eşyalar bulunduğuna dair söylenceler..bi parça peynir,reçele bandır çatalı,çıkar,çatala bulaştığı kadar reçel ağıza.üffrrp..bi zeytin,domat,hıyar,biber.üffrrp.asla karıştırmam bu sırayı.niye mi.bilmiyorum..ben söyliyim.hastasın oolum sen..şundan olabilir;zeytin-reçel asla biraraya gelmez.o yüzden eşleşme yapıldığında böyle bi düzen oluşuyo..komşu kadınlardan biri elinde çöp dolu poşetle çöp tenekesine yaklaşırken,ali efe pencerenin pervazı üzerinde ayakta duruyor,ben de ordan düşmesin diye arkasından onu tutuyorum.ali efe iki buçuk yaşında.ilgi alanımız kediler.biri atlayıp çöp tenekesinin içine giriyor.o da payına düşeni almak istiyor.yaklaşan ilginç ana dair ali efeyi uyarıyorum.kadın çöp tenekesine bi iki adım kala duruyor.elindeki poşeti yükseğe doğru fırlatacak pozisyonu hazırlamak için önce geriye doğru götürüyor kolunu.sonra olanca kuvvetiyle fırlatıyor.ayyyy..kadın çöpten üzerine doğru atlayan kediyi görünce bi çığlık koparıp,geriye doğru atmaya çalışıyor kendini,bi yandan da kollarını yüzüne siper ederek.hahaha…bunlar da ali efenin evi çınlatan kahkahaları..üffrrp.son yudumu da içiyorum.yumuşak içimli diyodu.yine de süt katmadan içemiyorum.yadırganacak bi durum yok.bi renge isim bile olmuş.sütlükahverengi.

Saçmalıy-O-r

necronamber | 16 April 2008 01:50

Evet ilginç şeyler oluyor ?

Geçmişten çörekler çıkarıp yemeyi ne kadar çok seviyoruz… Hayatımızı sadece hayatımızı neden tüm çıplaklığı ve sadeliği ile yaşayamıyoruz. Birileri bizlerin sırtından para kazanıyor onlar oyun kuruyor bizler oyunun piyonları gibi bir birimize saldırıyoruz. Tamam herkes aynı görüşü savunacak demiyorum fakat insanların birbirini aşağılıyacak seviyelere düşmesinin sebebi nedir acaba (bize giren çıkan ekonomi kazığı) hariç her şeyi görüyoruz. Kazığı da görüyoruz ama kazığı çıkarmak için çaba gösteriyor iken kazığı daha da sokma gayreti belki de bizim ki Batsın bu ülke artık batabildiği en son noktaya kadar lanet olsun bu güzel ülkeyi bu hale sokanlara ve alet olanlara lanet okumak iyi değildir fakat insanların birbirine küfürle paslasmasinin yanın da benim ki nacizane bir öfke kalır yoksa başka bir şey mi ? Kazığın kanlı dibi belki de aç insanların evine ekmek götüremiyen insanların ev kirasını ödeyemeyeler ama yine de hayata belki de sırf gıcıklığına da olsa gülümsemeleri (belki sahte de ) … burjuva piçlerinin varoş sakinlerinin kavgasının kazığı bir

gün ters tepecek. İslam dinini karalayanlar tıpkı o karanın için de sahte ışıkları ile kaybolacaklar. Peki ya o suçsuz insanlar hani koyun tabir edilenler onların suçu koyun olmak fakat çoban olup da ne yapıldı ki onların da çoban olmasını beklemek saçmalık olsa gerek. Bir gün Atatürk gibi birisi gelecek belki de umarım gelir Atatürk’ün devrimini yaşattığı en zor anlar da bile başarabilmiş ise şu zaman da o kadar daha zor olmayacağı kanısıyın dayım. Feytullah Gülen o bu şu sen kimsin ? Benliğin kime ait sana mı ? başkalarına mı ?

moebius merakı

lecteur | 19 November 2007 17:08

…ve bu, bildiğin gibi, hiç bir şey düşünmüyorsunu düşünüp duran beynime bir şok etkisi yarattı . kimseye faydası dokunmayan düşünceler geldi, arasında bir çocuk 17 yaşında kolunu kaldırıyor ayakta dimdik, sarışın kısa saçlı ve kolunu yere paralel getirdiğinde, dünyanın ağırlık merkezine yapmış olduğu sapma kadar değerli bir yazı yazmak da vardı . aklıma bir şey geldi …. evet nerde kalmıştık, hmmm, hah!, gerizekalı; insan, diğerlerinin zeki, kendisininse iflah olmaz 1 moron olduğu düşünerek, bu düşündüğü yöntemle nasıl sigarayı bırakabileceğini yazarsa…? düşünce: sigarayı bırakmak için çabalamadan ona başka bir düşünceyle nötralize etmek ve düşünmek, uslamlamanın kimyasal fizyljk ve biolojk bir hadise olduğunun ışığında vıdı vıdı… ama ben sigarayı bırakmak falan değil sigarayı içmek istiyorum yani kontrollü içmek bokunu çıkarmadan ziftlenmek istiyorum ki bunu yapanlar var amigdaλ, ki onlar doğal yetenek olabilir ve bunun için böyle bir yazıya ihtiyaç duymuyor olabilirler ama ben öyle değilim yani onlarla aramdaki fark onların doğal yetenek olmaları . insan için pek çok şeyin anλn yoksun olduğu gerçeği mucibince ve son bir aydır okuyup izlediklerim etkileminde sentezlediğim bu düşünce vardı…

sigarayı bıraktım çünkü üşendim bakkala gitmeye

lecteur | 19 November 2007 15:44

herzamankisokak, yanımdaki kadının ne alaka karşımda olduğuna hayretle teessüflerimi üflerken kadının suratına, suratına hayalen, adamın biri almış gidiyor elinde iki boyut birden dikdörtgen alüminyum çerçevede, hırsız! diye bağırmak istesem de kadın, lafa tutmuş beni amansız bir donanma sahilde. ama dayanılmazı aşınca saldırılar kadının moulin rouge’una işaret parmağımı dayayıp kişotvari “sus bir saniye kadın!,,, adamı gör bak almış gidiyor iki boyutu birden, cak cak hâlâ halla alla!” hayır nerden söktüyse ırıspıçıcığı şimdi genişlerse delik önü alınmaz artık kaybedişin boyutsuzluğu existancialist esrarengizness düşünmeden bütün bunları. hayır hayır çalıp da ne yapacak ki, değeri nedir nerde bozdurulur bu boyut bilir mi ki de ki bu hırsız satacak bunu? hayır; kadını ansızın terkedip, peşinden koşmaya başlayınca, hırsızın, o kalan tek boyutu da ensemde hissettim, bir çeşit sağanak gibi, hani o yağmurun duvarı, bilirsiniz; son sürrat! önde hırsız arkada kızgın boyut! ortada, kalakalmama ramak kala ama kalakalmamaya çalışarak , koşmaya devam ettim biçare . geldik aşaa caddeye, kutsal hırsızlık masası şefinin yanından geçerken tut dedim şefine, adamın aklı fikri reçine, tut diye bağırdım hırsıza charlot kırpışı yaparken gözleriyle, bir de bunu görende, küfrü bastım ırıspıçıcığına, hırsızlık bakmaya gelmiş teyzelerin gözü önünde, tanesini 18 ytl’ye veren şefin masasının üstündeki hırsızlıklardan .

salla gitsin………….

STRAWBERRY07 | 15 November 2007 01:21

“birden bire çıkıverip gel / şaşırsın kalbim sesimden önce”

Ayşegül söylüyor…Ben dinliyorum…Üzülüyorum…
Kuzenim susuyor, ben susuyorum…
Biliyoruz ikimiz de çünkü…
Biliyoruz ki herşeyi unutturur bu gelişler…
Biliyoruz ki sevgi özlemle harmanlanınca daha da bir büyür, nefes aldırmaz insana…
Gelişlere dair umuttur insanı ayakta tutan…
Yine puff olasım var…Yine kaybolası var yüreğimin ve bedenimin…
Hayata gülümsüyorum…Evet, gerçekten de hala gülümsüyorum…Azimle.
Peki o neden bu kadar sevimsiz?
Babam her zaman “mantıklı” davranmamı salık verdi bana…Mantıklı olursan hayat kolaylaşır, dedi bana…Ben beceremiyorum ki…Üzülüyor babam hep bu halime, belli etmemeye çalışarak…
“birden bire çıkıverip gel / şaşırsın kalbim sesimden önce / ne güzel olur bilsen ne güzel / çıldırırım ben seni görünce”
diyor Ayşegül…
çok saçma konuşuyor bazen bu şarkıcılar…
salla gitsin…

hell o

lecteur | 12 November 2007 11:23

kuyruğuma alışamadım henüz, arkadan nasıl oluyorsa oluyor bacaklarımın arasına giriveriyor yürüken. uzun da namussuz, dengemi yitiriveriyorum. yürüdüğüm yer de öyle sayfiye yeri değil ki yalpalıyım da nassa basacak zemin bulurum diye düşünemiyor insan. etrafta uçurumlar, ateşten nehirler, zift dolu çukurlar. öyle bir yer. bütün bunların üstüne gözüme kaçan küller var. zaten üzgünüm, kahrediyorum, bağırıp çağırıyor, sövüp küfrediyorum. ama bilerek yapmıyorum. içimden geliyor, zaptedilesi şey değil yani. neyse işte böyle yürüyorum. yalnız da değilim oldukça kalabalık bir kafile. sarp kayalıkların eteğinden yol alıyoruz. arkamdakiler de az değil; ne küfürler varmış ben duymamışım diyorum. buraya gelince öğrenmek varmış ama geç tabii. çok geç.

biteviye

lecteur | 10 November 2007 13:11

sabah olmuş diye kalktı ama sonra gece olduğunu anladığı için kalktığını ve an önceki uyanışının rüya olduğunu sandığı sırada sabah olduğunu farkettiği zaman uyandı. etrafına bakındı, odanın ortasında ışık ve karanlığın bir zar gibi birbirinden ayrıldığını gördü. zar, odanın ortasındaki şövalenin tam ortasından geçmekteydi. burada bir tablo vardı, henüz bitmemiş.

doğruldu ve ketıla yöneldi, aydınlık tarafta. kıpkırmızı düğmesi ketılın, ketıl çalıştı, kahve uyandı, çıtırdadı; ketılın akıcı fransızcasını dinlerken kahve, habeşce ona cevap verdi de o anlamadı.
odanın karanlık tarafına geçerken elindeki sigara – izmaritlerin altında yatan küllüğün olduğu masaya bırakıp, tekrar aldığında dudaklarına külün pürüzlü tadını bırakan filitresi, iki parmağının arasında, pencereyi açtı. avizedeki ampul ve gökteki güneş aynı tuhaflıkla tam ortasından bölünmüş ve dairenin yarısını kaplayan karanlık, avucunu gevşekçe yumruk yapıp yarım güneş ile balkonu arasına tuttuğunda gri betona bir hilal şeklinde bir hüzme vuruyorlardı.

15:23

| 16 October 2007 00:34

15:23 . ardımda zaman duruyor . durduğum yerde, burada, dikildiğim ve beklediğim yerde, her arkamı dönüp kulenin saatine baktığımda kendimi her seferinde, yani aslında hep aynı seferde, orada, o zamanda , 15:23’te o saate bakarken donmuş buluyorum . yani, ardımda zaman, duruyor . hmmm . yani, ardımda, zaman duruyor . bunu düşünüyorum . ve yüzümü caddeye döndüğümde kırmızı ojeli tırnaklarını masmavi ve olanaksız bir göl evi manzarasının bulutlarına asmış, çantasıyla o güzel kadını buluyorum . her seferinde, takribi 20 dk.’lık bekleyişin sıkıntısıyla şişen ve gevşeyen pürüzsüz güzellikteki yanaklarla buluşuyorum . tarifsiz dudakları, üç adım ötemde,,, sipsivri topuklarıyla beton zeminde kalbime kadar ulaşan titreşimler yayıyor . tık tık tık . beklemeyi bıraktım . yalnızca onu seyrediyorum .