kuyruğuma alışamadım henüz, arkadan nasıl oluyorsa oluyor bacaklarımın arasına giriveriyor yürüken. uzun da namussuz, dengemi yitiriveriyorum. yürüdüğüm yer de öyle sayfiye yeri değil ki yalpalıyım da nassa basacak zemin bulurum diye düşünemiyor insan. etrafta uçurumlar, ateşten nehirler, zift dolu çukurlar. öyle bir yer. bütün bunların üstüne gözüme kaçan küller var. zaten üzgünüm, kahrediyorum, bağırıp çağırıyor, sövüp küfrediyorum. ama bilerek yapmıyorum. içimden geliyor, zaptedilesi şey değil yani. neyse işte böyle yürüyorum. yalnız da değilim oldukça kalabalık bir kafile. sarp kayalıkların eteğinden yol alıyoruz. arkamdakiler de az değil; ne küfürler varmış ben duymamışım diyorum. buraya gelince öğrenmek varmış ama geç tabii. çok geç.sonra biri benim kuyruğuma gözünü dikiyor. yan yana gittiğim biri, gözü bende. bir an yakalıyorum bakışını, bir daha sonra, bir daha, sonunda kaçırmıyor gözlerini ardından bir şeyler söylüyor. duyamıyorum tabii. gürültülü burası. benim ağzımdan çıkanlar, onlarınki, inlemeler, yere çarpan kuyruklar. “bişey mi söylediniz” diyorum “kuyruğum hakkında?” çok uzun olduğunu söylüyor. sonra daha önce duymadığım bir küfür duyuyorum. “uzun” diyor, “çekeceğin var.” ben inanmadım o yüzdendir diyorum sonra kendim, daha önce duymadığım bir küfür savuruyorum. elini ağzına götürüp sıvazlıyor. “dokunabilir miyim” diyor. tabii tabii buyur dokun kuyruk fetişisti cock succa mothafucka itoğluit! “teveccüünüz” deyip arkama geçiyor. biraz mıncıkladıktan sonra kesin 6, diyor . biraz daha elleyip bırakıyor. tabii 6 diyorum “epiküryenleri 6 ya atmıyorlar mı zaten? eee 6 için ideal.” “hmm bana daha uzun gibi gelmişti kuyruğunu siktğimin yumuşak rectum sevici ibnesi!” . “aaa bula bula bunu mu buldun?” diyorum. bilmem elimde değil ki diyor. o zaman “estağfurullah”. “eyvallah”. böyle böyle hasbıhal edip ayrılıyoruz keza yolun sonuna yaklaşmışız.üzüntüm bir anda katmerleniyor. girişteki yazıyı hatırlıyorum. küfürlerim düşüncelerimde harman oluyor. artık azabı hissedebiliyorum. küfür gibi düşünüyorum artık. ayıramıyorum. azap derken, gazabım da beni bu paravanın ardında bekliyor işte. Minos’la göz göze geliyoruz. ağlamaya başlıyorum. küfretmeye devamla. minos salya sümük suratıma bakıp iç geçiriyor. nedense bir şeylerin farklı olacağına dair bir umut kıvılcımlanıyor içimde. anlık bir şey. ağlamam iyice şiddetleniyor. şimdi minosun ellerindeyim. hala gözlerine bakıyorum. ağladığım için nasıl biri olduğunu tarif edemiiyorum size mazur görün, zaten eninde sonunda göreceksiniz. ha ha! acele yok! acele yok! ben burada artık ağlamayla haykırmayı hatta böğürmeyi birleştirip o biçim zırlıyorum. minoş kuyruğumu alıyor geriyor, düşünüyor ve “nedir seni diğerlerinden daha fazla ağlatan” diyor. ağlarken insan hemen konuşamaz. mım mım hım küm bir sesler çıkarıyorum ama minosun aklımı okuduğunu hissediyorum. aklımla cevap veriyorum. “haaa” diyor “demek tanrının olmadığını ispat etmene ramak kalmıştı ha?” “hı hı” diyorum. “demek o kadar delirmiştin, delice güveniyordun kendine ha?” eet diyorum hıf diye burnumu çekerken. “ama öldün işte var mı gerisi?” ı ıh diyorum yüzümü koluma silerken. “eee sen şimdi kendine ağlamıyor musun yani söyle bakalım” diyor. kafam karışıyor. cevapsız kalıyorum bir an. sonra bir şey, birşey düşünüyorum . düşüncemin içinde bir şey ki onun içinde düşündüğümü düşünmeden düşündüğüm. minos duymaya çalışıyor kafamın içinde olup bitenleri, başını hafif eğip . gözlerini kapayıp didiniyor düşüncemin içine dalmak için ama vazgeçiyor sonra ki “sen kendine ağlayıp zırlıyorsun bir de tutmuş bana yüce minosa edebiyat yapıyorsun zebanilerin başını kerizlemeye kıtır atmaya çalışıyorsun ha? hadi ordan!” onu kızdırdığımı hissediyorum şimdi korkuyla bir de bu argo konuşmaya şaşırarak . düşüncem bir toz fırtınası gibi savrulurken… “de git diyor tanrının yokluğuymuş biz senin gibileri çok gördük burda ee eh kellee!, şu kuyruğu görüyor musun şu kuyruğu, ha işte tek gerçeğin o şimdi senin. başka bi şey yok” araya girip “tanrıyı, onun varlığını doğrulamadan inkar etmek imkansız” diyorum. o da duymamış ayağına yatıyor “ama üzülme, ne derler bilirsin. ölenle ölünmez. hadi yürrüü.” diyor. sardığı gibi kuyruğumu belime ısı artıyor.ne? ölenle ölünmez mi? ne? ne? !!!