herzamankisokak, yanımdaki kadının ne alaka karşımda olduğuna hayretle teessüflerimi üflerken kadının suratına, suratına hayalen, adamın biri almış gidiyor elinde iki boyut birden dikdörtgen alüminyum çerçevede, hırsız! diye bağırmak istesem de kadın, lafa tutmuş beni amansız bir donanma sahilde. ama dayanılmazı aşınca saldırılar kadının moulin rouge’una işaret parmağımı dayayıp kişotvari “sus bir saniye kadın!,,, adamı gör bak almış gidiyor iki boyutu birden, cak cak hâlâ halla alla!” hayır nerden söktüyse ırıspıçıcığı şimdi genişlerse delik önü alınmaz artık kaybedişin boyutsuzluğu existancialist esrarengizness düşünmeden bütün bunları. hayır hayır çalıp da ne yapacak ki, değeri nedir nerde bozdurulur bu boyut bilir mi ki de ki bu hırsız satacak bunu? hayır; kadını ansızın terkedip, peşinden koşmaya başlayınca, hırsızın, o kalan tek boyutu da ensemde hissettim, bir çeşit sağanak gibi, hani o yağmurun duvarı, bilirsiniz; son sürrat! önde hırsız arkada kızgın boyut! ortada, kalakalmama ramak kala ama kalakalmamaya çalışarak , koşmaya devam ettim biçare . geldik aşaa caddeye, kutsal hırsızlık masası şefinin yanından geçerken tut dedim şefine, adamın aklı fikri reçine, tut diye bağırdım hırsıza charlot kırpışı yaparken gözleriyle, bir de bunu görende, küfrü bastım ırıspıçıcığına, hırsızlık bakmaya gelmiş teyzelerin gözü önünde, tanesini 18 ytl’ye veren şefin masasının üstündeki hırsızlıklardan .bunlar olurken o bir anda, kadın anlattıkça anlatıyordu, kadın durmak bilemeyen bir tanrıça gibi, bende can yakıcı anaforlar döndürüyordu . ve bir araba indi tek boyut yokuştan . dedim kadına, elimdiki bal kavanozunu son gücümle patlatırken kadının suratına, “bak her parçasını ters monte etmişler arabanın, bu modeli daha önce görmemiştim ilginç değil mi sence de” ve kadın dedi ki ” neyin var senin araba geri viteste inmekte yokuştan”””!é” sonra bir katre kan düştü burnumdan yere, ben yere kapaklanırken, beynimde süregelen bir miktar beyin kanaması ile.