bildirgec.org

ruh sağlığı hakkında tüm yazılar

AKP’li HALİDE İNCEKARA, “Senaristlerin ruh sağlığından şüpheliyim.” demiş…

| 16 November 2010 14:27

“Yaprak Dökümü ve Fatmagül’ün Suçu Ne? gibi diziler sapıklığı teşvik ediyor. Senaristlerin ruh sağlığından şüpheliyim.” diyen AKP’li Halide İncekara’ya, dizi senaristleri sert tepki göstermiş. Melek Gençoğlu ve Ece Yörenç, “Sapık da değiliz sapkın da. Bu hakarete sessiz kalmayacağız.” derken, senarist Eylem Canpolat da, “İncekara bu hakareti sadece Ece ve Melek’e değil, Reşat Nuri Güntekin ve Vedat Türkali’ye de yapıyor. Yani onlara da sapık diyor.” açıklamasında bulunmuş.

Rezalete bakın. Türk toplumunu oluşturan bireylerin, herhangi bir diziden etkilenerek sapkınlaşacağını düşünüyor ve çekinmeden de ifade ediyor. Asıl sapkınlar bu zihniyete sahip kişilerdir.

Çocuk da Yaparım Kariyer de…

firatocal | 04 September 2010 16:15

Çalışan annelerin vicdan azabını ortadan kaldıran araştırmalar, ‘’ Çocuk da yaparım kariyer de..’’ , yaklaşımının doğruluğunu bilimsel olarak da ispat etmiş oldu… İşi yüzünden bebek sahibi olmaktan korkan yada ailesine ve özellikle çocuklarına vakit ayıramadığı için hayıflanan ve suçluluk duyan anne adaylarının ve annelerin korkmasına gerek kalmadı…

Kocaeli üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Halk Sağlığı Anabilim Dalları ‘ nın, anneleri çalışan 3-5 yaş grubundaki çocukların ruh sağlığı üzerinde yaptığı araştırmaya göre, bu kesimdeki çocukların psikolojilerinin, anneleri çalışmayan çocuklarınkinden hiçbir farkı olmadığını gösterdi…

‘’ Çalışan anne sendromu ‘’, diye de bilinen şehir efsanesinin yanlışlığı da bu araştırmanın sonucunda ispatlanmış oluyor… Yani, özetle çalışan annelerin çocukları ile çalışmayan annelerin çocukları arasında sorunlu davranış ve ruhsal hastalık geliştirme açısından hiçbir fark olmadığı ortaya çıkmış bulunuyor…

ARKADAŞLIK

teacher07 | 30 October 2008 13:45

Arkadaşlık kurmak, bazı kişiler için hiç çaba gerektirmeyen bir iştir. Bazıları içinse hiç de kolay olmaz. Yaşamı anlamlı ve katlanılabilir kılmak için, kurulan toplumsal bağların en gereklisi arkadaşlıktır. Başkalarını sevmek ve onlar tarafından sevilmek, ortak konulara, tecrübelere sahip olmak, bazı kişilere çıkar hesaplarının karışmadığı, rahat bir yakınlık kurabilmektir.Gerçek arkadaşlığın özünde, özgecilik (diğerkamlık) yatar; birbirine eşit düzeyde, iki kişi arasında, ekonomik, ruhsal, siyasal ya da cinsel art niyet taşımayan bir ilişkidir. Özgecilik en ilkel biçimde bazı hayvanlar arasında görülebilir. Bazı köpekler, küçükleri koruyucu tavırlar göstermişlerdir. Şempanze uzun süre birlikte olduğu arkadaşından ayrılınca, kızgınlık ve mutsuzluk gösterebilir. Bir süre ayrı kaldıktan sonra buluşan iki erkek yunus balığının davranışları şöyle gözlenmiştir: Çok büyük coşku gösterileri olmuş, birkaç saat yan yana yüzmüşler. İki erkek yunus balığı, çiftleşmeye yatkın dişi yunusla ilgilenmemiştir. Birkaç gün hiç ayrılmamışlardır.

STRES

teacher07 | 17 April 2008 17:12

Heyecanlı mısınız… İşe fazla odaklanır mısınız… Her şeyin mükemmel olmasını mı istersiniz… Aceleci misiniz… Sık öfkelenir misiniz… Saldırgan mısınız… Hızlı ve coşkulu konuşur, karşınızdakinin sözünü keser misiniz… Cümle aralarında derin derin nefes alır mısınız…Yürüyecek yerde koşar mısınız.. Birkaç işe birden girişir misiniz… Sürekli zamandan şikayetçi misiniz… Sabırsız mısınız… Yardıma gerek duyduğunuzda sormaktan kaçınır mısınız… Başkalarının hayranlığını kazanmak, size saygı duyulmasını ister misiniz… Başkalarını sürekli eleştirir misiniz… Sıklıkla gergin misiniz… Kendinizi geçinilmesi zor bir kişi olarak tanımlar mısınız… Dinlenmeye ayırdığınız zamanda, boş oturduğunuz zamanda suçluluk duyar mısınız… Kendinize çok sorumluluk yükler misiniz…

Sayılanların çoğunluğu sizde varsa, siz streslisiniz.

BENLİĞİMİ KAYBETTİM HÜKÜMSÜZDÜR

quare | 14 October 2007 17:57

Bir yere ait olma isteği var oldukça, insanoğlu hep yarım bir hayatın mahkumu olacaktır. Ait olma isteği tatminsizliğe dönüştüğünde ise mutsuzluğa adım atmak kaçınılmazdır. Objektif olabilme çabası (ki buna ütopya da diyebiliriz.) kalıcı sorgulama hastalığına yol açabiliyor ve tedavisi mümkün olmayıp; beyne format atma, düşünceleri mikser ile ezip buzlukta saklama, düşünebilme özelliğini yok etme gibi ütopik isteklere sebep olabiliyor. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde “boş ver” kelimesini hayat felsefesi olarak kabullenip, beyin hücrelerinin yok olmasını aynı boş vermişlikle en ön sıradan izleyebilirsiniz.

SAKİNİM, SAKİNSİN, SAKİN…

quare | 26 September 2007 12:59

Sinir, çeşitli etkenlerin vücuda uyguladığı baskı ile, insan biyolojisine etki eden bir tür histir. Siniri çeşitli kesimler ya da insanlar farklı şekilde yorumlamayı tercih etmişlerdir.

-Cinlerim tepeme çıktı.
-Gerim gerim gerildim.
-Başımdan aşağı -20 derece su boşaldı.
-Hücrelerim amuda kalkıp dans etti.
-Tüm organlarım beynime baskı uyguluyor.
gibi..

Sinirin çeşitli aşamaları vardır;

Birinci aşama: Kişi gözlerini kendi ebatından 3 katı büyüklüğüne denk gelecek ölçüde açar ve yanaklar eski rengine veda eder.

Siz Hangi Gruptansınız?

mevlana yusuf | 02 May 2007 19:25

Başlık bir itham olarak anlaşılmasın lütfen. Ancak yaşadığımız çağın tanığı olduğumuz tarz-ı hayatın getirdiği menfi ve istenmeyen kazanımlarımızdan biri de ruh sağlığımızın bozulmasıdır.
Ekonomik,sosyo-kültürel,çevre,enformasyon araçları,gayri tabii gıdalar vs. tüm bu menfi etkenler bedenimizde sebeb olduğu tahribatın daha fazlasını ruhumuza yapmaktadır. Meslek icabı insanlarla birebir temas halinde olduğumdan, maalesef toplumumuzdaki ruhi rahatsızlıkların sanılandan çok daha fazla olduğu kanaati taşımaktayım.
İşin daha acı tarafı ise bu rahatsızlıkların sadece tek bir başlık altında, depresyon ya da stres başlığı altında isimlendirilerek, daha ağır vakaların gerek bilgi eksikliği gerekse böyle bir durumu kabüllenmenin zorluğu açısından gizli kalmasıdır. Bu ise kimi zaman çok acı sonuçlara sebeb olmaktadır.
Ruhi rahatsızlıklar hakkında toplumumuzun daha fazla bilgilendirilmesine önem verilmelidir. Bu konuda hem ilgili meslek erbabının, hem ilgili bakanlık yetkililerinin bir an evvel etkili ve geniş kapsamlı bir tarama ve hemen akabinde de evvela bilgilendirici daha sonra tedavi edici çalışmalara başlamaları şarttır.
Bu görünmeyen tehlikenin gerçekten farkına varmak gereklidir. İlköğretimin ilk devresindeki küçücük çocukların bile birbirlerine rahatlıkla çok büyük zararlar verebildiği gözönüne getirilirse, sebeblerin tespitinin ardından hemen gereken önlemlerin alınıp daha sağlıklı bir toplum için ne yapılması lazım ise yapılmalıdır.

şizofren
şizofren

Bebeğinizi tuzlamayın!

akoni | 02 March 2007 19:32

.Ne garip .Karadenizde hamsi tuzlandığını biliyorum. Ama bebeklerin tuzlandığını ilk kez duydum.Aslında bu hata Adana veya Hatay tarafında yaşayan insanların mı ? yoksa onları aydınlatmayan devletinmi ? Hani her yere nasıl yetişecek diyecem ama elektirik faturalarından TRT için kesilen yüzde 2 lik pay hiç değilse bu millete bilgi olarak geri dönse.TRT birazcık ,vatandaşına borcunu ödemeli. Ben öyle düşünüyorum.17 ağustos depreminde hepimizin ruh sağlığı bozulmuş evlere giremiyorduk,ya insan yarım saat kendi halkının ruh sağlığı için piskolog’lu,piskiyatır’lı programlar yapar ama nerde diğer kanallar gibi reyting peşinde.Çocuklarımız tesadüf’en büyümesin.Tuzlanan bebekleri buradan okuyabilirsiniz