bildirgec.org

roman hakkında tüm yazılar

Google Kitap Arama Servisi Yasallaştı (İnceleme)

pasacocugu | 30 October 2008 14:48

Google internet aleminde aranacak ne varsa arama ilkesine göre hareket ederek kitap arama servisi book search‘ü beta olarak hizmete sokmuştu, şimdi bu servis uzun telif hakkı pazarlıkları sonrasında yasallaştı!

books.google.com adresinden ulaşabileceğimiz kitap arama servisinde milyonlarca kitaba ulaşabileceğiz, google kitapları internet ortamına aktarmak için 2 yıl boyuncayayıncılarla masaya oturdu ve bu yolda 125 milyon dolar harcadı. Sayfaya girdiğimizde

“Google yazarlar ve yayıncılarla çığır açan bir sözleşme düzenlemiştir.”

yazısıyla karşılaşıyoruz.

çatı

nazokiraze | 25 October 2008 19:28

Okuyanlar bilirler.Çatı ve serisi insanı bambaşka dünyalara sürükleyen öykülerdir. Yazarı V.C Andrews‘in ruh hastası olduğundan şüphelendiğim elime aldığım gibi bir solukta bitirmek için çırpındığım kitaplar.

Aslında her romanın aslında bir öncekinin devamı olduğu ama sıralaması farketmeden ayrı ayrı olaylarla insanı sürükleyen bu inanılmaz öyküleri okumayanlara mutlaka tavsiye ederim

Deliliğin Dudaklarındaki Islık

neceff | 24 October 2008 12:06

Clive Barker‘ın romanlarında korku kültü bir sis bulutu gibi çöker okuyucunun üzerine. Sis dağıldığında, zihninizi delip geçen fantastik dünyalar kalır geriye, o da kana bulanmış bir şekilde. Barker, kitaplarındaki kısa öykülerle üstünüze başınıza kan sıçratır adeta. Malzemesi, içerdeki veya dışarıdaki; ama daima devinim halindeki kan damarlarıyla insanın ta kendisidir. Ölüm, kan gölünün ortasında bir anda yükselen gizemli bir adadır adeta. Sonsuzluğun yeni bir boyutunu sunar okuyucuya. Ölümle yaşam arasında kalan varlıklar, tam da Barker’ın bahsetmeyi en çok sevdikleri arasındadır ve bu varlıklar illa ki deliliğin sularında yelken açan paramparça bilinçlere sahiptir.

Onun kaleminde insan malzemesi öyle bir şekil alır ve öyle bir teşhir edilir ki, öyküleri okurken tüm derinizi kaldırıp bizzat görmek istersiniz kendi içinizi. Öykülerinde, bir yanda üst üste yığılmış insan etlerinden oluşturulan tepeler savaşa tutuşturulur, diğer yanda yaydığı karanlıktan ötürü bugüne kadar gölgede bırakılan gecenin çocuklarına ya da ayın döllerine, gece ekspresiyle taşınır insanoğlu kurban olarak.

ÜNLÜ VE ÜNSÜZ ÇİNGENELER

keremx | 24 October 2008 10:34

ONLAR DA İNSAN...
ONLAR DA İNSAN…

ÜNLÜ ÇİNGENELER

Onları da Allah yarattı. Onlar da insan. Onlar da bizden biri. Roman vatandaşlardan bahsediyorum. Romanlarla ilgili toplumda o kadar çok yanlış yargı var ki; onlardan bahsederken böyle bir giriş yapmaya ihtiyaç duydum. Romanlardan öyle insanlar tanıdım ki çoğumuzdan daha çok insan ve çoğumuzdan daha çok inançlı..

Şüphesiz Çingenelerin kendilerine has bir yaşam tarzları var. Dünyanın neresine giderseniz gidin, Çingenelerin ortak bir iz taşıdığını görüyorsunuz. Bu izin tarihi köküne bakıldığında; kaynakların çoğu, Çingenelerin Hindistan’dan bütün dünyaya yayıldıklarını işaret ediyor. Binlerce yıldır, farklı zaman ve coğrafyalarda, hiç değişmeden aynı kültür ve yaşam tarzını sürdürebilmiş ender topluluklardandır Çingeneler.

Allahın Kızları

MerakliKedi | 21 October 2008 09:39

Allah’ın kızlarını okurken defalarca uçlara gittim geldim. Anlamaya çalıştım… Kitabın rengi neydi? Nedim Gürsel yazarken islamın yanında mıydı, karşısında mı? Niye her iki taraf da kitabı eleştirecek konu bulmuştu?
Başladığımda enteresan geldi. İslamın ilk dönemini farklı bir anlatım tarzıyla dile getiren bir kitap olduğu kesindi. Bir çocuğun ve dedesinin anılarıyla 3 putun dilinden islamı anlatıyordu. Peki bu üç farklı hikaye nasıl kesişecekti? Kesişmedi… Sonunda beklediğim veya beklemediğim hiçbirşeyi bulamadım. Gerçekten hiçbir şey bulamadım sonunda.
Kitabı okurken bende bıraktığı izlenim ise bence önemliydi. Kitabı okurken hep şunu hissettim; bir çocuğa tarihi öğretmek için en iyi yöntem kurgu içinde yer almasını sağlamak. İşte bir roman. İşte lat, işte menat, işte uzza… Yıllar boyunca tarih derslerinde okuduğumuzdan daha fazla iz bırakarak ilerledi kitap. Kitap mı ilerledi ben mi bilemedim. Sonunda hiçbir şey bulamadım ama içindekiler akılda kalıcıydı… Kim bilir çelişkileriyle, gerçekleriyle belki birilerine ufuk açar. Gerçekleri de çelişkileri de daha cesur olabilirdi belki… Ama neyse bu da öyle bir kitap, değişik….

Orhan Pamuk kitabı beklerken fazlasıyla masummuşum….

MerakliKedi | 06 October 2008 13:00

Nobel adaylığı, ödülü alması ve sonrasında çok yazıldı çok çizildi hakkında… Orhan Pamuk benim için önemli bir yazardı. Klasik romanlardan farklı bir tarza geçişimi başlatan, bana farklı bir dünyanın kapısını açan yazardı. Lisenin ilk yıllarında önce Cevdet Bey ve Oğulları ile tanışmıştım onunla. Ardından Sessiz Ev ve tabii ki benim için bir başyapıt olan Kara Kitap ile devam etti tanışıklığımız. Öylesine etkilenmiştim ki kitaplarını bekler olmuştum. Her yeni çıkanı da hevesle alır, okur olmuştum.
Nobel ödülü dönemi özel bir dönemdi. O güne kadar hiç değinmediği konulara girivermişti Orhan Pamuk. Bu konudaki yorumum çok başka. Burası onun yeri değil. Ama şu bir gerçekti ki benim için Orhan Pamuk iyi bir yazardı ve nobel hakkıydı. (En azından ben onun kitaplarını okuduğumda aldığım hazlar nedeniyle kitaplarını yazdığı dönemde diğerlerinden farklı bir yazar olduğunu düşündürmüştü). Sonra kaçışı, gidişi edebiyatçı kişiliğini etkilememişti gözümde.
Masumiyet Müzesi çıktığında bendeki ilk izlenimi bu sefer aradığımı bulamayacakmışım gibiydi. Fazlaca popülerize olmuş, klasik Orhan Pamuk hedef kitlesinin dışına çıkmış bir kitap diye düşünmüştüm. Bir arkadaşım, kitabı özellikle almayı düşünmüyorsam kendisinin verebileceğini söylemişti. Tabi ya, sonra istersem kütüphanem için alabilirdim. Kitabı aldım, okumaya başladım. Geri verdiğim için tam olarak söyleyememekle birlikte kitabın ikinci ya da üçüncü cümlesindeki gramer bozukluğu küçük dilimi yutturuyordu bana. Ama neyse ben devam edeyim dedim. Ettim de… Beş günlük seyahatimde o koca kitabı ve Paul Auster’ın bir kitabını daha bitirdim. Yanlış anlaşılmasın, kitap sürükleyici olduğundan bu kadar çabuk bitmedi. Kitabı yarım bırakmama nedenim, Orhan Pamuk mutlaka bir yerinde Orhan Pamuk’luğunu gösterecek diye düşünmemdi. Onu bir sonraki sayfada bulma umuduyla kitabın son sayfasına kadar okudum. Son sayfayı da bitirdiğimde ise ne elimde, ne içimde hiçbir şey kalmamıştı. Hoş bir nostalji diyenlere Ayfer Tunç’un Müsaitseniz Annemler Size Gelecek kitabını tavsiye ederim. Herhangi bir Türkan Şoray, Hülya Koçyigit, Ediz Hun filmi de işinizi görür. Hem de oldukça kısa zamanda biter. Damağınızda bırakacağı lezzetin aynı olacağından endişeniz olmasın. Masumiyet Müzesi’nde edebi bir eser okuduğunuza dair eşsiz bir lezzet de bulamayacağınıza göre kendinizi kitabı bitireceğim diye paralamayın. Okumamış olmak bir kayıp değil.

Tarih, kültür, yemek ve aşk bir arada…

MerakliKedi | 05 October 2008 09:51

Uzun bir uçak yolculuğuna okuyacak iyi bir kitap olmadan başlamak düşünülemez bence. Ben de öyle yaptım. Bu seferki kitabım bir aşk öyküsü etrafına sarılmış bir yemek kitabıydı. Yanlışlık olmasın yemek tarifi değil içeriği… Bir kültürü, tarihi, yemeğiyle birlikte anlatan bir aşk hikayesi.
Uçağa bindiğimde kitabın henüz üçte birini okumuştum. Ama beni öylesine sarıp sarmaladı ki elimden bırakamadan yolculuğun sonuna geldiğimde kitabı bitirivermiştim.
“Son Çinli Şef” için isterseniz Çin’in imparatorluk döneminden başlayıp Mao dönemini de içeren bir tarih kitabı diyebilirsiniz. Ya da gerçek Çin yemeklerinin püf noktalarını anlatan bir yemek kitabı. Bunları beğenmedinizse, Çin halkının mutluluklarını, sevinçlerini, hüzünlerini anlatan bir kültür incelemesi de olur… Kim bilir bunların hiçbiri size yetmezse o zaman, bir yıl önce kocasını trafik kazasında kaybeden bir kadının birdenbire kocasıyla ilgili bir takım iddialar karşısında gerçekleri bulmak için Çin’e yaptığı geziyi anlatan roman da olabilir. Bir kadının geçmişi bulmak için yaptığı yolculukta aslında kendini buluşu da bir başka bakış açısı belki de.
Gerçek şu ki, birçok farklı hazzı bir arada yaşatan bir kitap. Tabii ki kitabın Amerika’da yayınlanmış bir roman olması nedeniyle anti-maoist yaklaşımına göz yummak gerekiyor.

Uçurtma uçurmak ve uçurtma gibi uçmak ve okurken uçmak….

MerakliKedi | 08 September 2008 15:00

Hayatta roman okumayan birinin bir haftada bitirdiği romanı merak etmez miydiniz? Evet, kurgu okuyamam derdi. Üniversitede ders için okuduğumuz Tahsin Yücel’in Peygamberin Son Beş Günü’nden sonra da okuduğunu görmemiştim. Onu çok beğenmişti ama yine de aylarca elinde sürünmüştü kitap. Nasılsa kendiliğinden gitti ve Uçurtma Avcısı’nı aldı. Üstüste birkaç yıl okurlar arasındaki oylamada en iyi roman seçilen Uçurtma Avcısı’nı alıp bir çırpıda bitirmişti.
Sonra bir başka arkadaştan duydum o da çok beğenmişti. Okuduğum en iyi kitap diyordu. Önemli bir referanstı, tam bir kitap kurdundan gelen yorum.
Bunların üstüne dün başladım okumaya. Kurgusu çok güzel, dili çok güzel… Öyle sarıp sarmaladı ki beni bırakamadım elimden. Afgan kültürü bizimkine çok benziyor. Bu toprakların adetlerine benzer adetleri var. Zorlukları, üzüntüleri, yoksullukları, özentileri… Çok yakın ve ama çok da uzak bir kültürden bahsediyordu. Film festivalinde izlerken beni çok şaşırtan filmlere benziyordu. Kurgu o kadar çok sürprizlerle her an şaşırtıyordu ki bırakamadım elimden bir türlü…
Henüz bitirmedim ama şimdiden tavsiye edebilecek gibi hissediyorum kendimi. Kaçırmayın okuyun. Haa, filmi de var izlerim hemen biter derseniz o zaman cümle yapısındaki güzelliği algılamaktan çok uzak kalırsınız. Bence yine de okuyun….