bildirgec.org

paranoya hakkında tüm yazılar

dön gel ne olur ya da dönülmez akşamın ufkundayım

neceff | 03 November 2008 16:18

Kambur bir cücenin üstüne kar yağdı. Travmalı bir tramvay geçti beyninin üstünden. Çok sessiz bir martı yaklaşırken deniz kokusu gelen evine; uygunsuz bir halde konuşmak üzereydi sanki. Kafiyeli olsun diye yazıldığı her halinden belliydi hikayenin. Ama artık hikayeler kimsenin sikinde olmadığına göre, anlatmaya başlayabilirim…

Herkes yabancı; yüksek dinlenen yabancı müziğin sesine. Katliamlar şekil değiştirdi: o yüzden anlaşılamıyorlar ilk bakışta. Yoksa televizyon, asonsör, ranza, sırasıyla görüntü, enerji ve 31 katliamı. Bacağı kesilmiş bir kedi ne kadar komikse uykuda yakalanılan paranoyalar da bir o kadar trajik. Kim kıçına bir soba borusunun sokulduğunu hayal eder ki? Cinayetler değişti; sistemli cinayet işleyen çok az artık. Herkes herkesin ağzına boşalmak için yeni yöntemler üretirken, kendimi hiç de masum göstermek niyetinde değilim…Geri dönüşüm kutusuna attıklarım hala masa üstünde. Sildiğimi sandıklarım (sandıklarımın içinde sildiklerim) hep gözümün önünde…

Korku Temelli Toplum

quanturk | 09 June 2008 10:29

Bugünlerde hemen hemen her haberde içimize korku salan olaylarla karşılaşıyoruz. Son günlerin popüler meselesi olan “dinleme ve dinlenme” iddiaları ise tüm bu korkuların zirvesi oldu diyebiliriz. Sokaktaki insandan evdeki çocuklara kadar herkes paranoyak bir ruh hali içinde eline geçen her fırsatta dinlendiğini ya gerçekten yada şakayla karışık bir şekilde dillendiriyor. Tüm bu yaşananlar ise bizler farkında olmadan kendiliğinden edinilmiş korkulara sahip olmamıza yol açmakta.
Korku, kaygı ve en sonunda paranoya sahibi bireylerin en temel özelliği ise tamamen duygusal hareket etme yani sağlıklı bir şekilde düşünememe, sağlıklı yargı sahibi olamama… Korkunun tanımına bakıldığında güvensizlik, çekimserlik gibi tanımlar karşımıza çıkıyor ama korkunun en temel özelliği belirli bir nesneye sahip olması ve ondan yola çıkarak düşünceyi ve bilinci ele geçirmesi. Hafif düzeyde korkuya örnek olarak “fobiler” verilebilir.

Psikiyatristler ve Hastaları

Guitarist | 16 December 2007 00:36

Anti depresan ilaçlar kullanmaya başladım,depresyondayım.

Bu maceramı uzun uzun anlatmıycam da kısaca bişeyden bahsetmek istiyorum…

Anksiyete bozukluğu derin kaygı,üzüntü,başa bişey gelme korkusu,bitmek bilmez sıkıntılar kısacası kişinin kaygılarını kontrol edememesi demek. Anksiyete bozukluğu olduğunu psikiyatristte öğrenip,bunun için psikiyatristin verdiği ilaçları kullanması gereken kişiler çok zor duruma düşüyor! Aynı durum paranoyaklar için de geçerli olabailir.

Sorun şu;doktorun verdiği ilaç doğru olan ilaç mı?

Cep Telefonumdan Dinleniyor Muyum Acaba?

erdenk | 30 November 2007 19:30

Cep telefonlarının hükümet tarafından kontrol edilip, telefonlar üzerinden 24 saat boyunca dinlendiğini düşünüen paranoyaklar için bir zamazingo tasarlanmış.
Bu cep telefonu kılıfı sayesinde gizli işler konuşurken cep telefonunun pilini çıkarmak tarihe karışacak(!) Kılıfın içindeki ek göz sayesinde giden ve gelen bütün sinyaller engelleniyor. Böylece hükümetin kulağı tıkanmış oluyor. Sanırım 12 Dolar vermeye değer.

Mikroçipli Dolar

tasdemir | 31 July 2007 22:12

Dolar
Dolar

Bildirgecten arkadaşımız Eda Suner‘in dekorasyon ve hobi üzerine kurulu sitesinde alışa geldiğimiz hobi yazılarının haricinde çok güzel bir habere denk geldim. Amerikan paranoyasının ne boyutlara geldiğini hükümetin kendi vatandaşlarını bile kontrol altında tutmak için neler yaptıgına güzel bir örnek Dolar’lar üzerindeki Çipler. Eda hanimin burada yazısının devamını, buradan ise haberin orjinalini okuyabilirsiniz.

Yunan Cumhurbaşkanı neler demiş? Yoksa ben paranoyak mıyım?

INTERNET CAFEE | 02 July 2007 09:55

Milli Mücadele Kahramanı Zeybek
Milli Mücadele Kahramanı Zeybek

Geçen hafta kuzenimin düğününe katılmak için Aydın’a gittim. Damadın ve arkadaşlarının aynı folklor ekibinde Zeybek oynadıklarını nişan, kına gecesi ve bilumum bir araya gelişlerimizde gözümüze soka soka Aydın Zeybeği gösterisi yapmalarından biliyordum, hatta o kadar çok izlemiştik ki içimiz bunalmıştı ki. Neyse bu düğün artık son, bir daha izlemeyeceğiz diye kendime moral veriyordum ki; yuh be dedirtecek bir olay oldu. Bu günlük hayatında bile zeybek oynar gibi yaylanarak yürüyen mağrur efelerin, düğündeki batı müziği orkestrasının Rumca bir şarkı söylemesiyle neşe içinde toplanarak Sirtaki oynadıklarını ve Rumca şarkının sözlerini ezbere söylemeye başladıklarını görünce yüreğim kavruldu.

Gençlerin Dedesi
Gençlerin Dedesi

Zira gençlerin gerçekten efe olan dedeleri Aydın’ın işgalinde dağa çıkıp, direnmiş, içlerinden Yörük Ali Efe gibi milli mücadele kahramanı çıkarmamışlar mıydı? Yoksa ben mi yanlış hatırlıyordum. Oysa hem Kuvvacıolan efe dedeme, hem de subay olan öteki dedeme ait

İstiklal Madalyası
İstiklal Madalyası

istiklal madalyaları ülkemi işgal eden zalim Yunan Ordusunuİzmir’den denize döktükleri Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri kahramanlıklar için verilmemiş miydi? Belki de çocuklukta dinlediğim hatıraları birbirine karıştırmışımdır. Kim bilir?

Yunanistan Cumhurbaşkanı muhterem Papulyas adlı zat biliyorsunuz Ermenistan’ı ziyaret edip sözde Ermeni soykırımı hakkında inciler dizdi. Bu zatın cumhurbaşkanı olduğu ülke, İngiliz emperyalizminin av köpeği olup, 15 Mayıs 1919 günü benim güzel şehrimi işgal etmiş miydi yoksa ben mi yanlış hatırlıyordum? Yine aynı yere döndük. Hay Allah. Beni bu kadar yanıltan hafızam mı yoksa ruh halim mi? Deliriyorum sanırım. İşte bu zatın temsil ettiği devletin işgal ordusu 88 yıl önce camilere doldurup yaktığı Türkler’e soykırımın kralını yapmaya çalışmış olamaz değil mi? Yok yok öyle olsaydı konuşur muydu bu adam böyle? Hiç sanmam. Çünkü Yunanlılar bizim kardeşimiz, hatta Başbakanları Karamanlı Kostak, bizim başbakanımızın dostu, aftosu olamaz değil mi? Zaten Yunanistan’ın 1980’li yıllarda Terör Örgütü PKK’nın evi olan Bekaa Vadisi’ne komando subayları göndererek silahlı eğitim verdikleri de ancak Nur Batur gibi güvenilmez, faşist bir gazetecinin iftiralarıdır kesin. Zaten başlığında Türkiye Türklerindir yazan Hürriyet Gazetesinde çalışıyor. Ha bir de delirmeye yüz tutmuş beynimin kıvrımlarında “Ulan bu PKK Bekaa Vadisi’ne nasıl yerleşmişti?” diye bir soru vızıldayıp duruyor. Yok yok soykırıma uğramış zavallı Ermeni Halkının kurtuluşu, yok pardon intikamı için mücadele edip hak, hukuk, adalet yönünden çok gelişmiş Avrupa Ülkelerinde görevli Diplomatlarımızın katili terörist Asala’dan boşalmış kamplara yerleşmiş olduğunu düşünmek olsa olsa benim paranoyak aklımın ürünüdür. Hatta 1980’lerin başında Türk Silahlı Kuvvetlerinin dağda öldürdüğü PKK teröristlerinden bazılarının sünnetsiz Ermeniler olması kesin bir tesadüf. En olmaz şeylerden biri de, Lice’li rahmetli işadamımız Behçet Cantürk’ün annesinin Ermeni olması münasebetiyle Suriye’de tanıştığı Muhaberatta görevli dayı oğulları ile birlikte PKK aracılığıyla silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı ise külliyen bir iftiradan başka bir şey olamaz. İyice saçmaladım. Bu ilaçlarla içki içmemek gerekiyor sanırım. Çünkü aklıma delice düşünceler üşüşüyor. Bu zavallı gariban, Türk Milletine hiçbir zararı dokunmamış sempatik Ermenilerin, Rus silahları ile Azerileri katletmiş

Hocalı Katliamı
Hocalı Katliamı

olabilecekleri düşüncesi gerçekliğin yakınından bile geçemez. Bu hastalıklı zihnim, okuduklarımı birbirine karıştırarak bana oyunlar oynuyor. Ülkemin dört bir yanındaki düşmanlarımızın birbiri ile işbirliği saplantısı yarattı. Şimdi bilgisayarın kapatıp hemen doktora gideceğim. Milliyetçilik sandığım paranoyadan kurtulmak için bir şeyler yapmam lazım. Geceleri bir uyuyabilsem bütün sıkıntım biter… Hamidiye Alaylarındaki Kürtler Ermenileri öldürdüğü halde, bugün Ermeniler PKK’ya destek veriyor. Doktor bana yardım et!

BEN

quare | 18 May 2007 17:40

Pusuya yatmış bekliyor.varolma umudunun varlığını hissettiğim o an, güçlü olduğumu sandığım ve herseferinde yanıldığım o en zayıf anda bunu yok etmek için bekliyor.öyle absürd istekler doğuyor ki beyninde, o bile şaşırıyor…
Karşısında duran vücudun ağzından çıkan cümleleri pompalı tüfekle vurmaya çalışıyor bazen…O kadar hızlı çıkıyorlar ki bazılarını kaçırıyor.Olmak istiyor sadece.varolmak…Varolduğunu bilmeden olmak…
Asla tatmin olmuyor.Gizlendiği yerden çıkmak istiyor çoğu zaman.ıçini kemiren o duygu ortaya çıktığında öyle hayvanlaşıyor ki…
Kendi kendini yok edeceğini hissettirecek kadar.
arı olmak istiyor bazen, sokmak istiyor sadece.Öleceğini bilerek.sırf iğneyi batırdığı o an, varolma kavgasında kendini ispatlamanın getirdiği tatmin duygusunu tatmak için.dedim ya hayvanlaşıyor işte…
Anlamak istiyor neyi anlamak istediğini bilmeden…bilmek istiyor!!O bildiğini bilmek de istemiyor aslında.çünkü biliyor ki yine hayvanlaşacak.pompalı tüfekli bir arı olmak isteyecek.dedim ya absürd istekler beliriyor beyninde…
yazmak istiyor bazen, hiçbir kaygı duymadan,anlamların taa……. dediği, imla kurallarının idam edildiği yazılar.onu da başaramıyor.Etrafını saran et ve kemik yığını buna engel oluyor çünkü…
Lavaboyu açan bir pompa olmak istiyor bazen, pompanın yaşadığı tatmini yaşayabilmek için.Gerçek anlamıyla var olduğu için.Dedim ya sadece olmak istiyor…Soluk alamıyor bazen ama dert etmiyor ‘sorun değil’ diyor.İçinde gizlendiği et ve kemik yığını onu yok etmek istiyor nasıl olsa…Bunu biliyor, yine de varolmak istiyor.Çünkü can çekişiyor olsa da hala umudu var.Et ve kemik yığını bir gün ‘çık dışarı hadi’ diyecek.İçimdeki “ben” özgür kalacak…

kimse yazmamış bari ben yazayım(İnsan ve Direniş)

tombik | 12 April 2007 00:07

Aynı başlıklarla yayımlanan ve iki farklı düşünceyi gözler önüne seren iki yazıyı sunmak istedim.
“Kimse söylemiyor, bari ben söyleyeyim” diye başlayan yazıları buradan ve buradan bulup okuyabilirsiniz. Ayrıca kurtuluş savasına ait gizli kalmış gerçekleri biraz olsun gün ışığına çıkarmayı amaçlayan Hulki Cevizoğluna ait “İşgal ve Direniş” adlı kitabın okunmasının faydalı olacağına inanıyorum. Bu kitapta neler mi var işte size ipuçları;
– İlk kez ‘çuval’ olayının perde arkası açıklanıyor.