bildirgec.org

özlem hakkında tüm yazılar

çocuk bayramına doğru

nazokiraze | 17 April 2009 12:33

Bugün 17 nisan , kendini kartlaşmış buluyor insan, kaç yıl önce heyecanlandık bugün unuttum, altı gün sonra çocuk bayramı diye. Dilimde bir mırıltı sabah sabah 23 nisan kutlu olsun, sevinin büyükler, övünün küçükler..

Ya kızım bile heyecanlanmıyor 23 nisana nede olsa yediye gidiyor, demek o bile büyümüş , ben hayda hayda büyümüşüm. Boyum kısa oldugu için hep en önde oldugum 23 nisan törenleri aklımda, ortaokullulara bakıp kıskandırmaya çalıştıgım (bu bizim bayramımız süslü,püslü giyindik siz öyle salak salak bakın edasıyla) sonra da 19 mayısta benim onlara hainlikle baktıgım( biz çocuk şarkılarıyla oynamıştık,ama onlar genç ya Madonna şarkılarıyla dans ediyorlar) Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı.

SEBEPSİZ YERE BAŞLAR SANCILAR

Asturias | 22 March 2009 15:53

Sebepsiz yere başlar sancılar
Yaklaştıkça yalnızlık
Geçmiş olan özlemleri hatırlar
Seni yaşar, yaşadığına kanar.

Rüyalardan uyansa aydınlığa tapar
Geceleri görse güneşi arar
Zaman kavrasa elinden kaçar
Sebepsiz yere başlar sancılar

ey kendim

| 13 March 2009 14:43

Hançerdi tırnaklarım dün gece bedenime. Avuçlarımdaki kan akçesi, neyin bedelini ödeyebilirdi ki…

Uzağa bakınca karanlıkta, bütün renkleri seçebilirdi gözlerim. Bakmadım, bakamadım. Korkudan ve korkaklığımdan beklide… Meziyet midir korkaklık ? cesaret mi?

Haydi kendim, şimdi sevin kendine. Korkaklığın büyüttü seni, aldı başını, göğe erdirdi.

Ağardığında gün, adımlarım yavaştı. Yetişme telaşı yok ve sıradan bir nefes. İp atlamadım çocuklarımla ve simit almadım kendini dinozor sanan Cihan’ a.

Hiç yemin bozmadın ey kendim. Sakın ha! kalsın başın erdiği yerde, lakin unutma ayakların yerde.

Götür beni ayaklarım portakal bahçelerine.

KAYIP HAYALLER

admin | 06 March 2009 15:18

Öyle yakınsın ki bana,
Yüreğinin sıcaklığı ısıtır bedenimi.
Öyle sıcak ki yüreğin,
Güneş bile kıskanır, yakar gövdemi.

“Mesafe tanımaz” sevgimiz büyüdükçe
Yollar küçülmeye mahkum olur önümüzde,
Mahkum olur sevgi sözcüklerimizin altında ezilmeye.
Ve küçüldükçe yollarseni bulacağım karşımda.
Sıcak gülümseyişin ile umut dolu yüreğini.
Yanında, kayıp hayallerim olacak; senden ayrılırken yoldaki bir taşın altına sakladığım.
Ve sarılırken birbirimize
Güneş dostumuz, yollar düşmanımız olacak.

Dizüstü Mutluluk – Yalanmış!

admin | 05 March 2009 13:42

İşte o gün başladı herşey
Birgün kumdan bir şato yapmaya karar verdik seninle
Denize inat, rüzgara inat, kötülere inat…
Acelemiz yoktu hiç, çünkü sevgi kattık biz kumlara
Kimsenin gücü yetmezdi şatomuzun bir duvarını yıkmaya
Öylesine muhteşemdi ki şatomuz,
Öylesine büyüktü ki…
Herkez kıskandı şatomuzu, kimbilir kumsal bile…

Büyülü şatomuzda buluşmaya başladık seninle.
Hayallerimizi büyütürken dünyamızı küçülttük.
Öylesine büyüdü ki hayallerimiz, şatomuzun odalarını doldurdu.
Kapattık odaları birer birer hayal yüklü sandıklarla,
Bir gün açmak üzere…
Öylesine küçüldü ki dünyamız, kabına sığmaz aşkımız kumlara bulandı
Bir gün temizlenmek üzere…

LEYLEK…

sevde837 | 31 January 2009 17:44

Gelme bu diyarlara,soğuk havalar.
İnsanlar soğuk,yaşam soğuk burada
Sevgi de yok.
Güvensizlik diz boyu.
Karamsarlık kara pençe.
Ümitsizlik kanatlarını açmış uçamıyor
Çünkü ; kanadı kırık.
Ne yaptığını bilmeyen insanlar var burada
Bilinçliler de yok değil
Fakat onları bulmak sorun işte…
Bulduğum zaman
İşte o zaman gel derim sana
Kanatların sevgi dolu olarak gel bana
Leylek…

(28-04-2002)

Ayrılık Ertesi…

tekin61 | 04 November 2008 10:57

Sevgili’den ayrı düşmüş bir aşığın söylenişi…

Gecenin karanlığında, sessizlik tam istenen noktada. Müzik sesi kulak tırmalamadan, net bir şekilde duyulabiliyor. İnsanın içini okşayacak düzeyde yazmaya teşvik ediyor, ilham veriyor.

“Andım seni yine her şey yadımdan silindi.” bu dizenin kastettiği mana ile benim hissettiklerim uyuşmasa da bunun kadar anlamlı başka bir dize bilmiyorum halimi anlatacak. Tek bir kıvılcım yetiyor ateşlere kapılmama.

Seninle olmaya o kadar alışmıştım ki sensiz zaman geçmiyordu. Bilmiyorum bu sensiz kaçıncı gün. Yokluğunun azabı gittikçe artıyor. Sana olan özlemim taşıp çağlıyor, sevgim gün geçtikçe artıyor.

ben ve Egenin otları

nazokiraze | 03 November 2008 23:27

İnsan yaşadıkça, gezip, görüp,yeni insanlar tanıdıkça değişik damak zevkleriyle de tanışıyor. Bazen hayatımızda hiç tatmadığımız hatta adını bile duymadıgımız şeyleri ilk kez yiyip, bazen de sevmedigimizi düşündüğümüz bir yemeği aslında tattıktan sonra tiryakisi olacak kadar begendigimiz mutlaka olmuştur.

Belli mutfaga baglı kalmaksızın herşeyi tatmalı insan. Yıllarca Kuşadası’nda kalıpta oranın damak zevkine alışmamak ne mümkün? Ege yemekleri sırf zeytinyagıyla yapılan ot agırlıklı harika yemekler. Bu aralar yine hasret damarım kabardı galiba oraların yemeklerini arar oldum. Arkadaşlar kargoyla ot çöp yollarız dediler bakalım hayırlısı.

Hayatımın anlamı

libade | 23 October 2008 11:26

Ellerimde kalan son yaprak gibisin…
Kurumaya bırakılmış gülden kalan son yaprak…
Sanki tekrar ekilsen toprağa, biraz su görsen şöyle doyasıya,
Sanki tekrar yeşerecekmiş, tekrar canlanacakmış gibi…
Teksin sen tek kalacaksın…
Ne hissettim sendeki gibi sevgi, nede hissetmek isterim böylesini…
Gönlümdeki sevgi yumağımsın sen, sanki yeniden örülmeye yeniden dokunmaya hazırmışsın gibi…
Hatırladığım en eski şarkı gibisin sen…
Ben ben olalı sanki, sen varsın hayatımda…
Hiç ayrılmamışız, hiç bırakılmamışım sanki bir başıma…
Yalnızlığımda ağlamamışım tek başıma, üzülmemişim hiç, kırılmamışım gibi…
Her dinlediğimde o şarkıyı, daha da çok seviyormuşum gibi…

Ölüm, parapsikoloji, özlem, hiçlik

nanotoni | 12 October 2008 15:08

Asansörde sırası karışmış kat numaraları arasında en üst katı gösteren sayıyı her bulduğunu zannettiğinde, o sayıdan bir büyük sayının yazılı oldugu düğmeyi, tam da en üst kat zannettiğin katta, asansör kabinini terketmek üzereyken görecek ve kabini terketmekten vazgeçip o katın sakinlerinin sakinliklerine boyun eğmeyeceksin. Kat numarası büyüdükçe aralanan kapıdan gördüklerin seni hep hayal kırıklığına ugratacak. Bazı katlarda beni göreceksin ama bana bulunduğum kattan daha yukarı katlara ait düğme gördüğünü söylemeden beni terkedeceksin. İçinde beni daha yukarı katlarda görme isteğin hiç sönmeyecek. Fakat beni daha yukardaki katlarda her görüşünde benim merak sebebiyle bir arkadaşa (sana) bakıp yerleşik düzenime dönmek üzere olan bir bina sakini oldugum düşüncesi beyninde düşük voltajlı bir gerilim yaratacak. Kabinde seninle aynı amacı paylaştığını iddia eden nice dostlar edineceksin. Bir zaman sonra sen hep bir yüksek numaraya elini uzatırken, onların sırayla bazı katlarda pes edip seni terkettiğini ya da senin ısrarla “büyük sayı bu, bu düğmeye basmalısın!” demene rağmen onların şuursuzca bazen küçük bazen büyük numaralara basarak seni isteyerek(kötülük) ya da istemeyerek(aptallık) terkettiklerini göreceksin.
Bir süre benden daha özgürce sana eşlik edenlere, senden koptukları andan sonra, daha yukarılarda artık hiç rastlamayacaksın. Bu beni haklı olarak eşsiz kılacak. Referans noktası kaybetmeyişimle, göz göze geldiğimiz anları cep telefonuma kaydedip, bir başka göze göstermeyişimle senin gözünde “kat kaybetmeyeceğim”. Her yükseldiğin katta benden kopuk, benden hızlı yaşayan ama sayıları giderek azalan insanları takdirle gözleyip, daha bir hızla hem benden, hem onlardan kacacaksın. Kabinde bir tek karıncanın bile olmasına katlanamayacak derecede bunalacak, hatta aynayı bile kıracaksın. Bazı çıkışlarda aynı kabine denk gelme ihtimalimize karşı önlemler alacaksın. Ama yine de her inmekten vazgeçtiğin katta, kapının açılıp kapanması anında, beynine kaydettiğin görüntülere zoom yaptığında; benim insanlardan ayrı, yalnız başıma, bir ateşin başında ısınmak için ellerimi uzatma gösterisi yapmadan(bilirsin araba lastiklerini tekme atarak değil gözlerimle kontrol ederdim) sana doğru gülümseme, hüzün, depresyon, mani gibi insani yüz ifadeleri içermeyen delici bakışlarımı farkedeceksin. Farklı yollardan, farklı maddeler aracılığıyla aynı duygu katlarında karşılaşmalarımız sende her seferinde farklı duygular yaratacak. “Beni gördün biliyorum!” diye mesaj atacağım; “Yaşanılan bir an, farklı olmak için, tanımlanmamaya mecburdur” diyebilmek için beni cevapsız bırakacaksın. ‘Beni beyninde ne kadar küçültürsen dünya o kadar zarar görür’ diye hipertecno bir ayet indirecegim (gecen yaz söz verdiğim gibi: ‘Dost, sevgili, akraba, dediğin beynimizde sentezlediğimiz bir kaç mikrogram protein, protein dediğin üç beş kendini bilmez aminoasit, aminoasit dediğin bir grup serseri molekül, molekül dediğin bir grup sıradan atom, atom dediğin bir patlarsa eğer taş üstünde taş kalmaz; bir hadisenin değeri kütlesiyle ölçülmez. Maddeye değer verenin dağılmayan yeri kalmaz.’ ) Hayatında benim yerim hiç olmadığı kadar küçülecek ve bu ayet bile bu bitkisel paylaşıma dirim katmayacak. Yine de farklı kabinlerle yükselirken ara ara göz göze gelmekten kaçamayacagiz.Ve bir an olacak ki tam birbirimizi ‘O artık bir ölü olmalı!’ diyebilecek kadar hiçe saydığımız o en üst kata çok yakın katlarda, nihayete ermek üzere, ayni kabini paylaşmak zorunda kalacağız. Kabinde kimse olmadığı gibi bir kaç katlık yükselişimiz sırasında aralanan asansör kapısından dışarıya baktığımızda hiç bir can ve hiç bir ruh görmeyecegiz. İkimiz de aynı anda ‘En yüksek kat!’ yazan son düğmeyi göreceğiz. Ben yavaşça o düğmeye uzanırken sen hiddetle-hızla, bana, Tanrıya, kendine, tarihe ve felsefeye son bir ders vermek için bütün insanların basmaya korktuğu, üzeri tozlu, ‘Zemin’ yazan düğmeye basacaksın. ‘Nooldu yiğitim? Başkasının kabiniyle cennete gitmeye utanmıyormusun!’ dercesine bana bakarak elini gururla o düğmeden çekince, parmağına yapışan etiketi farkedeceksin. O ‘Zemin’ yazılı etiketi, o kimsenin bulamadığı düğmeye benim yapıştırdığımı hemen anlayıp, etiketin altında yazan ‘E’ harfini sorgurlarcasına, benim bu tarzımı bildiğin için çok da saşırmadan, bana “Eeee?” diye soracaksın. Ben de “Eşittir em ce kare!” diyeceğim. Maddelerimiz bütünüyle enerjiye dönüşüp geldiği yere doğru, sonsuzluğa doğru motorsuz, sezsiz, sakin, hedefi şaşmaz ama ölçülemez bir hızla yol almaya baslayacak.insanlık en uzaktaki yıldızları gösterebilecek nitelikteki teleskopları icat ettiğinde uzayın sonu kabul edecekleri noktada birbirine yakın iki yıldız gözlemleyecekler. Bu iki yıldızın diğer bütün yıldızlardan farklı şekilde dakikada ortalama 60-100 defa dirimsel ortalama hızla yanıp sönen tuhaf iki yıldız olduğunu görecekler. Hiç bir matematik formülü ve hiç bir fizik yasası bu tuhaflığı açıklamaya hipotez dahi olamayacak. İnsanlik o an “Cortex” adını koyduğumuz yaşam biçimine kayıtsız şartsız boyun eğecek. İki yıldız, farklı ritmlerle yaklaşık aynı dirimsel ortalama atım hızıyla kural, kanun, hipotez tanımadan sonsuzluğa kadar, bir süpernova bir karadelik, bir patlama bir sönme, bir atma bir durma hareketlerini görkemli şekilde insanlığa izlettirecek. Öyle bir ritm ki hiçbir atım aralığı tam olarak birbirine eşit değil, ama yine de yaşamsal bir şaşmaz ortalama hıza sahip…… Geçen yıl trafik kazasında kaybettiğim canım arkadaşıma, en iyi dostuma, o ölmeden önce yazıp ona gönderdiğim ve onun okuyup kendi sitesinde yayınladığı yazımı üzüntümden eksilme olmadan sizlerle paylaşmak istedim. O öleceğini, ben de onun benden önce öleceğini hissetmiştik. Ölen ölür, ölmeyenler de ölür….