bildirgec.org

özlem hakkında tüm yazılar

çok özlüyorum

minegece | 02 August 2007 16:59

Evet belki hiçbir zaman ulaşamicağız içimizde kalacak.. Dokundugumuz hersey onu hatırlatacak, biz yine avutacağız kendimizi mutluyuz diye, bir bahar gibi gelen nefesini unuttuk diyeceğiz.. Nafile sarılınca içim titrerdi, ona bağlanmışım meger, söyleyemedim birşeyler eksik kaldı hep, bir seyler yarım…Sanki dönecekmişcesine hala bekliyorum seni…Biliyorum kendimi kandırıyorum; yoksa nasıl dayanırım ben sensizliğe.. Tam 1yıl oldu sensizim ben hala.. Hadi çal şu kapıyıda gir artk içeri… Hala seni bekliyorum, dısarı çıkmıyorum . Her an gelirsin dye.. Beklemek sorun değilde gelmiceğini bile bile beklemek zorr çok zorr…

her an daha çok…

minegece | 02 August 2007 11:57

Çoğalarak seviorum seni, giderek daha çok…her şeyi yenideb ögrenir gibi, ögrendiklerimi biriktirir gbi, çoğala çoğala. uzaklığında da, yakınlığında da, her zaman ve her mekanda…
Geceleri kısaltıp gündüz oluyorsun, gündüzleri biriktirip yıldız oluyorsun.Daha çok seviorum seni, yaramın kanamasını kesen bi ilaç gibi.Bir kıvılcımdan, bir yangına dnüşür gibi, büyüyerek ve daha çok. her an daha çookk…Seni sevmenin nöbetini tutuyorum, yüreğim ellerimde. Karda, kışta, deli yağmurda. Mavide ve yeşilde.parlaklığı giderek artan bi çicek gibi. Sevdikçe çoğalıyor benim parlaklığım da…Sevdikçe çoğaltıyorum seni, çoğaldıkça daha çok seviyorum. Yollardaki sisi savuruyorum, rüzgar oluyorum. Aydınlığa koşuyorum.Yüzünü taşıyorum rüyalarıma, ellerin darılıyor, onlarıda çağırıyorum. Gülüyorsun, gülüşüne haran oluyorum. Sevdikçe hayranlığımda çoğalıyor…Sevdam hep bir an öncesinden daha büyük. Aşkım, daha kararlı, bulmuşken seni kaybetmemek adına.Seni seviyorum, yaşama sevincim çoğalıyor, içimdeki kuşlar çoğalıyor, kanat çırpışlarını dinle. Hepsisenin aşkına uçuyor…Görmesek de birbirimizi ne gam!!.. Varsın işte, oradasın.Onca aşk öğretemedi: ama, şimdi yalnızkende öğreniyorum seni sevmeyi. Ögrendikçe daha da çoğaltıyorum seni, çoğaltıkça acı yok oluyor. Şimdi yıldızları daha büyük gecelerin, daha çok. Seninle birlikte yıldızlarda çoğalıyor.Korkam, nekadar çoğalırsan çoğal, yüreğim aşkını taşırmayacak kadar büyük. Sana dair ne varsa hepsini taşıyacak kadar güçlü. Senden gelecek he şeyi kucaklamaya hazır. Seni çoğaltıkça atacak. Gelecegini bilirse, sensizliğede dayanacak. Ve sevgilim bu aşk senide çoğaltacak… yasinim…

Güzel ve Dahi tam destek

nebilim | 23 July 2007 10:52

Daha ilk bölümünün yayınlanmasının ardından olumsuz yönde eleştirilere maruz kalan bu programı ben oldukça güzel ve başarılı buluyorum. Bence keyif verici bir eğlence programı. Hele o güzeller güzeli oyuncu-sunucu Melike Güner’in gülüşü yok mu? Özellikle Behzat Uygur’un sunumuyla renklenen programda yarışmacıların daha önce topluluk önünde hiç gerçekleştirmedikleri aktiviteleri gerçekleştirmesi oldukça etkileyici. Düşünsenize seneler boyunca ailesinin karşısında tek figürle de olsa dans etmemiş, şarkı söylememiş gençlerin milyonlar karşısında bunları gerçekleştirmesi ne kadar fark yaratıcı bir çalışma.
Yalnız benim ilk gözüme çarpan ve biraz da haksızca bulduğum durum ise yarışmacıların giyimiyle ilgili: Hanım yarışmacılar muhteşem ayrıca da mini elbiselerle insanların karşısına çıkarılırken yakışıklı dahi kardeşlerimiz paspal bir giyimle ekranlara taşınıyor. İlk başta bunu yadırgadım. Gerçi program formatıdır kesin ama nasıl hanımlar kızların cehaletini söz konusu ediyorlarsa ben de buna taktım.Lütfen yapımcılar bunu dikkate alın, bu çocuklar çalışkan, zeki olabilirler ama sunum konusunda görsel olarak biraz özenirseniz çok güzel olacak.

Okan Bayülgenden Televizyona Giriş Dersi

curseof26 | 12 July 2007 09:13

Dün akşam okan bayülgenin Ntv’deki “Bu Sizi ilgilendiriyor” progrmı gerçekten inanılmazdı.

Programın konukları Akp istanbul 1. bölge 9. sıra adayı eski kaymakam Özlem Türköne ve chp milletvekili ve istanbul 1. adayı Berhan Şimşek’ti.

Program baştan beri bir curcuna şeklinde gidiyordu. Kimsenin ne dediği anlaşılmıyordu. Zaten “sanat ve siysaset” olan konu programın ilk birkaç dakikasında sapmış. Özlem Piltanoğlu Türköne‘nin giderek gıcıklaşması ve programın diğer konuğu Berhan Şimşek‘in de katkılarıyla ortalık karışmıştı. Sağlıkta akp şöyle iyi böyle kötü dağıtılan yardımlar etik değil yada etik. Gibi hiçbir yere varamayan bir hal almıştı. Programı izliyordum çünkü okan’ın programıydı. Okan arada müdehale etmeye çalışıyordu. Ama nafile.

*KEMİGEN ZİHİN*

egomeltem | 06 July 2007 12:58

Üşüyorum çok, yüreğim titriyor, ürkek bir kuş gibi korkusunda yalnız … Hangi taşın altında kaldım bulamıyorum ki kendimi…Yeter,yeter !!! Ne olur sus be geveze derdin nedir ki? … Acıyorum diyorum anlamıyor musun , sen kemirgen misin birde doymuyorsun. Özlemim var benim dertliyim , hasretliğim neden üsteliyorsun … Yaşamayı özledim sevdalanmayı , düşünmeden yarınları zamanla yarışmadan az biraz sığınmayı ; çok mu gördün ki sana ne … Sadece sarılmak; sımsıkı ,yumuk gözlerle ,artakalanı değil benim olanı benden olanı, beden deki nefese can olanı , bulamadığımı sarmak istedim … Gecede ki hüzün yorganım ısıtmıyor artık beni git birde seni nasıl ağırlasın… Arsız sokuluşların nafile bırak yastığımı da sadece bana batsın. Nedir derdin yoksa sende ben gibi yalnız mısın ? Sohbet mi istersin kahvesi bol, kırk yıl hatırda kalsın, acıdı artık telvesi , hatırı bahane kırk yılıysa artık çok geride … Boş ver doldurmaz çene çalmak geceyi ne çare, ittikçe yapıştın sende beynime. Gülme bana!!! hadi sus tamam izin verdim gir koynuma ama sessizliği bozma…Soğuk yorganıma batan yastığıma yoldaş oldun ha… peki hadi o zaman sarıl sıkıca bana.Meltemce:)

Ankara’yı özlemek..

darjeeling | 03 July 2007 10:03

Ankara’dayken hep söylediğim bir şey vardı. ‘Burayı asla ama asla özlemem ben’
O zamanlar cıvıl cıvıldım. Kuş gibi.. Yerimde duramaz, her yere hızlı adımlarla yürürdüm. Lakabım bile atom karınca idi. Hem üniversitedeki derslere yetişirdim, hem okulun çalışma programına kayıtlıydım ve para kazanırdım hem de sosyal hayat devam ederdi bende. Güzeldi tabi. Ama nedense bir tek etraf güzel gelmezdi. Kampüsten çıkasım pek gelmezdi. Ankara’nın kışın o soğuk ve kasvetli havası ve sağa baktın mı bir bakanlık sola baktın mı bir askeri karargah görmek nedense bana hiç cazip gelmiyordu. Gittiğim belli yerler vardı elbet. Tunalı’yı şöyle mutlaka bir gezerdim. Mısır kafe vardı ,hala var mı bilmem, orda mutlaka bir nargile içerdim. Ordan Kızılay’a doğru yürürdüm. Cebimde az para varsa yemek durağı kitapçılar çarşısının ordaki dönerciler olurdu. Cebimde çok para varsa Sıhhıye’de ki mantıcıya giderdim. O anda yapılıp, anında sıcak sıcak önüne gelen taptaze mantı. Cuma akşamıysa Ssk işhanındaki Gölge bara giderdim. Orada çok sevdiğim bir grup vardı hatta şuan kasetleri çıktı, ünlü oldular. Onları dinlerdim. Bazen benimle kimse gelmezdi yurttan. Tek başıma gelir, onları izler, geri dönerdim. İşte genelde hayatım bu kısır döngünün içindeydi şehrin merkezindeyken. Ve belkide bu sebeplerden kampüs daha güzel gelirdi bana. Bir de tabi İzmir’den çıkıp gelmişsin. Ankara’da deniz yok. Burayı neden sevmiyorsun diyenlere yapıştıracak bir cevabım vardı ‘Burada deniz yok’ Sanki dünyanın sonu..
İstanbul vardı hep akılda,
hayallerde. Nerden bileceksin burada yaşamanın bu kadar zor olduğunu! Yaşadım öğrendim. Buradaki hızlı hayat ve karmaşaya yetişmek için hem para hem sabır gerekiyor. Ankara ise öyle değildi. Düzenliydi ve düzen beni rahatsız ediyordu.
Şimdi mi?
Ankara’yı suçladığım hatta o zamanlar onu sevmediğim, onu özlemeyeceğimi yüzüne yüzüne haykırdığım için biraz pişmanım.
Şuan daha oturaklı bir ruha eriştim. Belki bu sebeple.. Düzen istiyorum ben. Ve huzur. Ve bu orada vardı biliyorum. Şuan yaşantımı külliyen değiştirmek için yaşayacağım şehri sorsalar önce İzmir derim , başka seçeneğim varsa da Ankara derim..
Bu sebepledir ki, o şehrin kıymetini bilin dostlar…

İstanbul’u Özlemek

| 02 July 2007 10:47

Ne konuşuyor bu insanlar
Ne kadar uzak kelimeler anlamdan
Aynama bir yabancı sızmış
Bakıyor bana uzaktan

Kahverengi babet ayakkabılarının içinde ayaklarının yorgunlukluktan şişmiş ve ayak kemiklerinin ayakkabısının içinde sıkışmış olmasına rağmen hala İstanbul’ u doyana kadar gezmeyi düşünen güzel,hayatının baharındaki kız bu gece kendini yorgun hissediyordu.Dur bakalım…Ne kadar olmuştu sabah çıkıp akşam dönmelerin başlamasından bu yana.Tam 10 gün olmuş.Tatil denemezdi kızın yaptına. Eğleniyordu sadece. Çok yoruluyordu bunun yanı sıra. Başka yerlere de gidebilirdi, bir tatil köyünde bir süre dinlenebilirdi. Ama doğduğu büyüdüğü yerlere duyduğu özlem herşeyin önündeydi.Böyle tatilin tek bir sebebi olabilir. ÖZLEM! Şehrin kalabalığı,sürekli otobüstekilerin kavga edişleri,gürültü patırdı yormuştu genç kızı. 10. günün sonunda artık iflah olmaz bir bitkinlik hissediyordu. İnatçıydı.16 gün daha gezip tozacaktı, birgün herhangi bir yerde düşüp bayılsa bile(!) Sevdiklerini doya doya görecek, gitmediği yerleri gezecek, keşfetmediği mekanları keşfedecekti.
Alışık değildi İstanbul’ un bu gürültüsüne,patırtısına.Burda büyümüştü ancak uzaklamıştı sonra.Sessizliği yaşıyordu birkaç senedir.Tatil amaçlı gelince şehir onu boğdu bir anda.Hoşuna gitse de kalabalığa karışıp, bunaltıcı sıcağı içine sindirmek, yorucu gelmişti. İlk uzaklaştığı zamanlarda deliler gibi özlediği İstanbul’ u artık o kadar da sevmediğini farketti.S.’ye bir gün bir araya geleceklerse eger Ege’ ye bir yerlere gitmelerinin süper olacağını söyledi, sahil kenarında küçücük bir evin ömür boyu mutluluk iksiri gibi birşey olacağını anlatıyordu arabayla trafiği yara yara giderlerken.Kızın söyledikleri sinek vızırtısı gibi gelmiş olacak ki, güldü, ” Nesi var İstanbul’un? Ben buradan başka bir yerde yaşayamam. ” dedi.
Havaalanından eve gelene kadar taksiciyi analiz etmişti kız.Uzun süre uzak kalmanın böyle garip analizlere yol açacağını hiç düşünmemişti.O da neydi? Eve gelene kadar tek bir sinyal bile vermemişti taksici abi şerit değiştirirken. Resmen yara yara gidiyorlardı trafiği.İstem dışı olarak insanları analiz etmeye başlamıştı ondan sonraki günlerde de. Otobüsler dikkatini çekti ilk başta. Onca gencin hiç bir yaşlıya yer vermemeleri. ” Gençler gittikçe vicdansızlaşıyor. ” diye düşündü kız.Diğer yanı gençlerin açısından bakıyordu duruma.Onların işi de zordu. ÖSS denen sınavdan iyi puan elde edeceklerini umut ederek o dershaneden bu dershaneye koşup duruyorlardı. Hayat zor ve bunaltıcıydı İstanbul da. İnsanlar daha fazla sinirli daha nemrut.
Bugün bir saatlik yorucu otobüs yolculuğunda oturduğu yerden gözüne ilişen yaşlı amca dikkatini çekmişti ülkesinin insanlarına özlem dolu kızın.Amca oturduğu yere uzaktaydı,yer veren kimse de yoktu. Hafifçe aralamıştı ayaklarını dengesini koruyabilmek için.Titreyen burşuk elleri sıkıca tutunmuştu herhangi bir koltuğun kenarına.Sesi duyulur mu diye teredütte kaldı genç kız.Birden ” Amca gel sen otur buraya. ” dedi tatlı bir sesle. Sesin geldiği yere baktı amca, şaşkın bir o kadar da asil bir tavırla.
-Olmaz evladım, sakın kalkma otur sen.
-Yok amca olur mu hiç?
Kalkmaya yeltendi.Kalkacak ancak otobüsün içine iğne atsan düşmez. Birazcık yer açılması lazım. Bir yerlerden bir homurtu ” Ne vardı yer verecek? Hepimiz kıpırdamak zorunda kaldık. ” diyordu sanki.Sonunda amcayı oturttu yerine. Amcanın teşekkür manasındaki tatlı mı tatlı gülümseyişi o sıcakta ayakta durmayı umursanmayacak bir hale getirmişti birden. Kız da en tatlı gülümseyişiyle karşılık verdi.Gideceği yer için iki vasıta degiştirmesi gerekiyordu. Otobüsten inince dolmuş yerine metroyu tercih etti.İki durak sonra indiğinde gideceği yönü hesaplarken pamuk bir teyzeyi, elinde üç valiz sürüklene sürüklene diğer yöne gitmeye çaliışırken gördü. Çıkış tabelası, pamuk teyzenin gittiği yönün tam tersini gösterirken umursamadan yoluna devam edemezdi. Bir koşu soluğu teyzenin yanında aldı.
-Teyze diğer taraftan çıkalım, burdan çıkılmıyor.Ver iki valizini. Ben sana yardım edeyim.
Teyze gelen yardıma mutlu olmuş;
-Yok evladım, bunlar çok ağır. Sen sadece birini al yeter bana.
-Gideceğin yer yakın mı bari teyze?
-Cevizlibağ’ a gideceğim güzel kızım.
-Teyze keşke biri seni almaya gelseymiş. Nasıl gideceksin bu üç valizle.
-Kimsem yok ki evladım. Azerbeycan’dan geldim. Bir yeğenim var, onun yanına gidiyorum. ” Gel al beni ” demeye çekindim.
Metronun yukarısına çıktıklarında kız nerden bineceğini soruyor. Ama biraz yürümesi lazım teyzenin otobüse binebilmesi için. Kıyamıyor yalnız başına elinde üç valizle oraya kadar sürüklenmesine.
-Teyze ben seni otobüse bindireyim o zaman. Yoksa içim rahat etmeyecek.
Teyze minnettar bir ifadeyle yapılacak en güzel şeyi yapıyor. Dualar ediyor kıza.
-Allah seni hiç darda komasın emi güzel yavrum. Allah tuttuğunu altın etsin. Allah sevdiklerine kavuştursun. Allah uzun ömürler versin sana.
-Amin teyzeciğim.

Serzenişteyim,ama o değil

darjeeling | 10 May 2007 14:06

Yine de olmuyor be arkadaşlar..
İnsanın içinden gelecek sevmek. İnsanın içinden gelecek sevdiğini görmeyi istemek. Kimseye zorla birşey yaptıramıyorsunuz. Neredeyse her gün birbirini gören bedenler kocaman 1 hafta boyunca kavuşamadığında KARŞILIKLI bir özlem belirmiyorsa zaten bir sorun vardır.. Zorla olmuyor özlenmek. Özlenirsiniz eğer onun içinde size karşı koyamadığı bir his varsa. Uykusuz kalacağını bile bile ve gecenin bir yarısı işe gitmek zorunda olduğu gerçeğini bile bile size koşmak istediğini belirten sesinin tonunda bir heyecan fark ediyorsanız, aslında bu bile yeter size. Ama o serzeniş bile yoksa koyuverin gitsin bu aşkı..
Düşündürür insana.. Ben de izin yapacak gün bulamasam, başımı işten kaldıramasam, bir de stres altında çalışıyor olsam onun yaptığı gibi aşktan kaçarmıyım diye.. Daha nereye kadar sürer bu romantik dönem edebiyatım benim?
1 hafta geçse de, deli gibi özlediğim adama tutkumu belli etmeden bunu saklayabildiğim günler yakın mıdır?

Bir ricam var !!

| 05 May 2007 15:35

Kalk gidelim buralardan;

Bıkmadın mı bu şehrin gürültüsünden patırtısından ya insanların fütursuzca koşuşturmasından bıkmadın mı?

Bıkmazsın tabii çünkü sende onlardan birisin, çünkü sende gökyüzünün altında gezip bulutları hiç görmeyenlerdensin. Bir koşuşturmacadır gidiyor hayatımızda. Küçük bir anekdot aklıma geldi; İstanbul’a ilk geldiğimde otobüse bindik bir yere gidiyoruz insanların yüzlerine bakıyorum kimse gülümsemiyor, gülümsemeyi bıraktım herkesin göz kapakları kapandı kapanacak, ama yinede koşuşturmaca devam ediyor. O zaman “köyden indim şehre” oldum sanki. Sonra ne mi oldu bir gün aynaya baktım ve benimde gözlerim göçmüş artık kapanmak üzere, tek avuntum bu yazılar, beni tek dinleyen beyaz boş sayfalar. Kim ne derse desin bu bir ego tatminidir bence. Çünkü insanlar artık birbirleri ile konuşmuyorlar bile, dinleme işini unutalı çok oldu zaten. Bende beni dinleyecek bir şeyler vardır dedim ve yazmaya başladım.