bildirgec.org

oyuncu hakkında tüm yazılar

Anne Hathaway

queennothing | 10 June 2009 14:46

12 Kasım 1982, New York, Brooklyn doğumlu Anne Jacqueline Hathaway, 6 yaşından sonrasını New York’un tatlı düşmanı New Jersey’de geçirdi. Joe McCauley ve aktris / şarkıcı Kate McCauley Hathaway‘in kızı olan Anne, New Jersey’de ikamet eden Millburn Lisesi‘ni bitirdi. Michael ve ve Thomas adında iki erkek kardeşi olan Hathaway, Liseyi bitirdikten sonra, New York Üniversitesi’nde okumaya başlayan Anne, Katolikti ve bir ‘rahibe’ olmak istiyordu. Annesinin, kendisini sanata yöneltmesi üzerine rahibe olmaktan vazgeçen Anne, “Get Real” adlı komedi serisi sayesinde, televizyonla tanıştı. Clyde Phillips‘in yarattığı dizinin 13 bölümünde yer alan Anne, 2001 yılında, Oscar Ödüllü İngiliz aktris Julie Andrews ile “The Princess Diaries” adlı komedi filminde başrol oynadı. Filmde, ‘Mia Thermopolis‘ karakterini canlandıran Anne, ilk sinema deneyiminde ‘başrol’ oynayacak kadar iyi bir oyuncu olduğunu farkedince, geleceğiyle ilgili planlarını, tamamen sinemaya yöneltti. New York asıllı yönetmen Garry Marshall‘ın yönetmenliğini üstlendiği yapım, eleştirmenlerden tam not alırken, yapımcıların ilgili Anne’in üzerindeydi. Bu arada, üniversiteyi yarıda bırakan Anne, ilerde birgün okulunu bitirebileceğini de düşünmekteydi. Shakespeare’in karısıyla aynı adı taşıyan Anne, 2001 yılında bir başka projede daha yer aldı; “The Other Side of Heaven“. Kaliforniyalı aktör Christopher Gorham‘la başrolde yer aldığı filmi Mitch Davis yönetti. Film, Davis’in ilk yönetmenlik deneyimiydi.
2002 yılında Japon yönetmen Hiroyuki Morita‘nın yönetmenliğini üstlendiği “Neko no Ongaeshi” (The Cat Returns) adlı animasyon filmde ‘Haru‘ karakterini, İngilizce olarak seslendiren Anne, aynı yıl İngiliz aktör Jamie Bell ile “Nicholas Nickleby” adlı drama filminde başrol oynadı. Charles Dickens‘in romanından uyarlanan, Douglas McGrath‘ın yönetmenliğini üstlendiği filmde Anne, ‘Madeline Bray‘ karakterini canlandırıyordu. 2004 yılında “Ella Enchanted” adlı komedi filminde başrolde yer alan Anne, filmde ‘Ella‘ karakterine can verdi. Gail Carson Levine‘nin romanından uyarlanan filmin yönetmenliğini Amerikalı yönetmen Tommy O’Haver üstlendi. Aynı yıl, “The Princess Diaries“in devamı, “The Princess Diaries 2: Royal Engagement” vizyona girdi. Film, iyi eleştireler aldı.

Scarlett Johansson

queennothing | 08 June 2009 15:14

Danimarka asıllı iç mimar Karsten Johansson ve Polonya asıllı, New York doğumlu Aşkenaz Yahudisi film yapımcısı Melanie Sloan‘ın evliliklerinden, dört çocuk dünyaya geldi; Vanessa Johansson, Adrian Johansson ve ikizler Hunter ile Scarlett Johansson.
22 Kasım 1984 tarihinde New York’ta dünyaya gelen Scarlett Johansson, film yapımcısı olan annesinden ve ailesinin de sinemaya olan ilgisinden etkilenerek, ‘oyuncu’ olmaya karar verdi. Henüz 10. yaşını kutlayan Scarlett, New Yorklu yönetmen Rob Reiner‘in prodüktör / yazar Alan Zweibel‘in kitabından uyarlanan “North” adlı komedi filminde ‘Laura Nelson‘ karakterini canlandırdı. Bu yapım, Scarlett’in yaşamındaki en büyük şanslardan biri olmuştu, çünkü filmde “Seinfeld” dizisinin iki yıldızı Julia Louis-Dreyfus ve Jason Alexander da yer alıyordu. Ayrıca Elijah Wood da başrolde yer almaktaydı.
1995 yılında Scarlett, yine bir sinema filminde rol aldı; “Just Cause“. John Katzenbach‘ın kitabından uyarlanan filmde Sean Connery, Ed Harris, Laurence Fishburne yer alıyordu ve Scarlett, filmde ‘Katie Armstrong‘ karakterini canlandırdı. Aynı yıl, sadece 20 bölüm hayatta kalabilen “The Client” adlı dizinin pilot bölümünde yer aldı.
1996 yılında Sarah Jessica Parker, Ben Stiller, Dominic Chianese gibi isimlerin yer aldığı, Eric Schaeffer‘ın yönetmenliğini üstlendiği “If Lucy Fell“de ‘Emily‘ karakterini canlandırdı. Aynı yıl Lisa Krueger‘in yazıp, yönettiği “Manny & Lo” adlı yapımda, ilk başrolünü oynadı.
1997 yılında oyuncu / yönetmen Eric Schaeffer ve İngiliz aktris Amanda De Cadenet‘in başrollerini paylaştığı “Fall“da rol aldı. Aynı yıl “Home Alone” serisinin 3. filmi “Home Alone 3“te ‘Molly Pruitt‘ karakterini canlandırdı.

Kate Winslet

queennothing | 04 June 2009 15:26

5 Ekim 1975, İngiltere doğumlu Kate Elizabeth Winslet, 1939 doğumlu aktör Roger Winslet ve Sally Bridges Winslet‘in evliliklerinden olan ikinci çocuktu. Oyuncu Anna Winslet ve yine oyuncu olan Beth Winslet ile en son doğan Joss Winslet, henüz çocukken Kate’in sinemaya olan ilgisini yükseklerde tutmuştu. 1986 yılında İngiltere’de bulunan Redroofs Theatre School‘da oyunculuk dersleri alan Winslet, ilk deneyimini ünlü eserlerin uyarlandığı tiyatrolarda ve TV reklamlarında kazandı.
1991 yılında “Shrinks” adlı TV dizisinin bir kaç bölümünde figüran olarak yer aldı. Aynı yıl 6 bölümlük ömrü olan bilim-kurgu dizisi “Dark Season“un 6 bölümünde ‘Reet‘ karakterini canlandırdı. Sette, dizinin iki bölümünde rol alan Stephen Tredre ile tanışan Winslet, Tredre ile birlikte olmaya başladı.

1992 yılında Diarmuid Lawrence‘nin yönetmenliğini yaptığı “Anglo Saxon Attitudes“de ‘Caroline Jenington‘ karakterini canlandırdı. Aynı yıl 2 sezonluk “Get Back” adlı komedi serisinin 1. sezonunun ilk bölümü, 2. bölümü ve 7. bölümünde yer aldı. 1 yıl sonra, 23 sezonu tamamlayan dizi “Casualty“nin 7. sezon, 21. bölümünde yer aldı.
1994 yılında Winslet’in ilk sinema filmi “Heavenly Creatures” vizyona girdi. Peter Jackson‘un yönetmenliğini yaptığı film, ‘En İyi Senaryo’ dalında Oscar adayı oldu. Filmde ‘Juliet Hulme‘ karakterini canlandıran Winslet, Yeni Zelandalı aktris Melanie Lynskey‘le başrolde yer alıyordu. 1995 yılında Michael Gottlieb‘in yönetmenliğini üstlendiği fantastik film “A Kid in King Arthur’s Court“ta ‘Prenses Sarah‘ karakterini canlandıran Winslet, aynı yıl Tayvanlı yönetmen Ang Lee‘nin yönetmenliğini üstlendiği “Sense and Sensibility“de Emma Thompson, Alan Rickman ve Hugh Grant birlikte başrolde yer aldı. Winslet, henüz 20 yaşındayken ‘En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu’ dalında ilk Oscar adaylığını da kazanmış oldu.

Sean Penn

queennothing | 03 June 2009 17:23

17 Ağustos 1960, Kaliforniya, Santa Monica doğumlu Sean Justin Penn, 1928 doğumlu ünlü aktris Eileen Ryan‘ın ve 1921 doğumlu yönetmen / aktör Leonard Penn‘in ilk çocuğuydu. 5 yıl sonra, 1965 yılında dünyaya gelen Chris Penn ve 1968 yılında dünyaya gelen Michael Penn, ailenin son çocuğu oldu.
Sinemanın bizzat içinde yaşayan bir aileye mensub olduğundan Sean Penn, henüz çocuk yaşında bu sanata ilgi duymaya başladı. Santa Monica’da yaşayan Penn ailesi, Sean’ın Altın Küre ödüllü aktör Charlie Sheen ve ünlü popçu Paula Abdul‘un eski eşi aktör Emilio Estevez ile aynı mahallede büyümesine de aracı olmuştu.
Los Angeles, Repertory Theater‘da ve 1985 yılında hayatını kaybeden New Jerseyli aktris Peggy Feury‘den oyunculuk dersleri alan Penn, rol aldığı tiyatro gösterilerinde sergilediği performansla büyük beğeni toplamaktaydı.
Aradan uzun zaman geçtikten ve Penn, oyunculuk hakkında kararını kesinleştirdikten sonra ilk resmi deneyimini 1974 yılında, 9 sezonluk aile dizisi “Little House on the Prairie“nin 1. sezon, 11. bölümüyle kazandı. Penn’in rol aldığı bölümü, babası Leo Penn yönetti.
Aradan 5 yıl geçtikten sonra, 2003 yılında hayatını kaybeden Buddy Ebsen‘in başrolünde yer aldığı 8 sezonluk dizi “Barnaby Jones“in 8. sezon, 10. bölümünde yer aldı.

Hikâyelerinin inadına: Reis Çelik

kahramancayirli | 06 May 2009 11:55

Hikâyelerinin inadına: Reis Çelik

Kahraman Çayırlı

Işıklar Sönmesin”i izlemek için insanlar Beyoğlu’ndaki sinemalara bile giderken kimlik kontrolünden geçirilir, içeride slogan atmanın yasak olduğu yolunda uyarılırlar. Bir gün NTV‘den haberleri izler. Bir sinema salonundan insanlar kıpkırmızı bir yüzle koşarak çıkarlar. Neden sonra anlar oranın Diyarbakır’daki Dilan Sineması olduğunu. “Işıklar Sönmesin” oynar ve içeride insanlar zılgıt çekince polis üzerlerine kırmızı su sıkar. İnsanlar orada sonra “Işıklar sönmeyecek!” diye gösteri yaparlar. İşte böyle anlatır “Işıklar Sönmesin” filminin ardından yaşadıklarını. O bir film çeker, esas film o zaman başlar zaten…Peki ya “ Hoşçakal Yarın”? Film, Olağanüstü Hal sınırları içersinde yalnız Vecdi Sayar’ın düzenlediği “Sanat Köprüsü”nde Hakkâri’de gösterilir. Ancak yaklaşık iki saatlik filminin gösteriminin dört saatte neden bitmediğini merak ettiği için sinema salonuna giderken yolda uçuşan film parçaları görür. “Ulan nereden buldular bu kadar çok filmi” derken film parçalarından birini yakalayınca görür ki uçuşanlar, kendi filminin sansürlenmiş kareleridir. 1961 yılında Ardahan’da doğar. İlk ve orta öğretimini tamamladıktan sonra İstanbul’a yerleşir. İstanbul Belediye Konservatuarında Müzik ve Tiyatro eğitimi alır. Gazeteciliğe başladığında 1982 yılıdır. Ekonomi ve politika muhabiri olarak çalışır. Çeşitli televizyon programları hazırlar. Bir yandan okurken bir yandan da 70’lerin o büyük, kitlesel siyasal hareketlenmesi içinde yer alır. Gazetecilikten dağıtımcılığa, fotoğrafçılıktan video gazete yayıncılığına kadar pek çok işte çalışır. Ama aklında hep film yapma fikri vardır. Belgesel filmler çekmeye başlayan yönetmen, farklı kuruluşlara 600 civarında reklâm filmi ve siyasal kampanya filmi çeker. Ülkemizde yapılan ilk Nazım Hikmet Belgeseli olan “Nazım Hikmet Ziyaretçin Var”a imza atar. Derken “Işıklar Sönmesin”, “Hoşçakal Yarın”, “İnat Hikâyeleri” ve nihayet “Mülteci”…En büyük hedefi gazeteci olmaktır küçükken. Doğduğu kent, Ardahan’a haftada sadece bir kere gazete gelir o yıllarda (1960lar). Gelecek gazeteleri bekler… Peki ya kentin biricik gazete satıcısı kimdir? El cevap: Hülya Avşar’ın amcası. Sokakta bulduğu her gazete parçasını keser, düzeltir, sonra annesine götürür çuvaldızla diksin diye. Çocukluğunda “gazete kitapları” biriktirdiğini anlatacaktır sonraları. İlkokula dört kilometre yürür her gün. Hem de o kar-kış altında. Anne tarafı Gürcü, babasının annesi Kürt, dedesi de Ahıska Türkü… Terekemeler var, “Malakan” denen Beyaz Ruslar, Alman köyleri… Malakanlar yöre halkına değirmenciliği, bağcılığı öğretir, Almanlar da patates ekmeyi. Hatta oralarda patatese ‘kartof’ derler. Gazetenin ancak haftada tek bir kez geldiği yerde gazeteci olunur mu? Ama Reis Çelik var diğer yanda, direnmeyen, ne olursa olsun pes etmeyen… “İstanbul’a gideceğim” der tutturur. Derken ikna eder kendinden iki yaş büyük amcası Orhan’ı. 36 saatte İstanbul’a gelirler otobüsle. Kuştepe’de indirir otobüs ikisini. Gültepe, Ortabayır’da halasının evine gidecekler. O zaman Kuştepe ile Gültepe arasında ev yok. Hava soğuk. Yağmur yağıyor. O gün geri dönmeye karar verir. Çamurda yürürler. Elinde sazı. Bir daha ötmez diye kızar. Çünkü sazı da ıslanır. Beline kadar çamur olur hatta. Donarlar soğuktan, çok üşürler. Bir kahve görürler. Kapıyı iterler. Eşik yüksek. Güç bela içeri girerler. Kapının önünde masa. Onu da iterler. Karşılarında bir garson. Elindeki çayların dumanı tütmekte. Amcası Orhan, “Bir çay ver de ısınalım. Bir de adres soracağız” der. Adamın altın dişleri vardır. “Tamam yiğenim de” der, “Kapı dururken niye pencereden girdiniz?” Meğer girdikleri yer pencereymiş. Nereden bilsin genç adam. Eşik niye yüksek diye düşünür. Çünkü geldiği yerde iklim koşulları gereği pencere tepede olur, “baca” derler hatta. İki tane küçük deliktir. Böyle pencere görmemişler o zamana dek. Onun için İstanbul’a pencereden girer yönetmen!

Filmde bir Allah var bir de: Reha Erdem

kahramancayirli | 29 April 2009 16:33

reha erdem
reha erdem

Filmde bir Allah var bir de: Reha Erdem

Kahraman Çayırlı

Kamera ayak hizasında kayar: Yerler tahta, tüyleri dökülmüş eski bir halı. Bir makara. Kalın et rengi çoraplı, plastik terlikler içinde bir çift kadın ayağı. Sonra, eski stil alçak topuklu bir terlikten çıkmış, öncekilerden daha ince çoraplar içinde bir başka çift kadın ayağı. Çoraplardan biri delik ve orta parmak hafifçe ortaya çıkmış. Bir martı. Martının yanında bir tek narin çıplak ayak… Neyir: Sırrı Bey’in çorbasını yedirdiniz mi? Nükhet Seza:…Ya da diğer bölümleri tümden kiraya verip… Bir süre için tabii… Parasıyla tamamlatsak planı, diye geliverdi dün aklıma. Eskimiş antika eşyaların yanında, az da olsa, plastik-melamin nesnelerin gözüktüğü bir ‘salon-alle à manger’. Duvarlarda saatler -fazlalığı göze çarpacak miktarda-, aynalar, fotoğraflar, Venedik’i hatırlatan bir peyzaj, ‘çöllü develi’ bir diğeri, camlı bir çerçevede ‘Yakub ve Kuyu Başında Yusuf’ resmi…

Çok zor, çok despot: Yavuz Turgul

kahramancayirli | 27 April 2009 17:35

züğürt ağa
züğürt ağa

Çok zor, çok despot: Yavuz Turgul

Kahraman Çayırlı

Ne kadar da sert! Bozar etrafındakileri. Hatta ağlatır. Kimselere röportaj vermez. “Vay be, konuştuk onunla, konuştuk işte” diye çığrınırlar onunla röportaj yapabilenler. Zor adamdır vesselam.

Sultan filmini izlemeye başlayıp da bırakabileniniz var mı? Türkan Şoray’ı, Bulut Aras ve Şener Şenle buluşturan mükemmel öyküyü, o sert adam yazdı işte… Derken Çiçek Abbas’ı da yazar, ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturduğu “Fahriye Abla” gelir sonra, “Züğürt Ağa” (senaryosunu yazdı-Nesli Çölgeçen yönetti), “Muhsin Bey“, “Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni“, “Gölge Oyunu“, “Eşkıya” , “Gönül Yarası” ve nihayet “Kabadayı”…

Oyuncu Fabrikası

rpc | 10 February 2009 12:05

Dizi ve reklam sektörünün ilerleyen teknolojiyle birlikte yıldızının parladığı bugünlerde; yeni yüzler yeni yetenekler keşfedilmeye çalışılıyor. Oyuncu Fabrikası isimli websitesinde hem oyuncular, hem de oyuncu olmak isteyen adaylar hiçbir ücret ödemeden üye olup tüm avantajlardan faydalanabiliyorlar. Ayrıca yapımcılar da; gönderilen öneleme metnini videoya çekerek ilanlara başvuran oyuncuları online olarak seçebiliyorlar.
Aklınızın bir köşesinde Oyuncu Olmak varsa; önce bu siteye üye olun; sonra keşke dememek için..

Demans hastalığı

nazokiraze | 04 February 2009 10:58

Konu konuyu açar ( laf lafı mıydı o?) derler ,çok doğru, nicedir merak ettiğim bir oyuncu olan Münir Özkul’a bakıyım dedim. Öyle ya fii tarihindeki filmlerde bile yaşlı adam rolünde bu oyuncu, şimdi kaç yaşında?nerede? ne yapar? derken kendisinin demans hastası oldugunu, ailesiyle mütevazi bir hayat sürdügünü öğrendim. Buradan kendisini anıyor ve şifa diliyorum.

Demans hastalığı yaşamda gereken konularda görülen yetersizlik olarak belirtiliyor.Genellikle elli yaş sonrası görülen bu hastalık, unutkanlığa, konuşamamaya, beceri eksikligine , davranış değişimine yol açıyor. Genetik te olabilen demans hastalıgı, alzheimerle çoğu zaman karıştırılmaktadır.