bildirgec.org

öykü hakkında tüm yazılar

Meta – edebiyat

kahramancayirli | 26 May 2009 12:26

Meta-edebiyat
Kahraman Çayırlı

Modernleşme bütün dünyayı etkisi altına alırken, yalnızlaşan bireye tek bir şey vaat ediyordu: Daha fazla para! Gitgide daha fazla nesneye sahip olmalı, maddi-manevi tüm değerlerimizi öğütmeliydik. Öğüttük de. Modernleşmenin yozlaştırıcı değneğinin dokunduğu her ülkenin kültür ve sanatı, bu kurutucu etkiden nasibini aldı. Gerçek anlamda sanat yapmak, üretmek isteyenlerin yerini günübirlik, görsellikleriyle ayakta durmaya çalışan neo-sanatçılar kaptı. Her şeyin metalaştığı bu dönemde, yazarların edebi niteliklerinden ziyade onların özel yaşamlarından, son sevgililerinden haberdarız. MediaCat dergisinin HTP Exclusive’e yaptırdığı “yaşayan en popüler Türk yazarları” anketine katılanların yüzde 64’ünün herhangi bir yazar ismi belirtememesine şaşmamalı. Anket sonucunda hazırlanan “en marka(!) yazarlar” listesinde Orhan Pamuk’un yüzde 20’lik oranla birinci sırada yer almasına ne demeli peki? Pamuk’un ismini kaza bela telaffuz edebilenler, milliyetçilik polemikleri vesilesiyle mi yazarın ismini zikrettiler yoksa aralarında “Cevdet Bey ve Oğulları”nı, “Kara Kitap”ı veya “Benim Adım Kırmızı”yı okuyan, en azından yazarın kitaplarından herhangi birinin ismini duyan var mıydı?Gelişmekte olan bir ülke olarak sürekli okumamız, düşünmemiz; düşündüklerimizi özgürce ifade etmemiz gerekirken, magazin ağırlıklı, bol resimli / sansasyon haberli gazeteler günlük bir milyon tirajı rahatlıkla aşıyorlar. Fikir gazetelerimizse ancak otuz-kırk bin eve giriyor. Kitap satışlarında da durum farklı değil. Yeni bir beyaz eşyanın veya süpermarket raflarını süsleyen herhangi bir gıda maddesinin tanıtımı yapılıyormuş gibi kitapların, yazarların reklamı yapılıyor etrafımızda. Böylece görece daha çok düşünsel değeri olan, daha edebi nitelikte, okura daha fazla birikim katabilecek eserler kitabevlerinde tozlanırken, geniş kitleler bol reklamı yapılan “kof” kitapları alıyorlar.

Her şey olağan akışında

astral | 22 May 2009 10:53

Düğümlerin bittiği yerdeyim. Yolun sonunda bir resmin başlangıcındayım. Bir papaz dua okuyor kapı önünde, kuyruğuna yanlışlıkla basılan beyaz yavru kedi çığlık atarak uzaklaşıyor. Sokakta tek tük oynayan küçük çocuklar. Erkek çocuklar misket oynamaktan yorulmuyor asırlar geçse de.

Yorulan bir kadın pencere kenarında elini çenesine dayamış, ayıkladığı fasulyeleri bir yana iteklemiş -kendince mola verip- dışarıyı seyrediyor, hülyaya dalıyor, bunca gençken gençliğini yaşayabileceği başka bir hayat düşünüyor bulutlara bakıp, bakıp…

Küstüm, yemiyorum

Galanthus | 09 May 2009 10:51

Annem bir süreliğine yurtdışında ve evin büyük kızı olarak yeni anne benim. Babam yurtdışına gider evin babası ben olurum, arkadaşlar izne gider, ben onların işine de sahip çıkarım, annem gitti en sonunda şimdi de anneyim ben. Hep birilerinin yerini tam olarak doldurabilme çabası… İster istemez yoruyor insanı.

Asıl sorun şu ki, babam gittiğinde evle ilgili çok fazla yükümlülüğüm olmuyordu, pazardı marketti evin eksiklerini tamamladım mı sorun bitiyordu. Ama mesele annem olunca hiç öyle olmuyor, çünkü annem yemek yapıyor! Yazları annem kardeşlerimle gittiğinde benle babam gül gibi geçinip gidiyorduk. Babam yemek yapıyordu bende temizlik evdeki nüfusta azaldığı için tek sorun annemi özlemem oluyordu. Şimdi evdeki nüfus sayısı oldukça fazla.

iki mektup

kahramancayirli | 08 May 2009 13:48

I

ya az önce iğrenç birşey oldu. bir çocukla yazıştım, çok yakışıklıydı, fiziği düzgün vesaire, hadi gel alayım seni gezer takılırız felan dedi. gittim ben de. meğer çocuğun 8 aydır sevgilisi varmış, ama “open relation”muymuş neymiş, bir yandan da başkalarıyla tanışıp yatıyorlarmış felan. evime nasıl kaçacağımı şaşırdım geri. çok garip geldi bana. belki de normal birşeydir bu çoğu insan için..ben 22 yıldır nerede yaşıyordum ki..bu insan olmak iğrenç birşey galiba haklısın..

iki gün önce de başka bir çocuğa denk geldim. hoş, yakışıklı, iyi, güzel, hoş beş felan, sebebini bilmiyorum, aklıma bir an sen geldin, -görüştüğümüzde- çocuğun üstüne kustum.

Çok zor, çok despot: Yavuz Turgul

kahramancayirli | 27 April 2009 17:35

züğürt ağa
züğürt ağa

Çok zor, çok despot: Yavuz Turgul

Kahraman Çayırlı

Ne kadar da sert! Bozar etrafındakileri. Hatta ağlatır. Kimselere röportaj vermez. “Vay be, konuştuk onunla, konuştuk işte” diye çığrınırlar onunla röportaj yapabilenler. Zor adamdır vesselam.

Sultan filmini izlemeye başlayıp da bırakabileniniz var mı? Türkan Şoray’ı, Bulut Aras ve Şener Şenle buluşturan mükemmel öyküyü, o sert adam yazdı işte… Derken Çiçek Abbas’ı da yazar, ilk kez yönetmenlik koltuğuna oturduğu “Fahriye Abla” gelir sonra, “Züğürt Ağa” (senaryosunu yazdı-Nesli Çölgeçen yönetti), “Muhsin Bey“, “Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni“, “Gölge Oyunu“, “Eşkıya” , “Gönül Yarası” ve nihayet “Kabadayı”…

The Machinist

| 13 March 2009 17:01

Yönetmen: Brad Anderson
Senaryo: Scott Kosar
Oyuncular: Christian Bale, Jennifer Jason Leigh, Altana Sancez Gijon, John Sharian, Micheal Ironside
Görüntü: Xavi Gimenez
Müzik: Roque Banos
Yapım yılı: 2003

Uyku uyuyamama (insomnia) hastalığına yakalanmış bir makine ustası, sürekli kilo kaybetmekte ve zayıflayan belleğinden dolayı yağpacağı her işi küçük kağıtlara yazarak bulduğu yerlere iliştiriyor. Oldukça çökük halde olan bu adamın kadınlarla ilişkileri de oldukça garip. İletişim kurduğu fahişe ve oğlu ile hastalığı yüzünden, ilişkisine de zarar veriyor. Genç adamın bu kabusunun sebepleri gitgide su yüzüne çıkıyor. Filmin hikayesi; oldukça ilginç, karanlık ve karamsar. Reznik (Christian Bale), yaşadıklarının bir halüsilasyon mu? Yoksa birer komplo mu? olduğunu filmin sonuna doğru öğreniyor. Bu film için Christian Bale, özel bir diyetle 28 kilo vermiş.
Brad Anderson, film hakkında “Hitchcock‘un hiç yapamadığı son filmi gibi kurdum” diye konuşuyor…

Filmde kullanılmış müziklerin listesi (soundtrack)
Filmin görüntüleri ve fragmanı…

çorba iki

kahramancayirli | 09 March 2009 17:40

www.turkjapan2003.org adresinden alınmıştır, portre - neş'e erdok
www.turkjapan2003.org adresinden alınmıştır, portre – neş’e erdok

murathan mungan’ın son öykü kitabı kadından kentler’in kapağı bilmem dikkatinizi çekti mi. o güzel kapak, yılların ressamı neş’e erdok’un bir resmi aslında. mungan, öykülerinin içeriğine en uygun resmi seçmek için epeyce taramalar yapmış erdok’un tüm ürünleri arasında. ne kadar yerinde bir seçim yaptığını, bilmem söylemeye gerek var mı…

YAZMA SANATI /STEPHEN KING…

admin | 06 March 2009 09:08

Tutku ile okunan bir yazar, Stephen King.

Stephen King’in her çıkan eserini takip eden biri, bir gün “Yazma Sanatı” ve Stephen King’le karşılaşırsa şaşırabilir. Stephen King denildiğinde, ‘korku ve gerilim’ akla gelirken, “Yazma Sanatı” adlı kitap ile King, okuyucularına farklı seslenir.
Yıl 1999 ve King, kendi hayatını ve roman yazma sanatını sayfalara döker. King’in yazar kimliğini anlattığı kitap, diğer ‘roman nasıl yazılır?’ adlı kitaplardan çok farklı ve ‘yazma’ ile ilgilenenler için oldukça faydalı bir kitap. Kitabın ilk bölümlerinde King’in kimliği anlatılırken, ikinci bölümünde ise nasıl yazılır, yazarken neler yapılır vs. yazı yazma ile ilgili yararlı araçlar, çok farklı ifadelerle anlatılıyor. King’in kitabında, yazma tutkusunun çocukluğu döneminde nasıl başladığı, bazı gençlik anıları ve ilk romanı “Göz”le karşılaştığı sıkıntıları öyle bir ifade ile anlatırken, yazma sanatı adeta insanı etkisi altına alabiliyor.

 foto: www.theage.com
foto: www.theage.com

Mesela, yazmaya işte şöyle başlayın diyor, kitapta…

okuma notları – on iki

admin | 24 February 2009 16:38

bazı yazlar uzaktan geçer
bazı yazlar uzaktan geçer

bu yazı beş kitaptan söz edecek.

1. murathan mungan’ın yeni şiir kitabının adı: bazı yazlar uzaktan geçer. mungan en son aralık 2007’de dağ’ı yayımlamıştı şiir kitabı olarak. bu yeni kitabının tamamına yakını muhtelif edebiyat dergilerinde basılmış şiirlerinden oluşuyor. mungan’ın yaz geçer’i türk şiiri içinde kült bir yer edindi kendine: bambaşka, apayrı. kolay kolay bir şiir kitabının başına gelemeyecek denli güzel şeyler geldi başına. başımızın üstünde taşıdık yaz geçer’i, büyüttük büyüdük. velhasıl yeni kitabının ismi içinde yaz geçer’e rastlayınca (bazı YAZlar uzaktan GEÇER), çok büyük beklentilere kapıldım. suç bende, bir şairin her kitabı çok büyük olamayabilir, gelin görün ki mungan’ın son kitabı da bu minvalde. elbette iyi ama yaz geçer’in gölgesinde bile oturamaz bence. belki de suçu mungan’a atmalı; yaz geçer ile öyle bir elmas’ı okuduk ki, ondan sonra ne yazsa aynı elmas’ı aradık arıyorum arayacağız. ama siz bu kitabı da okuyun tabii, pırıl pırıl parlayan dizeler de var, dize alıntısı bilerek yapmıyorum yoksa kitabı alma sebeplerinizi azaltmış olurum.