bildirgec.org

minibüs hakkında tüm yazılar

BENDE ŞİKÂYETÇİYİM.

haberhaberhaber | 10 September 2007 09:25

Çalıştığım kurumun bizlere vermiş olduğu kimlik, belediye otobüslerine ücretsiz binmemizi sağlıyor. Genelde münübüsleri tercih etmeme rağmen seyrekte olsa otobüse bindiğim günler oluyor. Kimliği çıkarıp gösteriyorum.
Tamam geçin.
Birkaç ay sonra tekrar biniyorum.
Geçin.
Bu kimlik işi Türkiye’nin neresinde olursa olsun bu şekilde devam ediyordu.
Geçenlerde yine minibüs bekliyorum, çok geç kaldı, o ara otobüs gelince hemen bindim ve kimlik uzattım. Şoför asık bir suratla kimliğe baktı ve azarlarcasına bu geçmez dedi. Ben nasıl geçmez ben bununla yıllaca kullanıyorum zaman zaman da otobüse biniyorum, ilk kez siz geçmez diyorsunuz.
Ben yılları mılları bilmem geçmezzzzzzz
O zaman bilet parasını vereyim bari.
Para olmaz
Bu arada otobüs hareket ettiği için ineyim de diyemiyorum.
Ne yapayım şoför bey(içimden sana da, biletine de, hay binmez olaydım rezil oldum.
Yolculara sor.
Ben mahcup kıpkırmızı bir yüzle,
Acaba fazla bileti olan varmıııı, diye seslenmeye başladım. Kimseden çıt yok, sanki suçluymuşum gibi her kez yüzüme bakıyor. Bu arada inmem gereken durağa geldim, Tekrar parayı şoföre uzattım. Bana kötü kötü bakıp kaşlarını yukarı kaldırdı.
O gün bütün günüm kötü geçti, kendimi kaçak yolcu gibi hissettim.
Aylar geçti alışveriş dönüşü durakta minibüs bekliyoruz, ayaklarıma kara sular inmiş. Benim semtin otobüsü geldi önümde durdu, kızım anne otobüse binelim benim biletim var dedi. Ama benim yok. Sen kartınla biniyorsun, yok kızım geçenlerde birisi problem çıkardı rezil oldum dedim.
Anne boş ver o adam hırtlık olsun diye yapmıştır, hadi binelim.
Bindik kızım bileti attı ben kartımı çıkarttım, O ne aynı şöför yan yan bakıyor, oda beni tanıdı.
Geçmezzzz dedi ve kafasını çevirdi.
Ay yer yarılsaydı da içine girseydim.
Kızıma sen git indiğin zaman bekle ben arkadan geliyorum dedim. Şeytan içime girdi bir kez ben bununla binecem be diyerek uzaktan gelişini gördüğüm otobüsü bekledim. Otobüs önümde durdu kimliği çıkarıp uzattım,
Buyurun geçın hanımefendi.
Oh be rahatlamıştım. Rahatlamamın nedeni ücretsiz binmiş olmak değil daha önceden kendimi kaçak yolcu gibi hissetmiştim ya o hissin kaybolmasıydı.
Şimdi mi yok neme lazım ben kuzu kuzu minibüsümü beklerim, bir ytl mi verir paşa paşa işime giderim.

“biz bebek yapabiliyoruz, ya siz?”

miralay | 12 December 2006 16:40

bebek var bebek!
“biz bebek yaptık,hadi bakalım,senin var mııı?” demek değil bu!

Bey yazmaya elim varmıyor ama, ŞÖFER beyler, biz diğer sürücülerin arabalarımızın arka camına astığımız baklava dilimi şeklindeki sarı levhada “BABY ON BOARD ” yazıyor ya ecnebice; (ben bir de “bebek var” çıkartması yapıştırdım, okuma bilebilenler için!) o demektir ki, “ARABADA BEBEK VAR “.

O sarı baklava dilimindeki yazıda geçen “baby” kelimesini anlamadın madem, az dikkat etsen Türkçesi de öbür köşede yazılı: “BEBEK VAR” güzel kardeşim. Bu bizim üreme yeteneğine sahip olduğumuzun bildirisi değil. Gerçekten bebek var ve sen arkamda kornanı anırtınca korkabiliyor masum…

minibüsüm internette

kahkar | 14 November 2006 08:07

Bir minibüsçü abimiz kendi plakasından internet sitesi yapmış. Site de müşterilerin istekleri, dolmuşta geçen diyologlar, teknik özellikler vb. bölümler var. Kendi alanında bir ilk olması açısından güzel bir iş.

yeni nesil dolmuş fikri

bildigimiz son sey | 16 October 2006 23:10

Eski filmlerimizden birinde Şaban, dolmuşta ganyan tuttururdu. O filmi izledikçe dolmuşlarımızın hâlâ pek de değişmediğini görürüz. Başka hiçbir ülkede, dolmuş gibi bir toplu taşıma aracı (TTA) bulunmadığını söylemişlerdi, bilmiyorum doğru mudur… Ama madem bu dolmuş işi bize mahsus, bunda da çağ atlamak bize düşer. Bu resim de sanırım bunu simgeliyor.

yeni nesil dolmuş fikri
yeni nesil dolmuş fikri

Aslında bir açıdan bakarsak, dolmuşlardan çok şehirlerarasında direksiyon sallayan kamyoncularımızın tasarımına daha çok benziyor. Bir zamanların “ne diyorsak o” reklamlarındaki gibi sandığım insanlar bunlar. Belki Fulfors kullanmıyorlar, Haluk Levent’in “Kamyoncunun Türküsü” adıyla bestelediği şarkıyla biraz fikrim var sadece… Neyse konu bu değildi.

Trafikteki davranış biçimleri

ozdek | 06 September 2006 14:22

İstanbul’da yaşama ayrıcalığına(!) sahip biri olarak 2 ay kadar önce köprü trafiğinden çıldırma noktasında olduğumdan dolayı başarılı bir operasyonla işini değiştirmiştim. Günde 3 saatini trafikte geçiren biri olarak bu değişimi oldukça olumlu karşılayan bünyem 2 aydır rahat ediyor. Ya da rahat ettiğimi düşünüyordum..
Her sabah karşılaştığım trafik vakaları şöyle:

  • Kırmızı ışıkta geçen sürücüler yüzünden az yanan ışık tarafından gelen sürücülerin yolu kullanamaması (%99 sıklıkta-%100 her kavşakta)
  • Kırmızı ışıkta geçmek isteyen yayalar yüzünden seyir hızı düşen sürücüler ve az yanan ışık da eklenince kısacık bir yol için 90 sn. ışık beklenmesi (%80 oluyor)
  • Yayaların geçme hakkı varken haklarının gasp edilmesi. Özellikle yaya geçitlerinden (yola boyanmış ışık konulmasına gerek olmadığı düşünülen geçitlerden bahsediyorum) trafik varken bir yayanın geçmesi pek mümkün olmuyor. Bağdat Caddesi tarafında bazı aydın yayalarımızın yaya geçidinin kenarındayken sürücülere durun durun manasında el kol hareketi yapması ve durmayanlara küfretmeleri de pek bir şeyleri değiştirmiyor açıkçası. Bunun yanında yayalar çok mu masum. Hayır gidip yaya geçidi,trafik ışığı ya da üst-alt geçit varken yolu alakasız bir yerden geçmeye kalkıyorlar. Bunu gören sürücüler elbette yaya gördü mü gaza basmayı tercih ediyor. Yazın sorun değil de kışın bu yüzden ıslanan yayaları görünce içim cız ediyor. 1998 kışında barbaros bulvarında bir otobüs tarafından ıslatılışımı ve derse sırılsıklam girişimi pek unutamıyorum.
  • Bunun dışında sürekli bir terör estirmekte olan taksici, dolmuş ve minibüsçülerin hareketlerini yazmaya başlasam sayfalar tutacağından eminim. Bir kaç tanıdığınız hareket olarak yolda kafalarına göre genelde küçük arabaları sıkıştırmaları, kavşaklarda yolcu alıp indirmekte bir sakınca görmemeleri, pervasızca direksiyonu üzerinize kırabilme yetenekleri (en tehlikelisi) ve trafik kurallarının üstünde olduklarını düşünmeleri olarak özetlenebilir.

Haftasonu ne yapılır?

cekirge | 29 January 2003 15:13

tam bir hafta gecikti günlük. Hatta daha da fazla.

iki hafta önce bizim basketbolcu arkadaşlardan biri 19 ocakta izmitte maçları olduğunu söylediğinde çok sevindim. İzmit benim doğduğum büyüdüğüm ve okuduğum yer. Her fırsatta gitmek isterim oraya. Benim için iyi bir fırsattı bu basket maçı, hem ELOY’u da tanıma fırsatı bulacaktım.

Sabah erken saatte yapılan yolculuk sonrası öğlen 12′ de İzmite vardık. Ben maçı 2 de başlayacak diye bildiğimden planımı ona göre yapmıştım. Maçın ilk yarısından sonra stadtan çıkacak, eski arkadaşlarıma kısa ziyaretler

yaptıktan sonra İzmitteki amcamları arayıp gece onlara geleceğimi bildirecek sonra da Gölcük’e geçecektim, saat 4 civarında. Fakat işler umduğum gibi gelişmedi (ne zaman oldu ki!) maç saat 13:00 teymiş ve maç sonuna kadar beklemem gerekiyormuş (koçun ricası). Hal böyle olunca 14 ü geçti stadtan çıkmamız. Adamlar hemen döneceklerdi ve Gölcük’e de uğrayacaklardı geçerken. Tamam dedim ben götüreyim sizi gideceğiniz yere zaten Gölcük’ e gidecektim bende. Peh ne kadar zormuş parkedecek yer bulmak. Bir de altınızda minibüs varsa…

Sonunda basketçilerden ayrılıp minibüs durağına vardığımda saat 16 yı geçiyordu. Adres te oldukça ilginç. 8 nolu minübüse bin, 17. adada in. Bir de tembihlemişti. Şoföre söyle diye. Minübüsün geleceğinden tam ümidi kesmişken minibüs yanaştı durağa. Amma da çok bekleyeni varmış. Eh şoföre söyleyemedik kalabalıkta nerede ineceğimizi bir de en arkaya kaldık. Umarım duraklarda yazıyordur durak isimleri diye düşünürken bir bayan bindi minibüse. Hah 17. ada da inecek. Neyse vardık 17. adaya. Minibüsten inince çağrı bırak demişti ELOY. Kontör de yok mecburen ödemeli arama yaptım. Bu arada ben minibüsten indiğimde karşı durakta iki tane genç bekliyorlardı. birinin elinde de cep telefonu. Bana epey bir dikkatli baktıktan sonra telefonla ilgilenmeye başladılar. Bende bu arada ödemeli aramamı yaptım ve oda ne?!. aradığınız numaraya ulaşılamıyor diye bir mesaj. bir daha denedim. aynı mesaj. Hah karşıdaki iki genç te duraktan ayrılıp hızla uzaklaşmaya başladılar. Tamam dedim baktılar tipe verdiler notu, tüyüyorlar şimdide. n’apacağım diye düşünürken bir baktım yukarıdan biri geliyor etrafa gülücükler saçarak bir yandan da elini kaldırıp gel der gibi elini sallıyor. Bir etrafıma bakındım şöyle civarda bir hatun var mı diye.

Ne olur ne olmaz temkinli olmak lazım. 🙂 Kazasız belasız buluştuk derken eve girer girmez bulaşık makinası bozuldu (tam da bana bezelye yemeğini ısıtırken). Hah dedim uğursuz adam olacağı buydu. Neyse bezelye çok güzeldi (o kadar açtım ki içinde et olduğunu bile umursamadım) ve büyük ihtimalle Volkan yapmıştı. 🙂 Hayır ELOY yemek yapamaz demiyorum. Yumurtalı yemekleri güzel yapıyor. Sadece fazla vakti olmuyor yemek yapmaya. 🙂 Ne demişti menemen yemeği için?

Volkan’dan daha önce bahsetmişti ELOY, benim onlara gittiğim gün o da yola çıkıyormuş, Eloy bir yandan benimle uğraşmaya çalışırken bir yandan da Volkan ile ilgilenmek zorunda kalıyor odaya bir girip bir çıkıyordu (Bak o zaman baya kahrolmuştum zamansız geldiğimi düşünürek, bir saat sonra gelsem ne olurdu ki?). Volkan gittikten sonra muhabbet yavaş yavaş ısınırken, tuttu sobayı yakacağım dedi. yok zaten içerisi iyiydi dedim ama dinletemedim. bir yandan sohbet etmeye çalıştı bir yandan da sobayı yakmaya. Bak hala söylüyorum yakmana gerek yoktu…

Vampirler evet bir ara bundan bahsettik. Kulağını ısıran tamil miydi yoksa thelaw mı? unutmuşum. 🙂 Buffy yi izledikten sonra mı bahsettik? Yoksa Angel den sonra mı? Ahh Rock müzik. gecenin ana konulardan biriydi..

Konuştuklarımızı fazla aktarmak istemiyorum. 🙂 Ayrıca şunu belirteyim televizyonla arası pek iyi değil. Tabii Buffy ve Angel yoksa. Çıt bile çıkarmıyor ya izlerken. Walla nefes almaya korktum ses çıkaracağım diye. 🙂

Bütün gece konuşmayı planlamış olmamıza rağmen akşam yemeğinden sonra başlayan baş ağrısı ve mide bulantısı (zaman zaman oluyor bu bana sanırım migren) iyice halsiz düşürünce erkenden yatmak zorunda kaldım. Bu arada

evinin hiç bekar evine benzemediğini aktarmadım buraya kadar. Çok güzel dekore edilmiş bir ev. Hiç belli olmuyor bekar evi olduğu. Yatak odası da güzel. Epey zora sokmuş zaten taksitleri.

Sabah kendimi affettirmek istediğimden kahvaltı hazırlamaya karar verdim. Ekmek ve gazete aldım bu arada kapıyı açık bıraktım. Döndüğümde zili çalmamak için. Masayı hazırladım. Ana!. Ee çay yok ortalıkta. Evet haddim olmayarak bütün mutfağı karıştırdım çay bulacağım diye. N’apalım süprizi bozup kaldırdım çocuğu. Tahminimden kolay oldu. Seslenir seslenmez uyandı. Ne kadar da kolay bir yerdeymiş. Olması gereken yerde, ocağın hemen üstünde ama kimin aklına gelir ki bir güğümün içinde çay olacağı 🙂 (bak zamanları karıştırdım. Menemen mi yapmıştın) Güzel bir kahvaltıdan sonra bazen bilgisayar(kaç defa resetlendi o öyle?) bazen müzikle ilgilenip bolbol sohbet ettik. İki erkek neden bahseder ki? Ya futbol, ya politika ya da kadınlar. Aslında sonuncusunu kadınlar da başbaşa kalınca çok konuşuyor ya!, neyse. Ben ne futbolu ne de politikayı sevmem 🙂 Ahh kadınlar…

O kadar dalmışız ki muhabbete ve bilgisayara (ipucu vereyim mi bilgisayarda neyle uğraştığımız hususunda?… yok yok söylemem) ne diyordum o kadar dalmışız ki neredeyse Angel kaçıyordu. Bağlantı kopmasa kaçmıştı da 🙂

Sonrasında akşam yemeğinde üzerine kaşar rendelenmiş acılı sucuk. Ayhh şimdi bile içim yandı. (tamam abarttım sadece benim için fazla acıydı) muhabbet muhabbet ve ayrılık vakti.

Bundan sonrası kesinlikle kendi şanssızlığım. sırasıyla bulaşık makinasının bozulmasında, sobanın yanmamasında ve bilgisayarın habire resetlemesinde benim katkım (şanssızlığımla) olmadığını varsaysam da, son olay tamamen şahsımın şanssızlığı.

Gölcük merkeze inmek için minübüse bindiğimde ELOY şoföre yabancı olduğumu ve terminal için uygun bir yerde indirmesini söylemişti. Bir ara epey ara sokaklarda ilerleyince ben de şoföre tekrar hatırlatmıştım terminale gideceğimi. Sonra bir baktım eski terminale ulaşıyoruz, şoföre yaklaşıp durumu aktardığımda demez mi ben unuttum seni!?. ya otobüse kalmış 10 dakika… dedi karşıya geç minibüse bin tamaşta ineceğim de tamam. geçtik karşıya bindik minibüse. kaldı 5 dakika minibüs bekliyo hala sonmuş saati gelmeliymiş. Saati geldi. gidiyoruz. Adama söyledim yabancıyım terminale gideceğim tamaş mıdır tabaş mıdır orada indir beni. tamam tamam dedi iyi

dedik bizde. Ee tamam da İzmit yolundan çıkıyoruz. Kaptan Terminal. Allahım bu da unutmuş neyseki zamanında söylemişim yoksa gideceğiz bir yerlere. velhasıl otobüs kaçtı, kaldık sonraki otobüse. Şans ilk defa burada güldü. 🙂 Muavin asker arkadaşım çıktı. Yanımdaki astsubaya inat asker muhabbeti yaptık yol boyunca. eve girdiğimde saat 04:20ydi ve mesaiye sadece 3 saat 40 dakika kalmıştı 🙂