bildirgec.org

masumiyet müzesi hakkında tüm yazılar

2008 biterken. yılın en iyi kitabı?

kahramancayirli | 30 December 2008 10:58

bu yılın da en çok tartışılan edebiyatçısı: orhan pamuk
bu yılın da en çok tartışılan edebiyatçısı: orhan pamuk

Yeni yıla girmemize tam bir hafta kalmışken geçen yılı değerlendirelim isterim. Geçtiğimiz yıl içinde en çok severek okuduğunuz kitap hangisi oldu?

esaslı okurlarının pek beğenmediği siyah süt ile: elif şafak
esaslı okurlarının pek beğenmediği siyah süt ile: elif şafak

Bu yıl en çok satan kitapları biraz sayarsak değerlendirmemiz daha kolay olacak muhtemelen: Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi epeydir beklenen bir romandı ve elbette çok sattı. Murathan Mungan’ın Kadından Kentler’i de uzun haftalar boyunca listelerin üst sıralarında yer aldı.

NOBEL ÖDÜLLÜ TÜRK: ORHAN PAMUK

| 11 December 2008 10:13

Orhan Pamuk, 1952 yılında İstanbul’da doğdu. İlk romanı ve anketlere göre cumhuriyete damgasını vuran 75 kitaptan biri olan “Cevdet Bey ve Oğulları”nda (1982) ve diğer bir şaheseri olan “Kara Kitap” (1990) adlı romanında anlattığına benzer bir ailede büyüdü. Nişantaşı’nda yetişen Orhan Pamuk, New York’ta geçirdiği üç yıl haricinde İstanbul’da yaşadı. Robert Koleji mezunu olan ve
İstanbul Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde üç yıl okuyan Pamuk, 1976’da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi.

Çocukluk ve gençlik yıllarında ressam olmayı hayal etti, fakat 1974’den itibaren yazı yazmayı tercihi ağır bastı.

Üç kuşak İstanbullu bir tüccar ailesinin çerçevesinde, Türkiye’nin son yüzyıllık macerasını hikâye eden “Cevdet Bey ve Oğulları” adlı romanı, 1979’da Milliyet Roman Yarışmasında ödül aldığı gibi, 1983 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü‘ne de layık görüldü. Aynı yıl ilk baskısı çıkan; üç mutsuz kardeşin İstanbul yakınlarında bir sahil kasabasında, 90 yaşındaki ninelerinin evinde geçirdikleri bir haftalık hayat dilimini anlatan “Sessiz Ev” adlı romanı ile 1984 yılında Madaralı Roman Ödülü’nü aldı. Pamuk, “Sessiz Ev”in Fransa’da çıkan çevirisi ile 1991’de Avrupa Keşif Ödülü’nü kazandı.

17. yüzyılda İstanbul’a getirilen Venedikli bir köleyle bir Osmanlı âlimi arasındaki ilişkiyi anlatan tarihi romanı “Beyaz Kale”(1985) ile Pamuk, yurt içi ve yurt dışında ününe ün kattı.

MASUMİYET MÜZESİNDE AŞK

hayalicindegecti | 07 October 2008 14:24

Orhan Pamuk, Masumiyet Müzesi’ni yayınlamadan önce başarılı bir tanıtım taktiği uyguladı, güncel basına (ve nedense magazin sayfalarına bile!) verdiği çok sayıda söyleşi ile kitabını okuyucuya fena halde merak ettirdi.
Merak edilmez mi?
Aşk…
Yaşayan herkes için, aslında (beş duyusuyla tam anlamıyla yaşayan herkes) demek daha doğru olur, aşk bir varoluş sebebi (raison d’être) öyle değil mi?
Hele Orhan Pamuk eğer ‘aşkın anlamı tam olarak nedir? Kitabımda buna yanıt aradım’ demeye getirdiyse (*) herkesin kitapçılara koşup raflara dizi dizi sıralanmış olan kitaptan birer tane edinmesi gerekmez miydi sizce de? Hele benim gibiler, bir tane ile de kalmadılar, geçmiş olsun ziyaretlerinden, Büyükada buluşmalarına, ev hayırlamalarına, bayram beraberliklerine kadar pek çok vesileyle de arkadaşlarına kitabı ya götürdüler ya edindirdiler.

Kitap, aşkı yaşamış olanlar için, ya da aşkı yaşamakta olanlar için aslında tam bir ‘sağlama” niteliğindeydi bence, çünkü hüzünün, ya da daha doğru deyimiyle, kısacık mutlulukların peşinde çekilen eziyetin bir başka anlatımıydı. Hani, ‘insan insanın zehirini alır” derler ya…Bu kitap bir anlamda pek çok aşık için böyle bir işlevi de üstlenebilir diye düşünmek mümkün.
Ama kitap üzerinde hala kafama takılan pek çok soru var.
Örneğin, bakirelik kavramı gerçekten o yıllarda hele Istanbul’da sosyal yaşama bu kadar damga vurmuş muydu? Ben buna pek inanamadım doğrusu. Orhan Pamuk‘un çok sevdiği ve hepsi de çoktaaaan olmüş yazarların (**) romanlarında anlatılan aşklar çok mu istisnai durumları içeriyordu yani? (Bir örnek, Metres-Hüseyin Rahmi Gürpınar )
Ayrıca Orhan Pamuk aşkı ve erotizmi anlattığını söyleşilerinde sıkca ifade etmiş ya…Bence kitapta erotizm ne yazık ki yok…Tamam, eziyetli bir aşk var, duygular var, hayaller var, eziyet var ama erotizm bence yok…Bazıları belki pornografiye düşmenin bir yazar için bıçak sırtında olmakla eşdeğer olduğunu düşünüyordur ama bence çağımızda aşkı erotizmden uzak saymak mümkün değil ve çok sevdiğim yazarlar olan Orhan Pamuk ve Selim İleri erotizmi kitaplarında ne yazık ki hiç veremiyorlar.
Daldan dala atlayacağım belki ama, bu kitabın 592 sayfa olması gerekiyor muydu? İyi bir editör elinde acaba kitap yarı yarıya eksilmez miydi? Ha, editör demişken kitabın giriş paragrafının ikinci cümlesi acaba Türkçe bakımından tam doğru muydu? “Bilseydim, bu mutluluğu koruyabilir, her şey de bambaşka gelişebilir miydi?” (Masumiyet Müzesi, Sayfa 11)

Orhan Pamuk kitabı beklerken fazlasıyla masummuşum….

MerakliKedi | 06 October 2008 13:00

Nobel adaylığı, ödülü alması ve sonrasında çok yazıldı çok çizildi hakkında… Orhan Pamuk benim için önemli bir yazardı. Klasik romanlardan farklı bir tarza geçişimi başlatan, bana farklı bir dünyanın kapısını açan yazardı. Lisenin ilk yıllarında önce Cevdet Bey ve Oğulları ile tanışmıştım onunla. Ardından Sessiz Ev ve tabii ki benim için bir başyapıt olan Kara Kitap ile devam etti tanışıklığımız. Öylesine etkilenmiştim ki kitaplarını bekler olmuştum. Her yeni çıkanı da hevesle alır, okur olmuştum.
Nobel ödülü dönemi özel bir dönemdi. O güne kadar hiç değinmediği konulara girivermişti Orhan Pamuk. Bu konudaki yorumum çok başka. Burası onun yeri değil. Ama şu bir gerçekti ki benim için Orhan Pamuk iyi bir yazardı ve nobel hakkıydı. (En azından ben onun kitaplarını okuduğumda aldığım hazlar nedeniyle kitaplarını yazdığı dönemde diğerlerinden farklı bir yazar olduğunu düşündürmüştü). Sonra kaçışı, gidişi edebiyatçı kişiliğini etkilememişti gözümde.
Masumiyet Müzesi çıktığında bendeki ilk izlenimi bu sefer aradığımı bulamayacakmışım gibiydi. Fazlaca popülerize olmuş, klasik Orhan Pamuk hedef kitlesinin dışına çıkmış bir kitap diye düşünmüştüm. Bir arkadaşım, kitabı özellikle almayı düşünmüyorsam kendisinin verebileceğini söylemişti. Tabi ya, sonra istersem kütüphanem için alabilirdim. Kitabı aldım, okumaya başladım. Geri verdiğim için tam olarak söyleyememekle birlikte kitabın ikinci ya da üçüncü cümlesindeki gramer bozukluğu küçük dilimi yutturuyordu bana. Ama neyse ben devam edeyim dedim. Ettim de… Beş günlük seyahatimde o koca kitabı ve Paul Auster’ın bir kitabını daha bitirdim. Yanlış anlaşılmasın, kitap sürükleyici olduğundan bu kadar çabuk bitmedi. Kitabı yarım bırakmama nedenim, Orhan Pamuk mutlaka bir yerinde Orhan Pamuk’luğunu gösterecek diye düşünmemdi. Onu bir sonraki sayfada bulma umuduyla kitabın son sayfasına kadar okudum. Son sayfayı da bitirdiğimde ise ne elimde, ne içimde hiçbir şey kalmamıştı. Hoş bir nostalji diyenlere Ayfer Tunç’un Müsaitseniz Annemler Size Gelecek kitabını tavsiye ederim. Herhangi bir Türkan Şoray, Hülya Koçyigit, Ediz Hun filmi de işinizi görür. Hem de oldukça kısa zamanda biter. Damağınızda bırakacağı lezzetin aynı olacağından endişeniz olmasın. Masumiyet Müzesi’nde edebi bir eser okuduğunuza dair eşsiz bir lezzet de bulamayacağınıza göre kendinizi kitabı bitireceğim diye paralamayın. Okumamış olmak bir kayıp değil.

ORHAN PAMUK’UN MASUMİYET MÜZESİ Mİ?YANILIYOR SUNUZ?

ataoglu | 08 September 2008 15:59

ORHAN PAMUK
ORHAN PAMUK

Geçenlerde bir televizyon kanalının yaptığı, bir edebiyat programında gördüm, Orhan Pamuk’u. Ve ardından bir çoğunda da daha. Yeni yazdığı kitabı ‘Masumiyet Müzesini’ anlatıyordu. Orhan Pamuk siyaseti bırakıp tekrar romancı mı olmaya karar verdi diye düşündüm. Kim bilir belki de o bir romancı bile değildi benim gözümde, en azından uzun bir süredir.Daha yeni bir zamanda, Nobel almadan hemen önce tüm dünyanın ve bizim gözümüzün içine baka baka: ‘Türkler 1 milyon Ermeni’yi katletti.’ diyen adam gitmiş de yerine tekrar bir romancı gelmiş. Hadi oradan! Çünkü her şey bitmişti artık değil mi? Nasılsa Nobeli de almıştı. Artık tekrar roman yazdığını hatırlamaya başlamalıydı.Bu programı izlerken en çok merak ettiklerimden biri şuydu: bir insan nasıl olur da bir unvan için ülkesini bile karalamaya, küçük düşürmeye çalışır yahu? Sen hiçbir belge göstermeden, gösteremeden böyle kritik bir yalanı, ermeni soykırımı palavrasını, sıkacaksın sonra ülkene tekrar geri dönüp sanki hiçbir şey olmamış gibi kitap yayınlayacak bide milletin önüne çeşitli televizyon programlarında çıkacaksın. Pes doğrusu! Aslında biraz da suç bizim medyamız da değil mi? Bu kadar bariz bir palavrayı sıkan, ülkesinin çıkarlarını ayaklar altına alan bir adamı öyle bir yüceltiyorlar ki…Sanırsınız Orhan Pamuk ermeni soykırımı palavrasını sıkmamış da gidip bu sorunu kökünden çözmüş. Aklın alması çok zor bir iş!

okuma notları-bilmem kaç

kahramancayirli | 22 August 2008 11:01

en son okuma notlarımın üzerinden üç kitap okuyabildim: elif şafak-bit palas, perihan mağden-dünya işleri ve ahmet büke-alnı mavide…
perihan mağden’in şiir kitabını fellik fellik kaç zamandır aramadığım kitapçı kalmamıştı. almak izmire kısmetmiş. yetmişdokuz sayfalık dünya işleri’ndeki şiirler bana çok iyi geldi. çok dokunaklı, çok hüzünlü. radikal gazetesindeki köşesindeki o sopalı kadının altında meğerse küçücük bir kız çocuğu varmış. keşke romanla beraber şiire yeniden eğilse (yoğunlaşsa). hoş, belki de yazıyordur yeni şiirler, en kısa zamanda gün ışığına çıkarır inşallah..
elif şafak’ın bit palas’ı için söyleyecek pek bir lafım yok, müthiş çünkü. karakterler çok zengin, anlatımı çok iyi ve akıcı (genelde bu ikisinden birine sahip olur yazarlar, edebi açıdan yetkin olan yazar akıcı olamaz, akıcı olabilenler de edebi tarafı yetkin kılamaz). hiçbir edebiyatseverin kaçırmaması gereken bir romanmış. velhasıl, elif şafak’a devam. bit palas biter bitmez araf’a başlayacağım.
ahmet büke’nin alnı mavide’sine (hikaye kitabı) dün başladım. o da çok keyifli gidiyor, bakalım…
son olarak güzel bir haber: orhan pamuk’un masumiyet müzesi 30 ağustosta tüm kitapçılarda..