bildirgec.org

keder hakkında tüm yazılar

Buz Mavisi

bahard17 | 11 November 2007 02:18

çıkarken sessizce çek kapıyı
ama sımsıkı kapanmış olsun
o kadar ki kokun bile dışarıda kalsın
çok acı verir oldu artık
yüzüne bakıp konuşamamak
o kadar kin doluyum ki sana
ister istemez öldürmekten korkar oldum
nefretim içimde sevgimde
okadar ince ki aralarındaki çizgi
her an birine düşebilirim
açık söylemek gerekirse
ben bu aralar
nefret tarafına eğilir oldum
hataydı belki sevgim
bu kadar saf ve temiz düşünmem
her geçen gün daha fazla uzaklaşırken sen benden ben senden
hala susuyorum ben
içimde çığlıklar dinmek bilmiyor
küçükkende ağlardım ama bu kadar acı vermezdi
bilir misin gözyaşlarım kurusun diye gündüz dua ederim ben içime aksınlar hiç kimse bilmesin diye
onca gözyaşım oldu şimdi hala akıyorlar gözlerimden
bana inat duama inat
çok isterdim ölmeyi hepinizden kurtulup gitmeyi
siz ağlardınız ozaman belki sen derdin kurusun gözyaşlarım
ama gitmiyorum içimde yanan ormanlar
bir sürü gözyaşımın seline kapılmış ağaçlar var
bir gün anlatacağım sana kendimi birgün
en acımasız haliyle göreceksin çektiğim acının rengini
ve yok olup gideceksin buz rengi mavilikte
kaybedeceksin beni
beni ve sana hala ısrarla pırıl pırıl bakan mavi gözlerimi

*KAVGAM*

egomeltem | 27 August 2007 10:44

Ve kavga biter! … havadaki boşlukta asılı kalmış kelimeler çoktan vücut bulmuştur. Savrulmuş harflerin tokat izleri azgın geceyi dondurmaya yeter de artar bile… Aksak masanın üstünden yere damlayan kansa, az önce yitirilmiş beklentilerin, şiddetli sancıyla doğurduğu hüsrandandır. Pelteleşmiş acıyı kıvamında bırakan isteksiz haykırış da artık yavaş yavaş gölgesini terk eder. Soluk alışlar o kadar hızlıdır ki nutkun tutulur nerdeyse, soğuk bir sızı başlar ve nefes aldırmaz sesine . Boğulmak üzere bırakılan acı sükunetle beslenir ve büyür sinsice kaderiymişçesine. Yük ağırlaşır kendini aşar ve çöker olduğu yere… Uzlaşmak mı bitkinlik mi bilinmez tırsak titrekliğin sebebi. Sonra Ampirik bir bilim adamı düşüncesi bürünür donukluk son çırpınışlara aldırmaksızın , boşlukta kaybolmaya mahkum izler teker teker yok olur… Seçim hakkı olmayan bir kabulleniştir bu yengiyi mecburiyetle birlikte. Son darmadağınıklık kalmıştır artık geride çaresizce….. Daha tüketemediğin ürkek hımbıllığı da omzuna alıp yavaşça aynadaki çatlak aksini okşarsın hüzünle… Kendinden vazgeçişle, süzülen tortulaşmış aciz tuzlu birikintiyi fütursuzca silip dikili verirsin yine de. Yakıcı soğukluk gecenin karanlığında belirir, hesaplaşmaya tek şahittir ama umarsız çatırtıdaki asi sessizlikle yandaş olup çekilir gerilere. Ve bilirsin artık ‘’ben‘’ bir başkasıdır gerçekte… Sarılıp, yarı uyuşuk bedenine hazırlanırsın yeni kavga hallerine. Kendini kandırma acizliğini yaşamak mı? yoksa vazgeçiş basamaklarına tutunarak çıkmak mıdır bu? Hangisi daha erdemli? Hangisi daha azlettirici? Kim bilir ve kimin umurundaki… Eziklik haline geçişlerin ulvi bir sebebi olabilir mi? Çaresizlik değil bu kabulleniştir aslında gerçeği, özgür bırakılmanın tek hali. Az biraz takatin de kaldıysa, tapınarak mecbur kalışlara, saygıyla eğil haykırışlara ve azat ed kendini kendinden, ayır,acıt ancak bütünlük ve özgürlük (sanırım) böyle sağlanır. Siz kaç kere vazgeçtiniz kendinizden, kaç kere yalan gerçeklere haykırdınız hıçkırıklarınızla düğümlüyken ve kaç kere döne bildiniz gerçekten özünüze, kendinize ? kolay olan zor olmayandır ya hani işte hep zoru mu seçiyoruz dersiniz bilinçsizce ???( bu hak revamıdır bize?) Meltemce:)

Aynı

suphi | 30 July 2007 12:29

Kalemi elinde aldı ve bir şeyler karaladı. Sonra da altına “hayat” yazdı. Yine utandı ve yırttı mektubu. Gözlerinden süzülen yaşa inat gülümsemeye çalıştı ve sarı dişleri göründü. “Bir yol” dedi ve üzerine basarak ekledi;”ıstırap”.

Devamlı bir şeylerden dert yanardı. Pencereden dışarı amansızca bakar ve ağlardı. Benimle çok az konuşurdu.”Selim” derdi, “dostum anlıyorum seni”…

Bense umutlandırmak isterdim; “bir gün başka bir ülkeye, başka bir şehre gideceksin, denizler, insanlar göreceksin”.

Her zamanki ürkek sesiyle cevap verirdi; ”Aynı mahalle, aynı sokak.. Aynı karlar yağacak üzerime, aynı gülüşler, aynı nefes, aynı can, hep aynı…”

Meltemce

egomeltem | 18 June 2007 16:53

******
Tuhaf duygular, tuhaf bir gece demek haksızlık olur beklide; bir o kadar güzel ve delice…aslında sahip olunan duyguların bir adı vardır mutlaka ama dile gelmez söylemeye belki de.Sanki üşümüşken sığınılmış ,sıcacık sımsıcacık kuytu bir köşede titreyen bedenini teslim etmek buharın yumuşaklığına;yada kana kana su içmek,yok olurken çıldırmanın eşiğinde kanmak suya ölesiye…Açken çok çok açken; yüreğinden,beyninden,kendi etinden bir parça koparıp yiyebilecek kadar fikrin firar etmişken,en sevdiğin ekmeğin sıcak ekmeğin buram buram kokusunu duyup,üstüne üstelik avuçlarının arasında yumuşaklığına dokunup ta ;öylesine hırçın ve hoyratlığı atıp bir kenara; tadına varmak için yavaş yavaş lokma lokma sindirmek ve hissetmek tüm damağında özümsemek ve rahatlamak,yaşamak hımbıllığı sonra…yinede bastırarak farkındasızca tüm duygularını ,tadına varamamak acizliği; bu güzelliğin ve sadece düşlemek hislerin sonucunu …bir ad koyma dürtüsü yanlıştır beklide katıksızca olasılık ihtimali,olasılık ihtimalinin varlığı ve itelemek onu isteyerek yada istem dışı…
‘’bir yağmur tanesi düştü yanaklarıma ve onu tadım dudaklarımda ‘’
Meltemce erişilmiş duygular var yürekte ama yutkunmak var ya sadece beyinde…ey düşlerimin katili mantık !… erittin mi
yoksa yürekte çırpınan beyaz güvercinini ?…belki de böylece özgürlüğünü verdin sandın elerine …sığındığın bilinmez bahaneler mi gerçek ?… yada bilinen sebepler mi?…yoksa ne üdüğü belirsiz dürtüler mi?… kim bilir?…’’ben bilirim elbette ‘’der… ama mantık çürüttü ya alay edercesine yüreği, yada öyle zanneder çoğu zaman da zafer yüreğindir aslında… yada tam tersi yaşanır eşzamanlarda ikilemin doğuşu olur kendine tezat düşen kavramlarda…aslında ne kazanan ne kaybeden var ortada… sonu varmış gibi görünen sonsuzluktur belki de devinen…bunları düşünmek bile yetersiz hiç bir şey düşünme derken…beyin mi kalbe ,kalp mi beyine itaat eder ;dizginler kimin elinde ?… bir çemberin başı var mı ki sonu olsun , tuttuğun yer ucu, kesişmiş bir kere döner durur öylece… çare aramakta zaten nafile…fazla zeka zihne zarar…mantık duyguyu ağırlar ,duygu mantığı tamamlar dediysem eğer…delilik bunun neresinde ?…
Galiba kalbin ve beynin ta kendisinde…
Kısacası meltemdeMeltemce:)

Haziran Sıkıntısı

wisdom | 03 June 2007 23:45

Bu aralar kime nasılsın diye sorsam, iyiyim ama şu iç sıkıntısı da olmasa diye cevap veriyor….Ben de içimi buran, nedensiz ve bezdirici bir sıkıntı hali içindeyim…olmuş olanların iç sıkıntısı veya olacak olanların iç sıkıntısı…hangisi bilmem…ama toplu olarak sıkılıyorsak, bu sıkıntının mutlaka daha genel bir nedeni olmalı…memleketin durumu belki, belki yaklaşan seçimler…belki yeni gelen haziran ayı…belki yerli yersiz yağan yağmurlar…kimimizde bir kaçma isteği var…kimimiz de bir dam altı bulup sığınma….kimimizde yalnızlığın verdiği sıkıntı…kimimizde iyi gitmeyen bir ilişkinin sıkıntısı…ehh ben de biraz dertleşelim istedim…siz de benim gibi içi burulanlardansanız bu aralar, ne en sevdiğiniz yemekler, ne şarkılar, ne de arkadaşlar hafifletemiyorsa o içinizde dolaşıp duran sıkıntıyı bir türlü, buraya yazın…dökün içinizi…konuşalım, dertleşelim..ehhh, ben biraz hafifledim gibi…

Laf Olsun Sevdaları

admin | 31 March 2007 12:43

Anlamıyorsunuz hiç değil mi? Değerlerin nasıl yok olduğunu görmüyor bakan kör gözleriniz? … Sevmeyi, sevilmeyi unutmuşsunuz, yetmemiş gibi bir de unutturmuşsunuz… Tamamen kısa, ucuz aralıklarda kalmış akıllar, gramajı kendinden düşük tek şeye çalışır olmuş… Fikriniz firarda, bihaber dolaşıp durursunuz bedensel, dürtüsel çırpınışlarla. Hiç akıl eder mi bilinciniz ya da hiç düşünebilir mi, yüreğiniz neden vardır? Neden savaşır, neden yaşamaya çalışır insan? Yürekli değilse, paylaşmayı bilmezse sevinci ve kederi, düşünmezse sendeki seni, neden yaşar paylaşımsızsa, kıt kanaatse derdine dermansız sadece yanında putsal duruşlarla varsa. Ne ye yarar ki? Neden seninle yaşar-mış- gibi yapar insan… Kelimeleri dizemezse, gecenin kollarına seni de oturtup, sarılmazsa beraber düşlerine, gülüşler bütünsüzse yüzlerde, bir derdin derinindeki hikayeni deşmezse seninle, yeter mi ki laf olsun torbasına konmuşsa sadece iki beşeri? …

ASKERE GİTMEK!

MyTh SaproX | 14 February 2006 16:20

SEVGILI KARDEŞİM;

4 TEMMUZ 2003 GÜNÜ…

YAW NE DİYORUM BEN, KUSURA BAKMA GÜNLÜK, VADİNİN ETKİSİNDE KALDIM HERHALDE, AMA EN KÖTÜSÜTE BU ŞEKİLDE ASKERE GİTMEK!

EVEEET, NİHAYET HAYATIMIZIN EN GEREKLI VE ONEMLI ANINA GELMIS BULUNMAKTAYIIM.

ASKERE GIDIYORUM MILLET ALLAH’a EMANET OLUN!…

Cip Araba

plumprune | 05 February 2004 17:28

Agri kesici, anti-depresan, kemo-terapi. Kan seviyesi dusuk, Arh(-) kan gerekli. Ben veremem, piercingi yaptirisimin uzerinden henuz bir yil gecmedi. Hem ya varsa hepatit mepatit, hani bu yaz, turizm murizm, havuz mavuz, zaten antibiyotik icmistim disim icin malumunuz. Ah, keske tek dert kan olsa, bulunuyor eninde sonunda.

Gitmeliyim bir sure buradan, cok bunaldim, boguldum kahrolasi dort duvardan. Kacmayi da denedim gerci, terkettim sehri. Ot bok takildim. I ih, kacilmiyor, bilakis fena yakalaniliyor ve hatta akli denge yitiriliyor. Paranoya basliyor birden: o ne dedi, bu ne dedi? Kufur mu etti? Anladim, beni burada istemedi. Yoksa olum kokusunun bedenime sindigini mi hissetti? Sniff sniff, az daha parfum sik.