bildirgec.org

karadeniz hakkında tüm yazılar

Karadeniz’in gökyüzüne uzanan vadisi Palovit

nazokiraze | 30 January 2009 15:16

Etnik olarak bayagı karışık bir insanım ben baba tarafından Urfa arabı anne tarafından laz olan artık melez mi derler kırma mı derler ne derlerse oyum. Ancak nedense Urfa’ya hiç gitmedim hatta babam da gitmedi. Annem 4 yaşında gelmiş Rize Çamlıhemşin’den. Her iki taraf insanında özelli,klerini taşıyormuşum onlara göre. Bazen anam soyuna çekmiş der kızarken babam da anası gibi laz damarı var delinin der. Keşke Şanlıufa’nın muhteşem tarihi zenginliklerini görseydim diye hayıflanırken aslında annemin memleketi Rize’ye kadar gidip te görmedigim yerlerin bir doğa harikası oldugunu yavaş yavaş ögrendim.

Bazen annemlerle annemin memleketine gitmek için yoldayken annem başlar arabada Karedeniz türküleri söylemeye, bakın Trabzon’da konaklarken takımlarınızı söylemeyin( ben Fenerli babam cimbomlu annem se koyu Trabzonspor’ludur) sizi orda kovalatırım, yok işte karalahana yiyecegim siz burda kebab aramayın ne anlarsınız damak tadından falan diye sürekli bizimle dalga geçmeye başlar.

Elektronik Kemençe

Paga | 25 December 2008 10:22

http://www.karadenizrock.com/soylesiler/ceyhun-demirle-elektro-kemence-uzerine.html

hamsinin dürüm hali

nazokiraze | 29 October 2008 11:02

Babası doğulu annesi laz biri olarak hiçbir zaman Karadeniz yemeklerini sevemedim bu yaşıma kadar. Hele o içinde karalahana ve birçok bilmedigim şeyler olan yemekleri ve mısır ekmeğini oldum olası görmek bile istemem. Damak tadım Ege ve Güneydogudan yanadır benim.

Hep konuşulurken şaşardım hamsiden yapılan yiyecekleri, hamsi balıktır, dolayısıyla ya tavada ya da ızgarada yenmelidir. Öyle acaip acaip yemeklere malzeme olmamalıdır diye düşünürdüm.. Geçen seneye kadar öyleydi.

Oturdugumuz yerde bir yer açıldı geçen sene öylesine uğradık hamsi tava falan yeriz diye, sonra hamsili pilavdan tadın dedi sahibi olan teyze, hiç mi anamın hatırı yoktu mutlaka tatmalıydım falan…

Uzungöl Biraz Üzgündü

oyuncuhandan | 31 August 2008 11:31

Karadeniz…Uzun, soluksuz, rengaren bir karaparçası sanki. İnsan nereye baksa kendi yansımasını görür gibi. Rüzgar arkanızdan gelip önünüzde yol oluyor. Güneş her sabah çam ağaçları ile “kapanmış”, -ibadet eder gibi- dik duran dağların üstünden doğuyor.

Karadeniz’ in insanları ölüleri ile birlikte yaşamayı seviyor. Her hanenin ölüsü kendi çay tarlasında gömülü. Ölüler dirilerini, diriler de ölülerinin ruhlarını ve bedenlerini terk etmiyor. Böylece daha sadıklar sanki kendi hayatlarına. Gülümsemeleri, çay toplayışları hep bir gölge eşliğinde devam eder gibi.

Dalga

linet | 12 August 2008 15:29

Dalgaların sesi bir yandan rüzgarın sesi bir yandan, ama ben hiç rahatsız değilim. Zaman öyle yavaş akıyor ki burada, tüm koşuşturmaları geride bırakmış, ağır akan zamanın içinde karamela kıvamında gevşemişim.

Havayı içime çekiyorum çam kokusu burnumda, deniz bazen öyle azıyor ki, dalgaların taşlara vurmasıyla sıçrayan su damlacıkları bizi ıslatıyor.

Şu anda içimde hiç susmayan, durmadan konuşan küçük canavarlarım bile susmuş. Yorgun düşüyorum sessizlikten, tatlı bir uyku bastırıyor, rüzgar ürpertiyor tenimi, uçuşan pareomu üzerime örtüyorum, tatlı bir uykuya teslim olacağım az sonra, çocukken gözlerimi güneşe diker ve kapatıp açarak renklerin oyununu izlemeye bayılırdım, kırmızı kıpkırmızı olurdu önce gözlerimi kapadığımda, açtığımda da o hayal renginin sürmesini dilerdim, ama yok olurdu renkler. Şimdi yine kapatıyorum gözlerimi güneşe dikerek, arada açıyorum renk oyunları için.. Islanmak istiyorum denize girmek, ama çok dalga var, şakası yok karadenizin…

Organik Çay

Chat Noir 1 | 31 July 2008 14:40

Karadeniz de Beş yıl önce organik gübre kullanarak organik çay üretmeye başlayan, Trabzon’daki Ormanseven beldesi sakinleri böylece kazançlarını arttırmayı başardılar. Ve organik çay üretimini arttırmayı hedefliyorlar. Umarım üretimi arttırırlar ve bizde uygun fiyatla hem sağlıklı hem lezzetli olan Karadeniz çaylarından içmeye başlarız.

Su Aşkına

baharali | 30 July 2008 17:17

Çocukluğumun ancak allak bulak hatırlayabildiğim zamanları… Önümde içi su dolu mavi bir leğen. Elimde bir tas. Üstüm başım su içinde… Huysuzluğumun tavan yaptığı zamanlarda annemin ortalığın batmasını göze alarak uygulamaya koyduğu sakinleştirme ve oyalama yöntemi.
Suya olan aşkım işte o aklımın ermediği zamanlardan beri aşikar. İnsanların zevklerini, heveslerini içinde bulundukları çevre şekillendirmez bence. İnsanlar huyları ile, zevkleri, sevgileri, tutkuları ile doğarlar. İşte o yüzden zar zor yürüyen, gak guk konuşan 1 yaşındaki bir insan evladı su deyince ‘akan suların durduğunu’ anlatabiliyor annesine.
Bir kara insanıyım oysa. Denizi ilk on iki yaşında bir sınav için saat beşte kalkıp 3 saatlik bir tren yolculuğundan sonra götürüldüğüm Zonguldak’da gördüm. Deniz kenarında parke taşlı bir yoldaydık. İyice kenara yaklaştım. Denize atık su taşıyan kocaman bir borunun yanıbaşında tanıştım denizle. Pisti ve kötü kokuyordu. Suya aşık olan ben bir sınav sabahı, bir atık su borusu eşliğinde tanıştığım denizden nefret ettim.