Çocukluğumun ancak allak bulak hatırlayabildiğim zamanları… Önümde içi su dolu mavi bir leğen. Elimde bir tas. Üstüm başım su içinde… Huysuzluğumun tavan yaptığı zamanlarda annemin ortalığın batmasını göze alarak uygulamaya koyduğu sakinleştirme ve oyalama yöntemi.Suya olan aşkım işte o aklımın ermediği zamanlardan beri aşikar. İnsanların zevklerini, heveslerini içinde bulundukları çevre şekillendirmez bence. İnsanlar huyları ile, zevkleri, sevgileri, tutkuları ile doğarlar. İşte o yüzden zar zor yürüyen, gak guk konuşan 1 yaşındaki bir insan evladı su deyince ‘akan suların durduğunu’ anlatabiliyor annesine.Bir kara insanıyım oysa. Denizi ilk on iki yaşında bir sınav için saat beşte kalkıp 3 saatlik bir tren yolculuğundan sonra götürüldüğüm Zonguldak’da gördüm. Deniz kenarında parke taşlı bir yoldaydık. İyice kenara yaklaştım. Denize atık su taşıyan kocaman bir borunun yanıbaşında tanıştım denizle. Pisti ve kötü kokuyordu. Suya aşık olan ben bir sınav sabahı, bir atık su borusu eşliğinde tanıştığım denizden nefret ettim.Onbeş yaşında İstanbula yatılı okula giderken ikinci defa karşılaştım denizle. Uzaktan çok büyük, çok mavi, çok güzeldi. Büğüleyiciydi. Arabanın penceresine burnumu yapıştırmış o manzaranın hiçbir zerrsini kaçırmak istemeyerek hayranlıkla kayboldum manzaranın içinde. Uzaktan ne de güzeldi. Halbuki Kadıköyde iskeleden baktığımda gene pisti.Yirmibir yaşında gençlik kampıyla gittiğim Adıyamanda azıcık daha yakından bakıyım, dur bi elimi sokuyum derken Fırat’a düştüm. Yüzme bilmiyodum. Dedim ya kara insanıyım. Kampın irikıyım aşçısı tarafından suyun elinden alındım. Başka bir acıklı fırat türküsüne konu olmaktan kıl payı kurtarıldım.Bir hafta sonra Rize’de dizlerimde ve sırtımda fırattan kalan morluklar denize giriyordum. Hayatımda ilk defa midemi bulandırmayan büyük, temiz, berrak bir deniz bulmuştum ve bu fırsatı kaçıramazdım. Atladım içine.Ve bu yaz Ege’le tanıştım. Ege’nin koyları ile.Masmaviydi, dikkatli bakınca dibi gözüküyorudu, tertemizdi. Davetkardı. Gemi ile çıkılan turda ilk koyda sırıma geçirdiğim can yeleğini ikinci koyda attım. Su, aşık olduğum su beni kavradı ve yukarıda tuttu. Yüzebiliyordum. Kollarımı iyice gökyüzüne açıp, vücudumu suya öylece bıraktım….