bildirgec.org

kara kitap hakkında tüm yazılar

Kara Kitap; Zwartboek (2006)

queennothing | 21 May 2011 18:38

Hollanda’da dünyaya gelen sinemacı Paul Verhoeven‘in yönetmenliğini yaptığı sinema filmi “Zwartboek” (İngilizce’de ‘Black Book’, Türkçe’de ‘Kara Kitap’), 2006 senesinde gösterime girdi. Senaryosu Gerard Soeteman ile yine Verhoeven tarafından yazılan film, 20 Milyon Dolar gibi bir bütçeyle Hollanda, Almanya, İngiltere ve İsrail’de çekildi. Orjinal süresi 160 dakika olan yapımda Hollandalı aktris Carice van Houten, Alman aktör Sebastian Koch, Waldemar Kobus, Halina Reijn, Hollandalı aktör Thom Hoffman, Christian Berkel, Derek de Lint ve Michiel Huisman gibi isimler rol alıyor.
2. Dünya Savaşı’nın son zamanlarında geçen film, savaşın etkisinden senelerce çıkamayacak olan halkın arasından Rachel Stein adlı bir Yahudi kadınının gururlu hikayesini anlatıyor.

TÜRK ROMANCILIĞINDA POSTMODERNİZM

kahvekokusu | 23 March 2010 15:01

: paintingsbybrims.com
: paintingsbybrims.com

Son zamanlarda yaşamımızdaki tüm kargaşayı yüklediğimiz Postmodern sözcüğü, hayatın hemen her alanında karşımıza çıkmakta. Bir çeşit anlamsızlık, kaos, reddetme biçimi olarak giyim kuşamımızdan, konuşmamıza kadar yansıyan bu sözcük sokakta takım elbise altına giyilen spor ayakkabı ya da türban-kot pantolon eşliğinde farklı tarz yaratma peşinde olan insanların tercihi iken, konuşma dilinde ise internet dili diye tabir edilen yanıyla kendini gösteriyor. Yarım kesik cümleler, Chat tarzı mesajlaşmalar, konuşma dilinin aynı şekilde yazıya yansıtılması Postmodern kabul edilen jargonun bir parçası.

Bu yazının amacı; tüm bunların dışında son dönem Türk romanında oldukça geniş bir etkiye sahip olan, okurun çoğu zaman şaşırdığı ya da anlamlandıramadığı postmodern roman tarzını sizlere tanıtmak ve daha keyifli, tatminkâr okumalar elde etmenizi sağlamak.

POSTMODERN SÖZCÜĞÜNÜN TANIMI VE KÖKENİ:

sebahattincucu.com
sebahattincucu.com

Esasında postmodernizim sözcüğü edebiyattan mimariye, siyasetten felsefeye kadar geniş bir alanı kaplamakla beraber en çok edebi metinlerde kafa karıştırıcı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Postmodern sözcüğünün romanda; modernden sonra, eklektizm, öncü, absürt, tözsüzlük, gruplaşma/bireyselleşme gibi kavramları karşıladığı söylenebilir.

20.yy ile birlikte kullanılmaya başlayan sözcük ilk olarak mimaride ve ardından edebiyatta yerini bulur. Teknolojiyle birlikte değişen toplum yapısının ortaya çıkardığı bir sürece bağlı olarak önce dünya edebiyatında ardından Türk edebiyatında kullanılmaya başlanmıştır.

Postmodern romanın kökleri Postmodern durumun ya da düşüncenin ortaya çıkmasından ya da bu şekilde adlandırılmasından çok daha eskiye dayanır. Hatta klasik roman içinde dahi Postmodern öğeler taşıyan eserler yazıldığı bilinmektedir. Jale Parla, Cervantes’in meşhur eseri Don Kişot’un roman türünün öncüsü olduğu kadar içerdiği parodi, ironi, üst-kurmaca gibi özellikler bakımından Postmodern romanın temelinde bir eser olarak kabul edilmesi gerektiğini savunur.

Don Kişot’tan Kara Kitap’a Droste Etkisi

vivian darkbloom | 24 December 2009 11:33

[Dikkat: Bu yazı Hamlet, Kalpazanlar, Don Kişot, Kara Kitap, Masumiyet Müzesi, Tutunamayanlar vs. hakkında eser miktarda spoiler bilgi içerebilir, kimi sürprizleri bozabilir. Yazarı sorumluluk kabul etmez, tereyağından kıl çeker.]

Bir görüntünün içinde, aynı görüntünün küçük ölçekli hallerinin sonsuz bir döngüde tekrar etmesine “Droste Effect” (Droste etkisi) deniyor. Droste ismi, bu etkiyi kurabiye kutularında kullanan Hollandalı çikolata ve bisküvi markası Droste‘tan geliyor. Şu an Photoshop‘ta dahi Droste etkisi yaratma teknikleri revaçta. Pink Floyd’un Ummagumma albümünün kapağı da aynı etkiye sahip bir tasarım.

Pink Floyd, Ummagumma, 1969
Pink Floyd, Ummagumma, 1969

Droste etkisi, kurabiye şirketinden çok daha eski olan savaş armalarını inceleyen heraldik sayesinde “mise en abyme” olarak da geçer terminolojide.

NOBEL ÖDÜLLÜ TÜRK: ORHAN PAMUK

| 11 December 2008 10:13

Orhan Pamuk, 1952 yılında İstanbul’da doğdu. İlk romanı ve anketlere göre cumhuriyete damgasını vuran 75 kitaptan biri olan “Cevdet Bey ve Oğulları”nda (1982) ve diğer bir şaheseri olan “Kara Kitap” (1990) adlı romanında anlattığına benzer bir ailede büyüdü. Nişantaşı’nda yetişen Orhan Pamuk, New York’ta geçirdiği üç yıl haricinde İstanbul’da yaşadı. Robert Koleji mezunu olan ve
İstanbul Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde üç yıl okuyan Pamuk, 1976’da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi.

Çocukluk ve gençlik yıllarında ressam olmayı hayal etti, fakat 1974’den itibaren yazı yazmayı tercihi ağır bastı.

Üç kuşak İstanbullu bir tüccar ailesinin çerçevesinde, Türkiye’nin son yüzyıllık macerasını hikâye eden “Cevdet Bey ve Oğulları” adlı romanı, 1979’da Milliyet Roman Yarışmasında ödül aldığı gibi, 1983 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü‘ne de layık görüldü. Aynı yıl ilk baskısı çıkan; üç mutsuz kardeşin İstanbul yakınlarında bir sahil kasabasında, 90 yaşındaki ninelerinin evinde geçirdikleri bir haftalık hayat dilimini anlatan “Sessiz Ev” adlı romanı ile 1984 yılında Madaralı Roman Ödülü’nü aldı. Pamuk, “Sessiz Ev”in Fransa’da çıkan çevirisi ile 1991’de Avrupa Keşif Ödülü’nü kazandı.

17. yüzyılda İstanbul’a getirilen Venedikli bir köleyle bir Osmanlı âlimi arasındaki ilişkiyi anlatan tarihi romanı “Beyaz Kale”(1985) ile Pamuk, yurt içi ve yurt dışında ününe ün kattı.

Orhan Pamuk kitabı beklerken fazlasıyla masummuşum….

MerakliKedi | 06 October 2008 13:00

Nobel adaylığı, ödülü alması ve sonrasında çok yazıldı çok çizildi hakkında… Orhan Pamuk benim için önemli bir yazardı. Klasik romanlardan farklı bir tarza geçişimi başlatan, bana farklı bir dünyanın kapısını açan yazardı. Lisenin ilk yıllarında önce Cevdet Bey ve Oğulları ile tanışmıştım onunla. Ardından Sessiz Ev ve tabii ki benim için bir başyapıt olan Kara Kitap ile devam etti tanışıklığımız. Öylesine etkilenmiştim ki kitaplarını bekler olmuştum. Her yeni çıkanı da hevesle alır, okur olmuştum.
Nobel ödülü dönemi özel bir dönemdi. O güne kadar hiç değinmediği konulara girivermişti Orhan Pamuk. Bu konudaki yorumum çok başka. Burası onun yeri değil. Ama şu bir gerçekti ki benim için Orhan Pamuk iyi bir yazardı ve nobel hakkıydı. (En azından ben onun kitaplarını okuduğumda aldığım hazlar nedeniyle kitaplarını yazdığı dönemde diğerlerinden farklı bir yazar olduğunu düşündürmüştü). Sonra kaçışı, gidişi edebiyatçı kişiliğini etkilememişti gözümde.
Masumiyet Müzesi çıktığında bendeki ilk izlenimi bu sefer aradığımı bulamayacakmışım gibiydi. Fazlaca popülerize olmuş, klasik Orhan Pamuk hedef kitlesinin dışına çıkmış bir kitap diye düşünmüştüm. Bir arkadaşım, kitabı özellikle almayı düşünmüyorsam kendisinin verebileceğini söylemişti. Tabi ya, sonra istersem kütüphanem için alabilirdim. Kitabı aldım, okumaya başladım. Geri verdiğim için tam olarak söyleyememekle birlikte kitabın ikinci ya da üçüncü cümlesindeki gramer bozukluğu küçük dilimi yutturuyordu bana. Ama neyse ben devam edeyim dedim. Ettim de… Beş günlük seyahatimde o koca kitabı ve Paul Auster’ın bir kitabını daha bitirdim. Yanlış anlaşılmasın, kitap sürükleyici olduğundan bu kadar çabuk bitmedi. Kitabı yarım bırakmama nedenim, Orhan Pamuk mutlaka bir yerinde Orhan Pamuk’luğunu gösterecek diye düşünmemdi. Onu bir sonraki sayfada bulma umuduyla kitabın son sayfasına kadar okudum. Son sayfayı da bitirdiğimde ise ne elimde, ne içimde hiçbir şey kalmamıştı. Hoş bir nostalji diyenlere Ayfer Tunç’un Müsaitseniz Annemler Size Gelecek kitabını tavsiye ederim. Herhangi bir Türkan Şoray, Hülya Koçyigit, Ediz Hun filmi de işinizi görür. Hem de oldukça kısa zamanda biter. Damağınızda bırakacağı lezzetin aynı olacağından endişeniz olmasın. Masumiyet Müzesi’nde edebi bir eser okuduğunuza dair eşsiz bir lezzet de bulamayacağınıza göre kendinizi kitabı bitireceğim diye paralamayın. Okumamış olmak bir kayıp değil.

okuma notları-3

kahramancayirli | 10 April 2008 20:25

benim adım kırmızı’dan gene pes ettim. 190. sayfadaydım sanırım, yok dedim olacak gibi değil. bu kez orhan pamuk’un beyaz kale’sini aldım, onunla devam edeceğim.
bu arada, ayrıntı yayınları’ndan çıkmış betty blue geldi hediye. bitirmek üzereyim, iyi edebiyat kendini belli ediyor, çok keyifli..1950lerde çekilen bir de filmi varmış, betty blue’nun.. izlemek isterim ama bulmam çok zor olacak galiba..
leyla erbil’in zihin kuşları’nı okudum ama tam olarak değil kimi yazıları seçerek. iyiydi. keşke daha çok deneme, eleştiri yazsaymış leyla erbil..bu arada yazarın şiirleri olduğunu öğrenmiş oldum, onları da bulmak gerek..
tezer özlü’nün leyla erbil’e yazdığı mektupları okudum. o kadar dokunaklı metinlerdi ki. ellerine sağlık yapı kredi yayınları ve leyla erbil’in..
masanın üstünde kara kitap bana bakıyor. ben ona. korkar oldum orhan pamuk romanlarından..

masumiyet müzelerinde orhan pamuk

kahramancayirli | 31 January 2008 13:23

orhan pamuk
orhan pamuk

türk edebiyatının iyi isimlerini konuşmaya orhan pamukla devam edelim. ben yazarın görece daha popüler olan 1997 ve sonrası romanlarını değil, 1980-1995 arasında yazdığı romanlarını çok beğenirim.
mesela cevdet bey ve oğulları, mesela sessiz ev, mesela yeni hayat, kara kitap. kar’ı okurken çok sıkıldım. benim adım kırmızı’yı yarım bırakmıştım. yazarı sevdiğim için olsa gerek “öteki renkler“i çok sevdim..
velhasıl sakın kar’ı, benim adım kırmızı’yı okuyup, pamuk hakkında önyargılara kapılmayın derim. ilk yazdığı romanları çok daha iyi..
pamukseverler biliyordur 2007 aralıkta “masumiyet müzesi”(bir aşk romanı) adlı yeni romanı çıkacak deniyordu, 2008 şubat oldu kitap ortalıkta yok, sakın bu da bir pazarlama stratejisi olmasın.
belli mi olur?

orhan pamuk kar

kahramancayirli | 28 January 2008 14:40

şu ana kadar orhan pamukun tüm kitaplarını herkese önerir, överdim vs. ama “kar”da resmen bunaldım. belki de “siyaset” ve “din” odaklı bir roman olmasındandır. önerim yazarın diğer kitaplarını okumanız: cevdet bey ve oğulları, sessiz ev, yeni hayat, kara kitap…

Kürkçü dükkanım: Orhan Pamuk

kahramancayirli | 15 September 2007 21:45

Yaz boyu bambaşka tarzlarda, bambaşka yazarlar okudum. Yok, hiçbirinde Orhan Pamuk kitaplarından aldığım haz yok!

Dönüp dönüp Yeni Hayat’ı, Sessiz Ev’i, Kara Kitap’ı okuyorum. Başka kitaplar okuduktan sonra yeniden, yine, gene Orhan Pamuk’a koşuyorum, “kaçıyorum”.

Kullandığı farklı edebi teknikler bile Orhan Pamuk okumanız için yeterli. “Bilinç akışı tekniği” dediğimiz yazış biçimi, Orhan Pamuk’un kitaplarında son derece başarılı kullanılmakta.

En iyi kitabının ise “Cevdet Bey ve Oğulları” olduğunu düşünmekteyim. Tabii diğer kitapları da çok iyi, yanlış anlaşılmasın..