bildirgec.org

kadın erkek ilişkileri hakkında tüm yazılar

İnsan niye evlenir

kahramancayirli | 13 October 2009 09:46

Üniversite birinci sınıftayım. Sosyal psikoloji dersi. Hocanın sorusu: İnsan niye evlenir? Ben “yalnızlıktan evlenir insan” diye yanıt veriyorum bütün sazanlığımla. Kopuyor sınıf. Sonra muhtelif yanıtlar geliyor değişik gençlerden, onları hatırlamıyorum şimdi.
Aradan geçen zamanla birlikte aynı soruya yanıtım pek değişmedi aslında. Sadece genişledi. Bu mevzuyu tek bir sebebe değil de bir sebepler bileşkesine bağlamak daha mantıklı.
Sosyal etki, statü endişesi gibi kavramlar giriyor devreye. “Herkes belli bir yaşa gelince kendi denginde biriyle evlenir.” “Evlenmeden çocuk sahibi olunmaz”… Aslında saymama bile gerek yok, hepimiz bu bilgilerle büyüdük, zihnimizin bir kenarında aktiflenecekleri saniyeyi bekliyorlar.
Çocuk sevdikleri için evlenenler, hayat yalnız geçmez diye evlenenler, yaşlanınca bana kim bakacak diye evlenenler. Anne-baba baskısından kurtulmak için…
Bir insan bir ömür boyunca aynı insanı sevebilir, kabul ediyorum ama aynı insana aşık kalamaz bence. Malum ömrü var. Bitiyor. Eninde sonunda. Başka bir boyuta geçiyor aradaki bağ.
İnsan niye evlenir peki? Yüz puanlık uzman sorusu.

“GERÇEĞE ÇAĞRI”

nympheninpenceresi | 28 July 2009 09:13

NyMpHe
NyMpHe

Erkeklerin egemenliğinde olan bir ortamda bir kez daha bulunma gafletine düştüm dün akşam. Masadaki tek kız benim. Zaten onlar da beni artık “kendilerinden biri” gibi görmeye başladılar. “Gaflet” dediğime bakmayın siz. Aslında bu durumun birçok avantajı var. İlk önce; kimse sizi etkilemek amacıyla kendi kimliğinden sıyrılmıyor. İkincisi; siz de daha rahat davranıyorsunuz: “Bunu mu giyeyim? Şöyle mi oturayım? “ gibi dertleriniz olmuyor. Sonra, art niyet kaygınız da yok. Ama bence en önemlisi; yeni bir dünyaya adım atıyorsunuz. Karşı cinse ait neredeyse her şeyin, olduğundan farklı algılandığı ilginç bir dünya burası. Yaklaşık iki senedir, bu dünyada “ziyaretçi” kimliği ile gezinen biri tarafından -asıl ikamet ettiği “reel dünya”dan, “gerçeğe çağrı” niyetiyle- yazılmış bir yazıyı okumaktasınız şu anda. Dolayısı ile yazının asıl muhatabı erkekler. Ama “karşı cins” söz konusu edildiğinde derealizasyon durumunun hakim olduğu bu dünyaya, “ziyaretçi” kimliği ile de olsa kabul edilme şansını yakalayamamış kadınlar tarafından da erkeklerin dünyasındaki yansımalarını görmek açısından bir fırsat olarak değerlendirilebilir yazdıklarım.

karşılaşma sonrası ne yapmalı?

astral | 29 July 2008 09:59

Karşılaştık. İnanılmaz mutluluktu geçirilen zaman. An durdu gene. Dedim, ‘Ah, kalbim çarpıyor, ne güzel.’

Bana çektiği mesajda, ‘Benimle yaşlanır mısın?’ diye sordu.

Romantizm. Erkeklerde az rastlanılan bir durum. Seksten başka bir şey düşünemeyen erkekler için epey bir duygusal bir durum.

Sadece spiritüalizm hakkında okuduğu kitap sayısı 2000. nefis etkilendim. O anlatıyor, ben anlatıyorum. Anlaşılmak nefis, dedim.

Bu şans döndü galiba dedim. Akşam görüşmek için sözleştik. Evime gelecekti. Mumları yaktım. Süslendim. Daha bir kadın oldum. Romantik yemekler, içecekler hazırladım, sundum. Oynaşırken döktük, yerleri batırdık, umrumda değildi.

Ne sorun var bunda? Buraya kadar her şey normal. Seks yok hayatında. İhtiyaç duymayan bir erkek olur mu? Tamam sürekli seks düşünmesi de sıkıntı verici ama şimdi ne yapmalı?

Lies & Alibis (2006)

agurbuz | 01 June 2008 12:16

The Alibi (2006)
The Alibi (2006)

Lies & Alibis (2006)

Erkekler mi yoksa kadınlar mı daha çok aldatır?

-Erkekler doğaları gereği daha çok aldatır gibi görünse de durum sanılanın tam aksinedir aslında. Erkek aldatma olayını planlı ve profesyonelce yapamadığı, yalan söyleme kabiliyeti fazla gelişmediği ve çenesini tutamadığı için yaptıklarını deşifre eder.

-Kadın ise yalan konusunda uzmanlaşmış, çok iyi sır saklayabilen ve iz bırakmayan dahiyane bir zekaya sahiptir. Çok iyi plan yapar ve titizlikle uygular.

Peki bu planlamayı yapmaya vaktiniz yoksa, kendinize güvenmiyorsanız ve yakalanmaktan korkuyorsanız ne yaparsınız? Tabi ki işin uzmanına gidersiniz. Filmimizin konusuda burada başlıyor zaten.

Beni Sevdiğini Söyle

Anestezik PiranA | 20 March 2008 17:04

Kadınların bu anlamsız geyiginin altında yatan gizli sırrı hiç anlayamamışımdır

-Doruk bebeğim hadi beni sevdigini söyle (nam-ı deger ”baby baby tell me u love me”)
-Seni seviyorum burcu (i love you so much babygirl)

Yani adam seviyosa uygun hissettigi anda belirtir duygularını.. sana noluyo ?
Yada belki sevgiden yoksun biri, niye zor durumda bırakıyosun ?
Bırak adam kafasını yasasın niye cinnet moduna itekliyosun ?
Ya tam o sıralar senin için kızarmıs ekmegin üstüne tereyagla seni seviyorum yazıp, sen benim balımsım hayatımın tatlı yanısın demeye getirecekse.. niye herseyi berbat ediyosun ?

B’iz’

jansetkaravin | 26 April 2007 12:35

Road Portrait by Pavel
Road Portrait by Pavel

Şimdilerde düşünmeye başladım: “Sen, benim için ner’desin?” yahut bir başka şekilde sorarsam bu soruyu: “Sen, benim içerimde ner’desin?”
Acaba gereğinden hızlı mı yaşadık bazı şeyleri?
Acaba hayatın akışı dedikleri o ‘şey’, akrebin yelkovanı kovalayışındaki dinginlikten de ağır mı işliyor ve ben bunun farkına henüz varıyorum?
Korkarım eğer öyleyse, bütün ömrüm boyunca akrepten bir adım önde olmaya çalışmakla gerisinde kaldığımı zannettiğim bütün o düşler, yaşanmamışlıklarına hayıflandığım, kurmacalar her daim benden çok gerilerde kalmışlar ve âdeta zaman bir eğri olduğundan, evet, işte tam da bu sebepten kendimi bu yarışta yenilmiş varsaymam…
Gözlerinde boşa aramışım, en nihayet buldum sandığım oyunbaz yıldızı, üç yıldızlı otel odamızın içine işleyen neon yılları boyunca sevişmelerimizde, meğer o: pencerede titreşen yağmur damlalarının parıltısıymış, çarşaflara dolanan bir geçmişin düşüymüş ben geleceğin telaşını yüklemişken sigaramın dumanına dahası dudaklarının külünü, kekremsi tadını dilinin pütürlü yüzeyinin ki; ben onun bile sen mışıl mışıl uyurken sabahlara kadar beyaz tavanda gölgelerini arayıp durduğum hamamböceklerinin tıkırtılı koşuşturmalarından bahisle, sert, kıtırdayarak eziliveren kabukları olduğunu şimdilerde anlıyorum…
Dedim ya az evvel de, daha şimdilerde soruyorum kendime: “Sen, ne kadar biz diyebildin ki?”
Bir sen vardın bir de ben o beyaz çarşaflara her pazar, üç yıldızlı düşlerde, neonyıllarınca uzak düşen birbirinden ve dolana dolana aklandığını, kan ter içinde her sevişmede sevaba girdiği yanılgısını bir yavru kediymişçesine, hani tüylü, yumuşacık, sıcacık, uysal, huzurlu, masum… Meryem’den de masum…
Diyeceğim ki… Diyeceğim o ki; biz sevişmemişiz meğer, sen benle ben senle sevişmiş: ‘iz’ yok, b’iz’ yok!

A.

jansetkaravin | 25 April 2007 11:09

Biz. Biz, isimlerinden memnun olmayan insanlardık seninle ikimiz. Öyle memnuniyetsizdik ki isimlerimizden, değiştiriversek karşılıklı, karşı karşıya geldiğimizde en azından diye de geçirirdik içimizden. Ama hiç söyleyemedik birbirimize bunu. Yalnız bunu mu? Bununla beraber birçok değiştirmek istediğimiz şey vardı birbirimizde fakat söyleyemezdik bunları. Söyleyememek en nefret ettiğimiz zincirdi ayak bileklerimizden bizi zemine mıhlayan. Gelgelelim, öyle içimize işlemişti ki bazı şeylerin yalnız karanlıkta söylenebileceği, bazı şeylerinse asla söylenememesi gerekliliği, bunu tartışma konusu yapmayı bile düşünmek ağır bir eziyetti.