Road Portrait by Pavel
Road Portrait by Pavel

Şimdilerde düşünmeye başladım: “Sen, benim için ner’desin?” yahut bir başka şekilde sorarsam bu soruyu: “Sen, benim içerimde ner’desin?”Acaba gereğinden hızlı mı yaşadık bazı şeyleri?Acaba hayatın akışı dedikleri o ‘şey’, akrebin yelkovanı kovalayışındaki dinginlikten de ağır mı işliyor ve ben bunun farkına henüz varıyorum?Korkarım eğer öyleyse, bütün ömrüm boyunca akrepten bir adım önde olmaya çalışmakla gerisinde kaldığımı zannettiğim bütün o düşler, yaşanmamışlıklarına hayıflandığım, kurmacalar her daim benden çok gerilerde kalmışlar ve âdeta zaman bir eğri olduğundan, evet, işte tam da bu sebepten kendimi bu yarışta yenilmiş varsaymam…Gözlerinde boşa aramışım, en nihayet buldum sandığım oyunbaz yıldızı, üç yıldızlı otel odamızın içine işleyen neon yılları boyunca sevişmelerimizde, meğer o: pencerede titreşen yağmur damlalarının parıltısıymış, çarşaflara dolanan bir geçmişin düşüymüş ben geleceğin telaşını yüklemişken sigaramın dumanına dahası dudaklarının külünü, kekremsi tadını dilinin pütürlü yüzeyinin ki; ben onun bile sen mışıl mışıl uyurken sabahlara kadar beyaz tavanda gölgelerini arayıp durduğum hamamböceklerinin tıkırtılı koşuşturmalarından bahisle, sert, kıtırdayarak eziliveren kabukları olduğunu şimdilerde anlıyorum…Dedim ya az evvel de, daha şimdilerde soruyorum kendime: “Sen, ne kadar biz diyebildin ki?”Bir sen vardın bir de ben o beyaz çarşaflara her pazar, üç yıldızlı düşlerde, neonyıllarınca uzak düşen birbirinden ve dolana dolana aklandığını, kan ter içinde her sevişmede sevaba girdiği yanılgısını bir yavru kediymişçesine, hani tüylü, yumuşacık, sıcacık, uysal, huzurlu, masum… Meryem’den de masum…Diyeceğim ki… Diyeceğim o ki; biz sevişmemişiz meğer, sen benle ben senle sevişmiş: ‘iz’ yok, b’iz’ yok!