bildirgec.org

kaçmak hakkında tüm yazılar

İçimizdeki Şehir

cemicumle | 10 September 2007 12:39

Uzaklar bizim içimizdedir…Dünyanın en ulaşılmaz noktası içimizdeki yıkık şehirdir. İnemeyiz içimizdeki şehre. Caddelerinde gezindikçe bir masalın parçası olduğumuza inandıran şehri saadet artık gittikçe genişleyen bir düşler mezarlığıdır. O sisli mezarlıkta göreceğimiz her kıpırtı, işiteceğimiz her ses ürkütür bizi.Hiçbir açıklama aydınlatamaz, şahit olacaklarımızı. Mantığımızda küçük bir gedik açılır. Bir boşluk doğar, etrafındaki yıkıntıları yutarak büyür.Hiçbir şey o boşluğa direnemez.O boşluğa giren hiçbir şeyde girdiği gibi çıkamaz.O boşluk ki arkadaşları, tanıdıkları, gökte dilek tuttuğumuz yıldızları, tüm yaşamı ve umudu içine doğru çeken bir kara delik gibi, korkutucu bir uğultuyla uğuldar göğsümüzün içinde.Boşluktan yuvarlana yuvarlana derinlere düşer yıkık şehir. Yedi kat derine, kızgın korlardan, lav havuzlarından bambaşka bir aleme geçer: Orası cehennemimizdir!Hikayesini arayan içten bir cümleye rastlamaktan, bedenine kavuşmak isteyen acemi bir hayaletle karşılaşacakmışız gibi ölesiye korkarız!Yerle bir olmuş mütevazı bir ev hayalinin penceresinde bekleyen bir yüzün canımızı yakmasından, bir köşeden yolumuza çıkacak küçük anı parçalarından, çocukluk alışkanlıklarımızı hatırlatan birinden uzaklaşır gibi utançla uzaklaşırız…İnemeyiz içimizdeki şehre. Yakalanmaktan, elleri kelepçelenecek bir suçlu gibi alıkonulmaktan ve bir daha oradan çıkamamaktan korkarız…Sırtımızı döner gideriz, ta en baştan. Denize karışan ihtiyar bir geminin güvertesinde, kendi kendimizden sürgüne gönderiliriz…Yeni bir şehir kuracak gücü kendimizde bulana kadar savrulur dururuz yabancı sularda.Acının güçlü kolları bir zaman sonra bırakır kendini.Sıcağa alışır gibi alışırız acıya, sürgüne alışır gibi alışırız kendi kalbimizden kaçmaya.Bir zaman olur, milyarlarca an bir araya gelir de bir saniyeyi tüketmez. Ama bir an olur ve işte o anda geçiveririz eşiği. İşte o an, tevekkülle kabul ederiz yenilgiyi. Bir bakışıyla bin bir anlama bürünen o yüzler, o düşler siliniver ömrümüzden.İşte o bizim kırılma anımızdır.Hiç bu kadar cesur olmamışızdır. Hiç bu kadar çaresiz.
Hiç bu kadar yabancı ve hiç bu kadar hissiz.Kimilerimiz ise kaçamaz içindeki harabelerden. Kaçmaz. O yıkık şehir cennetidir. Kopamaz. Çam kokan bir kartpostal tepesinin eteklerine oturmuş, uzakları hatırlatan o resme bakarken aslında oradadır.Bütün dünyanın beyaza kestiği karlı kış gecelerinde gittikçe eksilen insan kalabalığının arasında ilerlerken, önünde uzayıp giden kaldırımlarda değil, içindeki şehrin sokaklarında yürür.İhtiyarlar acıklı acıklı gülümserken, hikayesini bilen aşina gözler bir çeşit küçümsemeyle bakışlarını üzerine dikerken, onlardan kaçar ve vahşi yaratıklarla dolu bir ormandan medeniyete kavuşmuş gibi minnetle sığınır içindeki şehrin harabelerine…Yağmurlu bir akşam vakti dudaklarından dökülen içten bir cümlenin boynuna kollarını dolar, iki kişilik dinlediği şarkıların ateşten notalarıyla dans eder onunla.Ve ışıl ışıl canlanır yıkık şehir…

BEN

quare | 18 May 2007 17:40

Pusuya yatmış bekliyor.varolma umudunun varlığını hissettiğim o an, güçlü olduğumu sandığım ve herseferinde yanıldığım o en zayıf anda bunu yok etmek için bekliyor.öyle absürd istekler doğuyor ki beyninde, o bile şaşırıyor…
Karşısında duran vücudun ağzından çıkan cümleleri pompalı tüfekle vurmaya çalışıyor bazen…O kadar hızlı çıkıyorlar ki bazılarını kaçırıyor.Olmak istiyor sadece.varolmak…Varolduğunu bilmeden olmak…
Asla tatmin olmuyor.Gizlendiği yerden çıkmak istiyor çoğu zaman.ıçini kemiren o duygu ortaya çıktığında öyle hayvanlaşıyor ki…
Kendi kendini yok edeceğini hissettirecek kadar.
arı olmak istiyor bazen, sokmak istiyor sadece.Öleceğini bilerek.sırf iğneyi batırdığı o an, varolma kavgasında kendini ispatlamanın getirdiği tatmin duygusunu tatmak için.dedim ya hayvanlaşıyor işte…
Anlamak istiyor neyi anlamak istediğini bilmeden…bilmek istiyor!!O bildiğini bilmek de istemiyor aslında.çünkü biliyor ki yine hayvanlaşacak.pompalı tüfekli bir arı olmak isteyecek.dedim ya absürd istekler beliriyor beyninde…
yazmak istiyor bazen, hiçbir kaygı duymadan,anlamların taa……. dediği, imla kurallarının idam edildiği yazılar.onu da başaramıyor.Etrafını saran et ve kemik yığını buna engel oluyor çünkü…
Lavaboyu açan bir pompa olmak istiyor bazen, pompanın yaşadığı tatmini yaşayabilmek için.Gerçek anlamıyla var olduğu için.Dedim ya sadece olmak istiyor…Soluk alamıyor bazen ama dert etmiyor ‘sorun değil’ diyor.İçinde gizlendiği et ve kemik yığını onu yok etmek istiyor nasıl olsa…Bunu biliyor, yine de varolmak istiyor.Çünkü can çekişiyor olsa da hala umudu var.Et ve kemik yığını bir gün ‘çık dışarı hadi’ diyecek.İçimdeki “ben” özgür kalacak…

Çalıp kaçan saat

esoes | 13 May 2007 18:00


Bu haberde Sabahları uyanma problemi mi yaşıyorsunuz? Saat her çaldığında 10 dakika ileri kurmayı alışkanlık haline mi getirdiniz? O zaman ısrarcı çalar saat Clocky tam size göre.

Eğer çaldığında uyanmazsanız, tekerlekleri sayesinde bulunduğu yerden atlıyor, saklanacak bir yer arıyor ve bu esnada da çalmaya devam ediyor. Clocky’yi susturmak için yatağınızdan kalkıp aramanız gerekiyor. E bu esnada da illa ki ayılıyorsunuz! Bir metre yükseklikten atlayabilen bu tacizci saat, hem ahşap hem de halı üzerinde rahatlıkla hareket edebiliyor. Clocky, 49.99 dolara, bu adresinde satılıyor.

15

buddhala | 06 May 2007 23:05

Sanırım aranıyorum. Duvarda birkaç resmimi, kayıptır diye asmışlar.
Son derece steril bir ortamdı yaşadığım yer. Ailem benim için her türlü yatırımı yaptı, onlara müteşekkirim, onların bu olayda olumsuz hiçbir etkisi yok. Olumlu etkisi de yok, kıssadan hisse onları bu konuda yargılamayın memur bey!

Mektup bırakmayı düşündüm, çocukça geldi bana. Aslında yaşıma bakınca o kadar da büyük değilim. Yola koyulmadan önce yanımda ne götüreceğimi düşündüm, benimle gelecekler bu yolculuğu kaldırır mı, geri kalanlar yanıma almadım diye alınır mı? O kadar soru geldi ki aklıma… hiçbirini almadım.
Telefonu cinayet işlenmiş gibi arka bahçedeki saksının dibine gömdüm. Aynanın karşısına geçip, izlediğim bir filmdeki gibi saçımı sakalımı kestim. Yanıma birkaç gün idare etmemi sağlayacak para, gece içine yumulacağım ceket, birkaç mum, gözlük, kimlik ve don aldım.
Yolculuğa çıkacağım sabah, bakkala gidip onu satın aldım. Bana tüm dünyayı gezdirecek olan şeyi…

balon
balon

Balkona çıktım; anneme, babama, ablalarıma beni duymasalar da hoşçakal dedim. Sonra da silindirik kutudaki suyu, içine birkaç kez ucunda ortası delikli bir daire olan çubuğu batırıp köpürttüm. İçine sığabileceğim bir balon yaptım. Gözlerimi kapayıp, içine geçtim. İlk rüzgarda uzak diyarlara doğru yol almaya başladım. Balkon gittikçe ufaldı, balonun etrafında mordan sarıya tüm renkler vardı. Çocuklar beni görüp parmakla işaret ediyorlardı. Sonunda bu dünyadan kurtuluyordum. Hiçbir bilet almadan, hiçkimseyi kırmadan, üzmeden. Baktım herşey düşündüğüm gibi gidiyor, aşağıya doğru kimliğimi, paraları, mumları, ceketi, gözlüğü ve donlarımı bıraktım. Birkaç saat geçmeden, nefes zorluğu çekmeye başladım. Balonu toprağa yakın bir yerde patlatıp, aşağı düştüm. Dizim biraz incindi.

kaçmak
kaçmak

Sonra tekrar çubuğa arasına rüzgarı alacak şekilde üfleyip balon yaptım. Gözümü yanmasın diye kapayıp, içine atladım. Bir ara duvarlara gözüm takıldı. Kayıp ilanım vardı. Aranıyordum. Ardımdan üzülenler vardı. Kimliğim ve bana ait birkaç eşya dağınık halde bulununca bizimkiler kesin üzülmüştür. Artık bir yola çıkmıştım ama. Öyle çekip gittim işte. Dünya cennet olsa da çekip giderdim. Şimdi ki halinden zaten memnun değildim. Kimsenin keşfedemeyeceği bir sırdan haberim vardı; bize çocukken içine üfleyip balon yapalım diye elimize tutuşturulan çocuk oyuncağı, aslında gerekli büyüklüğe ayarlayınca içine atlayıp uzak diyarlara gidebileceğin birşeydi. Çocukken çoğu arkadaşım uçurtmaya atlayıp gitmişti. Daha da küçükken kağıttan gemilere atlayıp, engin denizlere açılan arkadaşlarım vardı. Sakızdan şişirdiğin balonlara ya da özel günlerde sevinsin diye eline verilen balona büyülü sözler söyleyip uzaklara giden arkadaşım da yok değildi! Hiçbirinden haber aladım. Hiçbirine gitme diyemedim. Çünkü oyun oynuyoruz sanıyordum. Dayımın hediye ettiği tren takımıyla da birkaç arkadaşımı uğurlayınca yapayalnız kaldım. Büyüyünce aslında hepsini kaybettiğimi fark ettim. Şimdi bu balonda onları aramaya gittiğim yok, öyle işte. Sadece üreyebildiğimiz bir dünyada, kendi oyuncaklarımız, bizimle oyuncak gibi oynayanlar ve bize oyuncak verenler. Bu balonla daha ne kadar giderim bilmem. Gerçi balonun içinde, çeperlere uygun bir yakınlıkta, dışardan yeni temiz bir hava kütlesiyle, yeni bir balon yaratmayı keşfettim.

çocuk
çocuk

Artık daha yükseklere çıkabiliyordum. Birgün elbet düşeceğim. Yerde kimin ölüsünü bulurlar bilmem ama ben arkadaşlarımınkini bulamamıştım…

gezi notları

astral | 08 April 2007 18:30

Numaram 43. en arka cam kenarı. Teyze kurulmuş ben gelmeden, pardon ben geçebilir miyim dedim.
– ‘Benim biletim var’ dedi. Sanki bizim ki yok.Vesselam geçtik yerimize. Bitmedi yeni başlıyor. araya geldik, tuvalette fark ettim, teyze beni takip ediyor. Atmışında, tombulca.
– ‘Kaybolmamakiçin seni kaybetmemem lazım’ dedi. Tamam dedim gülümseyerek.

Çay içer misin dedim sessiz teyzeye, molamızı tamamladık,.

İçeri girdiğimizde, Schopenhauer’,in Seçkinlik ve Sıradanlık üzerine kitabına boğulup bir an önce yolculuk geçsin istiyordum, yorulan bacaklarımın sızısını unutmak için.

GİTMEK

aydindil | 14 March 2007 11:20

Gitme isteği, zaman zaman yükselir, zaman zaman sıfırlanır. Memnuniyet durumuna/hissiyatına bağlı olarak, bu istek yoğunluğu, salıngan bir grafik çizebilir. Eğer grafik yönü, uzun zamandır sürekli olarak yukarıya çıkıyorsa, yani gitme isteği hat safhalara ulaşmışsa, gitme vakti gelmiştir.
Ancak, özlem endişesinin zerresini taşıyan, emin değildir henüz. Emin olmayan gitmemelidir. Özlem hastalık gibidir, baş etmesi güç bir illettir.

Gitmek, kimi zaman kaçmak içindir. Etraftan kaçmak, işten kaçmak, yoğunluktan/yorgunluktan kaçmak, kendine ait olmayan hayattan kaçmak, kendinden kaçmak içindir. Oysa ki şanslıysa varacağı yer; kendisidir. Kimi zaman da sedece kendine varmak için gidilir. En güzel gidiş, ve en keyifli varış, bu amaçla olandır. Gitmek genelde mola içindir. Ancak, bazen temelli gider insan, çok cesurların, kimine göre ise, korkakların işidir bu. Her ne şekilde ve her ne sebeple olsun, gitme isteği coşku ve heyecan barındırır. Coşku, ne derece yoğun ise gidebilme gücü, o derece yeterlidir.

Doğru amaçlı, keyifli, verimli ve özlemsiz gitmeler ”akl-ıselim”lerin işidir.

Çıldırmaktan kaçarken

aydindil | 09 March 2007 15:37

Çıldırmaktan kaçarken, zil takıp çırpınır gibi, apacık bir can yangınıdır, ağdalı cümlelere, süslü ifadelere sığınıp saklanmak. Nafile çabalardır bunlar. Kaçmayacaksın. Peki ya kendinden başkasını kandıramazsan, aptal olmak yakışır o zaman sana. Ya herkesi kandırıp kendini es geçersen, derin kuyulardan, karanlık ve dipsiz eziklik duygusundan kaçamazsın, o vakit. Kendini ve herkesi kandıranlarıda gördüm. Önce uyanmayla uğraşırlar yıllarca, sonra başetmeyi öğrenmeye çalışırlar.

Sınavdan kaçmak için bomba ihbarı

2006 | 07 January 2007 14:38

Gerek lise olsun gerekse orta okul dönemi hep aklıma gelmiş bir fikirdir sınav veya benzeri zoraki bir durumun (+çalışmadıysan) oldugu zaman polisi arayıp bomba ihbarı vermek veya acaba şimdi okulu patlatsalar ne olur diye hayaller kurmak.

İşte böyle hayallerle geçirirken bu dönemleri az önce buradan okudugum haberde bir ögrencinin benim eski hayallerimi kendisi için hayal olmaktan öte gerçeklige kavuşturmuş oldugunu gördüm.

Ama gelin görün ki olan bizimkine olmuş, araştırma sonrasında herhangi bir bombaya ulaşamıyan polis telefon kayıtlarından kendisini ve sınavları iptal olsun diye yardım ettigi arkadaşlarını gözaltına almış. (şuan serbestler) Haliyle de gençler iptal edemedikleri sınavı kaçırmışlar.