bildirgec.org

italyan hakkında tüm yazılar

Umberto Eco

queennothing | 06 August 2010 13:23

Okuduğumuzu anlamak; anladığımız her bir cümlenin içindeki gizemi, yani başka manalara da gelebileceğini ve okumak eyleminin aslında sadece ‘öğrenmek’ten ibaret olmadığını kavramak ve okumak. Eco‘nun Açık Metin ile söylemek istediği bu değil elbette. Yine de, bu sade ve basit görüş, bilgi ve hatta davet, giriş kapısını içeri girebileceğimiz kadar aralıyor.
5 Ocak 1932 tarihinde, İtalya’da; Alessandria’da baba Giulio ve anne Giovanna’nın ilk ve son çocukları olarak dünyaya gelen Umberto Eco, henüz 8 yaşındayken; 1939 senesinde patlak veren II. Dünya Savaşı‘nın derinden etkilediği İtalya ve dünyanın bambaşka ve gerçek yüzüyle tanışmış oldu. Orduya çağrılan babası Giulio’nun gidişiyle, annesiyle bir başına kalan Umberto, babasının zorunlu olarak dağlık bir bölge olan Piedmontese’ye göç ettiler. Düşmanlığa, kahramanlık oyunlarına, ölüm kalım meselelerine şahit olan küçük Eco, 1945 senesinde, savaşın bitimine kadar ‘yetersizlik hissi’ yüzünden bunalıma girdi. Uzaklarda olan babasının yokluğu yüzünden kimliğini çıkarmakta güçlük çeken Eco, 14 yaşına dek, kendini ‘evinde güvende’ olarak gördü. Savaşın bitişi ve babasının eve dönüşüyle Eco ailesi, Umberto‘nun üniversite çağına gelmesiyle tekrar Alessandria’ya taşındılar. Umberto’nun avukat olmasını isteyen baba Giulio, oğlunun üzerinde nasıl bir baskı oluşturduğundan bi’haberdi ve genç Eco, babasının isteği üzerine hukuk bölümünü tercih etti. Avukatların geleceğinin parlak oluşundan ve her daim ekmek getirdiğinden bahseden baba Giulio, oğlunun hukuk bölümünden nefret etmesine sebep olmuştu ve Umberto, ne kadar denediyse de sonunda bölümünü bırakmaya karar verdi.

Tam Bir Doğa Tutkunu: Leonardo di Caprio

24black mamba24 | 17 May 2010 11:40

Leonardo di Caprio
Leonardo di Caprio

Buğday tarlasını anımsatan saçlar, okyanusların serinliğini içinde gizleyen gözler… O son dönemin en parlak yıldızlarından biri, o Hollywood’un altın çocuğu.

Leonardo di Caprio, California’da 11 Kasım 1974’te dünyaya geldi. Annesi Irmalin daha Leonardo doğmadan önce vermişti ona ilk adını. Çünkü gördüğü bir Leonardo da Vinci tablosunu, önünden ayrılmak bilmeden hayranlıkla izlediği sırada karnındaki bebeğinin güçlü tekmelerini duyumsayan Irmalin, o an bebeğine bu eşsiz ressamın adını vermeye karar verdi ve böylece yeni doğan bebeğin adı kayıtlara Leonardo Wilhelm di Caprio olarak geçti.

Annesi Alman asıllıydı ve bir devlet kuruluşunda sekreter olarak çalışıyordu. İtalyan asıllı olan babası ise sıra dışı bir çizgi romanın hem çizeri hem de yayıncısıydı. Yenilikçi bir ailenin tek oğluydu o. Doğumundan bir yıl sonra annesi ile babası ayrılan Leonardo, tüm davranışlarının, tüm zevklerinin onlardan kendisine geçtiğine ilişkin düşüncelerini şu tümceyle dile getiriyor:

“Her ne yaptıysam, hepsi de onların önceden yaptığı şeylerdi. Örneğin burnuma taktığım bir halkayı babam hoş karşıladı. Çünkü bu tamamen onun tarzıydı.”

The Center for Enriched Studies ve “John Marshall High School”da eğitim gören Leonardo arkadaşlarıyla eğlenmeyi hatta tartışmayı, ders çalışmaya yeğledi hep. “Okulu sevdiğim pek söylenemezdi. Bir şeyin üzerine uzun süre odaklanamam ben, sıkılırım. Öğrenme isteğim de olmadı hiç… Boş bulduğum her anı arkadaşlarımla dans ederek geçirirdim” sözleri de onun okulla arasındaki pamuk ipliği denli zayıf ilişkisini belgeler nitelikte.

Uzak Doğu aşığı bir İtalyan: Tiziano Terzani

queennothing | 15 December 2009 14:02

İtalya‘nın Toskana Bölgesi‘nde ikamet eden Floransa’da, tarih 14 Eylül 1938. Sıradan bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Tiziano Terzani, çocukluğunu yine ailesiyle birlikte geçirdi. Aynı sofrada yemek yiyen, katkısız gıdalarla beslenmeye çalışan, arada tartışmaların da eksik olmadığı sıradan bir İtalyan ailesi. Küçük yaşta geçiridği akciğer hastalığının dışında mühim bir rahatsızlık yaşamayan Tiziano, ilkokulu ve liseyi Floransa’da bitirdikten sonra, İtalya’nın en iyi üniversitelerinin başında gelen Pisa Üniversitesi‘nde hukuk eğitimi gördü. Tiziano‘nun bu bölümü seçme sebebini kendisinden başka kimsenin bilmeyecek olması da, birkaç seneye tümden değişecek hayatında ilgi çekici bir başka nokta. Zira genç adam daha o yıllarda tekdüze bir hayat geçirmek istemediğinin farkındaydı.

Üniversiteye girmesinin üzerinden çok zaman geçmeden Alman asıllı bir yazar olan Angela Staude ile hayatını birleştiren Tiziano, fotokopi makinesi, daktilo ve faks makineleri üreten, dünya çapında ün sahibi olan Olivetti‘de çalışmaya başladı.

Sabahı, akşamı planlı olan Tiziano‘nun, hayattan ne beklediğini anlaması, bir kaç senesini almıştı ve bir iş seyahati sayesinde gördüğü Japonya, onu derinden etkilemişti.

Bulunduğu her durumda mutlu olabilmek gibi kutsal bir yeteneğe sahip olduğunu belirten Tiziano, her zaman şansın kendisinden yana olduğuna inanırdı. Hayatın iyi ve kötü yüzüyle herkes gibi o da tanışmıştı elbet, lakin ‘yakınmak’, Tiziano‘ya yakışan bir tutum değildi. O’nun için ‘hayatı bardağın dolu tarafından görüyor’ demek hata olur, çünkü Tiziano, yıllar boyunca deneyimle beslediği bedeninin hasta olduğunu öğrenince, aklında bir soruyla Tanrı’dan hesap soracaktı; “Neden ben?”

Farklı Kültürlerle Ticaret

admin | 03 March 2009 16:22

Irkların farklılıkları ve benzerlikleri konusu her zaman dikkatimi çekmiştir, mesela tarihten öğrendiğim en önemli şey savaşan ırkların kardeşçe yaşayanlardan daha çabuk ve etkili bir şekilde birbirlerinden beslendikleri oldu…

Neyse gelelim tarihten değilde ticaretten öğrendiklerime, hem babamın işi hem de kendi işim dolayısıyla yıllardır bir sürü milletten insanlarla iş birliği yaptım, bir sürü insan tanıdım.Bunları paylaşmak istedim.

Çinlilerle iş yapmanın gerçekten zor olduğunu herkes biliyor. Onlarla hem anlaşmak zor , hem de aksanları çok kötü ilk başta ne dediklerini bile anlayamıyorsunuz , zamanla kötü aksanları yüzünden sizin de dilinizde kaymalar, bildiğinizi unutma durumları bile oluyor. Ayrıca her işi tam olarak bilmediklerinden sürekli sorunla karşı karşıya kalıyorsunuz, çözüm için danıştığınızda ya da sorunun iç yüzünü öğrenmeye çalıştığınızda olaya sizin gümrükçüleriniz işlerini biliyorlardır ne de olsa, sizin gibi firmaya zorluk çıkaracaklarını sanmıyorum şeklinde yaklaşıyorlar. Çok büyük firmalar bile yükleme esnasında bakkal mantığı ile çalışıyorlar. Size küçük ayrıntılar için bilgi vermeye yeterli zamanları yok, konteynırlar dolusu sipariş verseniz dahi. Yedek parça stoklarını tutamayan , hangi firmaya hangi yedek parçadan kaç adet gönderdiğini bilmeyen büyük firmalar gördüm…

Sinemada Faşizmin Tarihçisi…

| 30 January 2009 10:37

resim:profile.myspace.com
resim:profile.myspace.com

Bernardo Bertolucci (16.03.1941- )
Bertolucci, yazar ve sinema eleştirmeni Attilio Bertolucci’nin oğlu. Parma’da dünyaya gelen ve babasının izinden gitmeyi düşünen genç Bertolucci, edebiyat fakültesine yazıldı. Üniversiteye devam ederken yazdığı “Gizem Arayışında” adlı şiir kitabı ile 1962 yılında önemli edebiyat ödüllerinden olan Vieareggio ödülünü kazandı.

Bertolucci ilk yönetmenlik denemesini, 1961 yılında tanıştığı Pier Paolo Pasolini’ye ‘Accatone’ (Dilenci-1962) adlı filmin yönetiminde asistanlık yaparak gerçekleştirdi. Bu işten sonra 22 yaşındaki Bertolucci, yönetmen olmaya karar verdi ve üniversite tahsilini yarım bıraktı. Aynı yıl içinde tamamladığı ilk yapıtı, ‘La Commare Secca’ (Sıska Vaftiz Anası-1962) adlı filminde bir fahişenin öldürülmesi olayını anlatan Bertolucci; bu filmi amatör oyuncularla çekti.

Yönetmen, ikinci filmi ‘Prima Della Rivoluzione’ (Devrimden Önce-1963/64) ile eleştirmenlerin ilgi noktası oldu. Bununla beraber kendi çevresinden kurtulmayı başaramayan, orta sınıf bir gencin öyküsü seyirciler tarafından tutulmadı ve Bertolucci parasal sıkıntılarla karşı karşıya kaldı. Ünlü yönetmen, sinema çalışmalarına bu sebepten ötürü dört yıl ara verdi.

Faşizme karşı 1969-1970 yıllarında çevirdiği iki filmle Bertolucci, İtalyan faşizmini irdelemeye başladı. ‘La Strategia Del Ragno’ (Örümceğin Stratejisi-1969) adlı filmin konusu: Babasına bir faşizm kurbanı olduğunu ve siyasal geçmişinden dolayı öldüğünü düşünerek tapan bir oğul, onun bir hain olduğunu öğrenir. Bertolucci, burada ince ince hesaplanmış bir anlatım yöntemi kullanmıştır. Alberto Moravia’ nın romanından uyarlanan ‘II Confarmista’ (Konformist-1970) adlı filmi ile Bertolucci, kendi ifadesine göre “Faşizmi burjuvazinin bir hastalığı olarak” tarif eder.

ANTİKANIN KOKUSU…

| 18 December 2008 13:22

Dünyada farklı kültürler, gelenekler ve farklı coğrafyaların oluşturduğu form ve materyaller farklı dilleri konuşuyor olsa bile aynı evrensel amaca(insana) ulaşıyor.
Yüzyılların getirdiği estetik anlayışı ve birikimi günümüzde modernize edilerek, geçmiş ve bugünün harmanlanması ile yeni bir tasarım anlayışını doğurmuştur.
Fransız tasarımında; özgün ve önemli bir yeri olan XV. Louis sitili fazla kıvrımlı, şaşalı ve asimetrik formları ile Rokoko ve Barok tarzı, bugün çağdaş anlayış ile yerini düz, dik açılı ve sade formlara bırakmıştır.
Tasarımın babası olarak bilinen İtalyanlar, geçmişte ve günümüzde de sitillerini dünyaya kanıtlamışlardır. Lüks otomobilden tutun mobilya, moda ve endüstriyel ürünler gibi tasarımda geniş yelpazeye sahiptirler. Keskin ve rüya gibi formlarının, ironiyle fonksiyonelliğin karmaşıklığına rağmen şiir gibi tasarımlara imza atmışlardır. İtalyan estetiği, günümüzde dünyaya ulaşmış vazgeçilmez fonksiyonel tasarımlardır.

Günün Sıcak Konusu : Lego

iMania | 16 October 2008 16:28

Lego’dan çok şey yapıldığını görmüştük ama ilk kez kalorifer dilimi yapıldığını görüyoruz. Havaların soğumaya başladığı bu günlerde hepimizin ilgisini çekebilir bu hoş tasarım. Bir İtalyan (başkası olabilir miydi zaten) şirketi olan Scirocco’nun tasarladığı ürün geniş yüzeyi ile ısıyı rahatca etrafa yayabiliyor.

Renkleri ile evinize farklı bir hava verecek
Renkleri ile evinize farklı bir hava verecek

Kaynak
12