İtalya‘nın Toskana Bölgesi‘nde ikamet eden Floransa’da, tarih 14 Eylül 1938. Sıradan bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelen Tiziano Terzani, çocukluğunu yine ailesiyle birlikte geçirdi. Aynı sofrada yemek yiyen, katkısız gıdalarla beslenmeye çalışan, arada tartışmaların da eksik olmadığı sıradan bir İtalyan ailesi. Küçük yaşta geçiridği akciğer hastalığının dışında mühim bir rahatsızlık yaşamayan Tiziano, ilkokulu ve liseyi Floransa’da bitirdikten sonra, İtalya’nın en iyi üniversitelerinin başında gelen Pisa Üniversitesi‘nde hukuk eğitimi gördü. Tiziano‘nun bu bölümü seçme sebebini kendisinden başka kimsenin bilmeyecek olması da, birkaç seneye tümden değişecek hayatında ilgi çekici bir başka nokta. Zira genç adam daha o yıllarda tekdüze bir hayat geçirmek istemediğinin farkındaydı.Üniversiteye girmesinin üzerinden çok zaman geçmeden Alman asıllı bir yazar olan Angela Staude ile hayatını birleştiren Tiziano, fotokopi makinesi, daktilo ve faks makineleri üreten, dünya çapında ün sahibi olan Olivetti‘de çalışmaya başladı.Sabahı, akşamı planlı olan Tiziano‘nun, hayattan ne beklediğini anlaması, bir kaç senesini almıştı ve bir iş seyahati sayesinde gördüğü Japonya, onu derinden etkilemişti.Bulunduğu her durumda mutlu olabilmek gibi kutsal bir yeteneğe sahip olduğunu belirten Tiziano, her zaman şansın kendisinden yana olduğuna inanırdı. Hayatın iyi ve kötü yüzüyle herkes gibi o da tanışmıştı elbet, lakin ‘yakınmak’, Tiziano‘ya yakışan bir tutum değildi. O’nun için ‘hayatı bardağın dolu tarafından görüyor’ demek hata olur, çünkü Tiziano, yıllar boyunca deneyimle beslediği bedeninin hasta olduğunu öğrenince, aklında bir soruyla Tanrı’dan hesap soracaktı; “Neden ben?”1965, Japonya seyahatinin ardından, üniversite yıllarında ilgi alanını süsleyen Uzakdoğu Kültürü, kalbini çevreleyen kaleyi içten fethediyordu ve çok geçmeden Olivetti’ye istifa dilekçesini gönderip, hukuk alttabanıyla gelen yazma yeteneğini kullanmaya karar verdi.

Angela Staude
Angela Staude

“Hayatta her zaman olağanın da üstünde şansa sahip olduğumu düşündüm. Bir kez daha şans bana yüzünü gösterdi, ya da ben öyle gördüm. Ama zaten hiçbir şey farketmezdi, çünkü her ikisi de farklı yollardan aynı kapıya çıkıyordu.”Bu süreç içinde Tiziano, yazdı. Japonya’da gördüklerini, görmek istediklerini, kaçırdıklarını ve hissettiklerini yazdı.İlk büyük gazetecilik deneyimini İtalya çıkışlı basılı medya aracı L’Asrolabio ile kazandı. Önceleri sıradan köşe yazılarından ibaret olan gazetecilik yeteneği, sonradan gelişmişti ama kalbini saran Uzakdoğu, Tiziano‘yu New York’ta ikamet eden Columbia Üniversitesi‘nin Çin Dili ve Kültürü Bölümü’ne yöneltmişti.”Her şey bir akvaryumdan ibaretti. Tek balık bendim. Patlak gözlerim hep açık, camın arkasından dünyayı izliyordum. İçinden çıkmayı düşünüp, düşünmediğimi bilmiyorum. Sadece izliyorum. Tuhaf, boğuk ve buğulu, canlı ve hiç sönmeyecek gibi duran New York’u izliyorum.
Aldığı eğitim sayesinde Çince öğrenen Tiziano, eşi Angela ile birlikte Almanya’ya gitti. 1971 senesinde Almanya’nın haftalık güncel haber dergisi Der Spiegel‘de, Asya muhabiri olarak işe girdi.”Hayatımın en güzel zamanları, Asya Kıtası’nda geçti. Çalışmak ve yetiştirmek zorunda olduğum şeyler bazen zorlayıcı olabiliyordu ama beni besleyen maneviyat idi.”Çin’den Japonya’ya, Hindistan’dan İran’a, Tayvan’dan Kuzey ve Güney Kore’ye kadar Asya’nın her toprağını adım adım keşfetti. Der Spiegel’den başka La Repubblica Gazetesi, L’Espresso, Corriera Della Sera gibi İtalya’nın ünlü dergi ve gazetelerinde muhabirlik yapan Tiziano, genelde Asya muhabiri olmayı tercih etti. Bu süreç içinde farklı kültürlerle tanışan gazeteci, Budizm‘e (Vikipedi, dinlertarihi) ilgi duymaya başladı, keşişlerle sohbete daldı, kahinlerden ders aldı.

1935 senesinde (II. Dünya Savaşı esnasında) Dünya Tarihi’ne geçen Çin Devrimi, Japonlar’ın Çin’e saldırması ve sonrasında geri çekilmek zorunda kalması ve Çin’in özgürlük ilan etmesiyle gerçekleşti. Çin sınırları içerisinde ikamet eden Mançurya’ya göz koyan Japonlar, aynı zamanda Amerika’da Pearl Harbour’a saldırdı. Amerikalılar’ın da karşılık vermesi sayesinde bozguna uğrayan Japonya, hem Amerika hem Çin’den geri çekildi.

Tiziano’nun muhabirlik yaparken cesurca savunduğu Çin Devrimi karşıtı görüşleri ve haberlerinin yer aldığı Batı basını, o sıralar kabuğundan çıkmakta huysuzlanan Çin tarafından bir tehdit olarak görüldü ve Tiziano, sınırdışı edildi.’75 – ’79 arasında Kamboçya’nın ‘Ölüm Tarlaları’ olarak tanınmasını sağlayan Khmer Rouge Olayı da (Kızıl Khmerler), yani Paris’te okuyup da ülkelerine dönen binlerce komünistin Kamboçya Halkı’nı katletmesi, Tiziano’nun tanık olduğu bir diğer vahşetti.Sene 1994 olduğunda Tiziano, ‘ikinci memlektim’ diye tanımladığı Hindistan’a yerleşti. Tam bu sıralarda yazar, hayatını sarsacak bir gerçekle yüzyüze gelmek üzereydi.”Bunun olabilitesi çok yüksek, bilirsiniz ama içten içe kendi başınıza gelmeyeceğini düşünürsünüz. Doğruyu söylemek gerekirse, doktor bana kanser olduğumu söyleyince ne üzüldüm, ne heyecanlandım. O anlatırken, ben sanki bir başkasının hastalığını dinliyordum. Benden bahsettiğinin bilincine varınca ne yapmam gerektiğini billmiyordum. İnsan, kendine bir başkasıymış gibi bakınca her şey daha kolaydır. Daha yakışıklısınızdır ve her şeyin bir çözümü vardır.”

Terzani'nin odası
Terzani’nin odası

Kanser olduğunu öğrenen Tiziano, doktorun muayenehanesinde ne bir şaşırma, ne de bir üzüntü belirtisi gösterdi. Sadece, seneler boyunca hep doğru olduğunu bildiği yolda ilerlediğine inanan, onlarca ülke, yüzlerce şehir, binlerce insan tanıyan ve deyim yerindeyse, dünyada faydalanabileceği her meyvadan tadan Tiziano Terzani’nin ölümünün ‘kanser’den olabileceği aklına gelmemişti.Başta eşi olmak üzere, oğlu Folco ve kızı Saskia, Terzani’nin hastahanede tedavi altına alınmasından yanaydı, fakat direncini koruyan Terzani, modern tıbbın ‘tüm insanlar’ için olduğuna inanmaktaydı. O’nun istediği, vücudunu tam anlamıyla tanıyıp, tanımlayabilecek, vücudunu hasta eden mikroplardan arınması için klasik bir kemoterapi tedavisi değil, O’nun bünyesine ait olan bir tedavi yöntemi sunulmasıydı. O, modern tıbbın duygudan yoksun olduğuna inanıyordu ve bunun böyle olması gerektiğini de biliyordu.Yine de kalbinden geçeni tercih etti ve çok sevdiği Uzak Doğu’ya geri döndü. Doğu’nun (halk dilinde ‘kocakarı ilaçları’) kendine özgü tedavi yöntemlerini deneyen Terzani, aradığından fazlasını bulacaktı fakat hazır değildi.

Kehanetler, batıl inançlar Terzani için yeterliydi ve sonunda Amerika’da yalnız başına küçük bir stüdyo kiralayarak tedavi programına yazıldı.Ancak, bir bilginin şu sözleri aklından hiç çıkmadı; “Hiç birimiz ölmesek, sonsuza kadar bu dünyada yaşasak, hatta bu düzen hep böyle olsa, yani ölenler de bu dünyaya geri gelse.. Dünya ne kalabalık olurdu!”

Tiziano Terzani, 28 Temmuz 2004’te eşi ve çocuklarının yanında, memleketi İtalya’da hayata veda ederken, huzurluydu. Masabaşı işinden ayrıldığı günden beri hayatını farklı ülkelerde, başka insanların düzenlerinde geçiren Terzani, hayatın ‘doğru sorular’dan ibaret olduğuna dair kuvvetli bir inanç duyarak, iç huzuru ve kendi iradesine sahip olmanın verdiği güvenle hayata gözlerini yummuştu.Terzani’nin kitaplarına buradan ulaşabilirsiniz. Türkçe’ye sadece “Un Altro Giro Di Giostra” (Atlı Karıncada Bir Tur Daha) kazandırıldı. (Turkuvaz Kitapçılık)