bildirgec.org

insanlar hakkında tüm yazılar

07-07-07 EvLiLik MüracaatLarı

necronamber | 06 July 2007 21:45

Evlilik nedir ? Neden evlenilir ? Bunların dışın da evlilik için özel tarihlerin belirlenmesinin ne faydası vardır. Örneğin 07-07-07 tarin de evlilik müracaatları artmış durum da bunun sebebi nedir ? Evlilik yıldönümünü unutmayalım diye mi yoksa neden ? İnsanlar bu tarihte evlenmek için yaptıkları sizce ne kadar mantıklı

”Çiftler, keşke evlilik sonrası ilişkilerinde de her şeyi bu kadar
irdeleyebilseler, tarih seçiminde gösterdikleri hassasiyeti, evlendikten
sonraki ilişkilerinde de devam ettirebilseler. O zaman daha mutlu
olurlar diye düşünüyorum. Zira burada, tarih seçimi konusunda
anlaşmazlık yaşayıp giden insanlar da oluyor.”

İstanbul’u Özlemek

| 02 July 2007 10:47

Ne konuşuyor bu insanlar
Ne kadar uzak kelimeler anlamdan
Aynama bir yabancı sızmış
Bakıyor bana uzaktan

Kahverengi babet ayakkabılarının içinde ayaklarının yorgunlukluktan şişmiş ve ayak kemiklerinin ayakkabısının içinde sıkışmış olmasına rağmen hala İstanbul’ u doyana kadar gezmeyi düşünen güzel,hayatının baharındaki kız bu gece kendini yorgun hissediyordu.Dur bakalım…Ne kadar olmuştu sabah çıkıp akşam dönmelerin başlamasından bu yana.Tam 10 gün olmuş.Tatil denemezdi kızın yaptına. Eğleniyordu sadece. Çok yoruluyordu bunun yanı sıra. Başka yerlere de gidebilirdi, bir tatil köyünde bir süre dinlenebilirdi. Ama doğduğu büyüdüğü yerlere duyduğu özlem herşeyin önündeydi.Böyle tatilin tek bir sebebi olabilir. ÖZLEM! Şehrin kalabalığı,sürekli otobüstekilerin kavga edişleri,gürültü patırdı yormuştu genç kızı. 10. günün sonunda artık iflah olmaz bir bitkinlik hissediyordu. İnatçıydı.16 gün daha gezip tozacaktı, birgün herhangi bir yerde düşüp bayılsa bile(!) Sevdiklerini doya doya görecek, gitmediği yerleri gezecek, keşfetmediği mekanları keşfedecekti.
Alışık değildi İstanbul’ un bu gürültüsüne,patırtısına.Burda büyümüştü ancak uzaklamıştı sonra.Sessizliği yaşıyordu birkaç senedir.Tatil amaçlı gelince şehir onu boğdu bir anda.Hoşuna gitse de kalabalığa karışıp, bunaltıcı sıcağı içine sindirmek, yorucu gelmişti. İlk uzaklaştığı zamanlarda deliler gibi özlediği İstanbul’ u artık o kadar da sevmediğini farketti.S.’ye bir gün bir araya geleceklerse eger Ege’ ye bir yerlere gitmelerinin süper olacağını söyledi, sahil kenarında küçücük bir evin ömür boyu mutluluk iksiri gibi birşey olacağını anlatıyordu arabayla trafiği yara yara giderlerken.Kızın söyledikleri sinek vızırtısı gibi gelmiş olacak ki, güldü, ” Nesi var İstanbul’un? Ben buradan başka bir yerde yaşayamam. ” dedi.
Havaalanından eve gelene kadar taksiciyi analiz etmişti kız.Uzun süre uzak kalmanın böyle garip analizlere yol açacağını hiç düşünmemişti.O da neydi? Eve gelene kadar tek bir sinyal bile vermemişti taksici abi şerit değiştirirken. Resmen yara yara gidiyorlardı trafiği.İstem dışı olarak insanları analiz etmeye başlamıştı ondan sonraki günlerde de. Otobüsler dikkatini çekti ilk başta. Onca gencin hiç bir yaşlıya yer vermemeleri. ” Gençler gittikçe vicdansızlaşıyor. ” diye düşündü kız.Diğer yanı gençlerin açısından bakıyordu duruma.Onların işi de zordu. ÖSS denen sınavdan iyi puan elde edeceklerini umut ederek o dershaneden bu dershaneye koşup duruyorlardı. Hayat zor ve bunaltıcıydı İstanbul da. İnsanlar daha fazla sinirli daha nemrut.
Bugün bir saatlik yorucu otobüs yolculuğunda oturduğu yerden gözüne ilişen yaşlı amca dikkatini çekmişti ülkesinin insanlarına özlem dolu kızın.Amca oturduğu yere uzaktaydı,yer veren kimse de yoktu. Hafifçe aralamıştı ayaklarını dengesini koruyabilmek için.Titreyen burşuk elleri sıkıca tutunmuştu herhangi bir koltuğun kenarına.Sesi duyulur mu diye teredütte kaldı genç kız.Birden ” Amca gel sen otur buraya. ” dedi tatlı bir sesle. Sesin geldiği yere baktı amca, şaşkın bir o kadar da asil bir tavırla.
-Olmaz evladım, sakın kalkma otur sen.
-Yok amca olur mu hiç?
Kalkmaya yeltendi.Kalkacak ancak otobüsün içine iğne atsan düşmez. Birazcık yer açılması lazım. Bir yerlerden bir homurtu ” Ne vardı yer verecek? Hepimiz kıpırdamak zorunda kaldık. ” diyordu sanki.Sonunda amcayı oturttu yerine. Amcanın teşekkür manasındaki tatlı mı tatlı gülümseyişi o sıcakta ayakta durmayı umursanmayacak bir hale getirmişti birden. Kız da en tatlı gülümseyişiyle karşılık verdi.Gideceği yer için iki vasıta degiştirmesi gerekiyordu. Otobüsten inince dolmuş yerine metroyu tercih etti.İki durak sonra indiğinde gideceği yönü hesaplarken pamuk bir teyzeyi, elinde üç valiz sürüklene sürüklene diğer yöne gitmeye çaliışırken gördü. Çıkış tabelası, pamuk teyzenin gittiği yönün tam tersini gösterirken umursamadan yoluna devam edemezdi. Bir koşu soluğu teyzenin yanında aldı.
-Teyze diğer taraftan çıkalım, burdan çıkılmıyor.Ver iki valizini. Ben sana yardım edeyim.
Teyze gelen yardıma mutlu olmuş;
-Yok evladım, bunlar çok ağır. Sen sadece birini al yeter bana.
-Gideceğin yer yakın mı bari teyze?
-Cevizlibağ’ a gideceğim güzel kızım.
-Teyze keşke biri seni almaya gelseymiş. Nasıl gideceksin bu üç valizle.
-Kimsem yok ki evladım. Azerbeycan’dan geldim. Bir yeğenim var, onun yanına gidiyorum. ” Gel al beni ” demeye çekindim.
Metronun yukarısına çıktıklarında kız nerden bineceğini soruyor. Ama biraz yürümesi lazım teyzenin otobüse binebilmesi için. Kıyamıyor yalnız başına elinde üç valizle oraya kadar sürüklenmesine.
-Teyze ben seni otobüse bindireyim o zaman. Yoksa içim rahat etmeyecek.
Teyze minnettar bir ifadeyle yapılacak en güzel şeyi yapıyor. Dualar ediyor kıza.
-Allah seni hiç darda komasın emi güzel yavrum. Allah tuttuğunu altın etsin. Allah sevdiklerine kavuştursun. Allah uzun ömürler versin sana.
-Amin teyzeciğim.

Kınıyorum…

darjeeling | 08 June 2007 17:00

*Üniversitede spor salonuna spor yapmaya giderken 45 kilo olduğum için bana tuhaf tuhaf bakıp ‘sen nerene spor yapıyorsun?’ diyen, kolestrolümün yüksek olduğundan bi-haber, sporu sadece kilo vermekle özdeşleştiren zihniyeti kınıyorum.*’…. falan oldum’ şeklinde cümle kuranları kınıyorum.*’Ben İngilizce biliyorum’ diye geçinip büyük harfle yazı yazarken hala ‘İ’ harfi kullananları kınıyorum.*Tuvalete girip işini gördükten sonra ellerini yıkamasını gerekirken önce memelerini sonra .öt çatallarını iyice açıp elini bile yıkamadan tuvaletten çıkan kadınları kınıyorum.*Sokakta neredeyse sek sek yaparak eve gitmeme yol açan yere tüküren tüm insanları kınıyorum.*Sokaktaki kedi ve ya köpekleri korkutmaktan haz alan tüm zihniyeti kınıyorum.*Tüm geri kafalı, karafatma, ninja takımını kınıyorum.*Arkadaş arkadaşın suratına bakarken bile ana avrat küfreden, bunu şakaya alan, annesini küfürlere maruz bırakan zihniyeti kınıyorum.*Tırnaklarının içini siyah gördüklerimi kınıyorum.*Üniversite mezunu olmadığı halde kendini bir üniversiteliden daha iyi yetiştirmiş insanlara laf atan insanları kınıyorum.(Ben bir üniversite mezunu olmama rağmen buna dayanamıyorum)*Üstlerine yalakalık yaparak bir yerlere gelmeye çalışan her kim çalışan kesim olursa olsun onu kınıyorum.*Yanınızda erkek arkadaşınız varken sevgilinizin gözleri içine bakıp kaybolan kadın türlerini kınıyorum.*Çocuğuna kendince onu mutlu etmek adına ve çok zengin olduğu için, lüks giyim markalarının bebe reyonlarından 70-80 milyonlara kıyafet alan züppe anne kesimini, çocuklarına para kazanmanın aslında ne kadar zor bir şey olduğunu anlatamadıkları için kınıyorum.*Sokakta takımının maç kazanması ya da kaybetmesi üzerine küfür ederek takımını destekleyen tüm insanoğlunu kınıyorum.*Televizyonda milyarlara milyar demeyen sunuculara verilen paraların aksine 500-600 ytl’ye kamera arkası ekibini idare eden zihniyetleri kınıyorum.*Hiç ama hiç kadın budalası olmayan ülkemiz erkeklerinin(!) önünden bir karış etekle geçtikten sonra ‘ ayyy he raped meeeee’ diye yırtınan zihniyeti kınıyorum.*2 satır yazı yazdıktan sonra elinde ki kağıdı çöp kutusuna fırlatan hatta 1 hamburger için gereğinden fazla peçete harcayıp çoğunun çöpe gitmesine sebep olan insanları kınıyorum.

Fanus İnsanları- 2 (Suuguurccann)

| 08 June 2007 15:24

” Fanus İnsanı” ne demektir, bileniniz var mı?
” Fanus insanı, fanus insanı” diye mırıldanırken, bunu nasıl açıklarım diye düşünürken, arkadaş merak etmiş.
– Fanus insanı ne demek? Mesela ben çok evde otururum. Bu mudur?
-Hayır, beyinsel birşey.

” Fanus İnsanları” tamamen benim keşfettiğim bir kavram. Peki nedir bunlar, nerde, nasıl yaşarlar? Bu tür insanların genelde babalarında bitmeyecek kadar çok para vardır. ” Para babası” sözcüğü bu duruma çok iyi oturur. Mevzu her baba parası yiyenler değildir. Mevzu bilmem kaç yaşına gelmiş, hala bir baltaya sap olamamış, ve babasının kasalar dolu parasına güvenerek sap olmayı şiddetle reddeden insanlar, insancıklar.Şöyle bir gözlerinizin önünde canlandırmam gerekirse, Lacoste gömlek veya tişört, Levis veya Diesel kot ve vazgeçilmez aksesuar RayBan gözlükler… Bayanlarda tarzlara göre değişiklik gösterir, ancak herşeye rağmen RayBan gözlükler bu yazın modası olarak gözlerdedir veya gömlek, tişört, ceket her ne giyilmiş ise, iliklenen son düğmenin yukarısına asılmış vaziyette kendini göstermektedir. Arkadaşım bana da almış aynı gözlüklerden. Birgün dışardayım. Güneş tepede parlıyor. Çıkardım gözlüğümü, takacaktım. Bir dakika… O da ne? Kızılay artık güneş gözlüğü de mi dağıtmaya başladı acaba? Her beş insanın üçünde benim gözlüğümün farklı bir rengi. Aynı gün arkadaşla buluştum. Bir hamleyle çantasından birşey çıkarıp yüzüne yerleştirdi. Aman Allahım, yine mi aynı gözlüklerden? Ertesi gün liseden bir arkadaşla görüştüğümde de gördüm onu. Rengi dahi aynıydı. Tek bir arkadaş kalmıştı. Seviniyordum. Bugün gördüm. O da almış. Üzüldüm. Herşey ne kadar da maddeleşti diye düşündüm.

14

buddhala | 13 May 2007 22:00

Yeni tanıştığım insanlara adımı farklı olarak söylemeye başladım. Efe, Burak, Derin, Deniz, Berk… hoş isimler. Bu eski halimden memnun olmadığımın ya da kendimi kabul etmediğimin göstergesi olabilir belki. Ama benim için yeterli bir değişim sağlamadı. Çoğu kişiyle aram bozuldu. Yeni tanıştığım insanların adını unutan hafızam, onlara hangi adla kendimi tanıttığım bilgisini taşıyamadı. Benim birinden yardım almam lazımdı. Bu bir enstruman olabilirdi, bir kalem, bir traş ya da ayakkabı… Günlük hepsi. Küllük atıştırmaya devam ederken, sigaranın bana dumanıyla birşey yazmaya çalıştığını fark ettim. Gerçek adımı… benim için gerçek bir adımdı. Asıl adımı muhafaza ettim. Adlara köle olunuyordu. Adlar bayraktı, beden toprağında. Adımı unutmadım, aldatmadım bir daha. Bir kız adı, herşeyi, bu bedeni sarsmaya yetti. Şimdi ki adım bu toprakları terk etmişti, herşeyin sonunda.

durak
durak

Onu bir kez tramvay durağında gördüm. Tanıyan var mı diye, herkese sordum, tarif ettim. Yoktu ama. Okuldan sonra, hep onu gördüğüm saatte durağa gidip beklemeye başladım. Yeni arkadaşlar edindim. Hepsine durumu anlattım. Ama ne onlar tekrar görebildi ne de ben. Günler geçti. 1.12 gün, 2.89 gün, 3.47 gün, 4.776 …

HAYAT TECRÜBESİ

| 08 May 2007 12:57

Tecrübe denen şeye inanmıyorum!! Hayat tecrübesiymiş! Efendim nedir bu tecrübe? Yenilir, içilir mi? Kitaplardan okuyarak mı öğreniliyor? Yoksa ” Çok gezen mi, çok okuyan mı” dan yola çıkarsak, çok gezersek mi sahip olabiliyoruz tecrübe denen şeye?
Sürekli büyüklerimiz, “Benim hayat tecrübem var. Sen daha hiç birşey bilmiyorsun” derler ya. Gerizekalı yerine koyarlar hani bizi. Ülkeme tatile gelme arifesinde( gidicem gidicem dedim bir gidemedim ya:) Ama gidiyorum bu sabah.Geliyorum mu demeliydim yoksa?) valizimi hazırlarken annemin nasihatlarını dinlemeye koyuldum.
-Dikkatli ol.Akıllı uslu bir kız ol. Aman haa akşamları eve geç kalıp da beni üzme, merakta bırakma emi güzel kızım.
İçimdeki ben, ” Anne ne diyorsun. Keyfimi kaçırma” şeklinde isyan ediyor.Ama anneler böyle işte. Anneyi geçtim, onun ki belki normal ama benden büyük olduğunu bilen herkes aynı şeyi yapmak zorunda mı?
Annem de” Aman kızım kötü birşey yapma emi evladım” gibi şeyler söyleyip arkasına da ” Bak benim hayat tecrübem var.Söylediklerime burun kıvırmaktan vazgeç artık. Eve olmadık kişileri gece yatısına çağırmak filan da yok.Off dik başlılığın tuttu yine.” diye ekleme yapıyor.

TEBRIKLER

| 22 April 2007 02:03

Dakikalar boyunca gözlerimin içine dolan,ama ısrarla akıtmadığım yaşları görmezlikten gelerek ameliyattan kalmadikişlerini anlattığına inanamıyorum.Buna inanmak istemiyorum.

Neden kimseye laf anlatamıyorum ben? Şu bir haftadır sürekli insanlara birşeyler açıklamak istiyorum,birşeyleri açıklamam gerekiyor ama kimse beni dinlemeden istedikleri etiketleri yapıştırmaya kalkıyor. Olmadığım şey kalmadı. Birileri de beni anlasın ve öyle değerlendirsinler istiyorum. Birileri de bana istedikleri etiketi yapıştırmasınlar istiyorum.Bugün de agresif biri oldum. Buna inanmaya zorluyorum kendimi. Ama ben agresif değilim gerçekten, sadece birşeyleri açıklığa kavuşturmaya çalışıyorum ve sürekli susturuluyorum.Sonra da agresif,nankör,hatta bence psikopat bile diyecek dereceye geliyorum.Hayat niye acımasız bazılarına karşı.Ben doğalı kaç yıl daha oldu ki? Kaç yıl oldu ben bu lanet olası dünyaya geleli.En sevdiklerim bile bana istedikleri muameleyi yaparken ben nasıl hayattan zevk alabilirim? Neymiş efendim,kendime yeni hobiler bulmalıymışım.Hiç bir hobi,yaptığım güzel denebilecek hiç bir aktivite beni rahatlatmıyor, içimdekileri yazmak dışında.