Yeni tanıştığım insanlara adımı farklı olarak söylemeye başladım. Efe, Burak, Derin, Deniz, Berk… hoş isimler. Bu eski halimden memnun olmadığımın ya da kendimi kabul etmediğimin göstergesi olabilir belki. Ama benim için yeterli bir değişim sağlamadı. Çoğu kişiyle aram bozuldu. Yeni tanıştığım insanların adını unutan hafızam, onlara hangi adla kendimi tanıttığım bilgisini taşıyamadı. Benim birinden yardım almam lazımdı. Bu bir enstruman olabilirdi, bir kalem, bir traş ya da ayakkabı… Günlük hepsi. Küllük atıştırmaya devam ederken, sigaranın bana dumanıyla birşey yazmaya çalıştığını fark ettim. Gerçek adımı… benim için gerçek bir adımdı. Asıl adımı muhafaza ettim. Adlara köle olunuyordu. Adlar bayraktı, beden toprağında. Adımı unutmadım, aldatmadım bir daha. Bir kız adı, herşeyi, bu bedeni sarsmaya yetti. Şimdi ki adım bu toprakları terk etmişti, herşeyin sonunda.

durak
durak

Onu bir kez tramvay durağında gördüm. Tanıyan var mı diye, herkese sordum, tarif ettim. Yoktu ama. Okuldan sonra, hep onu gördüğüm saatte durağa gidip beklemeye başladım. Yeni arkadaşlar edindim. Hepsine durumu anlattım. Ama ne onlar tekrar görebildi ne de ben. Günler geçti. 1.12 gün, 2.89 gün, 3.47 gün, 4.776 …Gün boyu elini açmış dilenen kadına gözüm takılıyordu bazen. Farklı farklı insanlar, transparan kıyafetler, göz kamaştırıcı saçlar, tramvayın arkasına asılan çocukları kulağından çekip azarlayan görevli, arkadaşlarının bu haline köşede gülen selpak satan diğer çocuk, yanıma oturup bacağı bacağıma değdi diye kıllanan hatunlar ve adres soran dilberler…

insanlar
insanlar

Geceleri bankta uyumaya başlamıştım. Yaz geldi diye geceleri sorun olmuyor. Bazen görevliler beni dürtüklüyordu. Başka yerde, daha ıssız bir bankta yatıyordum. Ufak orgazmik sesler uykumu bölse de, onu hiç olmazsa birkaç saniye görebildiğim rüyalara dalıyordum. Uyandığımda, simitçi çocuktan taze gevrekler kapıp, aşağıdaki çaycıda kahvaltıyı yapıyordum. Uzun bir zaman geçmişti. O kızı tekrar görebilmek için, bir durakta haftalardır sızdığımı fark ettim. Saç sakal birbirine karışmış, tanıyanlar ya utandığından ya da tanıyamadığından yanımdan geçip gidiyordu. İçim ufalanıyordu.Tüm bunlar, incelikler yüzündendi, Sertap Erener’ in dediği gibi.Bir genç geldi, o sabah. Saati sordu. Saatim olmadığını ama ilerdeki reklam panolarında saatin olduğunu söyledim. Halime acımış olacak ki, elime para tutuşturdu. Acınacak halde olduğumun deliliydi bunlar. Artık para da kazandığıma göre…Geceleri, travestiler canımı sıkıyordu. Polise dert yanamıyordum. Polislerle aram 1 mayıstan beri bozuktu. Beni de eylemci sanıp coplamışlardı. Küfrü basınca zaten olay koptu. Sonra küsmüş ve yardım dilememeye ant içmiştim. Travestiler, orama burama dokunuyordu bankta yanıma gelip… Özelleştirilmiş bankaların reklamının yapıldığı banklar. Sırtımda izleri vardı bankların ve bazen çok sert yatmışsam bankaların.Yazın sonuna doğru taksiciler ben üşümeyim diye arabada yatmama izin veriyorlardı. Ben de, arabada sessizce yatıyordum. Hatta ayıp olmasın diye sessizce gaz çıkarıyordum. Derdimi anlattığımda çoğu mutluluğa ulaşabilmem dileğinde bulunuyorlardı. Bir gün bir tanesi bana acı gerçeği hatırlattı. Adımı unuttuğumu fark ettim. Bir ad hatırlıyordum ama emin değildim. O kızın yüzü aklımdaydı ama benimki… İlk yüzüm, adım… Çantamı bir ara çaldırmıştım. Telefonumu da açlıktan ve şarap karşılığında elden çıkarmıştım. Taksici halime gülüp bana isim taktı. Senden olsa olsa Budala olur, dostum! Sana Budala desek alınmazsın di mi? Evet, deyip yatmaya çalıştım. Yüzümde yanıp sönen kırmızı ışıklar… Günlerce adımı hatırlamaya çalıştım. Ne o kız ne de ben… Elde var sıfır!Çay simit tadında bir rüzgar, şekerleri karıştıran kaşık çığlığında martı sesleri… Bir ara bana para yardımında bulunan delikanlıyı yine görünce eski dostumu görmüş gibi heyecanlandım. Arkadaşlarımın hepsini unutmuştum. Bir tek onu hatırlamak ne acı. Selamıma karşılık verince, hemen yanına gittim. Hal hatır sorduk. Kız arkadaşını beklediğini söyledi. Vedalaştıktan sonra, ben bankın köşesine geçip, yegane amacıma odaklandım. Uzaklardan kusursuz hışırdayan saçları, büyülü sözler fısıldayan gözleri, içilesi dolgun dudaklar ve meleğin kanatlarını kapatıp buraya doğru koşmaya başlaması. Ne diyeceğimi, ne yapmam gerektiğini düşünürken yanıma doğru geldi ve bana para veren delikanlının dudağına bir öpücük kondurdu. Genç onları izlediğimi görünce, tebessüm edip beni onunla tanıştırdı. Adı tüm hikayeye uygun biçimde Melekti. El sıkıştık, bana adımı sorduklarında kalakaldım. Aciz bir şekilde, Budala dedim. Gülüp, şakayla omzuma vurdular. Köşeye sıkışmış gibi saçımla oynuyordum. Yaptığımı espri olarak anlayıp, gülmeye devam ederek, yanımdan uzaklaştılar. Aylardır, beklediğim, peşinden koştuğum kıza, kendimi Budala diye tanıttım. Yanında erkek arkadaşı vardı. Ne yapmam gerektiğini düşündüm. Onları ayırsam mı, o kızı elde etmeye çalışsam ilgisini ne kadar çekerim? Hiçbirşeyim yoktu. Herşeyin sonunda, bu durakta tekrar onu gördüm, amacıma da ulaştım. Onu görene kadar, binlerce insan da gördüm. Kusurlu insanlar, küsürlü sayılar gibi. Ve onların uslu yalanları, üslü sayılar gibi artan… Ama aralarında bir tanesi vardı, bir tanesi tekti. Bir tanesi en başından adını muhafaza etmişti, adını hakketmişti. Şimdi o da gitti.

kusurlu sayılar
kusurlu sayılar

Duraklarda insanlar neyi beklerdi düşündüm. Ben sadece onu beklemiştim güya. Halbuki hergün farklı bir otobüse binip kaybolmuştum, aynı durakta. Ne o kız, ne de ben. Durağın köşesine kıvrıldım. Ve reklam panosuna bakıp yüzümü inceledim. Reklam panosunda, Melek yazısına gözüm ilişti. Melek’ in telefonu yazıyordu. Bir hayat kadını ya da travestinin telefonuydu büyük ihtimal. Melek ne kadar kutsal bir isimdi benim için ama isimler dağılmıştı bile sahibine sorulmadan. Tüm efsunlu ortam dağıldı, cinayet mahaline döndü her yer. Birden selpak satan çocuk geldi yanıma. Elime silah gibi bir kağıt uzattı, “Bunu ordaki abi ve abla gönderdi.” deyip. Kağıdı açtığım da yeni doğmuş bebeğe adı söylenmiş gibiydim. O duyguyu önceden tatmadım ama uykumu getirmişti. İnsanın adını bilmesi güzeldi. Belki annemin koyduğu ad bu değildi ama bu adın bana sahip olduğu ortadaydı. Adını hakketmek veya değerli bir adı kötüye kullanmak… Adı banklara yazmak ya da ağaçlarda kalpler çizip baş harfleri kazımak. Bana bu adı bir Melek koydu. Sevdiğim ama karşılık göremeyeceğim bir Melek. Şimdi ben de mutluyum. Hemen bana Budala diyen taksi şoförünün yanına koşup, kağıdı gösterdim. Adımı biliyordum deyince, bana tebessüm etti ve “Hiç değilse artık sadece adın da yazsa bir kimlik kartın var yani!” dedi. Kağıdı sıkı sıkı tutup, cebime soktum ve uyumak için taksinin arkasına geçtim. Yüzümde yanıp sönen kırmızı ışıkları. Adımı bilmenin verdiği huzurla günlerce orda yatabilirdim. Elimde isminin yazıldığı bir kağıt…

küsürlü insanlar
küsürlü insanlar