bildirgec.org

hikaye hakkında tüm yazılar

itiraf ediyorum, ben bir meleğim!

plumprune | 03 March 2003 16:06

Güzel bir bahar sabahı, iki köpeğim ve ben dışarı çıktık. Deniz manzarasına kendimi kaptırmış, köpeklerimin malum ihtiyaçlarını gidermelerini bekliyordum. Onlar da şen şakrak, kah sağa kah sola koşarak, her yere izlerini bırakıyorlardı. Kitty (kızım) zor beğenir, burnunu sokmadığı yer kalmaz, hanfendinin poposu çok değerlidir, her yere dışkı bırakmaz. Topiş (oğlum) tam bir serseridir, utanmasa beni de sınırlarına dahil etmek için bacağıma işeyebilir. Nitekim aklınca yastığıma işeyerek, kötü emellere sahip tüm köpekleri benim çevremden uzaklaştırmıştır. O bir kahramandır. Ona bu konu ile ilgili sakın sitemde bulunmayınız, inanın iyi niyetlidir. Kendisi bana defalarca bunu açıkladığı için, ben onun bu iyi niyetini memnuniyetle kabullenirim. Ancak en kısa zamanda yastığı değiştirir, sonra da hafif kaş çatarak, “ya gören olursa, anlamazlar ki” derim, o da anlar, bi süre dikenli tellerini yatağımdan uzak tutar.

TA TAA

infuscoare | 01 February 2003 00:13

PLAY >

Şimdilerde, birkaç düzine adamın bir araya gelip, ürettiği fantazilerini izlemek üzere oturduğumuz koltuğumuzda, kırmızı hapı yutarak Matrix`de yolculuğa çıkabileceğimizi, oradan Mars`a giderken, bindiğimiz uzay aracında yanımıza bir mutant oturabileceğini, yolda giderken yıldız savaşlarının çıkabileceğini, hasar alıp orta dünyaya inmek zorunda kalan gemimizin alien`lar tarafından istila edilebileceğini, bizi onların elinden Elf`lerin kurtarabileceğini ama onlara teşekkür edebilmek için Elvish bilmemiz gerektiğini biliyoruz…

Ancak, henüz insanlar bunları bilmiyorlarken, uzaylılar ya da dinozorlar dünyayı işgal etmemişken, terminatorler Sarah Connor için geri dönmemişken veya rock yıldızları henüz sahneye kıvılcımlar içinde uçarak inmiyorlarken, yani evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berbeooaauuurmmm…

YansımA

oky | 30 September 2002 02:36

istisna bir vakitte,

arayasım geldi, bulamadım. bi sigara yakıverdim ve şarkı dinlemeye koyuldum. az biraz tuhaf hissettim. ammaan demek istedim, diyemedim. sonrasında düşündüm de, rüya görmüyordum. rüya kadar saçma değildi zaten, keşke tanımamış olsaydım onu. yaşamı paylaşmak isteyebileceğim tek kişiydi, neler yapmazdım ki onun için. hayatı düşündüm ardından. sigara üstüne sigara esnasında. şimdiki aklım olsaydı keşke zamanında. tam kıvama gelmiştim, yeminimi bozmadım. neyse, yarın kafa dağıtırdım. karşı çıksakta gerçek böyle. sokaklara zıplamak istedim. uyuyakalmışım, gönülsüzce. ya da belki de yeni uyandım.

intihar edin beni..

Saçmalıklar – 3

oky | 18 July 2002 03:10

küçük sarı dişlerimle atışmıştık.

beni kötü temsil ettiklerinden dolayı şikayetçiydim onlardan. “çektiririm sizi” diyerek korkuttum önce. gülme hakkımı elimden almış bulunmaları beni çileden çıkarıyordu. bir gün kendi kendime “neden kaplatmıyorum?” diye sordum. evdekileri buna ikna eder etmez kendimi doktorun kapısında buldum.

muhayehane veya muaynane ya da muhayhane, belki de muğaynane apartmanın ikinci katındaydı. kimse yoktu. doktor tatile çıkmış. bir haftanın ardından yeniden gittik. zaten tanıdıktı. önce biraz sohbet ettik. bu fikrimin temellerini araştırdı kendisi. “gençsin” dedi bana. vazgeçirmeye çalıştı. baktı kararlılığım karşısında yapılacak bir şey yok, dişlerimi kontrol etti. “sen sigara içiyorsun” dedi. ben “içmiyorum” dedim. “içiyorsun” dedi tekrar. “içmiyorum” diye ısrar ettim. heyecanlandım. annem bana dönüp “içiyor musun yoksa?” diye sordu. “içmiyorum” dedim. yine sordu. yine aynı cevabı verdim. bir yandan da bunun daha ne kadar süreceğini düşünüyordum.

başlık girmekten yana değilim!

philip_natan | 27 June 2002 09:13

BOMBA

Eve giderken bir kedi gordum. Kapıyı açmak için anahtari kapi kilidine soktuğum anda kedinin arkamdan bana doğru atlamakta olduğunu hissettim. Arkama doğru döndüğümde kedi ile yüzyüze geldik. Kedi havadaydı. Birkaç milisaniye sonra yüzümde bir sürü çizik olmak üzereydi ki koruyucu bilgisayarım çalıştı ve etrafımda koruyucu bir metal kalkan oluşturdu.

Bu kalkan küçük metal bilyelerden oluşuyordu ve dışa doğru bana saldıran her ne ise onu etkisiz hale getirmek için açılıyordu. Kedi küçük metal bilyelere çarptı. Cansız yere düşmeden önce gözlerindeki şaşkınlığı ve bu nasıl olur der gibi bakması görülmeye değerdi.

Ben tekrar kafamı kapıya doğru çevirdim. Anahtarı anahtar deliğinde çevirmek üzereydim ki hologramik bilgisayar gözlerimin önüne bir uyarı mesajı verdi. Kapıda bir bomba vardı. Kapıyı açmaya çalışırsam patlayacaktı. Kapıyı açmadan anahtarı geri çıkarmak üzereydim ki ikinci uyarı mesajı geldi. Anahtarı dışarı çıkarırsam da bomba patlayacaktı. Bombacı tüm olasılıkları düşünmüştü sanırım.

Anahtardan elimi çekmeyi düşündüğümde üçüncü uyarı geldi. Bomba sıcaklığa karşı duyarlı idi. Yani elimi çektiğimde anahtar soğuyacak ve bomba yine patlayacaktı. Anahtar deliğindeki anahtarı tutarken ve ne yapacağımı düşünürken dördüncü uyarı geldi. Bombada zaman ayarı vardı ve 2 dakika sonra patlayacaktı. Bombanın zamanlayıcısı anahtarı deliğe soktuğum anda çalışmaya başlamış olmalıydı.

Çok akıllı bir bombacı ile karşı karşıya olduğum kaçınılmazdı. Bilgisayarım o anda ışınlama kemerinin çalışmak için hazır olduğunu söyledi. Bilgisayara bombanın gücünü sordum. Bilgisayar bombanın 3 km lik bir alanda canlı herşeyi yok edecek güçte olduğunu söyledi. Ne yapmalıydım? Kaçıp kurtulmalı mıydım? Yoksa 2 dakika için de olsa bombayı etkisiz hale getirmenin bir yolunu mu bulmalıydım?

DüğünDevam

ae31 | 21 June 2002 18:45

Gözlerimi açtım. Tek bir gerçekle yüz yüzeyim. Yatağın kıyısında tavan arasında gidip gelmek.

Sessizce ellerimi uzatıyorum. Yataktan kalkma niyetinde de değilim. Bana sarılmasını bekliyorum.

Gözlerim bugün yorgun gibi. Banyoya kalkıp duşa, oradan göz yaşlarına boğuluyorum.

Saati dokuzda Mr Bastiani ile buluşmak için otelden ayrılıyorum. Hala etkisinden kurtulamadığım gecenin içindeyim sanki. Bastiani hoş koyu takım elbisesi ile beni lobide karşılıyor. Sakallı uzun saçlı pekte uzun gözükmeyen Bastiani’nin hareketlerine hayran kalıyorum. Beraber lobiden çıktığımızda bana dün geceyi soruyor. Sarsılmış dayak yemiş gibi duşun altında can çekişirken düşlüyorum ve cevaplarımı isteksizce sıralıyorum.

Bastiani kısa cümleler kurarak İspanya’dan kadınlardan bahsediyor. Kendisine yorgun olduğumu ve gerekli konuların konuşulması dışında kendisinden hemen ayrılmak istediğimi söylüyorum.

Şimdi tekrar otel lobisindeyim.

Bana mesaj olup olmadığını yokladıktan sonra tv odasında son haberleri dinliyorum. İnce bilekli kırmızı etekli kadın adımı tekrarlıyor. Ona dönüp telefona cevap veriyorum..

ozzy hikayeleri

hafifuyku | 18 April 2002 17:44

Genç Ozzy

Çocuk Ozzy’nin kilot utancı

Ozzy’nin gerçek ismi John. Annesinin kızlık soyadı Unit. Birmingham’da büyümüş ve daha 14’ünde Kara Panterler isimli bir grubu varmış.

Okul arkadaşlarından Chris onu hatırlıyor:

Biz 16 yaşlarındayken, yani 1962-63 civarlarında Ozzy, evsiz gibi birşeydi. Kendisine kilot alacak parası bile yoktu. Bir Pazar Aston Park’ında otururken, bir takım kızlar Ozzy’nin pantolonunun önündeki delik sayesinde kilodu olmadığı gerçeğini öğrendiler.

Onunla ağlayana kadar dalga geçtiler. Bundan sonraki beş sene boyunca da ağlamasıyla dalga geçtiler. Onu gerçekten delirtebiliyorlardı.

Kanunsuz Ozzy

Parmaksız eldivenler, Ozzy’i hapse gönderiyor.

işte yine oLdu!

naftalin-hafif | 25 March 2002 07:32

bugün babamın direktifi ile Gebze’ye gitmem gerekti ve bunun için Haydarpaşa’dan tren yolu ile gitmeyi tercih ettim, “eee bunun bizi ilgilendiren tarafı ne diyebilirsiniz” ki benim anlatmak istediğim şeyde bu değil zaten 🙂

,sadece konuya girme amaçlı ve anlatmak istediğim konuyu buraya nasıl yansıtabileceğimi – daha doğrusu yazıya nasıl aktarabileceğimi – düşünürken her şeyin aklımda darmadağın olmasından sebepLe yazacaklarımı sürdürebilmek amaçLı böyle bir giriş yaptım 🙂

…aslında her şey bir nevi buradan başlıyor. kafam da o kadar güzel kurgulamıştım ki eve gelip bilgisayar başına geçtiğim anda ki durumumu [unutkanlığımı] en iyi belirten cümle yazıya attığım başlıktır… evet bir kez daha unuttum [dağıldım] ve tutukluk yaptım. biraz kafamı toparlayayım he! Evet; Vapurda ki sakız çiğneyen adam, pis adam ! beni soktuğu duruma bak. Trene binmeden önce bindiğim vapurda karşımda mıydı? Ya yakınımdaydı işte ! sakız çiğneyen bir adam vardı ve sakızı çiğneyiş şekli iLe uyuz oLma dürtülerimi harekete geçirdi, daha sonra trene bindim ve tren yolculuğu yaklaşık bir buçuk saat kadar sürüyor ve buda bir şekilde kafanızda dolanan şeylerin üzerine gitmeniz ve onlar hakkında yorumlar yapmanız için bir fırsat gibi görülüyor ki o an için benimde kafama uyuz oLma dürtülerimi harekete geçiren – o adamın da iğnelemesi iLe – huylarım aklıma geldi ve biraz olsun onlar hakkında neler konuşabileceğimi ve neler söylenebileceğini merak ettim… Tabii ki bunları kronolojik bir sıraya sokamam ki buda saçma oLur zaten aklıma geldikçe ve toparlayabildiğim kadarı ile yazacağım…

19 SANİYE (ŞEY)—-(RÜYA ÜÇLEMESİ)

no_name | 18 March 2002 03:37

Genç adam aradıgı şirketi bulmuştu.Yeni bir şirket yeni bir heyecandıonun için birkez daha çantasını kontrol edip zile bastı.

Güzel bir sekreter açtı kapıyı:

– Buyurun ne istediniz?

– ‘Şey’ için gelmiştim ben Eee patronunuzla görüşecektim ben

– Buyurun şöyle oturun sizi biraz bekletecegim beyefendi şu an çok önemli bir toplantıdalar.

– Tabii sorun degil

Odada onunla birlikte iki kişi daha vardı. Adamlar karşılıklı oturmuşlardı aynen onunkine

benzer çantaları vardı.Birbirlerini tanımıyorlardı büyük ihtimalle ,birbirlerine bakmamaya çalışıyorlardı.

Acaba diye düşündü onlardamı aynı ‘şey’ için gelmişlerdi?

Neyse dedi heyecana gerek yok hem ben artık profesyonelim dedi içinden..

Çantasını yavaşça açtı.Çok sakin hareketlerle çıkardı çantasından susturuculu tabancasını.

Diger iki adam farketmediler onun bu harekatini.

Ne olursa olsun presibiydi öncelik herzaman için sekreterindi görmesini istemezdi neler olacagını

silahı sekretere dogrulttu.

Ortalık buz kesmişti sanki bir anda .Bir türlü kurtulamamıştı ilk kişi sendromundanda.

Önündeki evraklara bakmakta olan sekreterin tam kafasının üst tarafına giren mermiyi gögsüne

giren izledi.(4 saniye)

Adamlara dönüş (1 saniye)

1.ADAM

Silahın dogrultuldugu adam refleks bir hareketle elindeki çantayla yüzünü kapadığı anda peşpeşe

gelen üç mermi çantayı parçalayarak kafasına isabet eder.(3 saniye)

2.ADAM

Diger adam afallar çantasını açmaya çalışır,çanta elinden kayar,önünde ki sephayı genç adama dogru

af diler gibi fırlatır ,çok güçsüz bir atıştır bu.Kendini koltugun arkasına dogru atmaya çalışırken:

Zamanın kullanılmadıgı karşı tarafta aynı anda

Sepha genç adama ulaşamamıştır bile,acaba çantasında ne vardı der kendi kendine neyse tabancadan

çıkan ilk mermi koltugun arkasına dogru atlayan adamın bacak baldırına isabet eder ikincisi koltuğun

kol kısmına gelir(8 saniye)

Bir adım açı düzeltme(1 saniye)

Koltugun arkası net görünür adam kafasını kaldıramadan aralıksız iki kurşun biri kafasının arkasına

digeri sırtına isbet eder.(2 saniye)

Genç silahı çantasına koyar.Odalar hakikatten ses geçirmezmiş der.İçeri dekilerden ses soluk

çıkmamıştır.

Gölge 2…

pinkfloyd | 06 March 2002 10:19

NOT: Önce Gölge 1’i okumalısınız.

Uzun bir zaman geçti. Ama hala hiçbir belirti, hareket, oluşum yok. Öylesine olduğum yerde duruyordum. Oturmaktan sıkılmıştım. Ama ne yapabilirdim ki kapısız bir odada? İçinde bulunduğum sonu bilimez bu oyun beni böyle bırakacak değildi ya! Elbet bir çözümü olacaktı.. Aynalar.. aynalar.. mutlaka bunların ardında bir şeyler olmalı diye düşündüm ve onlara yöneldim. Aynalara bakıyorum, beynim hala bu alışılmaz duruma alışmamıştı. Kendimi göremiyordum. Aynaları bir şekilde kırmam gerekiyordu. Ama etrafta aynaya fırlatacak hiçbir şey yoktu. Çaresiz üzerimdeki gömleği çıkardım, elime sıkıca bağladım ve aynaya sertçe bir yumruk attım. Atmamla birlikte yere düştüm. Aynanın için-den geçtim sanırım. Alışmıştım aptallıklara. Etrafıma dikkatlice baktığımda düştüğüm yeri hatırladım. Gizem’in istediği saati getirmek için çıktığım odaydı bu. Bu ev nasıl bir cehennemdi anlamıyordum. Ama bu oyundan gerçekten çok sıkılmıştım, merdivenlerden hızlıca aşağıya inmeye başladım.. Merdi-venlerin sonuna geldiğimde Gizem Hanım’ın çocuğunu merdivenlerde ağlarken görmüştüm. Onun çocuğumuydu onu da bilmiyordum ama bu paradoks üzerine düşünecek zamanım kalmamıştı. Neden bilmiyorum çocuğun yanına oturmadım. Öylesine duruyordum. Düşünmek istemiyordum çünkü bir an önce eve gitmeliydim artık, kiminle diyaloğa girsem davranışlarım başkalarının elinde oluyordu. Ama eve gitmem için çocuğun yanından geçmem gerekti. İstemsizce yanına oturdum ve başı dizlerinin aras-ında olan çocuğa seslendim. Sarı saçları omuzlarına dökülüyordu, düzgün, bakımlı:

-Hey, neyin var?

-…

-Niçin ağlıyorsun?

..yine lambalar söndü ve yine aynı his. Her yerimden bir şeylerin geçtiğini hissediyordum. Fakat bu biraz daha farklı. Daha gerçekçi. Ne olduğunu anlamak istemiyordum. Öylesine durmaya devam ettim ve ışıkların gelmesini beklemeye devam ettim.

Işıklar tekrar yandığında oldukça büyük bir yataktaydık. Gizem ve ben. Ellerim ve ayaklarım bağlıydı ve çıplaktım. Gizem şehvetle bana sarılıyordu. O kadını arzulamadığım halde ona karşılık veri-yordum ve o anki durumumdan kahretsin ki hoşlanıyordum .. sanırım ..Tam ona seslenecekken yatak-tan çıkan iki el ağzımı kapattı. Kırmızı kostümü olan iki tane koldan ve Gizem’den başka bir şey göre-miyordum. Gizem oldukça sert davranıyordu. Sanki bana o oyunları yapan kadın değilmişçesine benimle sevişiyordu. Gözlerimi kapattım, hiçbirşey yapamıyordum ve çok yorgundum. Onun ne yaptığını görmek istemiyordum. Onunla neler yaptığımı da. Tek hissettiğim Gizem’in üzerimde gezen tırnakları.

İstemeden verdiğim bedensel karşılığım kısa bir süre sonra birlikteliğimizin sona ermesinin se-bebi oldu. Hissettiğim kadarıyla Gizem üzerimde öylece duruyordu. Gözümü açmaya korkuyordum. Ama açtım, üzerimde bir battaniye vardı.

Birden rüya görmüşüm duygusuna kapıldım çünkü evimdeydim, en son uyuduğum zamandaki yerimde, odamda yatıyordum, evimin kapısı ve penceresi vardı, yağmur yağıyordu ve özellikle rüyamda yaşadığım Gizem’le birlikteliğimizin izini bedenimde hissediyordum.

Yatağımdan doğruldum. Buz gibi soğuk bir suyla duş aldım ve ardından kendime yiyecek bir şeyler hazırladım. Gördüğüm kâbus beni çok yormuştu anlaşılan. Televizyonda hiçbir şey yok. 26 tane kanal var ama kahrolası televizyonda hiçbir şey yok. 10’unda magazin, 3’ünde arabesk, 1’inde magazin haberleri sunan kurbağa suratlı biri, 5’inde üçüncü sınıf çizgifilmler, geri kalanlarında da ıvır ve zıvır.

Doğru bir saate bakmayalı çok uzun zaman geçmişti. Kol saatimi sanırım banyoda unutmuş-tum. Doğrulup banyoya doğru ilerlemeye başladım. İlerlerken de gördüğüm o iğrenç kâbus aklımdan çıkmıyordu. Tam banyonun kapısını açıp saati alacaktım ki kapı çaldı.

-Kim O?

-Bakar mısınız? .. Merhaba, şey .. ben .. Gizem Sarnıç adında bir bayanı arıyordum. Ona bir paket vardı da..

-Gizem Sarnıç?? Burda öyle biri yok.

-Ama nasıl olur efendim? Adres burası.

-Ama o burada yok, sanırım yanlış bir adres yazılmış.

-O zaman ben size vereyim bu paketi siz ona iletirsiniz.

-Anlamıyor musunuz? Burada öyle biri yaşamıyor.

Adam paketi içeri fırlattı ve hızlıca kapıdan uzaklaştı. Onun peşinden koşturdum ama o çoktan kaybolmuştu. Eve geri döndüğümde paket öylece duruyordu, ufak kese kağıdına sarılmış ve üzerinde hiçbir şey olmayan düz bir paket. Ona dokunmak istemiyordum. Gördüklerim bir rüya değildi sanırım. Ya da ben hâlâ bir rüyanın içindeydim. Koltuğa oturdum ve bir sigara yaktım, dayanamadım ve kutuyu açmaya başladım. Kutudan bir düğme çıktı. Bu düğmeyi bir yerden anımsıyor gibiyim. Evet evet, bu düğme gizemin evinde kağıtla beraber bulduğum düğmeydi, onu yanıma almamışıtm. Peki kağıt, kağıdı saklamam söylenmişti bana. Kağıdı rüyamda giydiğim gömleğin cebine koymuştum. Odama gittim, gömleğim kapının arkasında uyumadan önce astığım şekliyle duruyordu. Ve o kahrolası kağıt göm-leğimin cebinde duruyordu. Kağıdı aldım ve odaya geri döndüm. Bir yandan sigaramı içiyor, bir yandan da ben bu işe nasıl bulaştım diye düşünmeye başladım. Ve en son bir iş görüşmesi ayarlayan arka-daşımın bana Gizem’in evinin adresini verdiğini hatırladım. Arkadaşımın iş yerine gitmeliydim, herşeyi tam olarak çözmem için. Kağıdı ve düğmeyi yanıma alarak yola koyuldum.

Ertan’ın iş yerine gittiğim zaman onun orada olmayacağını umuyordum. Ancak o oradaydı. İçeri girdim. Onu hiçbirşey için suçlayamazdım çünkü ona bana bir iş bulmasını söyleyen bendim. Oturup onun yüzüne bakıyordum. O da bana bakıyordu. Bir gariplik vardı kesinlikle. Biraz paniklemişti beni görünce.

-İş görüşmesi nasıl gitti Mert?Anlaştınız mı bari .. şeyy.. neydi adı? Hah Gizem..

-Bilmiyorum.

-Ne demek bilmiyorum. Oğlum gitmedin mi geçen hafta görüşmeye sen? Bir haftadır seni bekliyorum. Hiç arayıp bir haber vermedin bana.

-Bir hafta mı?

-Mert iyi misin sen?

-İyiyim Ertan Abi. Sadece..

-Neler oldu orada? Solgun görünüyorsun.

-Neler olmadı ki!

..diye başlayıp bütün olanları en ince ayrıntısına kadar anlatıyordum. Tam Gizem’le birlik-teliğimizin olduğu anı anlatıp sözlerimi bitirecektim ki kapı açıldı ve içeri bir çocuk girdi. Oldukça şaşırdım, çünkü o .. o Gizem’in çocuğuydu ve Ertan’ın üzerine Baba diye koşarak atladı. Ertan’ın evli olduğunu bilmiyordum. Ayrıca Gizem’le evli olduğunu söylerdi bana, beni Gizem’e yolladığına göre. Bir yandan da Gizem’in sözleri aklımdan geçiyordu. Çocuğun babasının kim olduğunu Gizem’e sorarken Gizem iyiden iyiye saçmalamıştı diye anımsıyorum. Daha fazla düşünmeden buna bir son vermek is-toyrdum ve Ertan’a sordum:

-Bu senin çocuğun mu?

-Evet.

Tam ona annesi kim diye soracakken çocuk benim üzerime “Dayıcım” diye seslenerek koş-turdu. Hiçbirşey anlamıyordum. Annesi kim diye soramadan içeri Gizem girdi. “Nasılsın” deyip ya-nağımdan öptü beni, ardından Ertan’a sarıldı ve “İşler Nasıl?” dedi.

Kanalı değiştirdim. Bu iğrenç filmden iyice sıkılmıştım.

##SON##

«« Gölge 1 | Gölge 3 »»

—————————

© 2001 Emrah Ömüriş