bildirgec.org

hayat hakkında tüm yazılar

demin, hırsız girdi

hafifuyku | 16 August 2002 18:36

biraz evvel uyandım (15:15), kalktım. kapıda aysel (temizlikçi abla). “hasan, kapı niye açık” diyo. “e sen gelmedin mi” dedim. “ben şimdi geldim, açıktı” dedi.. “merdivende pantolon var bitane, senin galiba” dedi.. gittim baktım, hakkaten benim pantolonum… bi kat aşağıda merdivende duruyo.. eve şöyle bi baktık.. cüzdanımdan başka eksik bişi yok.. cep telefonum başucumdaydı, yanıma gelememiş.. fotoğraf makinesi de axi’deydi şükür.. 100M ve kredi kartlarıyla yırtmışım.. kartları iptal ettirdim.. pek iplemiyordum, ama yazdıkça sinirleniyorum. stop.

Doğum Günüm

istanbullnet | 15 August 2002 15:22

Bugün doğum günüm ve sadece annem hatırladı. 🙁

Bir bakıma kötü, bir bakıma iyi.

Kötü yanı unutulmak gerçekten de üzüyor insanı.

İyi yanı ise sizi ne kadar çok seven bir anneniz olduğunu bir daha hatırlıyorsunuz.

Saçmalıklar – 8

oky | 10 August 2002 02:02

son üç-dört gündür ortalama dört saat uyuk, dört saat uyanık bir vaziyette yaşamımı devam ettiriyorum.

böylece, ömrümü sekizer saatlik küçük periyodik güncüklere ayırmış oldum. bir gerçek günde üç sahte güncük yaşıyorum. artık haftalarım yirmi bir, aylarım doksan gün benim. zaten bundan önce de, iki seferde bir kez, uyku seansımı iki günde bire düşürmüştüm. yani bir gece uyumayıp diğer gece uyuyordum, bunu da ardışık uykularımdan birinde yapıyordum. daha da yani, mesela diyelim bu gece uyudum ertesi gece uyumuyorum, sonraki gece uyuyorum, bir sonraki gece de uyuyorum, sonra yine uyumuyorum ve bu böyle süregidiyor. anlatması biraz zor tıpkı yapması gibi. ben de uyku sistemimi yeni baştan düzenledim nasılsa.

Aynulhayat

knemo | 09 August 2002 00:13

Bu akşam ve bu gece. Dur bakalım hayatımda olmayan şeyler, olmaya mı başladı?

Bir rüya görmüşüm de Kalbim ferahlamış sanki. Küçükayasofya’da gizli girişi olan bir kahvehane varmış, kapısı uzun bir bahçeye ve denize açılıyormuş. Oturduk. Uzaktaki kuru yük gemilerini seyrettim biraz. Sarmaşıkların arasında yeşil biber vardı. Sohbet dönmeye başladı, başımı uzattım, güldüm ben de. Nargileyi üfledim. Derin nefes çektim sonra. Bütün ferahlığıyla oh diyebileceğim günler yakındır bu dünyada… diye umut ettim. Ayşe Hanım aradı. k. için avant-garde bir film projesinde jön prömier rolü düşündüğünü söyledi. Kıskandım dedim. Bana da bi pinokyo yazın lütfen. Bakarız dedi. Gökgürültüsünden ve yağmurdan çok korkmuş. Dün akşamki. Herkes korkmuş dedi, acaba bu neye alâmet? Bilmem dedim. Beni politik işlerinize karıştırmayın lütfen. k jön rolünü benimsemiş hemen, yanında bir fransız ve bir de ispanyol dilber istedi. Ne var ben de yazarım. Kendi senaryomu kendim yazarım dedim. Ama prodüksiyonla ilgilenmem.

Baya.Bi.Düzen.Her.Şey

oky | 30 July 2002 14:20

Bismillahirrahmanirrahim.

Gemiler suda batmıyo. Uçaklar aşşa düşmüyo. Böyle bi tarihte yaşıyorum, benim gibi yaşayan insanoğullarıyla birlikte. Bi ok var ekranda. Fareye benzemeyen, ama adına fare denen cihazla aynı anda, aynı doğrultularda hareket ediyor. Eskiden yakından kumanda ediyoduk televizyonu. Uzaktan kumanda çıktı. Yok kirlenmedi dünya. Tembelleşti biraz. Kaset var. Hatta cd var. İnceliyorum üstünü, büstünü. Bant gibi bişey var kasette. Cd’de o da yok. Ama ses veriyo. Görüntü görünüyo. Dizi çekiyolar. Film yapıyolar. İzliyoruz. Başka yerde oluyo, eve ulaşıyo. Arabalar yürüyo. Canlı değiller. Dünyadan da uzaklaşıldı. Evrendeki memleketler ziyaret ediliyo inceden inceye. En küçük zaman dilimi an, resme dönüşebiliyo. Bakıyoruz sonrasında. Geçmişteki ana. Zaman makinası gibi. Ben burda yazı yazıyorum. Evimden. Siz yazıyı okuyosunuz. Evinizden. Telefon var. Konuşuyorum. Duyuyolar. Uzaktalar. Kablodan ses gidiyo. Kablosuzu var. Görüntülüsü de var. Sıcağı sıcağına. Elektrik geliyo eve. Nerden geliyo. Kazıp çıkarmıyolar. Enerjiden enerjiye mutasyon oluyo. Kablodan geliyo. Hep zaten öyle oluyo. Sonra canlılar var. İnsan var. Köpek kedi var. Ben varım. Yiyorum. Büyüyorum. Kim büyütüyo beni. Kim diyo büyü. Hücre diyo. Genler davrandırıyo. Bina yapıyolar. Gökdelen yapıyolar. Köprü. Baraj. Zor şeyler. Yapmışlar. Ben yapmadım hiç. Cam nası şekil alıyo. Porselen var. Üstünde desen. Kim koydu üstüne deseni. Fabrika koydu. Fabrikayı kim kurdu. Nası kurdu. Elbise kumaş. Şapka takıyoruz. Ayakkabı giyiyoruz. Hep giyiyorum ben. Herkes giyiyo. Gaste çıkıyo. Yazılar var. Kitap basmışlar. Okudum bi tane. Trafik. Kalabalık. Okula gidiyoruz. Hastane var. Doktor var. Devlet var. Halk yönetiliyo. Hapis var. Suç var. Kanun kural var. Yoksa hapis var. Öğretmen de var. Öğrenci var. Öğretmen öğrenciye öğretiyo. Öğrenci öğrenip öğretmen olabiliyo. Silah var. Savaş oluyo. Barış geliyo. Gelmiyo. Otobüsler oraya buraya gidiyo. Metro tren duraklarda geziyo. Taksi de var. İş var. Para alıyoruz. Topraktan aş çıkıyo. Ona para veriyoruz. Gençler var. Ben gencim. Eğleniyoruz. Eğlendirik şeyler var. İçki var. Sigara var. Tahta var. Eşya oluyo. Ağaç tahta oluyo. Kağıt oluyo. Kuzu var. Yiyorum. Büyüyorum hep. Düşünmüşler her şeyi. Kapı var, kapamak için. Ayna var. İçinde ben varım. İçinde bakan var. Başbakan da var. Ülkeye bakıyo. Banka da var. Paraya bakıyo. Su geliyo dağdan. İçiyoruz. İçmezsek ölüyoruz. İçen de ölüyo en sonda. Cenazeler var. Gömüyoruz. Dua ediyolar. Kıtalar var. Ülkeler var. Kültürler. Tarih var bi de. Geçmiş var. Kral var sultan var. Din var. İnanıyoruz. Kız var. Erkek var. Aşk var. Kablo var. İçinden ses, elektrik geçiyo. Eve su geliyo. Boru var. Su nerden geliyo. Barajdan geliyo. Gölden geliyo. Orman var. Dere var. Baya bi düzen her şey. İyi bi tarihte yaşıyorum, benim gibi yaşayan insanoğullarıyla birlikte.

Amin.

sadece hayat…

kitty | 23 July 2002 01:21

ya nası bi günlük bu?!? okuyo dimi isteyen bunu?!? ilk defa yazıyorum buraya.. hatta yazıyorum yerine içimdekileri kusuyorum da denebilir.. korkunç imla ve belki de cümle hatalarım olabilir.. ama sanırım bi daha okuma cesaretim olamıcak.. tabi yazabilirsem..

hayat nası bişey ya?!? ya da hiç güler mi?!? ya da sürekli bak ben artık iyi çocuk oldum hadi barışalım deyip seni inandırıp sora tekrar gider mi?!? yada ben mi tekim de hep bana oluyo bunlar?!? oleyyy!!! gökgürlüyo hadi yağmur yağsın bende bahçeye çıkıyım… evettt evettt başladı ben çıkıyorum.. yıkanıp arınmaya.. gelir belki devamı yada erir gider kaybolurum!!!

er kişi niyetine!!!

tamilgerillası | 08 July 2002 18:54

Bir hafta evvel emektar bilgisayarım Hikmet’in “hardisk(s)diyagnosisfeyl” olması sebebiyle Hafif’i işten takip ediyordum. Hafta sonu cidden boşluk oldu wolf’un dediği gibi.

Cumartesi ve Pazarımın belirli zamanlarını bir acaip sınav için harcadım. Dahil olduğum bir güruh insan ile birlikte devlet memuru olabilmek için sıcacık sınıflarda üçgenin iç açıları, Kayserideki Şeyh Hebelüp Camii ve Tazminat fermanı ile ilgili soruları cevapladık. Bu hadiseden önce başıma gelen bir iki şeyden bahsetmek istiyorum.

Cumartesi sabahı, Ümraniye’de minibüsten inip, sınava gireceğim ilkokula yürümeye başladım. Bir benzin istasyonun içinden geçerken aniden:

“ERRR KİŞİ NİYETİNEEEEEEEE!!!”

“ALLAHÜÜEKBEEEERRRRRR”bağrışını duydum. Hoppala? Saat 8:30. Ne cenazesi bu? Hem niye benzin istasyonu.. Sonra tekrar:

“ERRR KİŞİ NİYETİNEEEEEEEE!!!”

“ALLAHÜÜEKBEEEERRRRRR”

Lan n’oluyor? Çok geçmeden benzin istasyonunun bir köşesinde 3 taksici arkadaşı ve bir de deli olduğu belli birisini gördüm. Manzara aynen şöyle idi; deli elleri önde bağlı huşu içinde dururken taksiclerden biri “er kişi niyetine” diye bağırıyor, deli de her seferinde ellerini kulaklarına götürüp “allahüekber” diye bağırıyor. Diğerleri de gülüp “Fatiha’da okusana oğlum sevap..” diyorlardı. İlginç bir mazaraydı. Bir müddet baktım. Sonra yürüdüm.

Okula geldim sonra. İçeri girerken arama vardı. Polisin önünde durdum beni umursamadı ve arkamdakini aramaya başladı. Ben de demek ki beni aramayacak diye bir adım attım. Polis bunun üzerine “Senin hiç aranmaya niyetin yok galiba” dedi. Baktım, cevap vermedim. Ne sanıyorlar ki aranmayı sevdiğimizi falan mı ya da sevmemiz gerektiğini mi? Normal olan oldu ve beni didik didik aradı. Pis pis bakarak gidişimi seyretti.

Sonra sınav salonuna girdim, aslında benim umduğumdan kötüydü durum. Ciddi beklentilerin söz konusu olduğunu açıkçası sınav salonuna girince daha iyi anladım. Herkes tedirgin ve huzursuzdu. Nedense benim kafamda bu tip sınavlar hep formaliteydi. Tabi bir işimin olmasının verdiği rahatlık da bir başka etkendi. Kadrolaşma, torpil vs… yüzünden zaten olanaksızdı. Ama insanları böyle umutsuz görünce(aslında hissedince) “HER KİŞİ NİYETİNE!!” diye bağırmak geldi. Ama bağırmadım.

Gözetmen geldi. Soru kitapçıklarını dağittı. Arkasına baktım “METEKSAN A.Ş. de basılmıştır” yazıyordu. Düşündüm. Meteksan-Bilkent-Doğramacı-YÖK-ÖSYM…Domino taşları gibi ne güzel ilişkilendiriliyor birbirine. Sınırlı sonsuzluk gibi, tavuk, yumurta,sonra yine tavuk ve yumurta.Bunları düşünürken zil çaldı. Sayfayı çevirdim. Soru 1 “Aşağıdakilerden hangisi…

kararsızlık

labyrinth | 04 July 2002 11:40

Dün birkaç arkadaş manzaraya gittik muhabbet etmek için. Sigarayı çıkardım. Bir çocuk geçiyordu o sırada, hafif bana döndü, duraksadı. Çakmak isteyecek zannettim, tam çakmağı uzatırken ters köşeye yatırdı beni. Plastik dosyaya konmuş bir kağıt uzattı:

-Sizce bu iki meslekten hangisi daha iyi?

Kağıt ortasından çizgiyle ikiye ayrılmış. Sağlık yönetimi ve fizik mühendisliği başlıkları altında mezunlarının calışabileceği alanlar yazıyor. Çocuk tek tek insanlara fikirlerini soruyormuş. Mekan Boğaziçi Üniversitesi bu arada.

-Fizik mühendisliği daha esnek, master yaparak başka disiplinlere geçebilirsin ya da akademik kariyer istiyorsan daha geçerli olabilir. Sağlık yönetiminde ise daha kolay iş bulabilirsin gibime geliyor. Tabii senin hangisini istediğin de önemli.

-Ben en son ikisi arasında kaldım.

-E ama bunlar birbirinden çok farkli alanlar. (futbolcu mu olsam matematikçi mi demek gibi)

-Evet öyle biraz.

-Peki.

Sonuç olarak fizik mühendisliğini secmiş oldum. Kağıdın arkasını çevirip f.m.’nin yanına bir “+” yazdı. 28 kişi sağlık yönetimini, 23 kişi de f.m.’ni seçmiş. Yanımdaki arkadaşların da fikirlerini aldıktan sonra meslek hayatını belirlemesinde katkıda bulunacak tanımadığı yeni seçiciler bulmak için ayrıldı yanımızdan.

Son nefesi çektim sigaradan. Pakette başka kalmamış. Sinir oldum, zaten kolay kolay bulamıyorum kısa camel light. Biraz ilerde hyundai minibüs vardı camı hafif aralık, siyah bir kedi ordan içeriye girdi. Gittik baktık çöp taşıyorlarmış minibüsle. Kediler çöpleri karıştırıyordu.

Biraz daha oturduk. Arkadaşlardan ayrıldım, yokuştan yukarıya çıkarken çocuğu gördüm yine, aşağıya iniyordu.

-Selam

dedi, gülümseyerekten.

-Selam. (fizik mühendisliği dedim ben)