bildirgec.org

deniz hakkında tüm yazılar

Bir şair nasıl evlenme teklif eder…

srkncntrk | 27 August 2008 09:43

Bir yüz var unutamadığım, masum ve temiz.
Bir kalp var ulaşamadığım, yanlız ve çaresiz.
Bir sen var ne senle ne de bensiz.
Bir gerçek var ne unuttuğum nede söylediğim.
O da ne biliyormusun seni çok sevdiğim.
Çok uğraştım ama anlatamadım kendimi
Çok istedim ama kandıramadım kalbini
Bir isteğim var naçizane sende beni severmisin
Sonsuza kadar kalbini kalbime bağışlar
Beni mutlu edermisin?
Söz ver birtanem beni hiç üzmeyeceksin.
Hiçbir zaman sen veya ben diye düşünmeyeceksin.
Biz olacağız hep özgürce paylaşacağız hayatı
Sabrederek bulacağız güzel yarınları.
Nedersin benimle evlenirmisin?
Bir deniz düşün susuz
Bir insan düşün uykusuz
Bir bahar düşün çiçeksiz
Bir gönül düşün sevgisiz
Bir de beni düşün sensiz ve çaresiz.
Nedersin evlenirmiyiz?

YAVRU BALİNANIN DRAMI

kopanisti | 20 August 2008 12:21

http://www.milliyet.com.tr/Yasam/SonDakika.aspx?aType=SonDakika&Kategori=yasam&ArticleID=980230&Date=20.08.2008&b=Yavru balinanın dramı&ver=96

güneşe göre 360 derece dönen şezlong

asdbjk1 | 08 August 2008 23:54

Üretici firmanın dediğine göre -ki bana göre de öyle- bazıları için bronzlaşmak bir yarışmada altın madalya almaktan daha önemlidir. Bu durumda bu üründen daha iyisi Şam’da kayısı bence. Ürün güneşi en iyi şekilde alabilecek şekilde gün içinde sürekli dönüyor. Bu şekilde güneş ışınlarını sürekli en iyi açıyla aldığınız için bronzlaşmak daha çabuk oluyor. Yalnız yatarken denize bakarken kalktığınızda dağlara dönmüş olursanız hiç şaşırmayın. Buradan buyrun…

Zerâfet İstanbul’du…

GRAFTONCUN | 05 August 2008 09:54

• Güzel bir o kadar alımlı, pozitif elektriği ile girdiği ortamda tüm nazarları üzerine çeken mağrur ve kırılgan, utangaç bakışları ile başka bakışlarla çarpışmamak için gözünü yerden nadiren kaldırıyor. Kariyeri ve âdab-ı muâşeret paralelindeki tavırları ile kendini çoktan ispatlamış..
• Uzun zaman olmuştu, kalabalık bir ortama girmeyeli. Yakın arkadaşının ısrarlarına duyarsız kalamadı. Birlikte dışarı çıkacak ve hava alacaklardı. Zûl geliyordu, kabuğunda sıyrılmak, insanlarla bir arada olmak. ”O” odasında yalnız ağlamayı seviyordu. Gözyaşları mahremiydi, el sürdürmezdi. Gururu icâzet vermedi. Ağlamak zayıflık diye öğretilmişti, hiç zayıflık yapmadı öğretileni iyi öğrenmiş ama bedellerini de ödemişti. Zayıf değilsen ya da kendini zayıf hissettiğin anlarını paylaşmazsan gözyaşlarını kuru bir mendille silmeye mahkûmsundur. İşte bu yüzden sırf bu yüzden “O”’nun gözyaşını silen hiç olmadı…
• Vakit gelmişti, zûl geldiğini hissettirmeden güzel bir gece yaşamak istiyordu. Ortama girdiklerinde nazarlar ona dokunmuştu, süzüyordu inceden inceye…

Sevememekten de Öte

visnekompostosu | 01 August 2008 10:59

Sabah ezanı, kırık bir hava, sessiz bir dünya…Günün en güzel anı; insanın bir başına kalıp, neredeyse “insansız” bir dünyayı izlediği, ruhunu boşalttığı, Tanrı’ya bir arpa boyu daha yakın olabildiğini hissettiği…Anneden kalma bir alışkanlık…Bir saatcik uyumuş olsam dahi,her gün kalkıp sürdürdüğüm, en vazgeçilmez alışkanlıklarımdan.Biraz bağımlılık tadında, belki de.

Son zamanlarda, ki bu son zamanların da bir hazırlanış süreci var, hayallere hükmeden bir canlıdan nefret eder oldum.

Ankara’nın en güzel mahalinde, Çankaya’da geçti çocukluğum.Yeşil, düzenli, temiz, sessiz…Huzurlu…Bir an için tüm hayatımın orada geçebileceğini düşünüp sevindim hayaller alemine dalarken.Gelin görün ki kader beni medeniyetin kesişim kümesine itip bıraktı.Denizi ilk kez 10 yaşında gördüm.Sonraki ilk birlikteliğimizde bu bayana aşık oldum ve kararımı verdim: Hayatımı onunla birleştirecektim. Bu “ikinci görüşte” ortaya çıkıveren aşk sayesinde/ sebebinde/ yüzünden her şey altüst oluverdi birden.Yepyeni bir yaşayış biçimi, alışageldiğim ortamdan kopup tamamen farklı bir yere bağlanışım, ailemden ayrılışım…kısacası tüm tümler.

Su Aşkına

baharali | 30 July 2008 17:17

Çocukluğumun ancak allak bulak hatırlayabildiğim zamanları… Önümde içi su dolu mavi bir leğen. Elimde bir tas. Üstüm başım su içinde… Huysuzluğumun tavan yaptığı zamanlarda annemin ortalığın batmasını göze alarak uygulamaya koyduğu sakinleştirme ve oyalama yöntemi.
Suya olan aşkım işte o aklımın ermediği zamanlardan beri aşikar. İnsanların zevklerini, heveslerini içinde bulundukları çevre şekillendirmez bence. İnsanlar huyları ile, zevkleri, sevgileri, tutkuları ile doğarlar. İşte o yüzden zar zor yürüyen, gak guk konuşan 1 yaşındaki bir insan evladı su deyince ‘akan suların durduğunu’ anlatabiliyor annesine.
Bir kara insanıyım oysa. Denizi ilk on iki yaşında bir sınav için saat beşte kalkıp 3 saatlik bir tren yolculuğundan sonra götürüldüğüm Zonguldak’da gördüm. Deniz kenarında parke taşlı bir yoldaydık. İyice kenara yaklaştım. Denize atık su taşıyan kocaman bir borunun yanıbaşında tanıştım denizle. Pisti ve kötü kokuyordu. Suya aşık olan ben bir sınav sabahı, bir atık su borusu eşliğinde tanıştığım denizden nefret ettim.

denize mektup yazmak…

kopanisti | 22 July 2008 09:47

Bir karafatma ile bir tahtakurusu arasındaki farkı bilememek kadar banâl bişey olamaz.

Şöyle düşünün; nasıl ki bir elma ile bir armut aynı değilse, bir karafatma ile bir tahtakurusu da birbirlerinden o derece farklıdır.Fark sadece bedenlerin farklılığında değil ve fakat aynı zamanda zekâlarındadır da.Peki nedir bir karafatmanın zekâsı ile bir tahtakurusunun zekâsı arasındaki fark.Şöyle düşünün; hiç okuyan ile okumayan bir olur mu?Peki çok gezen mi bilir, yoksa çok okuyan mı?Kim tadına varabilir gece denizde yüzmenin, denize mektup yazmanın, kuma resim yapmanın?İşte fark o derece büyüktür.