Sabah ezanı, kırık bir hava, sessiz bir dünya…Günün en güzel anı; insanın bir başına kalıp, neredeyse “insansız” bir dünyayı izlediği, ruhunu boşalttığı, Tanrı’ya bir arpa boyu daha yakın olabildiğini hissettiği…Anneden kalma bir alışkanlık…Bir saatcik uyumuş olsam dahi,her gün kalkıp sürdürdüğüm, en vazgeçilmez alışkanlıklarımdan.Biraz bağımlılık tadında, belki de.Son zamanlarda, ki bu son zamanların da bir hazırlanış süreci var, hayallere hükmeden bir canlıdan nefret eder oldum.Ankara’nın en güzel mahalinde, Çankaya’da geçti çocukluğum.Yeşil, düzenli, temiz, sessiz…Huzurlu…Bir an için tüm hayatımın orada geçebileceğini düşünüp sevindim hayaller alemine dalarken.Gelin görün ki kader beni medeniyetin kesişim kümesine itip bıraktı.Denizi ilk kez 10 yaşında gördüm.Sonraki ilk birlikteliğimizde bu bayana aşık oldum ve kararımı verdim: Hayatımı onunla birleştirecektim. Bu “ikinci görüşte” ortaya çıkıveren aşk sayesinde/ sebebinde/ yüzünden her şey altüst oluverdi birden.Yepyeni bir yaşayış biçimi, alışageldiğim ortamdan kopup tamamen farklı bir yere bağlanışım, ailemden ayrılışım…kısacası tüm tümler.Deniz coşkuluydu, şevkliydi, neşeliydi, sıcaktı.Çok sade; fakat bir o kadar da güzel bir bayandı.Kokusunu alabilmek, dünyanın en büyük zevkiydi.Mavisi, mavilerin en dayanılmazıydı.Güne onunla başlayabilmekse, vazgeçemeyceğim bir alışkanlığın şiirsel devamı olacaktı.Her güzellik altında bir çirkinliği barındırır.O siyah ile beyazın içiçe olduğu Uzakdoğu simgesini şehrin tam göbeğine nokta nokta çizmek isteği doğdu içimde şu körolası canlıyla yakın temasa geçtikten sonra.Vapurda giderken simit atar, aptallıklarına tebessüm ederiz.İnsanların tebessümlerine tebessüm ederiz sonra.Bir bankta oturur, saçma sapan hareketlerini izleriz.Güzel olduğunu sandığımız bedenlerini inceleriz, yine tebessümler saçarız.Tanrı’nın yaratmış olduğu tüm varlıklar bir bütünlük içinde güzeldirler.Ama bu bütünlüğü bozduk, hem onlar hem de biz.Acımasızca alt ettik doğayı.Bakalım o bizi ne zaman alt edecek.Camımın önü bir kümesi andırıyor iki yıldır.En büyük zevkimden bu cemiyet sayesinde mahrum kaldım.Ne zaman kafamı bir parmak dışarı çıkaracak olsam, o lanet suratı suratıma yapışacak gibi oluyor.Saldırıp da gözlerimi oyacakmış gibi bakıyor bana.Zaman zaman yiyecek de veriyor olmama karşın, ki büyük bir iştahla yiyor, nankörlüğü hat safhada.Tek başına kalmasına da razı olurdum: Şimdi bir kümesi andırıyor penceremin önü.Korkumdan yuvasını savuşturamadım.Önümde, sanki bir sürünün tüm yumurtaları vardı.Ve günü gelip o yumurtalar çatladı, içinden ufak belalar fışkırdı! Bir saat önceki nüfus sayımına göre tam olarak 13 martı 15 metrekarelik bir alanda, tam önümde yaşıyor.Huzurum kalmadı!Keşke bir pompalı tüfeğim ve acımasız bir kalbim olsaydı da…